http://www.criticker.com/film/Take_Shelter/
Yönetmenin son filmi Mud'ı izleyip fena bulmadıktan sonra, şunu da izleyeyim dedim iyi ki izlemişim. Uzun zamandır izlediğim en iyi filmlerden biri. Biraz da özel sebeplerden dolayı +1 ekleyerek 9 / 10 diyorum.
Bu çocuğa dikkat, Jeff Nichols'a yani. Şimdiden yazayım, iş var elemanda.
The Hobbit: The Desolation of Smaug'u izledim.
Bu filmin görsel efektlerinde, özellikle yeşil perde kullanılan sahnelerde diğer filmlerde görmediğimiz ölçüde bir problem mi var bana mı öyle geliyor. Yoksa gözlerimiz efektlere mi alıştı da yemiyor çözüyoruz efektleri. Size nasıl geldi?
The Fugitive - 1993
Ben seviyorum böyle filmleri ya. Temposu hiç düşmeyen, kaçmalı-kovalamalı güzel film. Baş karakter de klişe, yarı tanrı aksiyon kahramanı değil. Tavsiye ederim.
Tek umudum Tarantino'yla Cimilli İbo arasındaki benzerlik.
Çocuk filmini izledim. Onur Ünlü bunu neden yapmış anlamadım.
Transformers izledik geçen gün, aklımızda kalan tek şey "GAVATRON" ulan böyle robot ismi mi olur 😀
Durdurulamaz filmini bir izleyin derim ben yorumuda size bırakırım.
Kış Uykusu 8/10
N.B.C. 'nin diğer filmlerinden daha iyi bir film olduğunu düşünmüyorum. Özellikle Uzak ve Üç Maymun benim açımdan çok iyi filmlerdi. Altın Palmiye'de yarışan diğer filmleri izlemediğim için o konuda bir şey diyemiyorum ama sanırım bu filme verilen en iyi film ödülü Koza'yla başlayıp yaklaşık 20 senedir devam eden N.B.C. sinemasının taçlandırıldığı ödül oldu.
İmam rolünde Serhat Kılıç çok iyiydi. H.Bilginer'de gerçekten rolünün hakkını vermişti. Yine söylüyorum tebrikler N.B.Ceylan 🙂
.
Barry Lyndon
En çok seyrettiğim film Barry Lyndon. Dayanamadım tekrar izledim. Kafamı yastığa rahat koyamayacağımı hissettiğim günlerde de filmi açık bırakıp öyle yatarım. Küçükken dedemin tekrar tekrar anlattığı masallar gibi, aynı masal olsa da her dinlediğimde şaşırıyorum, biraz daha büyüyorum. Doyamıyorum bir türlü anlattığı hikayeye, Schubert'e, Bach'a, Vivaldi'ye Mozart'a, o enfes Piano Trio in E Flat'e doyamıyorum. Böyle hikaye anlatmayı nasıl öğreniriz kafayı yemeden bilemiyorum.
August: Osage County 8/10
İlk kez bi tiyatro uyarlaması izliyorum sanırım, senarist/oyun yazarı Tracy Letts, bi sürü ödülü var Pulitzer başta olma üzere. Merly Streep, Julia Roberts ana kız döktürüyorlar. Julia'yı izlemek çok zevkli, inanılmaz iyi. Senaryoyu, bulabilirsem oyun metnini de okumak istiyorum.
http://www.imdb.com/title/tt0790628/?re ... lmg_act_13
Muhteşem Burt Wonderstone.
Şu an izliyorum, filmi bilmem de Jim Carrey'in eski performanslarını özleyenler boş bi vakitte izleyebilir. Chris Angel ile sanırım ciddi manada dalga geçiyor. Alan Arkin tabii ki filmin sürprizi ama ben burada bozuyorum ne de olsa izlemiyceksiniz 🙂
en son fransız yapımı mavi en sıcak renktir ve aşk'ı izledim bir de tree of life bir günde üç film 😀
memento (ikinci bakış -seyrediş- gözden kaçan bir şeyler var mı diye? -yok mu? belki de vardır. saklanmış sıcak yumurtalar... reddediş...)
jaguar mıydı o? -senin değil- tabanca, verandalı evler, belki missisipi, -hatırlıyor musun yoksa?- belleğim bir sünger gibi, avcılar, -senin bir kamyonetin var- bu gri takım da mı benim değil, ya o kadın? -o başka birinin sevgilisi- ben bilemiyorum, -hiç bilemedin zaten- bunun bir çaresi yok mu? iyileşmek için değil. sadece hatırlayıp hüzünlenebilmek için, -hatırlamak, hüzünlenmek bencilce eylemler inan bana- sana inanıyorum. hastayım ben ve hiç iyi olamayacağım -iyi olmak bir çare değil. hastalık diye bir şey yok, inan bana- sana inanıyorum.
seksenlerin sonuna doğru teknik bir arızadan dolayı olsa gerek tersten başlatılmış bir film seyretmiştim sinemada. bülent kayabaş vardı, para verip girmiştik, kimi zaman kapıda parasız bekleşirken 'girin lan' derdi biletçi. ilk süpermeni böyle seyrettiğimi hatırlıyorum. 'newyorktan kaçış'ı. bunlar kişisel değil. zamanın ruhu, değersizlik, 'ilerde bizi güzel zamanlar bekliyor, bu sıkıntılı yıllar bir an önce bitsin' düşüncesi, bitkinlik, terli gömlekler, sade gazoz, meyvalı elvan, alaska frigo. o güzel ve konforlu yıllara geldik mi yoksa? geriye doğru saran makara, hızla. ve gördüğün gibi. başladığın yermiş asıl önemli olan, vardığın değil.
Film güzel gerçekten. Gerçek sinemasever film hiç bitmesin ister. Oturduğu koltuktan hiç kalkmadan oracıkta yaşlanarak ölmek ister; hayatta geri kalan her şeyi kaçırmak pahasına. Buna değer mi? Gerçek sinemasever için değer.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
bangkok trafiğinde aşk oluşumu'nu izledim ben de en son. güzel eğlendim, romantik komedilerden beklendiği üzere bitti ama filmin gag'ları güzeldi bence 🙂
Il grido (1957) - Michelangelo Antonioni
zeki demirkubuzun etkilendiği açık. masumiyetteki kız ve adamın yolculuğu. itiraftaki sebebi açıklanmayan eşler arasındaki soğukluk. michelangelo antonioni bu filmi 45 yaşında çekmiş. başroldeki amerikalı steve cochran 48 yaşında öldüğünde bu filmin üstünden sadece 8 yıl geçmiştir. bir adamın 40 yaşı birçok şey için geç kalmış bir yaş değildir o dönem için. savaşın etkileri, yıkım, fakirlik ve moral bozukluğu olarak sürmektedir hala. umudunu hiç kaybetmeyen aldo yavaş yavaş tükenmeye başlar. oysa elinden her iş gelmektedir. kadınları kolaylıkla etkiler ama aklında olan başka biridir. aynı dönem amerikan filmlerindeki şatafata karşılık, avrupa sinemasındaki sefaleti, yıkımı apaçık gösteren bu tür filmler bizi gerçekle başbaşa bırakırlar bir bakıma. burası gerçek anlamda ziondur. babası tarafından hırpalanan küçük kız, bir tarlada toplanmış tuhaf ve yaşlı adamlara doğru koşar. içlerinden biri titreyen ellerini kıza doğru uzatır. bir sevgi işareti olarak okşamak için kolunu uzatan yabancının tuhaflığı kızı ürkütür ve babasına doğru koşar. üç ayrı ırk gibidirler. çocuklar, ebeveynler ve yaşlılar/yabancılar. insan yaşlandıkça yabancılaşır. kanıksanmış hayat, beklemediğin bir anda sana darbeyi vurur ve birikmiş benliğini elinden alır. artık bir çocuktan farksızsındır. gitme vaktin çoktan gelmiştir. benzinliği işleten kadının ayyaş babası da sorunlu biridir ve uzaklaştırılmalıdır. yaşlı birinin içmesi israftır. platona kadar gidersek, belli bir yaş üstündekileri ortadan kaldırmak gerekmektedir. bu yüzden aldo yaşlanmayı göze alamaz.
ffsözlük (2011)
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Jude law ın başrolde olduğu black sea filmini izledim. Sonu etkileyici idi. Insan doğasının sıradışı anlarda verdiği garip tepkilerden içeriyordu. Toplumsal mesaj kaygısından ucubeye dönüşmüş yerli filmlerden sonra iyi geldi doğrusu.