Bu arada Düuud yine new york sakini gibi konuştuğundan bi detayı atlamış Düuuüd önerdiği herşeyin Türkçesi olmadığını hatırlatmakta fayda var. Herkesi kendi gibi ingilizce temel fıkrası anlatacak kadar biliyor sanıyor gendüsü. Ben hatırlatıyımda Sonra shut the fuck up gitti kotalar demeyin çocuğa.

Bu bidıl da olmasa vallaha :). Evet öyle, izlediğim belgeseller çok ilginç oluyor genelde ve altyazıları da olmuyor.

Kezzo ben çok belgesel izliyorum da sen sanırım sinema üzerine belgeseller istiyorsun, o konuda fazla bir şey izlemedim.
Facebook'tan yazmıştım ama pek çok insan görmemiştir, Gilliam gibi bir devin bile başına neler gelebileceğini, milyon dolarlık setlerde bile bir anda her şeyin nasıl darmadağın olabileceğini çok güzel anlatan Lost in La Mancha kesinlikle izlenmeli.

Onun dışında her filmin kamera arkası izlenmeli :). Alien'ın 9 dvd, Blade Runner'ın 5dvd, yüzüklerin efendisi her birinin 4 er dvd setlerini falan izleye izleye bugünlere geldim işte 🙂

Ya kamera arkalarını normal film bulabilir gibi bulabiliyor musun Dude?
Ben de izliyorum da öyle youtube'tan falan.

Benim orjinal dvdler hepsi, netten hiç aramadım. Kısa kısa sevmiyorum ama tahminimce bu kamera arkaları da, en azından bir kısmının, nette vardır.

War Photographer'la diğerlerini pek yan yana getiremedim açıkcası, bambaşka bir şeyi anlatıyor çünkü, dehşet güzel bir belgesel o ayrı. Bir de analogda fotoğraflara nasıl "photoshop" yapılıyor onu görüyorsunuz bir sahnede, çok eğlenmiştim orada.

Melekler ve Kumarbazlar - Ertekin Akpınar 6 / 10

İyi başlayan klişe sonlanan bir hikaye.
İyi oyunculuklar fakat kötü yazılmış bir senaryo.
Neticesinde orta halli bir film.

The Lovely Bones-Cennetimden Bakarken 5 / 10

Konu bitti; ama film bitmek bilmedi.
Sadece görsel efektler için çekilmiş bir film gibi duruyor.
Sırf bu becerilerini sergilemek için de 2 saati aşkın bir film yapmışlar.
Ancak güzelim hikayeyi de sündürmüşler.

Lost in La Mancha 8,5/10

Düd bu en büyük kıyağındı 🙂
İçim acıdı la izlerken, hele hele güneş tutmayacak diye yakınlarına duvara dayayarak uzaktan ışık tutup çekmek vesaire 🙂 8-10 hattalık bir ön prodüksiyon bile hüsran ile sonuçlana bilirmiş tabiki. Az çok bu işlerle ilgilenen herkesin izlemesini şiddetle tavsiye ederim. Yönetmen yardımcısı ile son konuşmasında ağlayacaktım lan !

Lost in La Mancha 8,5/10

Düd bu en büyük kıyağındı 🙂
İçim acıdı la izlerken, hele hele güneş tutmayacak diye yakınlarına duvara dayayarak uzaktan ışık tutup çekmek vesaire 🙂 8-10 hattalık bir ön prodüksiyon bile hüsran ile sonuçlana bilirmiş tabiki. Az çok bu işlerle ilgilenen herkesin izlemesini şiddetle tavsiye ederim. Yönetmen yardımcısı ile son konuşmasında ağlayacaktım lan !

Verbal_kint'in şu sıralar benzerini yapmaya çalıştığı belgesel film diyebiliriz sanırım.

Değil, onun amacı başka. Bu sadece bir yapımın çöküşünü anlatıyor. Neredeyse tamamı da kamera arkası görüntüleri.

Çok dehşet belgeseldir ya, yıkar adamı. neyse ki şu anda tekrar başladı Don Kişot projesine Gilliam, belki bu sefer olur.

Çekilmesi istenen projenin de donkişot olması çok ironik di mi?

Everything You Always Wanted to Know About Sex But Were Afraid to Ask (1972) (Sek hakkında bilmek istediğiniz ama sormaya korktuğunuz herşey)/ Woody Allen.

Sırf cesareti için bile takdir edilecek bir film. İÇeriği, tam olarak filmin ismi zaten. Genel olarak birçok Allen filmine göre bir parça daha zayıf ama yine de izlenmesi gereken cesur ve ilginç bir film olduğu kesin. 7/10

Penbe leoparın devamını 10'ar dakikalık kısa filmler olarak, sekans sekans izliyorum. Çünkü başka türlü izlemeyi beceremedim. 5 gün oldu bitmedi film. Bu kadar kötü kompozisyonlu, bu kadar dağınık ve sürükleyicisizlik içerisinde anlatılan bir filmin daha var olduğunu sanmıyorum. Belki ilk bölüm hariç. Peter Sellers gibi muhteşem bir aktörün böyle bir filmle (seriyle) ünlenmiş olması çok garip.

The Limits Of Control - Jim Jarmusch

Üstadım Jim Jarmusch’un dünya sineması hatta dünya başka yerlere giderken, bir şekilde bambaşka bir yerde durduğunu cesurca gösterdiği tek kelime ile; başyapıtı. İlk filmi olan Permanent Vacation’a da dariesel bir zaman içinde geri dönmüş ve kavuşmuş oldu. günümüzün sinema dehasının da bu dünya için elinden gelen şey bu kadar sanırım:

- buraya nasıl girdin?
- hayal gücümü kullandım.

bütün filmi özetler.

Edit: Bu filmi izlemeden önce Jarmusch'un filmogrofisi hıfzedilmeli. Yoksa muhtemelen hiç sevmezsiniz.

Once Upon a Time in the West/Bir zamanlar Batıda....

....bana fark ettirdi ki ben western sevmiyorum arkadaş. Unforgiven'ı çok sevmemin nedeni de zaten klasik western dediğimiz şeyin bitişini sembolize ediyor oluşu ve bir anlamda anti-western oluşu sanırım. Çok yavaş ilerleyen bir hikayeleme, çok da anlamlı bulmadığım devasa yakın ve sabit çekimler. Güçlü olmasına güçlü ama istenilerek de olsa pek de net çizilmemiş karakterler.... Gereksiz mi gereksiz sayısız çekim ve sekans. İtiraf ederim ki izlediğim en iyi örneklerdendi ama işte bana göre en iyi westernin notu da 7/10.

Le concile de pierre/Taş Meclisi....
Çok okunanlardan oluşunu bir türlü anlayamadığım gerzek Taş Meclisi (Jean-Christophe Grangé) adlı romanın gerzek uyarlaması. Monica Bellucci'ye proje teklif etmeyi düşünen varsa bu filmi koz olarak kullansın. "O projede yer aldıysan benimkine koşa koşa gelmen lazım" türünden bir şanjat işe yarayacaktır. Catherine Deneuve gibi bir kraliçenin o kadrajlarda ne işi vardı zaten anlamak olanaksız. "Kötü romandan iyi film" arayışım sürmeye devam edecek. Bir film bu kadar heyecansız, bu kadar uyuşuk yönetileblir ya. Roman zaten kötüydü de iyi gibi yazılmış bir iki yeri de atılmış, yuh artık yani. 2/10

Bring Me the Head of Alfredo Garcia - Sam Peckinpah

Göstermeden acıtan Peckinpah'ı hiç izlememişler için yumuşak bir giriş olabilir. Deneyin derim.