Babel (2006) 6.5 / 10
Sıkılmadım tabi ama beğenmedim de.
The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford (2007) 9 / 10
Anlatımı harika bir film. Müzikleri ayrıca güzel.
The Terminal (2004) 5 / 10
Çok güzel bir ilk yarı, çok çok kötü bir ikinci yarı.
The Terminal (2004) 5 / 10
Çok güzel bir ilk yarı, çok çok kötü bir ikinci yarı.
Ben de şimdi The Da Vinci Code'u izledim. İkisi de Tom Hanks filmi olduğundan mıdır? Nedir? Bilmiyorum. Bunun da ilk yarısı su gibi harika akıyor, ama yarısından sonra deli gibi saçmalamaya başlıyorlar. Mis gibi kitabın ağzına etmişler. Atıp da yok ettikleri, ekleyip de saçmaladıkları noktaları saymıyorum bile. Hele hele filmin sonuna doğru Sophie ile Langdon arasında geçen manasız konuşmayı hiç olmamış saymayı diliyorum. Filmi ilk yarısının adeta bir Nolan filmi kadar su gibi akıp geçmesine ithafen (Yoksa 3/10 anca olurdu);
5.5/10
Janjan 10/8
The Tree of Life
3/10
http://www.imdb.com/title/tt0478304/ " onclick="window.open(this.href);return false;
The Tree of Life
3/10
http://www.imdb.com/title/tt0478304/ " onclick="window.open(this.href);return false;
Merakta bıraktın bizi. İşin teknik yönünü çok iyi bilen birisin. Bu filmde de bu açıdan birçok yenilik varmış. Elde taşınan ışıklar falan gibi. Peki neden 3?
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
The Tree of Life
3/10
http://www.imdb.com/title/tt0478304/ " onclick="window.open(this.href);return false;
Merakta bıraktın bizi. İşin teknik yönünü çok iyi bilen birisin. Bu filmde de bu açıdan birçok yenilik varmış. Elde taşınan ışıklar falan gibi. Peki neden 3?
Hişt... Adam Cannes'da beyler
Fragmanı bile görmeden önce Brad Pitt'in bu filmde oynayacağı duyurulduğundan beri filmi merakla bekliyorum. Ardından Sean Pean'i duydum iyice merak etmeye başladım. Neyse fragman yayınlandı, haberler çıkmaya başladı filan dedim ki herhalde şaheser gelecek, ben nasıl oldu da bu yönetmenin hiç bir filmini izlememişim dedim. Filmi de öyle merakla bekledim ki, ön gösterimine rezervasyon yapıp erkenden salona giderek en sağlam şekilde izledik.
Bu kadar beklentinin sonunda olsa olsa 'iyi bir film' yorumu çıkar diyordum. Malesef vasatı bile karşılayamayan bir film ile karşılaştım. Başkaları için beğenilen bir film olabilir çünkü epey özgün bir film ve açık bir zihinle izlemek gerekiyor. Ben her ne kadar kendimi telkin edip, duvarlarımı aşmaya çalışdıysam da başaramadım tekrar izlesem yine başarabileceğimi sanmıyorum. Kesinlikle bana hitap etmeyen bir film çünkü benim düşüncelerimi dayandırdığım fikirlerle taban tabana zıt, zaten Brad Pitt de bu filmle ilgili, 'Yapabileceğim sınırlı sayıda film kaldı, bu kalan filmlerin daha farklı olmasını bir mesaj vermesini istedim.' gibi kendisinden beklemeyeceğimiz laflar etmiş.
Benim düşünceme göre kurmaca bir sinema filminde teknik araçtır. Filmin orta yerinde anlamsız planlar, 3 boyutlu görseller, manzara resimleri filan giriyorsa ve bu uzuuunca süren planlar hikayenin verdiği duyguya, anlama, mesaja hizmet edip katkı sağlamıyorsa ben bunları bu filmde görmek istemem. Vimeo'da yetenekli gençlerin yayınladığı videolarda veya bir dünya belgeselinde görmek isterim ama bu kadar uzun süre ve ardı ardı bu bölümleri görmek istemem. Şimdiye kadar görmeye de alışık değiliz çünkü eserin son halinde bunlar genellikle barındırılmaz. Poetika'da da dendiği gibi, eser bir bütün olarak ele alınmalı bu bütüne hizmet etmeyen bölümler çıkartılmalıdır diye düşünürüm.
Seyirci de bu filme tepkisini verdi, ben Fransa'da hiç salon terkeden seyirci görmemiştim bu filmde ilk kez görmüş oldum. Çıkmayanların bir bölümü ise uykuya daldılar. Birlikte izlediğim kişiler de hiç beğenmediler. Ben de 3/10 olarak notumu imdb'ye verdim.
Bence yenilik güzel şeydir, denenmeli, geliştirilmelidir. Ancak sırf yenilik yapmak için yapılan yeniliği kabullenemiyorum. 50 sene önce yapılan ve bu gün hala kendisinden konuşturan filmlere bakalım. Konuştuğumuz ve günümüzün ana sinema akımını besleyen filmlerin çoğunda yenilikler sağlam bir filmin üzerine eklenmiştir. Yani izleyiciyi tatmin edecek bir film yapıp, zamanın ustaları yeni düşüncelerini bu filmlerin üzerine eklemişlerdir. Benim de beklediğim budur. Herkese açık bir sinema salonunda bir film izlemeye gittiğimde, salonun yüzde doksandan fazlası memnuniyetsiz salondan çıkıyorsa burada bir yanlışlık var derim. Herkes istediği filmi yapmakta özgürdür tabi de en azından fragmanın filmdeki içeriği doğru yansıtıp seyirciyi doğru yönlendirmesi gerekir diye düşünüyorum. Ben bu filmin fragmanına bakıp, dedemi, babamı, oğlumu alıp dört kişi sinemaya gitsek, acaba hangimiz beğeneceğiz bu filmi? Bence ideal film bu dünyanın dört bir tarafından gelen dörtlünün beğeneceği filmdir. Tabi böyle bir film yapmak belki imkansızdır ama baz alınması gereken bence herkestir.
Uzun oldu biraz, hızlıca çok düşünmeden yazdım, muhtemelen okurken zor anlaşılır. Elimden geldiğince neden beğenmediğimi açıklamaya çalıştım. Brad Pitt'in de bu filme yapımcı olduktan sonra, samimi olarak neler hissettiğini cidden merak ediyorum. Kendisi bir aktör olarak genelde iyi filmler seçmiştir, bu güne kadar izlediğim en kötü seçimi buydu. Ha birde her ne kadar temsil ettiklerini ve sinemasını kendime hiç yakın bulmasam da Nuri Bilge Ceylan'ın ''filmleri gibi'' fragmanlar yaptığı için teşekkür ediyorum. Bunun önemini dün anladım.
Çok güzel yorumlamışsın teşekkürler. "Badlands" gibi başyapıta yakın bir filmi olan Terrence Malick'in son filmlerinde, iç sesini dinleyen -seyircinin de duyduğu- karakterlere ağırlık vermesi bir roman havası yaratıyordu. Görüntüyle veremeyeceğiniz senaryodaki şeyleri, bir anlatıcı kullanarak verebilirsiniz. Tabi bu sözlerin altına döşeyeceğiniz görüntü ve müzikle uyumlu olmalı. Bunlara ağırlık verdiğinizde öyküye özgü giriş-gelişme-sonuç, serüven, merak, vurucu son gibi önemli öğeleri görmezden gelirseniz, Karatasa'nın dediği gibi filminiz fazlasıyla kişiselleşir. Film gereği içine kapanırken size gözlemek için bir "anahtar deliği" bırakan baş rolleri izlemeyi reddettiğinizde, sizin için her şey bitmiş olur aslında. Bu riski alan yönetmen bunların olacağını da az çok kestiriyordur. Sizin gibi düşünen bu işe gönüllü yapımcılar bulduğunuzda deneysel de takılabilirsiniz elbette. Ama deneysellikle şımarıklık arasında ince bir çizgi vardır. O çizgiye dikkat etmek gerekir. Filmi gördüğümüzde daha açık yorumlar yapabiliriz.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Funny Games
İzleyici ile film arasında bol muhabbet kuran bir filmdir. Bir anda kendinizi filmdeki kahramanlarla konuşuyorken bulmanız olası bir durumdur. Seyircinin umutları film boyunca süreeeer gider... Bu bağlamda Michael Haneke ise zafer kadehini, seyircinin tam gözünün önünde kaldırırken; size öfkelenmek, hırpalanmak, küfür etmek, haydiii bastır diye inlemek ve hey ne güzelsin bebeğim demek düşer.
- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)
The Terminal (2004) 5 / 10
Çok güzel bir ilk yarı, çok çok kötü bir ikinci yarı.
Ben de şimdi The Da Vinci Code'u izledim. İkisi de Tom Hanks filmi olduğundan mıdır? Nedir? Bilmiyorum. Bunun da ilk yarısı su gibi harika akıyor, ama yarısından sonra deli gibi saçmalamaya başlıyorlar. Mis gibi kitabın ağzına etmişler. Atıp da yok ettikleri, ekleyip de saçmaladıkları noktaları saymıyorum bile. Hele hele filmin sonuna doğru Sophie ile Langdon arasında geçen manasız konuşmayı hiç olmamış saymayı diliyorum. Filmi ilk yarısının adeta bir Nolan filmi kadar su gibi akıp geçmesine ithafen (Yoksa 3/10 anca olurdu);
5.5/10
Melekler ve Şeytanlar ise tam bir facia. Bu yine biraz daha iyi.
Ben de öyle düşünüyorum ama işin komik tarafı imdb'de Melekler ve Şeytanlar az da olsa daha iyi puan almış, ben olsam yerin dibine sokardım, garip...
Melekler Şeytanlar on numara film hacı. Hatta da vinci'den daha iyi bana göre. ilk film kitabın gerilimini iyi yansıtamamıştı ama benc oda iyi bir uyarlamaydı. ikinci filmi kitabını okumadan izledim diye mi bilmiyorum bol hareketli koşturmacalı süprizli geldi. Zaten mcgregor abimiz var daha ne olsun. Bi tek helikopter sahnesinde sıçmıştı gözümde gerisi için kaynımın filmiymiş gibi laf söyletmeyeceğimi bilmenizi isterim.
İlk filmi (Da Vinci Şifresi) ben kitabını okumadan yıllar önce sinemada izlemiştim ve o zaman iyi gelmişti gözüme -hele hele o son sahnesi böyle koltuğuma yapışmıştım- lakin şimdi kitabı yeni bitirdim ve bir de öyle izleyeyim dedim aman yani. O kadar çok şeyi atlayıp değiştirmişler ki anlatamam ve bu atladıkları yerler anlamı bozmasa da inanılmaz derecede hafifletmiş. Ayrıca kitaptaki bir mantık hatasını düzeltmişler ama 10 tane farklı mantık hatası koymuşlar üstüne. Hele hele bir tek dinci kesimden tepki almamak için Langdon karakterine eklenen dinsel detaylar (Özellikle filmin sonuna doğru ortaya çıkan) rezil etmiş filmi. Evet kitabı okumadan izleyen biri için cidden iyi bir film olabilir ama okuyan biri için felaket. Yapan yapıyor arkadaş ayrıca, yani ben okumadaki hayalgücünü taklit edemezsin. Asla kitabını iyi yansıtamazsın laflarına da inanmıyorum, Peter Jackson nasıl yaptı Yüzüklerin Efendisini.
Öte yandan Melekler ve Şeytanları da kitabını okumadan izlemiştim ama onda -kitabı okumama rağmen- o eksikliği çok rahat hissetmiştim. Yani filmde bir şeylerin çıkarıldığını çok rahat anlayabiliyorsunuz. Herifler 2 yere mi 3 yere mi ne gidiyor anaa her şey çözülüyor. Dedim acaba kitapta da mı böyle kız arkadaşıma sordum o okumuştu, yok hayır dedi o da.
Bu kitapları özel yapan, deli dehşet olay örgüsü, karakter analizleri değil tarihsel tutarlılığı, gerçekçiliği ve her şeyden öte o şifreler, gizemler ama bunu azalttıklarında tüm o ihtişam kayboluyor. Her iki filmde 2.5 saate yakın sürüyor yani zaman sorunları yokmuş. Bu süreyi gereksiz diyaloglar, kovalamaca sahneleri ile geçireceklerine bu detaylara önem verselermiş deli dehşet film çıkarmış. Dediğim gibi ilk yarı (1 saate kadar) su gibi akıp geçiyor ama 2. yarı ile birlikte gereksiz diyaloglar, değiştirilmiş -çıkartılmış- önemli detaylar ve daha birçok şey insana "n'oluyor lan" dedirtiyor.
Abi 700 sayfalık romanı senaryo metnine indirgemek ve herkesi memnun etmek imkansız. Ömer Seyfettin'i bile uyarlayamayan bir ülkenin evlatlarıyız. Her detaya vs. girilse o karakterlerin hangisinin ibne, hangisinin çakal, hangisinin delikanlı olduğunu anlamamızı sağlayacak ana akış matematiği bence zarar görürdü.i Sinemasını yapıyoruz arkadaş deyip buna indirgemişler. Çok da iyi yapmışlar bence. Biz LOTR iyi diyoruz ama tolkeen kalksın bi izlesin bakiyim ne dicek. (aman buradan ayrı tartışma cıkmasın)
Yok benim bahsettiğim zaten öyle iplik, tüy, yün detayı değil. Bu şifreyi çözmeye gidilen yoldaki detaylar. Yani buna detay da denmez zaten olay örgüsünün bir parçası. Ve adamlar koskoca olayları kesip atıyorlar filmde. Geriye çözülecek tek 1 şifre bırakıyorlar filmde 10'larca varken ve işte o zaman hikayenin öyle bir etkileyiciliği kalmıyor. Dediğim gibi Da Vinci yine kitabı okumayan birine göre etkileyiciydi ama Melekler ve Şeytanlar'da o eksikliği o kadar rahat hissediyorsun ki kitabı okumamış olsan bile hani filmin gözündeki tüm değeri uçup gidiyor adeta. Düşünsene abi millet "Ahh harika bir kitap, muhteşem, inanılmaz zekice" diyor, gidiyorsun filmine herif
diyor, tüm şifre çözülüyor resmen. Halbuki atladıkları koskocaman bir şifre var;
Burada yazar okuyucuya bir ipucu veriyor, akıl oyunları oynuyor ama film izleyiciye bunu sunmuyor, adeta işin kolayına kaçıyor. Testere 1'den sonra neden kimsenin diğer filmleri sevmemesi gibi (Yani psikopatların haricinde, gizem için izleyenlerin) Çünkü Testere'nin ilk filminde gerçek adeta gözlerinizin önünde ve film boyuncaki diyaloglar "Lan gerizekalı daha ne diyelim" dercesine size onu işaret ediyor ama ona rağmen çözemediğiniz de (Veya çözseniz bile) zekaya hayran kalıp yamuluyorsunuz adeta. İşte filmlerin, kitaplarına göre en büyük eksiği (Şahsen ben sadece Da Vinci'yi okudum, Melekler ve Şeytanlar'ı tamamen okuyucuların yorumlarına göre eleştiriyorum) buydu. Yani bir nevi bulmacayı söylemeden millete "Hadi bil bakalım" demek gibi bir yolu seçti Da Vinci Şifresi. Öte yandan Nolan ile aşikar olduğumuz çifte Twist-off tekniğiyle yoğurdu bizi. Bize Sofia'yı dipten yavaş yavaş yedirirken lök diye bir anda filmin başına götürüp milleti adeta yamultuyordu. Öte yandan;