Forum

Duyulamayanlarım
 

Duyulamayanlarım

59 Gönderi
19 Üyeler
0 Likes
8,128 Görüntüleme
(@homeros)
Gönderi: 0
 

Aslında aynı noktalara değiniyoruz exx. Yani benim teknik önceliklidir lafım genel dünya tecrübesine ve hocalarımdan öğrendiklerime dayanıyor açıkçası. Hem ben kendi hocalarımdan hep böyle öğrendim -hem fotoğraf, hem sinema- hem de daha önce de verdiğim Picasso'dan (Hatta bunlara Cezanne ve hatta en uç örnek olarak Pollock'u da ekleyebiliriz) da gördüğüm bu. Benim burada bunu söylememin sebebi kimseye bir şeyi kanıtlamak veya empoze etmek değil. Yardımcı olmaya çalışmak. Tersi yolu tercih eden olmuş mudur, elbette olmuştur ama ben hiçbir örnek bilmiyorum o tarafta. Bilen varsa paylaşabilir. Ayrıca öğrenmenin yaşı yoktur, ben demiyorum ki teknik 100% tamamlanana kadar elini sanata sürmemeli diye. Ama temiz iş çıkarmaya başlayana kadar uzak durulması gerekli. Mükemmel teknik değil, standart bir teknik yeterli. Zaten tüm eğitim sistemi bunun üzerine kuruludur. Yani Fizik ile ilgili temelleri öğrenmeden ortaya bir Fizik teorisi atmaya benzer bu iş. Saçmalık yani.

Kısaca derdimi bir de şöyle anlatayım sanırsam daha iyi bir açıklama olacak bu. Teknik ile tarz ve sanat (Artık hangi adı tercih ederseniz) aynı kefede değildir. Karşılaştırılamazlar, bu yüzden aslında öncelik mevzusu da söz konusu olamaz. Teknik sanatı icra edebilmek için gerekli olan temeldir, önceliği bu yüzdendir. Çünkü onu tamamlamadan, anlamadan ona geçemezsin. Kalem olmadan yazı yazmaya çalışmak gibidir. Tekniğin en basitine inersek yani DSLR'lardaki poz kontrolüne. Diyafram, enstantane, ISO nedir bilmeyen biri bırakın film çekmeyi fotoğraf çekebilir mi? Bu tekniğin en basiti ve bundan çok daha fazlası var daha sanat yapana kadar.

 
Gönderildi : 28/09/2012 6:43 am
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
 

Bir sinema yönetmeni hayatında kamera markası bile bilmeden film çekebilir. Bilirse süper olur, çok etkili olur ama teknik hiç birşey bilmezse bile ayıp değildir. Yönetmen isteyen adamdır. İster, yapılır. O yüzden ortaya çıkan her iyi şeyden de kötü şeyden de yöntmen sorumludur. Bu da benim iddiam.

Vurun tamam.

 
Gönderildi : 28/09/2012 7:06 am
(@homeros)
Gönderi: 0
 

Bir sinema yönetmeni hayatında kamera markası bile bilmeden film çekebilir. Bilirse süper olur, çok etkili olur ama teknik hiç birşey bilmezse bile ayıp değildir. Yönetmen isteyen adamdır. İster, yapılır. O yüzden ortaya çıkan her iyi şeyden de kötü şeyden de yöntmen sorumludur. Bu da benim iddiam.

Vurun tamam.

Peki ya ekibi bilmeden? Ekibin tamamı görevlendirildikleri pozisyonun gerektirdiklerinden bir haber ise? Ki asıl konuda o değil. Asıl konu şu bir bir filmi film yapan sadece senaryosu mudur yoksa hepsinin bir karışımımıdır. Filmi tartışacaksak senaryosunu mu tartışmalıyız, yoksa teknik tarafını mı? Konu sonradan bayağı saptığı için ortaya böyle biraz alakalı, biraz alakasız bir şekilde giriş yaptın ama bence kötü de olmadı. Eğer yönetmen tüm bu teknik konuları halledeceği bir ekibi olmasa kendi sıfır teknik bilgisiyle bir film yapmaya kalkışsa, en iyi senaryo ile bile olsa bu film ne kadar iyi olabilir?

 
Gönderildi : 28/09/2012 7:53 am
 Zeze
(@zeze)
Gönderi: 65
 

Beyim sana bir çift sözüm var; 🙂

Filmini izledim, önceki filmlerinin de bir çoğunu izlemiş birisi olarak şunu söylemek isterim.

Teknik anlamda her zaman güzel işler çıkarıyorsun, ama iş yaratıcılığa gelince maalesef teknik kısım gibi olmuyor. Yani cesedi yaratıyorsun ama içine ruh üfleyemiyorsun. Doğal olarak ta yaptığın iş canlanamıyor.

 
Gönderildi : 28/09/2012 12:45 pm
(@tolga-depo)
Gönderi: 0
 

barisferah bit kadar bir penceren var, oradan ne görüyorsan anlatmaya çalışıyorsun. Film yapımı senin algıladığından ibaret değil. Doğru kapının doğru bekçisi değilsin. Ayrıca tartışmaya değer bir adam da değilsin. Ben sana ne dedim de hakaret edip küçümsemeye çalışıyorsun. "Sığ, senin gibi, saçma, eline kamera alma" bunlar ne ya? Benden böyle şeyler mi duydun ki böyle cevap veriyorsun? Ve ayrıca beni ne kadar tanıyorsun ki "benim gibiler" kim onları biliyorsun?

Tartışmayı uzatmak istemiyorum, daha doğrusu seninle tartışmak istemiyorum barisferah ama çok biliyormuş gibi yazdığın birkaç şeyi düzeltmek gerek ki okuyana bari yararı olsun. Öncelikle Paranormal Activity'nin ağa babası Blair Witch değil Cannibal Holocoust'tur. Cloverfield'in ana kamerası Panasonic HVX200. El kameralarının yetersiz kaldığı durumlarda profesyonel kamerayla görüntü alınıp postta ana kamera görüntüsüne denk getirilmeye çalışılmıştır ki ben Cloverfield hangi kamerayla çekildi diye sorduğumu hatırlamıyorum. Paranormal Activity'nin birincisi bağımsızdır ama devam filmleri stüdyo filmidir. Ayrıca ilk filmi aldığında stüdyo, o filmi on kere yeniden çekebilecek imkanı varken olduğu gibi vizyona sürmüştür.

Sinematografi üzerine tartışmak isterdim ama seninle ofsayt bile tartışmam barisferah. Konu başlığına da ayıp oluyor zaten. Tartışma benim tarafımdan bitmiştir. Küçümsemeye, hakarete devam edersen oradan, başka bir şekilde, başka bir yoldan devam ederiz. Klavye erkeği olma böyle. Gerçek erkek ol, bir gün karşılıklı olduğumuzda söyle bana "sığsın, eline kamera alma, saçmalama" diye.

 
Gönderildi : 28/09/2012 12:57 pm
 exx
(@exx)
Gönderi: 294
 

Eğer yönetmen tüm bu teknik konuları halledeceği bir ekibi olmasa kendi sıfır teknik bilgisiyle bir film yapmaya kalkışsa, en iyi senaryo ile bile olsa bu film ne kadar iyi olabilir?
yok canım böyle bir şey tabi ki olamaz. ekibi yoksa sıfır bilgiyle film elbette ki olmaz. öyle gerilla tarzı takılacaksa en azından çok detaylı olmasa bile temel tekniklere tabi ki hakim olmak şart. hadi kurguyu efekti bilmese de olur dışarıda yaptırır ama ekip yok, temel bilgi de yoksa film çekmek değil de roman yazması icap eder.

şuna geliyoruz aslında; adamın anlatısı sağlam hayalgücü kuvvetli ise, çekerken atıyorum arka planı öldür demesi yeterlidir, yoksa orada takılacak lensin ne olduğunu bilmesi şart değil. ortama vermek istediği ambiansı söyler, ışık ekibi pat diye kurar. orada da kaç watt lamba yakılacağını nerelere yerleştirileceğini kestirmesi şart değil. ha, ekip yoksa tabi ki eşek gibi öğrenecek hepsini ki çeksin. yoksa film olmaz tabi, olsa olsa garabet olur.

 
Gönderildi : 28/09/2012 2:06 pm
(@homeros)
Gönderi: 0
 

Şu lafımdan mesajımdan sonra benim için de tartışma bitmiştir ama bir şeylerin ortada kalmasından nefret ederim o yüzden şunları da söyleyeyim.

"Savunduğun şeyin dayanaksız olduğunun sen de farkındasın ama işte bir kez söylemiş bulundun diye arkasında duruyorsun." lafı benim için hakarettir. Senin de ne kadar sığ biri olduğunu gösterir. Bu bana söyleyen birine karşı en ufak bir saygı besleyemem.

Burada dediklerimi herhangi bir yerde yüzüne karşı da söylerim ben lafımı asla esirgemem. Çünkü gerçek bir "erkek" bunu yapar, tehditlerin değil zekasının ve bilgisinin arkasına sığınır.

Öte yandan bunun yazarken aklıma geldi normalde bahsetmek istemezdim ama merak ettim ve arkadaşlarda bilsinler. Acaba senin bana karşı bu kadar tavır takınmanın ve hatta işi tehditlere sürüklemenin sebebi daha geçen sene bana gönderip de nasıl diye sorduğun senaryon için "üzgünüm ama iş çıkmaz bundan asla" diye cevap vermem olabilir mi? Ki o zamanlar birkaç ay içerisinde çekime başlamayı düşünüyordun ki aradan belki 1-1.5 sene geçti. Noldu yapımcı bulabildin mi? Çekebildin mi? Çekebildiysen eğer yayınlayacak bir şirket bulabildin mi?

Hatırlamam uzun sürdü ama sonra nickine bakınca hatırladım Tolga Depo, hikayede yine bir Depo'da mı ne geçiyordu. Yaratıcılık da süper yani ya neyse. Kısaca o güne kadar senaryo hakkında fikrimi soracak ve hatta projende yer verecek kadar bilgime, tecrübeme güvenen birinin o günden sonra bugün böyle bir tavır alması düşündürücü değil mi?

 
Gönderildi : 28/09/2012 5:55 pm
(@fayrap)
Gönderi: 0
 

Filmi izlemiş, üzerine kafa yormuş, düşünmüş biri olarak, konuyu da kendime yakın bulduğum için birkaç yorumda bulunmak istiyorum. Sonuçta senaryo size ait olmasa da, film bir bütün olarak bize sunuluyor.

Açıkçası ben, hem edebiyat dünyasıyla ilgilenen, hem de ödüllü (Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü) fakat pek tanınmayan bir yazardan "Yaratıcı Yazarlık" dersi almış biri olarak, film boyunca yazarın edebiyat çevresindeki konumunu oturtamadım kafamda. Örnek vermek gerekirse, maddi kaygıları olan bir yazar portresi çiziliyor, bu da bu yazarın kitaplarının satmadığına dair bir işaret. Yani aynı zamanda kısıtlı çevrelerce tanınan bir yazar. Peki, ders verdiği dernekte, disiplinsiz davranışlarına (devamlı geç kalması gibi) ve daha ilk dersten "Para vererek yazar olacağınızı düşünüyorsunuz, yanılıyorsunuz." benzerinde cümleler kurmasına rağmen, onun ders vermeye devam etmesini ne sağlıyor? Eğer bilinen bir yazarsa, onun bu kendini beğenmiş tavırları bir yere kadar görmezden gelinebilir. Aksi takdirde, kitabı olan onlarca adam var, çok daha disiplinli olan biriyle anında yer değişebilir.

Sinemadaki kural, edebiyatta da geçerlidir. Bir yazarın çok satması için, ya tanınmış olması gerek, ya da ödül sahibi olması... Ödül olayına hiç girilmiyor zaten filmde, eğer kaçırdıysam lütfen düzeltin.

Röportaj konusunda da çeşitli çelişkiler var bence. Yazar kısıtlı bir edebiyat çevresine hitap ediyorsa, böyle bir restoranda röportaj yapılacağını sanmıyorum. Yok eğer yazar daha geniş bir kitleye hitap ediyorsa, röportaj yapan kişinin bu kadar basit ve klişe sorular sorması da inandırıcı değil. Ayrıca, röportajla alakası olmayan birini, röportajın ortasında bir yerde davet ediyor ki bu da disiplinsiz bir hareket olarak nitelendirilebilir.

Ayrıca, bir yazarın hayatı resmedilirken, çok daha ilginç şeyler bulunabilirdi diye düşünüyorum. Sonuçta, yazar denince, akla yalnızca kendini toplumdan soyutlamış, ara ara büyük yazarlardan alıntı cümleler kullanan, kibirli bir adam gelmesi sizce de yetersiz değil mi? Sonuçta başta evinde, daha sonra bir yazarlık dersinde ve daha sonra da bir röportajda gösteriliyor. Örneğin, her yerinden kitap çıkan bir ev görebilirdik. Daha o vakit, yahu bu adam ya yazar ya da çok iyi bir okur/entellektüel derdik. Derste, alışılagelmişin dışında bir seyir işleyebilirdi, tahtaya hiçbir şey yazmaz, daha sonra da tahtaya dönerek "Tahtada da görüldüğü gibi adım ... dır, ancak son a harfini biraz çirkin yapmışım idare edin." gibi bir şey söyleyerek, dersin gidişatında hayal gücünün önemini ve somut örneklerin bile hayal gücü için ne kadar faydalı olduğunu savunabilir. Son olarak, röportaj esnasında da ne kadar sıkılırsa sıkılsın, gerek konuşmasıyla, gerek de duruşuyla farkını ortaya koyabilirdi. Verdiğim örneklerin saçma olduğunu kabul ediyorum, sadece içi boş iddialarda bulunmamak için verdim bu örnekleri.

Sonuç olarak, tamamıyla kendi düşüncelerimi paylaştım. Bir filme iyi ya da kötü diyebilecek kadar birikimim olduğunu düşünmüyorum, bunu da iddia etmem, ortada göz ardı edilemeyecek bir emek var, benimki sadece düşünce paylaşımı.

yaşamak mı zor yoksa yuvarlak masa aks mı?

 
Gönderildi : 28/09/2012 6:10 pm
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
 

Abi güzelim tartışma bi sefer olsun kişisel bir tartışmaya dönmesin arkadaş. Dönmesin ki şuraya giren üyeler de faydalanıp gitsin. İkinizin de bence haklı olduğu konular var ama allahaşkına yarın öbürgünbuluşma olsa keyifle elinizde birayla tartışacağınız konular burda kavga malzemesine dönüşmesin.

Benim önermeme gelince. Tabii ki yönetmen dışında herkes kendi alanında sonuna kadar uzman olmalıdır. Oyuncu, makyöz, ışık, ses, vs. Ama yönetmen ne istediğini anlatabilcek "dil" yeteneğine sahip olandır. Yönetendir. Hitap eden, idare eden, oyun verendir. Atmosferi tasarlayandır. Yönetmen senarist de kendisi ise zaten asıl rüyayı gören değilse senaristin rüyasını inşa edendir. Eray'ın filmin de de aslında senaristin eleştirileri önemli. Acaba ne dedi ben merak ettim.

 
Gönderildi : 28/09/2012 6:11 pm
(@tolga-depo)
Gönderi: 0
 

Şu lafımdan mesajımdan sonra benim için de tartışma bitmiştir ama bir şeylerin ortada kalmasından nefret ederim o yüzden şunları da söyleyeyim.

"Savunduğun şeyin dayanaksız olduğunun sen de farkındasın ama işte bir kez söylemiş bulundun diye arkasında duruyorsun." lafı benim için hakarettir. Senin de ne kadar sığ biri olduğunu gösterir. Bu bana söyleyen birine karşı en ufak bir saygı besleyemem.

Burada dediklerimi herhangi bir yerde yüzüne karşı da söylerim ben lafımı asla esirgemem. Çünkü gerçek bir "erkek" bunu yapar, tehditlerin değil zekasının ve bilgisinin arkasına sığınır.

Öte yandan bunun yazarken aklıma geldi normalde bahsetmek istemezdim ama merak ettim ve arkadaşlarda bilsinler. Acaba senin bana karşı bu kadar tavır takınmanın ve hatta işi tehditlere sürüklemenin sebebi daha geçen sene bana gönderip de nasıl diye sorduğun senaryon için "üzgünüm ama iş çıkmaz bundan asla" diye cevap vermem olabilir mi? Ki o zamanlar birkaç ay içerisinde çekime başlamayı düşünüyordun ki aradan belki 1-1.5 sene geçti. Noldu yapımcı bulabildin mi? Çekebildin mi? Çekebildiysen eğer yayınlayacak bir şirket bulabildin mi?

Hatırlamam uzun sürdü ama sonra nickine bakınca hatırladım Tolga Depo, hikayede yine bir Depo'da mı ne geçiyordu. Yaratıcılık da süper yani ya neyse. Kısaca o güne kadar senaryo hakkında fikrimi soracak ve hatta projende yer verecek kadar bilgime, tecrübeme güvenen birinin o günden sonra bugün böyle bir tavır alması düşündürücü değil mi?

Seninle paylaştığım projeyle ilgili sorularına cevabım sanane. Buradaki tartışmayı oraya bağlaman, basit bir tartışmayı bu noktaya taşımanla uyumlu durmuş. Son paragrafının son cümlelerine gelince, seninle beraber buradan en az 15 üyeye gönderdim senaryoyu ve verdiğin cevabı tam olarak hatırlamıyorum. Ayrıca kendini bu kadar önemseme, hayatında pro kamera görmemiş dayım da okudu o senaryoyu, onun da fikirleri benim için değerli. Bu son mesajım, eraydinc kusura bakma.

 
Gönderildi : 28/09/2012 7:02 pm
(@ercane)
Gönderi: 714
 

Valla su polemikler olmasa ortama renk gelmez. Bunlari yaratabilcek bi is uretmek bile basari, b*ku cikmadikca yapilsin bence. Filme gelince; eray dinc in tarzini begenmiyorum ama potansiyeli yuksek ve konuya hakim biri. Bu film icin senaristin de yonetmenin de yapmak istedigi seyi tam olarak yapamadiklarini dusunuyorum. Uzun yazma ve inceleme becerim olsa yazmak isterdim belki bi gun yanyana gelirsek konusuruz. Teknik olarak en rahatsiz oldugum sey masa. Sahnesinin dekupaji. Telefon detayiyla aksi tasimis ama sonraki tekli planlarin baglanisi beni ikna etmedi hep algim daginik izledim devamini. Belki matematik olarak dogru gibi ama bi amors plani girmisti sanki onun hep kullanilmasi lazimdi gii geldi bana kadin ve adamin teklerinde.

 
Gönderildi : 28/09/2012 7:57 pm
(@ukyo_tachibana)
Gönderi: 153
 

Film dayaklık iki insanın hayatlarının kesişim hikayesini başarıyla sunmuş. Oyuncular rollerinin hakkını öylesine vermişler ki karakterlerin şımarık ve bilmiş tavırlarından dolayı ikinci kez izleyemedim. Sinirden elim ayağım titredi. Tabi amaçlanan bu muydu emin değilim açıkçası. Ama ilkinde izlettiriyor kendini.. Sıradan bir izleyici gözüyle temiz bir iş izlenimi bıraktı, diğer yorumlarda konu edilen ışık patlamalarını farketmemişim bile. Bu iki şeye işaret ediyor; birincisi tartışma konusuyla ilgili. Nasıl yönetmenin önceliklerinde teknik mi hikaye mi sorunsalı varsa izleyiciler için de bir benzeri söz konusu. Benim farkına bile varmadığım teknik bir konu bir başkası için hayati öneme sahip olabiliyor. Sanırım bunun çözümü de dengenin kurulabilmesiyle ilgili. Ama bu filmde olduğu gibi bazen yönetmenin tercihi baskın karakterde olabiliyor ve o zaman onu kendi çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor. İkincisi, yönetmenin tercihi o yönde bile olsa işin standartlarını öğrenebilmek amacıyla burada olan benim gibiler için bu tip teknik yorumların son derece faydalı olduğu. Yani bundan sonra bir film izlerken ister istemez bahsedilen konulara da dikkat edeceğim.

 
Gönderildi : 29/09/2012 12:43 am
(@ercane)
Gönderi: 714
 

patlamalar beni de rahatsız etmedi. tamamen detay kaybı yok ki olabilir de, etki meselesi. en fazla beğeniyi etkiler.
en çok yemek masasında rahatsız etmiş heralde. dışarıyı görmek için ışık kullanmak zorundasın o mekanda bu plan seçimiyle. başka şans yok. belki Grad ND ama o da belki.

 
Gönderildi : 29/09/2012 12:56 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Filmi beğenmedim ama uzun uzadıya bir sosyolojik analiz gerektirir filmi neden beğenmediğim.
Belki başka zaman.

Ama şu sinematografi tartışmasına girecek olursak bence patlamalar bu filmin en anlamlı yeri.

Eray'ın filmlerinin sinematografik tercihleri anlattığı hikayeyle her zaman bir tutarlılık içinde olmuştur zaten ki en iyi başardığı iş bence zaten. Ha beğenirsin beğenmezsin, ama tutarlılık altı çizilmesi gereken bir şey. Çünkü o tutarlılık tam da sinemasal anlamın yaratıldığı yer.

 
Gönderildi : 30/09/2012 2:09 pm
Sayfa 4 / 4
Paylaş: