Forum

Kim ki Duk uzerine
 

Kim ki Duk uzerine

29 Gönderi
13 Üyeler
0 Reactions
7,392 Görüntüleme
(@dv-art)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Kim ki Duk un gecte olsa bati tarafindan kesfedilmesi dunya sinemasi adina cok onemlidir,'sezarin hakki sezara' misali artik hakettigi konumu bulmus ve hayran kitlesini arttirmistir.

Kim ki Duk uzun suredir takip ettigim bir yonetmen,acikcasi yonetmen demeye dilim varmiyor 'auteur' diyecegim.Ressamlik altyapisi oldugu icin (Nuri Bilge Ceylan in da fotografci oldugunu hatirlayin) istisnasiz butun filmlerinde gorsel bir solen vardir,ayrica uzakdogulu oldugu icin filmlerinde daima ufakta olsa (bazi filmlerin tamamini kaplar) mistisizm gorulur.
Ki Duk'un olmazsa olmazlari ise; genelde ya cok az konusan ya hic konusmayan bas karakterler,'basa bela' kivaminda bir kadin karakter,korelilerin modernlesmekle kokenlerini korumak arasinda gidip gelen sosyal yasamlari,bir tarafta ozune siki siki bagli bir eski nesil varken obur tarafta dunyaya ayak uydurmak isteyen genc nesilin catismalari,Doga,Deniz,kayik,orman,mevsim dongusu gibi seylerdir.(bunlar erken donem filmlerinde de vardir)
Ustanin filmlerinde normal karakterler olmasini beklemek spielberg filmlerinde almanlarin mukemmel gosterilmesini beklemek kadar sacma bir dusuncedir,ki duk un ana karakterleri daima toplum disina itilmis yabancilasmis hatta 'yabanilesmis' kisilerdir.Cogunlukla intihara tesebbus eder,olur veya oldururler.Basitce tahlil etmek gerekirse insanliga ofke duyan ve hatta umudunu kaybeden bir yonetmenin elinden cikma islerdir bunlar.Ana karakterlerin cogunlukla hic konusmamasi da bu ana sebebe dayanir, dilsiz veya konusacak birseyleri olmadigindan degil sadece 'konusmadiklarindan' konusmazlar,yani bir umursamamazlik,insanin en temel gudulerinden kabul edilen birseyi istememezlik vardir.
Dusunulenin aksine hicbir filminde ask yuceltilmez aksine ask denen seye sahip olmak icin cogu seyi mahvetmek gerektigi vurgulanir.

Bos ev (bin jip)sinema tarihinde ozel bir yere sahiptir,pekcok acidan yenilikci bir film olmasinin yaninda bir o kadarda duygusaldir,Bas kahraman zorunluluktan degil sadece toplum disina itilmis olmanin verdigi bosluk duygusundan oturu baskalarinin evine girer,onlarin hayatlarina kacamak bir bakis atar,adeta kisa sureligine onlarin ailesinden olur.Sonra baska evlere girer ve adeta 'calinmis mutluluk'larla beslenir.Modernlesen dunyada insanlar kalabaliklastikca yanlizlasir gercegini cok iyi anlatir bu film.Bas kahramanlardan sadece birinin o da iki cumle olarak konusmasi ve bunu cok onemsiz bir yerde yapmasi ise tesaduf veya bastan savmacilik degil aksine mukemmel bir dusuncenin urunudur.Cunku bu film berbat hollywood seyirliklerinin aksine izleyiciye adeta meydan okur surekli,siz birsey soylerlerse kesinlikle cok duygusal ve edebi olur diye dusunurken onlar tipki gercek hayat gibi basit ve anlik olarak konusurlar.
Filmdeki diger karakterlerin bol bol konusmasi da bu yabancilasmaya vurulan percindir.
Son sahnelerdeki yari hayaletlesen sevgiliyle kocanin sirtindan opusmek ve tartida sifiri bulmak ise sinema tarihinde coktan yerini almis birinci sinif yaratici sahnelerdir,ozellikle 0 olmak 'hiclikte birlesmek ve kusursuz denge' ogretisinin bir imgesidir.
Kisacasi film (bizde hollywood popcorn kulturuyle buyumus genel toplum acisindan cok ragbet gormese de) hayatiniz boyunca izleyebileceginiz en degisik ve kesinlikle en yaratici islerdendir.

ilkbahar yaz sonbahar kis ve ilkbahar filmi zaten su anda dunya capindaki sitelerin hepsinde cogu klasik sayilan filmi puanlamada geride birakarak ne kadar hakli bir une sahip oldugunu kanitlamistir.Ayrica konuyu hic begenmeseniz bile eger en azindan ortalama bir goz zevkine sahipseniz bu film kadar gorsel ziyafet sunan filmi kolay kolay bulamazsiniz,o yuzden seyretmelisiniz.
Film ana eksende bir adamin cocukluktan baslayarak gelisimini,hatalara dusmesini,ofkeye yenilmesini,arzularinin esiri olmasini,hatalarini anlayip geriye donmek istemesini mevsimsel gecisler yardimiyla anlatir.Tabii bu kadar basit anlatinca 'bu mudur yani?' diyenler cikacaktir, ama filmi seyretmeden kimse erken konusmamalidir cunku bu konu uzerinden pekcok ardil konuya da isabetli gondermeler vardir.Filmin mistik atmosferi ve doga cekimleri ise kesinlikle esi bulunmaz turdendir.
Ayrica suyun uzerindeki tapinak da yalitilmislik ve soyutlanmaya cok guzel bir mekan olarak hizmet vermistir.
Cok daha sey anlatilabilir bu filmle ilgili ama her insan kendi cikarimini kendi yapmalidir.

The isle,yine Kim ki duk un yuzen mekan ve mevsim dongulerine girdigi filmdir,ama kesinlikle bir tekrar yoktur,bu sefer ki konu cok daha degisik ve hatta hastaliklidir.Kadin karakter neredeyse bir korku filmi karakterine (ki duk korku filmi turune uzak bir yonetmen degildir) benzer.Hoslandigi adama fahise gonderecek ve onun ilgilendigini gordugunde intikam hirsiyla dolacak,yine hoslandigi adami arayan polisleri hicbir zorluk cikarmadan getirecek ama adamin siradisi intiharini gorunce onu saklayacak kadar dengesiz bir karakterdir.Ayrica para icin erkeklerle birlikte olurken hoslandigi adam bunu istediginde onu hirpalayacak kadar tutarsizdir.
Adam ise ilk basta ilgi duydugu kadinin bu garip ve hatta korkutucu tavirlarini gorunce kendini kurtarmaya girisecek kadar korkaktir.(ki duk filmlerinde kadinlar genelde basbelasi ve erkekler hafif korkaktir)
Filmdeki doga cekimleri yine basyapit duzeyindedir,ozellikle renkli yuzen evlerin su ve ormanla olusturdugu kontrast ve manzaralar gorulmeye degerdir.
Ve yine gorulebilecek en yaratici intiharlardan iki tanesi bu filmde mevcuttur izlediginizde hak vereceksiniz. bir parcasi kesilip suya atilan baligin yasamaya devam etmesi de filmin ana karakterlerine yapilan keskin gondermelerdir.

Hwal (ok) yine su uzerinde gecen mistik bir hikaye olmasina ragmen yine alabildigine ozgun ve diger islerden tamamiyle farklidir.
Basbelasi ve hatta rahatsiz bir kiz,onunla evlenmek icin gun sayan (tek basina teknede yasadiklari halde) geleneklerine bagli yasli bir balikci ve aralarindaki tanimlanamaz iliski,bu filmde yine diger filmlerindeki gibi ustad seyirciyle acimasizca oynamis, surekli degisen bir 'taraf tutma' yaratmistir.Filmin basinda kiza kizip adama saygi duyarken daha sonra sirasiyla kiza aciyip adama kin duymak,kiza kin duyup adama kin duymak,kiza aciyip adama acimakla devam eden bir ters koseye yatirma duygusu vardir.Ki duk klasik seyirlikler gibi bir baskahramana yakinlik hissedip onu imaj almayi kabul etmedigi gibi izleyicilere de boyle bir sey icin izin vermez.
Film butun olarak bakildiginda kesinlikle bir basyapittir.

Samaria ise digerlerine gore biraz daha zayif bir film olmakla birlikte yinede cok ozgundur,ozellikle araba kullanmayi ogretme sahnesi arsivlik bir sahnedir.Konusunun genel kitleye itici gelecek derecede seksle bagintili olmasi (gerci her kim ki duk filminde vardir biraz) ve ortalama seyirci kitlesinin bu maske konunun arkasindaki hastalikli bir vefa duygusunun hakim oldugu rahatsiz bas karakteri gorememesi yuzunden pekte sevilmemistir.Ayrica nedense hep lilja 4-ever ile karsilastirilir ki aslinda anlatim ve konu acisindan cok farkli iki filmdir.

genel olarak konusmak gerekirse ilk filmlerinin daha basit olmasindan dolayi elestiri yapmak ozellikle sinema ile ilgili insanlar icin garip bir tutumdur.Elbette zaman icinde bir olgunlasma olacaktir ayrica her yonetmen gibi ki duk da ilk filmlerinde finans sikintisi yasamis ve gonlunce istedigi seyi yapamamistir,
mesela the isle ve ilkbahar yaz... filmleri alinan ozel izinlerle 9 aya varan cekim takvimiyle milli parka insa edilen setlerde yapilmistir.O su uzerinde gorulen mekanlarin hepsi filmler icin imal edilmis ve milli parkta kullanilmistir,boyle bir imkani ilk filmlerinde bulamadigi icin son donem filmleri kadar kaliteli isler yapamamasi herhalde onun sucu degildir.

kim ki duk ozellikle korenin degisen kultur yapisina cok fazla deginip yine modernlesme yanlisi yeni nesli fazlasiyla kotuledigi icin korenin genelinde cok fazla sevilmez.
toparlamak gerekirse,kim ki duk un minimalist film yapisi ve sectigi rahatsiz edici konularin herkese hitap etmeyecegi aciktir, ama eger sinema ile ortalamadan biraz daha fazla ilgiliyseniz ve bu ustanin filmlerinden seyretmemisseniz cok fazla sey kacirmissiniz demektir.
Filmlerinde yakaladigi (herhangi bir yapay katki bilgisayar efekti vesaire olmadan) fotograf veya tablo kalitesindeki cerceveler bugun sinema ogrenmek isteyenlere adeta ders niteligindedir,genc kusak sinemacilardan bu yonetmenin katkisiz gorsel mukemmelligine ulasan cok fazla yonetmen yoktur (Bunlardan biride aslinda gururumuz olmasi gereken ama nedense populer kulture dibine kadar saplanmis toplum tarafindan ragbet gormeyen Nuri Bilge Ceylan dir)

diger filmlerine de daha sonra deginirim,ozellikle 'birseye benzemedigi' dusunulen erken donem filmleri uzerine soyleyecegim cok sey var.

 
Gönderildi : 30/10/2007 12:09 am
 code
(@code)
Gönderi: 0
 

Arvişe kaydettim. Böyle paylaşımlar gerçekten güzel oluyor. Hem kaynak niteliği taşıyor hem de bir şeyler katıyor bize her zaman. Teşekkür ediyorum DV-art. En iyisi bitereyim şunu ben...

 
Gönderildi : 30/10/2007 2:43 am
(@ercin)
Gönderi: 0
 

Bu filmlerden yalnızca Bin jip'i cnbc-e sayesinden izledim,saolsunlar varolsunlar.
Bin jip, benim naçizane genişlikteki sinema dünyama apayrı bir yenilik getirmişti,çok etkilemişti.Diğer filmlerini izlemek zorunda olduğumu hissettirdiğin için teşekkür ederim Dv-art.

 
Gönderildi : 30/10/2007 3:06 am
(@payitaht)
Gönderi: 0
 

Boş evin hala etkisindeyim.. O nasıl bir anlatım tarzı öyle. Dibim düşmüştü izlerken.. Dv-art zaten yeterince değinmiş çarpıcı şeylere. Film bittiğinde "lan bu herif hiç konuşmadı ya" dedim içimden. Ve filmin buna (karakterlerin pek konuşmamasına ) rağmen nasıl akıp geçtiğini hala anlamış değilim. Çok farklı bir film kesinlikle tavsiye ederim. Diğer filmlerine henüz bakamadım. Dvd lerimi arkadaş çalmış 🙁

 
Gönderildi : 30/10/2007 3:50 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Ben de bir ara yorum yazacağım şu an çok uykum var 🙂

Fakat bir önerim var, böyle yönetmenlerle ilgili ayrı başlıklar açalım, konuşalım edelim. Ben Jim Jarmusch başlığı açacağım tekelime aldım 🙂 😉

 
Gönderildi : 30/10/2007 4:04 am
 Hepa
(@hepa)
Gönderi: 0
 

Hangi filminde konuşma var ki zaten:)

*our AC-130 in the air

 
Gönderildi : 30/10/2007 4:12 am
(@dv-art)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

code ve ercinoztas ben tesekkur ederim zaman ayirip okudugunuz icin.kim ki duk gercekten izlemekten pisman olmayacaginiz bir yonetmendir(auteur diyelim)

 
Gönderildi : 30/10/2007 4:49 am
(@dv-art)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Ben de bir ara yorum yazacağım şu an çok uykum var 🙂

Fakat bir önerim var, böyle yönetmenlerle ilgili ayrı başlıklar açalım, konuşalım edelim. Ben Jim Jarmusch başlığı açacağım tekelime aldım 🙂 😉

kezzap biliyorsun bu cok eski bir konu,daha oncede buna benzer girisimlerde bulunmustuk, ama 'isin kilici nasil yaparim? ya bana program lazim?' konularinda gunde onlarca mesaj olurken actigim/iz basliklarda kendimiz calip kendimiz oynadik.Birsey degistigini sanmiyorum,hatta tim burton basligini,iran sinemasi basligini falan 2. sayfanin diplerinden bulup cikardim.Daha once tekrar ettigim gibi yeni hevesliler film yapmayi birseyler cekip arkasina muzik dosemek,efekt koymak, teaser trailer yapmak (ne kadar sacmadir anlamiyorum,kisa filmin neyine teaser yapilir) sandikca daha sinema tartismalari basliklarinda kendimiz calip soylemeye devam ederiz biz.
Gorursun birkac ay sonra 2. sayfanin diplerinde bulursun basligi.

yinede ben sahsen bir kisi bile olsa ilgilenip faydalansa hos olur diye yazdim.

 
Gönderildi : 30/10/2007 4:54 am
(@saimm)
Gönderi: 8
 

güz film festivalinde nefes (breath) filmini izledim iki gün önce. filmden çıktığımızda arkadaşlarla bir süre sessiz kaldık, sonra yaklaşık 2 saat film üzerine konuştuk. sanırım bu bile yeterli bir filmin başarısını ölçmek için.

yazdıklarını okuduktan sonra kafamda daha iyi oturdu film.
etkilenmemek için filmler hakkındaki yorumlarını okumadım. kim ki duk'un genel sinema diliyle ilgili anlattıkların nefes için de geçerli. izlediğim 3 filmde de bir sinema filminden beklediğim tadı alarak ayrıldım salondan.

film hakkında şimdi yazmak isterim ama burası yeri midir yoksa yeni bir başlık açmak mı gerekir?

 
Gönderildi : 31/10/2007 3:30 am
(@ercin)
Gönderi: 0
 

Dün gece Shi Gan'ı izledim.Yine yazmış yönetmiş kim-ki duk.Bin Jip'e göre feci halde konuşuyor karakterler,hatta yüksek sesle bağırıyorlar,yolda yolakta,cafede,cadde de...Zaman aşk'ı öldürür mü diye bi sloganı var filmin,bu tümcenin üzerine bayağı bi düşünüyor film hem de düşündürüyor.Böyle yaparken de insanı sarsmadan edemiyor,kafasını karıştırıyor ve en sonunda hepimiz insanız dedirtiyor.

Filmin merkezinde ise plastik cerrahi var,çok ürkütücü bir şey. Hastalıklı bir kadın,aşkın zmana karşı yenilmesini engellemeye çalışıyor estetikle.

Uzun süredir,sinema tutkumu kamçılayacak düzeyde bir film izlememiştim,gayet güzeldi.

 
Gönderildi : 31/10/2007 4:28 am
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
 

Dv- Art dönüşün muhteşem oldu abicim. Saygıyla önünde eğiliyorum. Paylaşım içinde teşekkürler. Kim ki Duk izlediğim zaman komedi türünü seçmiş olmanın azabını yaşıyorum. İnsan özeniyor valla.

 
Gönderildi : 31/10/2007 1:17 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Bence komedi türünde benzer sinematografik teknikler kullanıp alemde çığır açabilirsin. Tadından yenmez olur...

 
Gönderildi : 31/10/2007 1:20 pm
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
 

Dv de zamanında öyle bir öneride bulunmuştu Takeshi Kitano nun var öyle örnekleri tabi Türk usülü farklı olabilir. Gerçi Organize işlerde Uğur içbak şıkır şıkır görüntü verdi ama tabi sinematografik bi anlatımyoktu sadece görüntüler güzeldi.

 
Gönderildi : 31/10/2007 1:32 pm
(@dv-art)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Ozgur tesekkur ederim hem katilimin hemde guzel sozlerin icin.
ve evet hala dusunuyorum kitano tarzi filmlerin senin icin dogru oldugunu.
Bu arada icinizde;
Paran daemun (birdcage inn)
Yasaeng dongmul bohoguyeog (wild animals)
Nabbeun namja (bad guy)
filmlerini seyreden oldumu? ozellikle wild animals uzerine konusmak isterim,gercek bir 'gondemeler' filmidir.

 
Gönderildi : 02/11/2007 1:04 pm
(@ercin)
Gönderi: 0
 

İlkbahar,yaz,sonbahar,kış ve ilk bahar'ı izlemek gerçekten olağanüstü bir deneyimdi.Hani sinemanın ozanı desek mükafatlandırabilirmiyiz kim ki duk u bilmiyorum.Çok verimli bir yönetmen ve tüm filmlerinin senaryosu da kendine ait,nasıl bir hayal gücüdür bu hayret ediyorum. Her neyse,adama dair hayranlık dolu düşünceleri bırakıp film üzerine bi kaç bişey söyleyeyim.

Bize uzak çok farklı kültürleri var bu uzakdoğuluların,hep şaşırıp kalıyorum.Hwal filmini izlerken bu şaşkınlığım daha da artmıştı.Bu filmde de duvarı olmayan fakat kapısı olan oda beni feci halde düşündürdü,nasıl bi disiplindir bu çözemedim.Duvara ihtiyaç yok aslolan kapıdır. Bu kültürü anlayabilmek çok zor,anlayamıyorum ancak ciddi bir şekilde saygı duyuyorum.

Mevsimler ve insanoğlunun değişimi ve arkasından gelen hatalar ve bu hataların telafisi ve de yeniden başlangıca dönüş.Çetrefilli bir cümle olduğunun farkındayım fakat film bundan daha da çetrefilli başka türlü dile getiremiyorum.Akıl yürütemiyorum ve kendimi filmin bana hissettirdiği duygulara bırakıyorum.

Mistisizm nedir ne değildir diye merak edenlere İlkbahar,yaz,sonbahar,kış ve ilk bahar ve Hwal(Ok) u şiddetle tavsiye ederim.

 
Gönderildi : 05/11/2007 8:58 am
Sayfa 1 / 2
Paylaş: