Forum

Duyulamayanlarım
 

Duyulamayanlarım

59 Gönderi
19 Üyeler
0 Likes
8,129 Görüntüleme
 exx
(@exx)
Gönderi: 294
 

yalnızlık diye mutlak bir patolojik tanı yoktur. yalnızlık dediğimiz kavram, bir otizm, bir şizofreni, bir epilepsi gibi tıbbi bir semptom değil, kişinin şu ya da bu sebeple kendisini toplumdan bir şekilde soyutlaması. kimi insan bunu özellikle seçer bunu bir yaşam tarzı olarak benimser. örnek, diyor ya mehveş "ben toplum içinde yalnızım" diye, bunun açılımı kendi isteği ile kendisini toplumdan kendince bazı nedenlerle soyutlama eğiliminin kişide tezahürüdür, yoksa kimse toplum içinde yalnız olmak gibi makus bir kadere, tıbbi bir travmaya ya da zorlayıcı bir etmene sahip değildir.

burada yalnızlıktan ziyade başka şeyler var. aras güzel işlenmiş, arkadaş da çok güzel oynamış tebrik etmek gerek. benim gördüğüm-ki yanlış görmüş olabilirim eğer öyleyse film sahibi arkadaş düzeltsin, aras'ın kaçışlara eğilimli olan bir insan olduğu ve buradan hareketle duyurulması gerektiğine inandıklarını duyuramaması-duyurmaması sebebi ile iç çatışmalar yaşayarak agresif tavırlar sergilediği. babasının cenaze işlemleri için aranacağını bilmesine rağmen ısrarla telefonları açmaması, duyulamayanlarının kol gezdiği iç alemindeki yaşamı benimsediği ve o dünyada yaşamı seçtiği izlenimini veriyor ki, eğer anlatılmak istenen buysa başarılmış. toplumda bu şekilde yaşayan o kadar çok insan var ki, bizler bunları yaşam içerisinde normal ilişkileri olan bireyler olarak bilmekteyiz halbuki onlar kendilerince bir dünyada yaşamaktadırlar. her şekilde duyurulması gerektiğine inandıklarını ısrarla duyurmamaya azami gayret sarfederler ve bu yolda tüm alternatifleri kullanırlar, bu da onlarda sosyopatik eğriler oluşturur, aras'ta bu çok güzel gösterilmiş.

güzel bir noktaya değinilmiş ve bence çok güzel işlenmiş.

mehveş, burada aras'ı anlatmak için sanki bir dolgu malzemesi gibi kullanılmış. hayatta acemi, tecrübesiz ama bilmiş bir tip. film içinde sanki katalizör görevi görüyor gibi duruyor.

 
Gönderildi : 27/09/2012 12:47 am
 HHK
(@hhk)
Gönderi: 0
 

Bir iki şey belirteyim, öncelikle izlediğiniz için teşekkürler.

İsime takılmak normalde olağan bir durumdur. Duyulamayanlarım adını duyunca insanın aklına hemen dışarıya aktarılmayan monologlar geliyor. Fakat buradaki Duyulamayan, duyusuzluk, tepkisizlik, duygunun duyuya dönüşememe durumunu belirtiyor. Ki Aras karakteri bunun üzerine bir kitap yazmış ve adını Duyulamayanlarım koymuş. İç sese yönelik bir film olsaydı (en azından adını referans alan) adı hiç şüphesiz Söyleyemediklerim olurdu. En azından Söylemediklerim 🙂 Filmlerin isimleri sizi bu kadar yönlendirmemeli. Şartlı film isimlerinde örneğin Örümcek Adam diye izlediğiniz filmde ''ee örümcek adam yoktu bu filmde'' demeniz çok garip bir duygu olurdu. Çünkü bazı filmler konularını gün yüzüne çıkarırken, bazı filmlerin isimleri de altisim görevi görür. Mesela bu filmin adı, ''Bir yazarın bir günü'' olsaydı veya sadece Aras olsaydı, ben de siz de kolaya kaçmış olmayacak mıydık? İsimlerdeki bulmacalar her zaman hoşuma gitmiştir. Örneğin Sessizlik adlı filmimin adı o sandığımız sessizlik(silence) değil, sese sahip olamama, sesi yitirme, sesi kaybetme, sessizlik (quietness) anlamı taşıyor. Gibi gibi 🙂

Yok benim demek istediğim "söyleyemediklerimiz" kısmı değil. Zaten bu şekilde işlenen bir filme çok sıradan der geçerdim.

Yazdığım ilk paragrafta bu şekilde algıyı kapatmak için özellikle iç sesin konuşmadığı ilk sahnenin en etkileyici sahne olduğunu yazmıştım. Hatta yazımın orjinalinde cümlenin peşinden gelen şöyle bir ifadeye yer vermiştim. "Aslında iç sese gerek kalmayan sahneler de var ve elinizde iç ses gerektirmeden oyunculuğunu rahatlıkla kullanacak bir oyuncu da var. İlla iç ses kullanılmayabilirdi." şeklinde. Ama bu cümleyi yazıdan çıkarmaya karar verdim. Yersiz tepki alırım diye...

Bu bağlamda sizin yazdığınız kısmı alıntıladığım bu yukarıdaki kısımda olayı sanki tamamen dışsallık olarak değer vermişim gibi olmuş. Ve aklıma monolog algısı gibi hiçbir şey gelmedi. gelse yazıdan çıkardığım o cümleleri kuramazdım. Oysa ki ben içselliğine değinme gayretinde bulunmuştum. Ve bu içsellik. tam anlamıyla kendi içindeki öznellikle doyurulsaydı film KLASİKler arasına girerdi gibi iddialı bir şey dedim.

Son olarak da Eray senden yana biraz serzenişim var. Karşılıklı yazışmalarımızdan senden pek faydalanamıyorum. Filmlerinden edindiğim bir çok unsur var ama yazışmalarımızdan çok az şey elde ediyorum. Sessizlik filminde de böyle oldu. Orada da havada kalan sorularım ve söylediklerim oldu. Burada da benzer bir durum var. Senden yana, yeni kazanımlar edinebileceğim potansiyeller var ama atlamalı yazışmalar yüzünden elimde patlıyorlar. Forumda düzenli olarak kısa film çeken birinden bu kadar az yararlanmak benden yana büyük bir serzeniş...

- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)

 
Gönderildi : 27/09/2012 3:15 am
(@eraydinc)
Gönderi: 232
Başlığı açan
 

Yazılı mecrada yani forumda ifadelerim tam anlaşılamayabilir diye derinliğe inmiyorum. Bunu bir sinema sohbeti sırasında yüzyüze ifade etmek isterim. Ayrıca forumlarda her soruya cevap vermeme hakkımı da kullanmalıyım. Örneğin ''anlatamamışsın'' gibi bir ifadeye cevap olarak ''doğrudur'' yazmaya gerek duymam. Forumlar doğrudan iletişim için harika mecralardır ama herkesin kullanma nedeni farklıdır. Bazısı eleştiri alıp bir şeyler öğrenmek için foruma filmini koyarken, bazıları da izleyicilerin yorumlarını merak eder. Eleştirel tavsiyeler her zaman olacaktır fakat genelde tespitlerin farkına varılabilirliği herkes tarafından farklı yorumlanabilir. En azından ben filmlerimi devamlılık hatası yakalayın diye sizlerle paylaşmıyorum, bu size saygısızlık olurdu zira.

Ayrıca tartışmak istediğim şey aşırı Görsel Göstergebilim arayışı. Sinema için şu sıralar beklemeye alınmış ve kendini çabucak eleveren klişe bir yöntem olan bu bilim dalı amatör kısa film ve seyircisini fazlasıyla yanlış yönlendiriyor günümüzde. Bunu ayrı bir tartışma konusu olarak konuşmak isterim.

Ses konusunu atladığım için özür dilerim, sesler Emrah Bozdemir tarafından yaka mikrofonu ile alındı. Bir iki yerde düblaj var. Onun dışında neredeyse tamamı yaka mikrofonu ile mekanda kaydedildi.

eraydinc.com
vimeo.com/eraydinc

 
Gönderildi : 27/09/2012 4:16 am
 exx
(@exx)
Gönderi: 294
 

özellikle kapalı mekanlarda ışık kullanmama sebebi nedir özel bir nedeni mi var?

 
Gönderildi : 27/09/2012 5:08 am
(@techo)
Gönderi: 0
 

Öncelikle tebrikler, şimdiye kadar izlediğim en iyi filmin diyebilirim. Bunun sebebi diğerlerinin iyi olmaması değil elbette, tamamen kişisel tercihlerle alakalı.

5d mk3'ün kullanımı, ses kaydı, montaj, renk düzenlemesi zaten çok başarılı onlardan bahsetmek istemiyorum. Benim için bu işin en vurucu kısmı hikayesi ve diyalogları, ama en çok hikayesi. Bu sebeple Öykü Doğan'ı ayrıca tebrik etmek istiyorum. Ekibin diğer üyelerine haksızlık etmek olmaz her biri çok iyi iş çıkarmış ama hikaye başka, bence Öykü'nün diğer senaryolarını da değerlendirmelisin, varsa tabi. Tekrar tebrikler, yeni işlerde başarılar.

Techofilm

 
Gönderildi : 27/09/2012 6:49 am
(@ayberk-olgay)
Gönderi: 0
 

Ses kaydı çok başarılı ve Mark 3 çok iyi bir kameraymış. Kadın oyuncular da iyi iş çıkartmış.

Fakat ben her yerde patlayan beyaz ışıklar görmekten aşırı rahatsız olduğum için filmi zorlukla tamamladım. Aşırı geniş açılarda da derinlik hissi olmadığından kopukluk yaşadım.

Bir de sanırım bu aşırı entellektüel ve sterilize yaşamlar beni yoruyor. Çağan Irmak filmlerinde de aynı hissi yaşıyorum.

 
Gönderildi : 27/09/2012 12:16 pm
 HHK
(@hhk)
Gönderi: 0
 

Ayrıca tartışmak istediğim şey aşırı Görsel Göstergebilim arayışı. Sinema için şu sıralar beklemeye alınmış ve kendini çabucak eleveren klişe bir yöntem olan bu bilim dalı amatör kısa film ve seyircisini fazlasıyla yanlış yönlendiriyor günümüzde. Bunu ayrı bir tartışma konusu olarak konuşmak isterim.

Ne güzel, aç bir başlık nimetlenelim...

- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)

 
Gönderildi : 27/09/2012 2:17 pm
(@tolga-depo)
Gönderi: 0
 

Antipatik bir film, her karakter tek bir ağızdan konuşmuş, oyunculuklar yapay. Filme dair verilen hiçbir fikre karşı değilim, seçilen özdeyişler, sözler gayet iyi (Yine de yetersiz diye de düşünülebilir ama bu mevzuları anlatmaya zaten bir kısa filmin süresi yetmez) olsa da anlatım fikri baltalamış. Çok düz bir yol seçilmiş, karmaşık düşünülmüş karakterleri anlatmak için ki bu antipatikliğe neden olmuş. Yalnızlık öncelikli birçok unsur anlatmaya çalışan bir film olarak yalnızlıktan başka hiçbir unsur desteklenmemiş. Ama anlatım çok çok kadar samimiyet gerektirirken oyunculukların bu kadar yapay ve özellikle başkarakterin içinin dolu olduğu anlatılırken bu kadar boş gösterilmesi kötü olmuş. İyi çalışmalar...

 
Gönderildi : 27/09/2012 4:59 pm
 exx
(@exx)
Gönderi: 294
 

Bir de sanırım bu aşırı entellektüel ve sterilize yaşamlar beni yoruyor. Çağan Irmak filmlerinde de aynı hissi yaşıyorum.
ben arkama bile bakmadan kaçıyorum tavsiye ederim.
Antipatik bir film, her karakter tek bir ağızdan konuşmuş, oyunculuklar yapay.
filmin antipatik olduğu fikrine katılmıyorum. tabi antipati dediğin göreceli bir kavram bunu ayrıca tartışmak gerek.

 
Gönderildi : 27/09/2012 7:05 pm
(@homeros)
Gönderi: 0
 

Fakat ben her yerde patlayan beyaz ışıklar görmekten aşırı rahatsız olduğum için filmi zorlukla tamamladım. Aşırı geniş açılarda da derinlik hissi olmadığından kopukluk yaşadım.

Bence de tartışılacaksa bu noktaların tartışılması çok daha mantıklı. Çünkü metin -özellikle de böyle hafif psikolojik-içsel bir metin ise- tartışmak için çok göreceli bir mevzu. Evet yine tartışılabilir ama bence çok yararlı olmaz. Tartışmak için en güzel mevzular işin teknik boyutunda yani film iyi veya kötü diye tanımlayacak konular, beğendim veya beğenmedim diyerek değil.

Beyaz patlamalar özellikle beni de çok fazla rahatsız etti -özellikle kafe sahnesinde ve baştaki mutfak sahnesinde- farklı bir kadraj seçimi, mesela yan öznel çekimi karakterlerin solundan değilde sağından tercih etselerdi arka plan da kafenin iç bölümlerine yani daha karanlık bölümlere kayardı. Arkadan geçenler, bakanlar varsa da Full Frame sensörün güzelliğiyle 50mm 1.4 ile onlar tamamen uçurulabilirdi. Daha sanatsal taraftan bakarsak da hem bu kadar karanlık, gizemli bir karaktere bu kadar parlak bir film gitmemiş. Yan öznel çekime dönersek de eğer bu kadrajı daha çok beğendiyseniz -bizim de bilmediğimiz sebepler varsa- belki bir polarize filtre ile bir nebze de tolare edilebilirdi belki.

Başta da kısım kısım sorunlar var ama bunların zaten farkındalardır diye bunları kastediyordum. Ama eleştiren diğer arkadaşlara önerim -tabi ki herkes kendi fikrinde serbest- eleştirilerini bu tür noktalarda tutmak çok daha mantıklı olur bence. Olay subjektif bir mevzudan, objektif bir mevzuya kayar böylece.

 
Gönderildi : 27/09/2012 7:23 pm
(@tolga-depo)
Gönderi: 0
 

Tartışmak için en güzel mevzular işin teknik boyutunda yani film iyi veya kötü diye tanımlayacak konular, beğendim veya beğenmedim diyerek değil.

Filmin iyi veya kötü olması teknik kaliteye bağlı yani. Hikaye, anlatım falan nasıl olsa her kafadan bir ses öyle mi? Kolaymış o zaman film çekmek.

 
Gönderildi : 27/09/2012 7:50 pm
(@eraydinc)
Gönderi: 232
Başlığı açan
 

Kişisel fikrimi söyleyeyim. Eğer gökyüzü patlıyorsa sorun yoktur. Hatta daha estetik gözükür. Fakat sinematogrofiyle uğraşan insanlar hep bu patlak gökyüzü sürecinden geçerler. Fakat gece çekimlerinde yapay ışıklar patlama yapıyorsa burada bir teknik hata olabilir. Olabilir dememdeki sebep bu yine bir tercih olabilir.
''50mm 1.4 ile onlar tamamen uçurulabilirdi.'' demiş Barış. Fakat böyle bir değer için f1.4- ISO100 Shutter ise 400 den çok daha fazla bir değer olmalıydı. Bu çekim esnasında farkedemediğimiz fakat kurguya gelindiğinde mikro dalgalanmaların gözlemlendiği ve asla silinemeyecek bir hal alırdı. Polarize filtrenin yaratmış olduğu matlık ise hiçbir zaman hoşuma gitmemiştir.

Patlak görüntüden nefret eden herkes genelde kadrajın patlayan yerine bakar. Bundan kaçış yok 🙂

Peki neden ruh haliyle sinematografi uyuşmuyor diyebilirsiniz. Cevap olarak da karamsarlıktan kaçan bir ruh halinin, etrafındaki parlak ve temiz dünyaya sırt çevirmemesi olabilir.

eraydinc.com
vimeo.com/eraydinc

 
Gönderildi : 27/09/2012 7:54 pm
(@homeros)
Gönderi: 0
 

Tartışmak için en güzel mevzular işin teknik boyutunda yani film iyi veya kötü diye tanımlayacak konular, beğendim veya beğenmedim diyerek değil.

Filmin iyi veya kötü olması teknik kaliteye bağlı yani. Hikaye, anlatım falan nasıl olsa her kafadan bir ses öyle mi? Kolaymış o zaman film çekmek.

O zaman çekin de görelim. Herkes senaryoya, hikayeye takılmış durumda onları konuşuyorlar. Çünkü onu konuşmak kolay. Herkesin bir fikri var, bir beğenisi var. Herkes bir senaryo yazabiliyor, otur yaz yani ihtiyacın olan kalem ve kağıt ki artık ona bile gerek yok bilgisayar tek başına yetiyor. Ki insanlar bunu da yapınca kendini senaryo, hikaye yazabiliyor sanıyor. Orası ayrı bir mevzu.

Herkes konuşuyor, eleştiriyor, yargılıyor. Ama şunu söylemeliyim bu forumdaki her kişi 100 eleştirisine karşı bir senin dediğin gibi "kolay film" çekseydi şu anda bu forumda elle tutulur en az 60-70 kısa film olurdu ki ben 3 senedir toplasan 5 tane görmedim.
''50mm 1.4 ile onlar tamamen uçurulabilirdi.'' demiş Barış. Fakat böyle bir değer için f1.4- ISO100 Shutter ise 400 den çok daha fazla bir değer olmalıydı.

ND0.9 filtre o zaman işini gayet görürdü. Bu filtrelerde yaklaşık 20-30TL civarında, iyi markalar B+W, Tiffen vb. ise 50-60 TL civarında. Böylece Shutter'ı 1/50'de tutarak ISO 100'de f/1.4 ile çekim yapabilirdin. Hatta ND filtre sürüsü edinmek yerine Variable ND de kullanılabilir ama o da belirli açılarda Polarize filtre etkisi yaptığından istemeyebilirsin. Ama açıkçası o beyaz patlamalar yerine biraz matlık çok daha iyi olabilir bazı durumlarda ki bunun en iyi örneği de "greatest game ever played" filmidir. Ayrıca uçurulabilirdi derken patlamaları değil, ters yan öznel çekimdeki arkaplanı kastediyorum, yanlış anlaşılmasın.

Ayrıca gökyüzü bambaşka bir durum evet, zaten DSLR ile gökyüzünü de alabilmek çok ama çok zor bir durum yaz dönemleri dışında lakin özellikle kafe sahnesinde arka plan gökyüzü değildi (Tekrar bakamıyorum Vimeo sorun çıkarıyor, yanlış hatırlıyorsam kusura bakma) duvar, yol vb. yerlerdi.

 
Gönderildi : 27/09/2012 8:09 pm
(@halostendap)
Gönderi: 4108
 

@barisferah

"Herkes bir senaryo yazabiliyor, otur yaz yani ihtiyacın olan kalem ve kağıt ki artık ona bile gerek yok bilgisayar tek başına yetiyor. Ki insanlar bunu da yapınca kendini senaryo, hikaye yazabiliyor sanıyor. Orası ayrı bir mevzu." demişsin ya,
eline kamerayı alan herkes de bi şeyleri çekebilir, adobe priemere yi biraz karıştırmış herkes de montaj yapabilir diyeceğiz o zaman.

herkes senaryo yazamıyor kusura bakma, hele Türkler senaryo yazma fakiri...
hem uzun filmleri hem kısaları klişelerle dolu, yüzeysel Türk filmlerinin...herhalde bu da "otur yaz, basit bu iş" bakış açısından kaynaklanıyor...

insta https://www.instagram.com/morehalityalcin

 
Gönderildi : 27/09/2012 8:22 pm
(@eraydinc)
Gönderi: 232
Başlığı açan
 

Barışcım yanımda tabiki de ND filtre vardı. Fakat aslında her şey o kadar basit ki sadece bu atmosferi sevmem sonucu oluşan şeyler bunlar. Ki kurgu masasında bile denediğimde patlamalar azalıyor. Yani gözden kaçmış ve amatörce yapılmış kocaman bir hata olarak görmediğimin farkına varabilirsiniz.

Ve ne yazık ki sinematografi de yoruma dayalıdır. Bu yüzden herkes isterse senaryoyu isterse de tekniği yerden yere vurma hakkına sahiptir.

Iron Man 2 filminin başlarında Mickey Rourke kapıdan içeri girdiğinde kameranın gölgesi yüzüne vuruyor.
Bu cümleyi okuduğunuzda insan yediremiyor di mi böylesine üst düzey bir filmin böyle bir hata yapmış olduğuna? Yaptığı şaryo hareketlerindeki titremeleri söylemiyorum bile.

O yüzden ''tekniğin üzerinde duralım daha eğitici olur'' mantığı sadece DSLR ve ekipmanlarını aldırır sonra sahibinden.com'da çok az kullanılmış olarak düşük fiyata sattırır.

Dengeyi iyi kurmak gerek.

eraydinc.com
vimeo.com/eraydinc

 
Gönderildi : 27/09/2012 8:26 pm
Sayfa 2 / 4
Paylaş: