Forum

Sanat kimin içindi?
 

Sanat kimin içindi?

7 Gönderi
7 Üyeler
0 Reactions
2,158 Görüntüleme
(@erkayama)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

"Japonya'da söz gelimi ufak bir olayda insan istifa ederken Türkiye'de etmiyor. Yani çok daha büyük olaylarda hiç kimsenin istifa ettiğini görmüyoruz. Ama sanat aracılığıyla biz o kültürün içine "onur", "gurur" ya da ne bileyim "utanma" duygusu gibi duyguları enjekte edebilirsek, yani insanların utanma eşiklerini düşürebilirsek bi yerde başka bir deyişle belki bunlar olacaktır. Daha çok böyle bir şeye hizmet etmek zorunda durum yoksa başka bir olayda suçluları bulmak, o olayı insanların duymasını sağlamak, bu daha çok gazetecilerin yapması gereken bir şey gibi geliyor, yani tamam sanatçı da yapabilir o da işe yarar da öbürü daha önemli geliyor bana, insanların ruhuna sızmak bir şekilde sanat yoluyla çünkü sanattan başka bir şey yapamıyor bunu kolay kolay."

Şimdi sinemanın bir sanat olduğunu varsayarak sormak istiyorum. Sanat ne için yapılmalı, kimin için yapılmalı?
Ya da sanat yapılan bir şey mi?
Bir film çekerken toplum beni kabul eder mi diye kaygı duymamız gerekiyor mu?
Çekeceğimiz film yerel değil de film evrensel olsa ne olur?
Ya da filmleri evrensel/yerle diye neden ayırıyoruz?
Mesela bundan bi 60 yıl sonra Recep İvedik serisine hala böyle güler, sever mi insanlar?

Nuri Bilge Ceylan şu an hayatta olan, avrupada türk kimliği ile sinemamızı temsil eden ve türkiyenin en başarılı yönetmeni olmasına (otoritelere göre) rağmen neden bu kadar az seviliyor ve sinemacılar (içten içe ettikleri nefret çok belli oluyor) da dahil olmak üzere toplumun birçok kesimi tarafından sanki yokmuş gibi davranılıyor?

Ben sana sinema yapma demiyorum. Yap ama hobi olarak yap!!

 
Gönderildi : 29/05/2014 12:45 pm
(@sentetix)
Gönderi: 391
 

Ben sanatın insan dışı bir olgu ya da varlık için yapılamayacağını düşünenlerdenim. Her evresini insanın şekillendirdiği, değerlendirme boyutunda da bulun
duğu bir ürünün dönüşlü kalması bana anlamlı gelmiyor açıkçası. Sanat herkes için anlaşılır olmalı mıdır? Tabi ki hayır. Senin bahsettiğin konuya gelirsek eğer; sanatın duygu ve düşünceleri birtakım ögeler dahilinde anlatılması olduğunu düşünürsek, herhangi bir duygunun izleyen kişiyi edimsel olarak koşullaması mümkün. Hatta ben şu sıra giderek artan çocuk cinayetlerinin -tvde çıkan haberler yoluyla- bastırılmış duygulara sahip kişilerde çıkış yolu uyandırdığını düşünüyorum.

Kafalar paylaştıkça güzelleşir. @beta

 
Gönderildi : 29/05/2014 1:22 pm
(@onucuncu_1605504554)
Gönderi: 878
 

Kendi çapımda yaptığım araştırma ve analizler sonucunda Sanatın sanatçı için olduğu sonucuna vardım.
Bu kapsamda bir, kurgu-belgesel senaryo hazırladım.
Çekmeye çalıştım ama organizasyon yapmak, düz kağıda yazı yazmaktan daha zor, meşakkatli ve maliyetli olduğu için şimdilik bu projeyi rafa kaldırdım. Kısmet olursa emekli olunca çekeceğim.

ANKARA ÜÇLEMESİ:
ABAZAZUSLAR, DELİLER VE SANATÇILAR

TEMA: Sanat Sanatçı İçindir.

Gerçek sanata ulaşan yolun, zorlukları gösterilirken, amatör ruhlu sinema sevdalılarının düşük bütçe ile çektikleri bir filmin hikayesidir. Bir “Ankara Üçlemesi” olan “Abazazuslar, Deliler ve Sanatçılar” birbiriyle irtibatlı 3 bölümden oluşmaktadır.

Filmin renginin siyah olması planlanmaktadır. Tüm oyuncular ile çekim ekibinin siyah giymesi ile kötümser ve depresyonist bir atmosfer yaratılması öngörülmektedir. Bu kapsamda gerçekten bir “Kara Komedi” ortaya çıkacaktır.

Jenerikten sonra film, Dışsesin; İhtiyarlayan mağara adamı kabiledeki kadınların ilgisini çekebilmek için, hayvan dişlerinden kolye ve bilezik yapmaya başlar. Bu kolye ve bileziklere kabiledeki kadınlar ilgi göstermeye başlayınca bütün ihtiyarlar kuyumculuğa başlar ve bu günkü sanat dünyaya GOT kadar bir mağaradan yayılır.” açıklamasıyla başlar. Birinci bölümde sanatçının ilk dürtüsü olan abazanlık işlenmektedir. Hikayenin en komik bölümüdür. Özellikle erkeklerin sanata yönelmesinin temel nedeni cinsel açlığıdır. Bu kapsamda, sanatçı olmadan önce erkeklerin cinsel iştahları ile bu iştahlarını bastırmasının yolları, usul ve esasları ile avlanma kültürü belgesel tadında “Dış ses” tarafından aktarılır. Özellikle abazazusların Ankara sokaklarındaki av maceraları, sanata ve diğer abazazuslara bakışları, gelenek ve görenekleri ifade edilir. Ayrıca abazazusların avlarını tenhaya çekme çalışmaları ile abazusların avı niteliğindeki Nazlısusların buna zekice direnmeleri de işlenir. Özellikle de soylarının tükenmemesi için yapılan kız isteme ritüeli; insanların cinsel dürtüleri ile gerçek niyetlerinin ortaya komik bir şekilde konularak, izleyiciye aktarılır. Bu sayede, abazazus yetiştiren toplumun temel yapısı olan ailenin, gerçek oluşum biçimi de ekrana gelir. Bölümün sonunda ise ava giden Abazazusun bir üst besin zinciri halkasında yer alan Travestisus tarafından avlanması gösterilir.

İkinci bölümde ise sanatçı olmanın diğer adımı, diğerlerinden farklı olmanın getirdiği zorluklar işlenir. Hikayenin dram bölümüdür. Özellikle Vendetta kostümü giymiş ve toplum tarafından dışlanmış ve deli olarak görülen bir sanatçı adayı üzerinden, delilikten sanata yolculuk işlenir. Sanatçı olmak için dünya, insan ve kültürlere farklı bir açıdan bakılması gerekmektedir. Toplum, bu düzeye ulaşmış insanları; başarılı olursa sanatçı, başarılı olamazsa deli olarak niteler. Ankara sokaklarındaki gerçek deliler ile deli gibi bakılan Vendetta kostümlü adam ile diğer amatör kısa film çekenlerin hikayesi ve sanata olan yolculukları bu bölümde işlenir. Özellikle yetersiz finansman ile teknik kaynaklara rağmen, sinema sevdalıların bulduğu pratik ama komik çözümler gösterilir. Ankara sokaklarında gezen delilerin gerçek hikayeleri de belgesel şeklinde anlatılır. Ayrıca Ankara’nın insanları, sokakları, insan biçimleri ile yönetimi, “Dış ses” tarafından anlatılırken, anlatılanlara tezat görüntülerle mizah dozajı artırılır.

Üçüncü aşama ise delilikten dahiliğe çıkmanın tek yolu; zeka ve cesaret ile üretilen eserler anlatılmaktadır. Hikayenin sanatsal bölümüdür. Bölüm son derece etkileyici bir korku türünde kısa film ile başlar. Filmi seyreden yapımcı kendisine bu filmi gösteren Yönetmeni sapık ve psikopat olarak niteleyerek bürosundan kovar. Yönetmen sanatçı olacağına ve bu piyasayı alt üst edeceğine dair yemin eder. “Film fabrikası”nın web sitesine girerek, projesini gerçekleştirmesine gönüllü olarak yardımcı olacak kısa film yapımcıları ile irtibata geçer. Bir ekip kurar. Yönetmenin deliden dahiliğe yükselmesi, cinsel iştahını bastırması ve delilik boyutundaki farklı algılarını bir esere dönüştürme süreci aktarılır. Bu bölüm gizlice bu filmin çekim hikayesini de ortaya koymaktadır. Ayrıca, bu kapsamda Ankara sokaklarında amatör ruhla yapılan performanslar (kukla gösterisi, müzik dinletileri, palyaço ile animatörler) gösterilirken, sokak sanatı yapanlar ile kısa film çeken amatörlerin sanata bakış açıları ile gerçek hayat hikayeleri doğaçlama olarak kaydedilir. Özellikle Ankara’daki sokak sanatçılarının canlı performansları ile gerçek hayat hikayeleri ile dramlarından bahsedilir. Ayrıca komedi dozunu düşürmemek için, bu bölümde Oda Tiyatrosu adı altında, orijinal ve komik skeçlerde izleyiciye aktarılır.

Finalde ise, Vendetta kostümüyle açılan çember tamamlanıp, daha önceki bölümlerde görülen baş rolü üstlenen “Yönetmen” (Vendetta kostümlü deli) sanatını icra etmeye karar verir ve delilikten sanatçılığa ulaşır. Filmin her bölümde gösterilen ve filmin simgesi olacak, siyah Vendetta kostümünü giyip, kamerasını eline alıp bu filmi yapmak üzere evden çıkar.

Deccal, gördüm seni sobe.

 
Gönderildi : 29/05/2014 3:04 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Bir şeyler yazacağım, reserved. 🙂

 
Gönderildi : 29/05/2014 3:10 pm
(@spidervis)
Gönderi: 1242
Admin
 

Burdan güzel tartışma çıkar diye ümitlenmiştim, fazla bir şey okuyamadığıma üzüldüm. Muhtemelen işin tekniğini ne kadar bilirseniz felsefesinden de o kadar uzaklaşıldığındandır diye tahmin ediyorum. Buraya bir şeyler yazmak yerine gidip filmini çekmeye çalışan arkadaş daha çoktur neticede.

Sanat ne için diye sorulduğunda benim verebileceğim tek bir cevap yok. Bazen düşünmek için, bazen gülmek için bazen öğrenmek bazen hiç bilmediğim bir duyguyu tatmak için. Ama sonuçta birileri baksın, izlesin, dinlesin diye yapıldığından "halk için" olması gerektiği daha ağır kalıyor. Hele bir de "ben yaptım ama halk beni anlamadı" mazeretine sığınan kişileri gördükçe iyice bu şekilde düşünmeye başlıyorum. Anlıyorum ki, yetenek sadece sanat yapmakla kalmıyor, bir de onu halka aktarabilmeyi içeriyor.

Biraz farklı bakmaya çalışırsam da sanat, sanatçının kendisi için diyebilirim. Kimileri var ki varsın kimse anlamasın, değer vermesin, aynı şeyi yapmaya devam eder. Çünkü kendisini öyle mutlu hissediyordur. Fakat burada mutual bir faydalanma söz konusu olmadığı için bencilce olduğunu düşünüyorum ve sadece bir hobi olarak görüyorum. Zira yalnız kendisi mutlu olduğu için sanat yapan biriyle, hafta sonu bisiklet turuna çıkıp mutlu olan kişi arasında fark göremiyorum. O nedenle halen sanat halk içindir, halk için olmalı, bu konuda az da olsa kaygı duyulmalı diyorum.

Filmleri yerel ve evrensel diye ayırmak, "bunlar anlar, şunlar anlamaz" demek. Family guy bana yerel kalıyor misal, ben her söyleneni anlamıyorum fakat south park'ta pek sorunum yok. Bence tamamen sanatçı ve arkadaşlarının hedefine göre belirlenen bir durum. Ya da ömürlük bir film yapanla, bir sezonluk film yapanın tercihleri tamamen nasıl hatırlanmak isteyecekleriyle ilgili. Kimi hatırlanmak bile istememez kazandığı paraya bakar, kiminin para umrunda olmaz yeterki güzel işler yaptığım söylensin der. Sanat nedir diye sorulduğundan kısa ve net bir cevap verilememesinin nedeni de bu kadar uç noktalarda göreceli oluşu. Sanattan önce, estetik nedir, iyi nedir, güzel nedir sorularını cevaplayabilmemiz gerekir.

 
Gönderildi : 31/05/2014 2:42 am
(@ilkersn)
Gönderi: 0
 

güzel nedir

şu soru bile o kadar cevaplanması zor ki... örneklerle anlatmaktan bahsetmiyorum, tanımı bile zor, tdkda bile "sıfat Göze ve kulağa hoş gelen, hayranlık uyandıran, çirkin karşıtı" böyle demiş kurtulmuş.

Gözün görmezse kulağın duymazsa güzel ve hayranlık uyandırıcı her şeyden mahrumsun 🙂

Sanat dediğimiz zaman düşünsene işin içine kaç tane duyu organı girecek, hangi normlardan bahsedeceğiz, bireysel farklılıklar, kişinin çevresi ve yaşantısı, birikimi... Herkes kendi "sanat" diye adlandırdığı kavramı anlatmaya kalkacak of da of yani 🙂
Sanatçının yaptığı mı sanattır yoksa sanatçının yaptığı iş ile etkileşime geçtiği kişinin bu eseri görüp,duyup,dokunup,tadıp,koklayıp ya da herhangi bir şekilde alımlayıp onu "sanat" diye adlandırması mı onu bir sanat eseri, sanatçıyı da gerçek bir sanatçı yapar?

filmleriniz için müzikler

Son Kısalarımız: tesir Kader Eris
Kısa filmlerimiz, ücretsiz müzikler ve kendin yap videoları

 
Gönderildi : 31/05/2014 4:39 am
(@fulgura)
Gönderi: 5141
 

Sanat'ın "güzel" ile olan ilişkisi kopalı çok oldu ama TDK demek ki hala oralarda geziyor...

Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.

Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.

 
Gönderildi : 31/05/2014 2:44 pm
Paylaş: