Forum

En Son İzlediğiniz ...
 

[Sabit] En Son İzlediğiniz Film

2,486 Gönderi
176 Üyeler
0 Reactions
385.3 K Görüntüleme
(@hegel)
Gönderi: 1157
 

M. Night Shyamalan'ın Split'i ile The Spierig Brothers'ın Predestination'ını peş peşe seyrettim. Günümüz sinemasında sıklıkla görmeye başladığımız, kim olduğunu tam çözememiş, dışarıdan iyi niyetle ya da kötü niyetle manipüle edilen karakterler olması ortak yanlarıydı, her iki filmin de.

Artık baş karakterler, eskiden olduğu gibi kahramanlıklar peşinde koşmuyor. Klasik örgüde, karakterin sıradan yaşamı büyük bir olayla genellikle kötü bir değişime uğrar ve karakter büyük bir mücadele vererek kötü olanı bertaraf eder. Artık daha olgun, ne yaptığını bilen ve kendini daha iyi tanıyan birine dönüşmüştür. Devam filmlerinin çekilme amaçlarından biri de budur. Dönüşüm geçiren baş karakteri, bu yeni haliyle yeni sınavlardan geçerken görmek ister seyirci. Yeni nesil sinemacılar ve izleyiciler, kafası karışık roller görmeyi seviyor. Yaşamak artık daha tehlikesiz ve bu yüzden gerçeklik daha silik, batı yakasında. TV, medya, internet vs. durmadan dezenformasyon pompalayıp bizi her yanımızdan sararak, varlığımız üzerinde dehşetli şüpheler oluşmasına yol açıyor. Bunun filmlere yansıması da doğal olarak kaçınılmaz olduğundan, karakterler merak duygumuzu diri tutabilmek için daldan dala atlıyor.

Orta ve büyük bütçeli filmlerin, istediklerini gösterebilme konusunda hemen hemen sorunları kalmadığını görüyoruz. Bu iki film de bu kategoriye giriyor. Görüntü yönetmenliği yeterince doyurucu, genel izleyici için. Split'de James McAvoy, üstün bir performans gösteriyor. Farklı kişiliklere ustalıkla bürünüyor. Shyamalan, yapısı gereği filmlerini metafizik ögelerle beslemeyi seven biri. Seyirciyi şaşırtmayı biliyor ve bunu ustalıkla yapıyor ama sanki bir taraftan da bu dolgular, senaryonun zayıflığını örtmek için mi diye bazı kafalarda soru işaretleri bırakıyor. 28 farklı karakteri içinde yaşayan kahramanımız, kederli bir kayboluşu yaşamasının etkisiyle tekinsiz bir duruş sergiliyor. İçgüdüsel olarak potansiyelini sergileme gereği hissettiğinden, üç genç kızı kaçırarak bu arzusunu gerçekleştiriyor. Saç ayağının diğer tarafında, fedakar doktor ve aynı zamanda akıl hocası olan Dr. Karen Fletcher var. Kahramanımız hayatın tadını bu şekilde çıkarıyor belki de. Yeterince acı çektiğinden, bu birikmiş acıyı kendi içinde oluşturduğu karakterlere dağıtarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Anya Taylor-Joy'un ilginç bir yüzü var. Güçlü bir oyuncu ve bu yüzden filmde daha aktif rol almasını bekliyorsunuz. IMDB'de altı iş birden bağladığı görülüyor şu an.

Predestination'ın baş rolünde Ölü Ozanlar Derneği'nin çocuklarından biri olan Ethan Hawke var. Yine diğer filmde olduğu gibi onu tamamlayan etkileyici bir bayan oyuncu Sarah Snook var. Spierig kardeşler Almanya'da doğmuşlar; senaryoyu beraber yazmışlar. Bu film Split'e göre biraz daha fazla kafa karıştırıcı. Spierig kardeşler, senaryonun olmamışlığını bu şekilde örtbas etmeye çalışmışlar. Evet, filmde ilginç şeyler oluyor, bağlantıları da sırıtmıyor ama filmin bütününe baktığınızda resmin yeterince tamamlanmadığını görüyorsunuz. Bar mekanı anlatılan öykünün büyüklüğünü taşıyamıyor.

Toplamda kötü filmler iyi filmlerden daha fazla olduğu için, kötü bir film seyretmektense, kusurlarını sineye çekerek böyle iyi filmleri seyretmek daha mantıklı görünüyor bana.

Bizim de böyle filmler çekebilme zamanımız çoktan geldi de, geçti bile. Senaryoların zayıf olmasına da razı durumdayız şu an ne yazık ki. Yeter ki şu işçilikleri, mekanları, tasarımları, kostümleri ve oyuncuları görebilelim. Cinli, perili filmler bataklık gibi bütün sinemacıları içine çekmiş sanki. Çırpındıkça daha da batıyorlar. Çırpınmayı bırakıp soğukkanlılıkla etraflarına baksalar, kendilerine uzanan uzun sopaları görecekler.

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 13/07/2017 1:17 pm
(@tarikalpat)
Gönderi: 0
 

Inside Llewyn Davis - (2013) Yön: Joel Coen & Ethan Coen
Işıkları söndürüp kahvenizi alıp battaniyeyi üstünüze çekip izlemelik bir film. İzleme fırsatına sıcak bir yaz gecesinde nail olsamda, uzun zamandır duygusal bağlamda bu kadar etkilenmemiştim. Hele bir de o müzikleri yok mu o müzikleri...
Birazdan otobüs ile İzmir'e gideceğim. Yolları izleye izleye 500 miles' i dinlerim artık.
Oscar Isaac seviyorum seni be...

 
Gönderildi : 21/07/2017 8:15 am
(@hegel)
Gönderi: 1157
 

The Snowman (2017) - Tomas Alfredson

İsveç'li yönetmen Tomas Alfredson bir önceki filmini bundan 6 sene önce 2001'de çekmiş. Tinker Tailor Soldier Spy. Kalburüstü 5 tane oyuncusu olan bu önceki filmi ile lMDB'den 7.1 puan almış. Tivibu yılbaşında film kanallarını açtığında denk gelmiştim. Gerçekten de son filminden daha iyiydi. Doğduğu toprakların havasından, suyundan olsa gerek karakterlerinin seyirci ile özdeşleşmesine izin vermiyor. Geneli Amerika'da üne kavuşmuş İngiliz oyuncular bu rollerde hiç sırıtmıyor.

Görüntü yönetiminde tercih edilen soluk renkler, soğuk ve ıssız manzaralar, sessiz, karamsar karakterler her iki filmde de dikkat çekici. Bu filmin lMDB puanı 5.1 maalesef doğru bir puanlama. Parlak sahneler var ama bu herşeyin tahmin edilebildiği filmi kurtarmaya yetmiyor. Kurguda bir tuhaflık var. Sahnelerin sıralanmasında bilerek oynanmıș gibi. Norveç'te geçen filmde herkes ingilizce konuşuyor. Dark'tan sonra kendi dillerini duymayı bekliyoruz doğal olarak. Val Kilmer'ın kanser hali ile oynamayı kabul etmesi cesaret verici. Jim Morrison olduğu görüntüler kederle beliriyor birden, perdeleri aralanmış belleğimizde. M.Fassbender çok iyi bir oyuncu ama o da filmi bir yere kadar sürükleyebiliyor. Alman doğumlu oyuncuyu Macbeth'de (2015) seyretmek daha etkileyici.

Bir kez daha bu filmde de görüldüğü gibi, bir filmi çekmek için elimizde her türlü imkan mevcut artık. Ama elinizde iyi bir senaryo yoksa geri kalan herşey sönük kalabiliyor.

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 22/01/2018 4:37 pm
(@paul-newman)
Gönderi: 68
 

http://www.imdb.com/title/tt0065098/

Chekhov dedim izledim ama sıkıldım.

 
Gönderildi : 23/01/2018 4:51 am
(@parhesiastes)
Gönderi: 1
 

Quatre nuits d'un reveur - Bir Hayalperestin dört gecesi Bresson yapımı bir Dostoyevski uyarlaması.

Hani böyle, dünyaya karışmadan etmeden kenarında yaşayanlar olur ya en kenarda ama düşecek kadar kenarda... öyle yaşayanların diyarından Marthe ve Jacques'ı izledim.

 
Gönderildi : 12/03/2018 5:04 am
(@hegel)
Gönderi: 1157
 

Richard Pryor diye bir aktör var, 2005 yılında öldü. BU adam çok iyi bir komedyen, çoğu kişi onu bizde "Bana göz kulak ol" adlı filmle tanıyor. Linki şu:
http://www.imdb.com/name/nm0001640/

Bende en son bu herifin en bilinen filmi Bana göz kulak ol'u edinip izledim. Ve diğer bilinen filmlerinden Brewster's Millions'ı. İki filmde çok iyi değil ama gerçekten keyifli, eğlenceli, sevimli filmler. Hele hele Pryor'ın Bana göz kulak ol'daki performansı gerçekten çok iyi. İyi komedi filmi eksikliği çekiyordum kaç zamandır, 80'lere dönüş yapacağız demek ki mecburen. 🙂 Merhum Richard Pryor.... Bu ismi bir kenara yazın.

"Bana Göz Kulak Ol"un diğer oyuncusu Gene Wilder da 2016'da öldü. İki büyük komedyen.
http://www.imdb.com/name/nm0000698/?ref_=tt_ov_st_sm

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 21/03/2018 1:10 pm
(@hegel)
Gönderi: 1157
 

Wake ln Fright (1971) - Ted Kotcheff

"Tüm şeytanlar cehennem ile gurur duyar"

Rambo'yu (İlk Kan) çeken yönetmen. lMDB puanı 7.7. Bir Kafka uyarlaması gibi. Çöl, sıcak, sıkıntı vs. Bira kutsal bir sıvı gibi oluk oluk akmakta. Filmin atmosferi iyi. İnsanlar devasa çorak arazinin korkunçluğundan kaçarak birbirlerine, biraya ve kumara sığınmışlar. Bunun dışında herşey düşman. Issızda yaşayan kangurular da dahil buna. Üzerlerinde apaçık faşizm uygulanmakta.

Kangurular...Donald Pleasence 1995'de, 75 yaşında ölmüş. Başrol Gary Bond da aynı yıl, 55 yaşında ölmüş. Pek dikiş tutturamamış. Film 2004 yılına kadar kayıplarda kalmış. Çok para harcamadan iyi bir film çekilebileceğini görüyoruz. Yeter ki metniniz iyi olsun. Bir iki iyi oyuncu ve iyi bir yönetmen ile işlem tamamdır.

Standartların üstünde bir kameranız, iyi bir gözünüz olabilir ama bunlar maalesef kapitalizmin hanesine yazılan şeyler; tek başlarına düşünüldüğünde. Pazılı tamamlamanız lazım.

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 22/04/2018 5:49 pm
(@paul-newman)
Gönderi: 68
 

Kin-dza-dza! (1986)
Los cronocrímenes (2007)

Birincisi Sovyet döneminden bilim kurgu, absürd komedi. İkincisi ise İspanya'dan zamanda yolculuk filmi. Hollywood klişelerinden uzak bilim kurgu izlemeyeli uzun zaman olmuştu. İkisi de bu yüzden ilaç gibi geldi. Herkese tavsiye ederim.

 
Gönderildi : 21/05/2018 1:40 am
(@sadevatandas)
Gönderi: 57
 

Utanarak söylemeliyim ki "Abluka" 😳 üzerine bu kadar yazılıp çizilen, bu derece özgün ve sağlam bir işi bu kadar geç izlemek... Hiç bir özür kafi gelmez 🙄

"Ben istiyorum ki; film, siz sinema salonunu terk ettikten sonra başlasın." Jacues Tati

 
Gönderildi : 28/05/2018 6:47 pm
(@poseidon)
Gönderi: 7
 

Ahlat ağacı

Nuri bilge ceylan tarzının biraz dışına çıkmış. Diyalog ve Kamera hareketleri konusunda diğer filmlerinden daha farklı bir film. Bir zamanlar anadoluda ve Kış uykusu kadar olmasada güzel film.

 
Gönderildi : 08/06/2018 4:58 am
(@bagimsizkisi)
Gönderi: 3
 

Nuri Bilge Ceylan Kasaba'yı izleyelim dedik.İyi de yaptık,güç olmasın.

 
Gönderildi : 11/06/2018 4:56 am
(@jakoben1907)
Gönderi: 8
 

Bu ara Coen Kardeşlerin filmlerini izliyorum, ilk Fargo'yu izledim sonra kronolojik olarak izlemeye başladım ancak hiçbiri Fargo kadar hoş gelmedi. Geçen gün de Ahlat Ağacını izledim film gayet başarılı. Filmi izleyen herkes bireysel bi sıkışmışlığı yine çok güzel anlatmış, diye abuk yorumlar yapıyor, film arasında bile böyle yorumlara denk geldim. Adam orada bireyselliği aşmış toplumsal bir kıskaçtan bahsediyor, atanamayan öğretmen, ona sonradan nutuk çeken kum ocağı sahibi, statü olarak ondan üstte olan herkesin ona akıl vermesi. Bu manzaraya memleketin her yerinde rastlayabilirsiniz. Bireysel unsurlar ortadan kalkmış değil tabi ki ancak NBC diğer filmlerine göre tarzının dışına çıkmış, ben bunda senarist arkadaşın da etkisi olduğunu düşünüyorum. Bu film basmakalıp düşüncelerle eleştirilebilecek bir film değil, mızrakları hazırlayanlara şimdiden uyarı.

 
Gönderildi : 11/06/2018 11:02 pm
(@mertimcfly)
Gönderi: 2
 

En son A Christmas Prince: The Royal Wedding diye bir filmi izledim. Neden izledim ben de anlamadım.

 
Gönderildi : 20/12/2018 8:03 pm
(@hegel)
Gönderi: 1157
 

Suspiria (2018)
Ne diyeceğimi bilemiyorum. Dönem atmosfer olarak çok güzel yansıtılmış ama film karmaşık, içine girmesi zor ve izleyiciden birikim istiyor. Bir kaç kez seyredilip masaya yatırılması gereken filmlerden. Orjinali ile sadece altyapı olarak benzeşiyor.

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 19/04/2019 11:13 pm
(@spidervis)
Gönderi: 1242
Admin
 

Bomb City (2017)

Yaşanmış bir olay ve aslında çok da sıradan, olağan, beklenilebilir bir durum. Fakat adamlar o kadar güzel anlatmış, o kadar iyi gizlemişler ki, merakla izliyorsunuz ne olacak diye. Meseleye tek taraflı bakıldığı söylenilebilir, taraf tutulduğunu görmek kolay ama haksız da sayılmazlar. Olayın ne olduğunu ve nasıl sonuçlandığı öğrendikten sonra bile bir sürprizle bitirmişler. "Adamlar işi biliyor" dedirtti bana.

 
Gönderildi : 20/04/2019 12:34 pm
Sayfa 165 / 166
Paylaş: