Forum

En Son İzlediğiniz ...
 

[Sabit] En Son İzlediğiniz Film

2,486 Gönderi
176 Üyeler
0 Reactions
404.1 K Görüntüleme
(@sickman)
Gönderi: 0
 

Maçası yiyen bugün yapar aynısını. 😀

www.fadeoutstudios.com - www.soberworks.ist - www.budabi.tv

 
Gönderildi : 01/10/2009 12:42 pm
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
 

Görkem beni gün be gün şaşırtmaya devam ediyorsun. Vallahi billahi. Orta okulda, Lisede falan farklı görünmek için çok başarılı işleri beğenmez gibi yapardık ya aynı öyle oldun ha 😛 (şaka)
Ayarınız yok be kardeşim 😀 baco desen her en son izlediği film en iyi izlediğim ilk 5 filme girer diyo 😛 Saydım bu durumda izlediği en iyi 5 film 555 filmi geçti 😛 Görkem desen, Rope'u, 12 Angry Man'i bi kalemde harcadı. Döve döve zaman makinesine sokup götürecen elle montaj yapılan günlere. Bağlayıp ağzını kolunu uzaktan izletecen o setleri 😛 😛 Baco için bi ceza bulamadığım için onu Erkut Abi'ye havale ediyorum.

 
Gönderildi : 01/10/2009 12:55 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Görkem beni gün be gün şaşırtmaya devam ediyorsun. Vallahi billahi. Orta okulda, Lisede falan farklı görünmek için çok başarılı işleri beğenmez gibi yapardık ya aynı öyle oldun ha 😛 (şaka)
Ayarınız yok be kardeşim 😀 baco desen her en son izlediği film en iyi izlediğim ilk 5 filme girer diyo 😛 Saydım bu durumda izlediği en iyi 5 film 555 filmi geçti 😛 Görkem desen, Rope'u, 12 Angry Man'i bi kalemde harcadı. Döve döve zaman makinesine sokup götürecen elle montaj yapılan günlere. Bağlayıp ağzını kolunu uzaktan izletecen o setleri 😛 😛 Baco için bi ceza bulamadığım için onu Erkut Abi'ye havale ediyorum.

Yook, orada dur Özgür. 12 Kızgın Adam için hayatımda izlediğim en filmlerden biri dedim ben.
Asla hiçbir filmi de harcamam. İyi, hoş, zor falan yeterli değil. Rope'un hikaye kurgusunda boşluklar var. Hikayenin ilerleyişi belli bir grafiği izlemiyor. Gerilim giderek artmıyor. Bu şart değilse de hikayenin iniş çıkışları uygun sıçramayı karşılamıyor ya da tam dramatik yapıda değil. BU filmi böyle tek mekanda çekmesi yine uygun olurdu büyük ustanın bence ama böyle tek çekimde yapması filmi biraz yaralamış. Görsel güzellik derken gereksiz sohbetler çekmiş. Parti sürsün diye sanki.
Yine diyorum, iyi bir film Rope. Ama bir başyapıt değil.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 01/10/2009 1:36 pm
(@baco)
Gönderi: 0
 

Nerde en iyi izlediğim ilk 5 filme girer dedim kanıtla bakayım. Kanıtlayamıyan Dude gibi olsun...

- baço

 
Gönderildi : 01/10/2009 2:37 pm
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
 

Reytink reytinkkk 🙂 🙂 🙂

 
Gönderildi : 01/10/2009 2:53 pm
 abap
(@abap)
Gönderi: 0
 

Sonbahar.

Devrimci mücadele sonucu hapse giren ve 10 senesini hapiste geçiren arkasından çıkıp Artvin'e, köyüne dönen Yusuf'un hikayesi.
Rus ile olan diyalogları, hele "10 sene hapiste mi yattın, sosyalizm için? sen delisin" deyişleri,
Eka'nın Yusuf'a "sen rus romanlarından çıkmış bir karaktersin" deyişleri. mükemmel mükemmel.
Ara ara "Hayata Dönüş" operasyonundan görüntüler vardı orası ayrı bir güzeldi.
Karadenizin etnik ögeleri de ince ince işlenmiş filmin içine.
Kesin izlenmeli;

websitesi : http://www.sonbaharfilm.com/ " onclick="window.open(this.href);return false;
bilgi;
Yusuf 1997 yılında 22 yaşında üniversite öğrencisi iken girdiği cezaevinden, 10 yıl sonra sağlık nedenleriyle tahliye edilir. Yusuf 'u, cezaevinden çıkıp geldiği Doğu Karadenizde ki köyünde bir tek yaşlı ve hasta annesi karşılar. O cezaevinde iken babası ölmüş, ablası ise evlenip büyük bir kente taşınmıştır.

Ekonomik nedenlerle sadece yaşlıların kaldığı bu dağ köyünde Yusuf bir tek çocukluk arkadaşı Mikail ile görüşmektedir. Sonbaharın kendini yavaş yavaş kışa teslim ettiği günlerde, Yusuf Mikail ile gittiği bir meyhanede fahişelik yapan genç ve güzel Gürcü kızı Eka ile karşılaşır. Farklı dünyalardan gelen bu iki insanın birlikteliği için ne zaman ne de koşullar uygundur. Yine de Yusuf için aşk son bir kez hayata tutunma ve kendi yalnızlığından sıyrılma çabasına dönüşür. Eka içinse Yusuf bu dünyadan çok uzakta, hatta şimdiki zamanda yaşamayan, Rus romanlarından kaçmış bir karakterdir.

90 sonrasını arka planına alarak bir dönemin ironisini, acımasızlığını ve gerçekliğini ele alan filmde, yakın tarih hem belgeleniyor hem de eleştirel bir süzgeçten geçiriliyor.

Film zaten epey öldül almış,
ayrıca

"15. ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ:EN İYİ FİLM,EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU VE JÜRİ ÖZEL ÖDÜLÜ"'nü de almış .

hasta la victoria siempre

 
Gönderildi : 01/10/2009 4:19 pm
 abap
(@abap)
Gönderi: 0
 

Başka Semtin Çocukları.

Sonbahar filmini izledikten sonra bu film biraz daha akıcı geldi açıkçası.
Gazi mahallesi olaylarına da dokunduruyor o açıdan bir alkış aldı benden :). Aslında bir çok sosyal sorunu da işlemiş hem de "nasıl olsa birdaha film çekemem her konuyu işleyim filmimde" tadında değil.
Filmin sonu da beklediğim gibi bitmedi, ayrıca ismail'in içindeki o var olma çabası ve varoşluş kaygısı mükemmel anlatılmış gerek hikayesi gerek yüzündeki o hiçliğin mimikleri.
of of :).
çok başarılı ve çok karakterli bir film, tek karakter üzerinden gitmiyor :).

hoşuma gitmeyen tek tük sahne vardı ama onlar da olur artık 😀

--

"bu insanlar kim ? Başka semtin çocuklarıyız aslında"

web adresi : http://baskasemtincocuklari.com/ " onclick="window.open(this.href);return false;
Çöplerin içinde bulunan bir ceset. İstanbul Gazi Mahalle'sinde işlenmiş bir cinayet.
Öldürülen gencin ağabeyi Güneydoğu'da yaptığı askerliğini yeni bitirmiş, geri dönmekte!
Kardeşinin katilini bulmak için harekete geçtiğinde cevaplanması zor sorularla dolu bir başka savaşın içine sürüklenmektedir. Gerçeğin arayışı içinde iz sürerken, "kaybedilen" şeyin sadece kendi kardeşinin hayatı olmadığını görecektir.

hasta la victoria siempre

 
Gönderildi : 02/10/2009 12:43 am
(@hegel)
Gönderi: 0
 

"Sonbahar" için, kılçığı ayıklanmış "Babam ve Oğlum" diyebiliriz. Bu filmlerdeki arkadaşlar ölmek için doğdukları topraklara dönerler. Biz fildişi avcıları (seyirciler), yaraladığımız filleri mezarlığa kadar takip ederiz; diğer ölmüş fillerin dişleri için. Ama fillerin, ölmek için neden mezarlığa gittiklerini sorgulamayız. Biz fil dişlerine kavuşalım diye mi, bu "ritüel"in kendilerine kolayca bir intihar yolu sağladığı için mi, son nefeslerini ölmüşlerinin arasında vermeleri için mi, aslında fil dişlerinin beş para etmemesine rağmen sırf bu eylemleri yüzünden değerliymiş gibi görünmesi için mi, ya da ne? Neredeyim, hiç.

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 02/10/2009 7:24 pm
 abap
(@abap)
Gönderi: 0
 

O kadar da benzemiyor babam ve oğluma. tek benzeyen, ikisinin de devrimci olaylardan içeri düşmesi , köye dönmesi, ve belki belki kadın ve aşk.
Babam ve Oğlum'da bir aile vardı ortada, ve aile üzerinden yürüyordu film, ve orada devletle ve hayatla olan çatışmasından başka, adamın babasıyla ve ailesiyle olan ayrı bir çatışması vardı.
Sonbahar o konularda biraz sıyrılmış, kılçık dediğin tarafları burası ise bilemem.
Sonbahar'da ölüm orucuna girmeyip, ölmekten değil ama yaşamaktan korkmadığını gösteren bir karakter vardı. Birileri ölünce başka birileri "oh" çekiyor, biri can verirken ötekinin canına değiyor. Hem ölümde bir, her "oh" ta iki ilmek sökülüyor aslında bu ülkede. Bu karakter tam da burada duran bire karakter aslında hele ölüm bu ülkede bu denli kıymetsizleşmişken.

Aslında çok nokta bulabiliriz farklı 🙂 fakat buna uğraşmaya didiklemeye değmez, ikiside ayrı ayrı filmler.
Ama fillerin, ölmek için neden mezarlığa gittiklerini sorgulamayız
Bazen en uzak halk kendi halkımızdır bize, bazen türkiye okyanus aşırı bir ülkedir. Aslında o mezarlıklardır bizim söküldüğümüz yerler. çilemizi o söküldüğümüz yerlerden çözüp çözüp yeniden örmemiz gereken yerler o mezarlıklar. Farklı dilde insanların isyan ettiği yerler oralar. "umut" var mı diye her sorulduğunda düşen omuzları sarsıp "umut yoksa bile biz varız" denilen yerler aslında .
ölü sevicilik değil yoksa.

hasta la victoria siempre

 
Gönderildi : 02/10/2009 10:45 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Milos Forman'ın Amadeus'unu izledim.
Bu film bazı açılardan çok ilginç, çok başarılı, çok keyifli. ama bazı açılardan ise gayet yavan, gayet sıkıcı ve alışılmış.
Önce sıkıcı kısmını söyleyeyim: Fİlmin %80'i, artık bıktığımız (Tabi 1984 için gayet taze bir yapı olabilir, buna itirazım yok) "sorunlu dahi" karakterinin çevresiyle ilişkileri üzerine. Mozart başındaki yönetimle, karısıyla, geleneksel sanat yanlılarıyla falan hep sorunlar çatışmalar yaşıyor. Sorunlar başına yıkıldıkça o da içkiye ve notalara sığınıyor. Herşeyini kaybediyor falan. Gerçek ya da değil, sinema için fazla alışılmış.

Ancak iki şey filmi sıkıcılıktan ve alışılmışlıktan kurtarıyor. Birincisi Antonio Salieri karakteri. Mozart'ı delicesine kıskanan, onu tanrının mesajcısı, postacısı gibi gören, ondan çıkan tüm söz ve notaların tanrının cümleleri olduğuna inanan saray bestecisi. Tanrıya, mesajcı olarak bu kadar kaba ve yavan bir kişiliği seçtiği için isyan eden bu karakter gerçekten çok güçlü, izlemesi keyifli bir adam.

İkincisi filmdeki bazı unutulmaz sekanslar ve müzik kullanımı. Mozart'la Salieri'nin birlikte beste yaptıkları sekans. Salieri'nin, karısının getirdiği Mozart'ın çalışmalarına bakıp sinirlendiği sekans. MOzart beste yaparken arkadan gelen müzik ve karısının uyarmasıyla müziğin kesilmesi ve Mozart'ın başını önünden kaldırışı.

Ancak genel olarak fazla uzun, yönetimi karakterlerin duygularını vermekte yetersiz bir film Amadeus. Bir "Mozart filmi belgeseli" olarak izlense daha keyifli olur. 7/10

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 06/10/2009 12:31 am
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
 

O filmi müzisyen olan kardeşim yanımda izledi. Ben kulaklıkla başka bi moddaydım. Bakmadım filme ama kardeşimin niyeyse deli gibi dikkatli ve zevkten zevke geçen bir ruh haliyle izlediğini hatırlıyorum. Sanırım müzisyenlere başka bi tat veriyor.

 
Gönderildi : 06/10/2009 2:27 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Olabilir valla Özgür. Ben de müziğin kıyısından geçmiş biri olarak büyük zevk aldım doğrusu ama.... neyse. 🙂

Yine bir süredir peşinde koştuğum Duck Soup'u (1933) izledim. İnsan bu filmleri görünce komedinin nasıl bir değişim yaşadığını ve nasıl da vahim bir duruma vardığını çok daha net görüyor. Duck Soup birkaç odada, birkaç mekanda geçen, küçücük bir film aslında. Ama bir o kadar da güçlü, delicesine komik, çok eğlenceli bir film.

"Onu takip edip bana bilgi getirecektiniz. Yapmadınız mı?"
"Yaptık. Onu izledik. Evli bir kadınla buluştu"
"Peki kimdi o kadın?"
"Sanırım karısıydı"

Yılışık bir dansçıyla konuşurken "Eşek sudan gelinceye kadar sizinle dans edebilirim. Yada aslında siz sudan gelinceye kadar eşekle dans etmeyi tercih ederim."

Kendisinden uzun boylu bir kadına: "Ne kadar da büyüksünüz. Biraz küçülseniz iyi edersiniz. Duydunuz mu? Sizi yıkıp yerinize yeni hükümet binasını yapacaklarmış!"

"Onu tüm gün evinde izledik. Meğer evinde değilmiş. Sonra beyzbol maçına gittik. Ama maç o gün değilmiş"

Bu ve benzeri bir ton replik, bir sürü bedensel komedi, çok sevimli tipler, birsürü taşlama, eleştiri, dopdolu bir metin. 9/10

Komedi denen sanat o zamanlarda kalmış. Chaplin, Keaton, Four Marx Brothers, Laurel Hardy.... Bunları keşfetmek, izlemek lazım.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 06/10/2009 4:51 am
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Duck Soup'ta uyuyakalmamak için arkada feysbuk açmıştım, o derece sıkıcı bir filmdi benim için. Bu kadar kötü oyunculukla o "one liner"ları satmak zor yani. Hakikaten çok güzel laf esprileri var arada ve o zaman için neden komik olduğunu anlamak zor değil ancak Marx kardeşler benim gözümde satamadı o esprili. Bu kadar donuk, bu kadar ruhsuz espri yapan çok az insan gördüm yani. Ayna sahnesine insanlar nasıl gülüyor artık ben anlamıyorum birader.. Özünde zevk renk meselesi ama yani ilginç geliyor bana.

Dolayısıyla hiçbir dediğine katılamıyorum.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 06/10/2009 5:25 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Canımız sağolsun. 🙂

Bir zamanların (ve günümüz için bile) en büyük yönetmenleri komedyenlerdi. Bugün komedi yönetmeni denince akla Farrely Kardeşler (Ki filmlerini severim) ve Ben Stiller (Tropik Fırtına'dan sonra kabul ettim, "bu herif komik") geliyor. Olmasalar bitmiş komedi sineması. Hep bireysel tek örneklik filmler, konuşmuştuk bunu.

Eski filmler şimdikilere göre gıdıklıyorlar belki ama en azından birer "komedi sineması" örnekleri. Ben seviyorum artık o yılların komedilerini valla ahpab. Günümüzdekilere tercih ederim. Çünkü günümüzde komedi sineması kalmamış artık.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 06/10/2009 5:36 am
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Abi bak daha önce de bu komedi konusunda sana kızmıştım :). Yine kızasım var, hiçbir dediğime bakmamışsın anlaşılan.

Neyse, yeni keşfim Jody Hill, ilk filmini geçen sene izlemiştim, yeni filmi Observe and Report'u izlerken 3. dakikada çok tanıdık bir tarz hissettim ve hemen imdb'den baktım kimmiş diye, tabii hemen ilk filmi çıktı karşıma, jeton düştü. 2 film ve 1 diziyle tamamıyle kendi has tarzını oturtmayı başarmış birisi. Filminin 3 dakikasını izleyip onun yazıp yönettiğini hemen anlayabiliyorsunuz. Tabii kesinlikle herkese göre değil ve özellikle alt yazıya mahkûmsanız çok bir şey anlamamanız mümkün. Ben taptım kesinikle ama. Kara komedi desem değil, absürd desem değil. İlginç bir tarzı var ve bu tarzın adını bulur bulmaz üzerine bir yazı yazacağım zaten, 3 gündür düşünüyorum, bulamadım daha.

Bir de günümüz komedyenlerini hemen kesip atıyorsun ama daha hiçbirinin adını bile saymadın, Will Ferrel, Steve Carell, Jack Black, Jim Carrey, Adam Sandler ve en önemlisi yine inatla direkt yok saydığın Judd Apatow ve dadaşlar. İngiliz sularına açılmadım bile daha. Hakikaten bu konudaki inadını anlayabilmiş değilim. İnattan başka bir isim de bulmak mümkün değil buna ne yazık ki. Ya beynindeki "mizah" lobu tamamen sökülüp alınmış (çünkü yukarıdaki isimlerin tamamı çok farklı türlerde komedi yapıyor), ya da inadın inat gidiyorsun işte.

Bu bana göre tabii. Yaşlanmış da olabilirsin, ki akla en yatkını bu :P.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 06/10/2009 5:55 am
Sayfa 60 / 166
Paylaş: