Forum

En Son İzlediğiniz ...
 

[Sabit] En Son İzlediğiniz Film

2,486 Gönderi
176 Üyeler
0 Reactions
405 K Görüntüleme
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Claude Berri'den Germinal'i izledim.
Taa zamanında vizyondayken izlemiştim, hayal meyal ama çok iyi diye hatırlıyordum. Dikkatle izledim, resmen şok oldum....
Film, Fransa'daki bir kömür ocağında çok zor şartlarda karın tokluğuna çalışan maden işçilerinin ayaklanma ve hayatta kalma mücadelesini anlatıyor.
Şimdi, eğer politik/tematik içeriğe fazla takılmazsanız çok özenli yapım tasarımı ile, sağlam karakterleri ve çatışmaları ile, görüntü işçiliği ile enfes bir iş. Hikayenin derin incelemesini yapmazsanız, vardığı noktayı ve ilerleyişini olduğu kabul ederseniz sorun yok.
Ama hikayeyi ve vardığı noktayı inceler ve anlamlandırmaya çalışırsanız film, kurduğu enfes altyapıyı, incelemeye çalıştığı odağı resmen kendi kendine sabote eden, kendisini anlamsızlaştıran hatta bunlara rağmen incelemeye devam ederseniz bambaşka mesajlara yol alan, hedefini 180 derece şaşarak izleyicisini şok eden, garip bir film.

Émile Zola'nın romanından uyarlanmış olmasına rağmen, bir isyan ve "ezilen sınıfın yaşantısı" üzerine bir film olmasına rağmen ayrıntılı incelemeden çok, birçok şeyi derinlemesine anlatmayıp daha çok bir olay örgüsü olarak "bir ayaklanma arketipi" olma amacı güden bir film gibi göründü bana. Yani genelde roman uyarlamaları derin incelemelere soyunurlar ya, burada hiç öyle bir durum yok. Kitabı okumadığım için bir tartı kullanamıyorum.

ÖZetle, valla nasıl bir not versem şaşırdım. Kötü değil tabi, aksine iyi bir film. Ama "ne anlatıyor?", daha doğrusu (birçok şey anlatıyor mutlaka) "nereye varmaya çalışıyor bu film?" diye soracak olursanız net birşey söylemem zor. İlla söyle derseniz de biraz "saçmalıyor" derim. Bu filmi KEzzAP inceleyip yazmalı belki de. 🙂 Ben yarı keyif yarı kafa karışıklığı ile izledim.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 08/01/2010 1:14 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Filmi izlemedim.
Ama senin bahsettiğin bir ayaklanma arketipi olması açısından çok referans verilen bir film olduğunu biliyorum.

Bu tarz doğrudan filmlerden çok, herhangi bir filmde aramak gerekiyor bence devrimci kurtuluşu eğer derdimiz buysa.
Çünkü hayatın kendisinin "herhangi bir film" olduğu çok nokta var.

 
Gönderildi : 08/01/2010 2:05 am
(@ercin)
Gönderi: 0
 

Bornova Bornova

İnan Temelkuran'ın bir röportajda NBC hakkında söylediği bi kelam vardı, açık söyleyeyim gıcık almıştım kendisinden. Bahsettiğim kelamı NBC başlığında bulabilirsiniz, payitaht yazmıştı. Her neyse acayip bi önyargıyla Altın Portakal da Kosmos'la ödülü paylaştığı için izleyeyim hele ne menem bi film miş dedim. Huvv, böyle beklentisiz hatta kötü bir film izleyecekmişim gibi hayal ettiğimden acayip dumur oldum. İyi film, ha gözüme batan yerleri var, çok zorlama olarak gördüğüm bazı sahneler de var. Ama genel olarak beğendim filmi. Yine değişik bi film deneyimi oldu benim için.:)

 
Gönderildi : 08/01/2010 3:29 am
(@baco)
Gönderi: 0
 

Pazar

5/10

Film bende neredeyse hiçbir iz bırakmadı ama kalite olarak iyi bir filmdi. Öyle geçti gitti... Ödülü de demek ki daha iyisi olmadığından almış. Berbat değil ama bir özelliği de yok bence. Oyunculuklar iyi...

- baço

 
Gönderildi : 08/01/2010 6:56 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Öve öve bitirilemeyen Wall-e'yi izledim. Valla ben gayet çabuk bitirdim.

Hollywood'tan gelen çok iyi animasyon yok ve olması için de uzun süre beklememiz, uygulanan formüllerin geçerliliklerini yitirmesi gerekecek ki bu asla da mümkün olmayabilir. Wall-e'nin ilk 30 dakikası gerçekten olası değişimin geldiğini müjdeler gibiydi, mest oldum. Ama hikayenin devamında herşey ama herşey yine öyle tanıdık, öyle zorlama, öyle klişe ki, bu kadar enfes başlayan bir filmin böyle gerzekçe ilerletilip sonlandırılması resmen farklılık bekleyenlere "oh olsun size!" gibi bir tokat görevi üstleniyor. Hatta finale yakın film garip bir sürpriz daha yapıyor, "bu film farklı bitecek galiba" dedirtiyor ama yok arkadaş! İlla millet sırıtaraktan, mutluluk gözyaşlarına boğularaktan çıkacak salondan. BUradan anlaşılıyor ki, pixar, farklıymış gibi yapa yapa aynı şeyi kakalamak üzerine mastır yapmış sinemacılarla dolmuş, taşmış.

Öyle sanıyorum ki izlediğim en iyi Hollywood animasyonu Incredibles. Tek bir hayvan, aciş büçüş, böcek, robot bilmemne. vs. yok. Hatta bildiğim kadarı ile Hollywood'un yaptığı, içeriğinde sadece insanlar olan tek animasyon. Ona da notum 7/10. Wall-e Ratatuy falan en iyiler diye geçer. Bence 6,5/10

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 09/01/2010 6:21 pm
(@sickman)
Gönderi: 0
 

Sen cami musluğundan şarap akmasını bekliyorsun Görkem. Oradan sadece su akar.

www.fadeoutstudios.com - www.soberworks.ist - www.budabi.tv

 
Gönderildi : 09/01/2010 9:47 pm
(@aydemirse)
Gönderi: 0
 

Bu nasıl bir laftır lan (Çalıyorum)

Evlat öyle deme,mizah çok ama çok ciddi bir iştir!
Münir Özkul

 
Gönderildi : 09/01/2010 10:31 pm
(@baco)
Gönderi: 0
 

Mutlu bitmesinde sıkıntı nedir ki?

- baço

 
Gönderildi : 09/01/2010 10:36 pm
(@sickman)
Gönderi: 0
 

Bu nasıl bir laftır lan (Çalıyorum)

Valla uygun bir atasözü düşündüm bulamadım ondan öyle dedim bir anda. Olm al tepe tepe kullan, kaynağı kurumaz nasılsa ehheh :).

www.fadeoutstudios.com - www.soberworks.ist - www.budabi.tv

 
Gönderildi : 09/01/2010 11:31 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Sickman, haklısın.

Baco, mutlu bitmesindeki sıkıntı şu: İyi biten filmlerin hemen hepsinin "iyi filmler" olabilmelerinin kökeninde, mutluluğa en uzak noktadan gelebilmeleri vardır. BU "en uzak" noktanın derinliği, bizi olacakları en derin endişe ve merakla beklememizi sağlar. Hitchcock'un dediği gibi: "kötü adam ne kadar iyiyse, film o kadar iyidir". O mutsuzluğun (bu mutsuzluk yarı mecaz. Doğrusu "bozulan denge". Aranan denge zaten mutluluktur) zaten katlini sağlayan kişidir kötü. BUna göre denge ne kadar derin bozulursa film o kadar iyi olur. Ama bunun da bir sınırı vardır. Eğer dengeyi çok derin oranda bozar ve herşeyi yine mutlulukla bitirirseniz o filmin mutlu bitmesinde sıkıntı oluşur.

Sickman'ın dediği doğru, ben bir Hollywood animasyonundan kötü son beklemekte hata yapıyorum. Ama şu da doğru ki aslında kötü son falan beklemiyorum, sadece bu filmlerdeki hileyi açık etmeye çalışıyorum. "Nasıl olsa güllük gülistanlık bitecek. BU kez biraz daha derinden girelim olaya, "ulan acaba?" desinler. -İzlemeyen okumasın devamını-
Wall-e, hafızasını kaybetti bir an, hatırayın. BIrakın kaybetsin. Hatırlamasın Eve'i. Wall-e'nin başına gelenler onun garibanlığına, zavallılığına, gerçekten ağlanası sevimliliğine (yemin ediyorum gözlerimin dolduğu da oldu, gülmekten karnımın ağrıdığı da. Wall-e hayatımda gördüğüm en sevimli animasyon kahramanlarından biri, bir kült. Koşulsuz seviyorum) çok fazla aslında. Bırakın, yaşadığı zorlu deneyimin etkileri derin olsun, içimizde bir yara olarak kalsın, hafızası kaybolsun. Çünkü bozulan denge böyle bir film için çok derin. Fİlmin girişindeki karamsar tablo, Hollywood animasyonlarında bir eşinin daha görülmediği ölçüde. Sen kalk aslanlar gibi "post-apokaliptik animasyon" gibi enfes bir fikirle gir olaya, dünya tatlısı bir tipi bu sonsun yanlızlığın ortasına bırak, yürekleri burk, devamını bildiğin serüven filmine çevir, aşk meşk bağla finali. Evet herkes mutlu.

Face Off'ta Sean'ın karısı, hayatını karartan herifle yaşadı haftalarca. Evet, film iyi bitti ama denge çok derin bozulmuştu, yarası kaldı. Sean, düşmanının çocuğunu evlat edindi falan. Karşılaştırdığım için söylemiyorum, sadece dramatik yapıdaki sorunu açıklamak için örnekleyeyim dedim, aklıme Face Off geldi. Bilemiyorum, umarım açıklayıcı olabilmişimdir dostlar. Sevdim filmi, sevmedim değil ama bir seviyeden sonra açık ve net "eski tas eski hamam" dedim yani.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 10/01/2010 2:42 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Sohbete daldım, son izlediklerimi yazmayı unuttum. 🙂

Akira Kurosawa'dan Rashomon'u izledim. Daha önce izlemiştim zaten ama net değildi. İyice geçtim üstünden. HArika bir film, bir başyapıta yakın. Kurosawa'dan birkaç film edindim. Önümüzdeki birkaç zamanda benden toplu bir Korusawa incelemesi alabilirsiniz. Kegamusha, Yedi Samuray, Yojimbo. Dersu Uzala ve Ran çok iyi değildi bana göre. Rashomon enfes. Bakalım diğerleri nasıl?

HEmen ardından Spike Lee'den Inside Man'i izledim. Öyle sanıyorum ki hayatımda izlediğim en iyi banka soygunu filmi. İzlemeyenler ve Lee'yi az çok bilenler "Spike Lee'nin banka soygunu filmiyle ne işi olur yaa?" diyebilirler. İlk 20 dakikada ben de öyle dedim. Ama film devam ediyor ve ortaya tabii ki Lee'yakışır farklılıkta, bir banka soygunu hikayesinde ne işi olduğunu rahatça açıklayan enfes bir film çıkıyor. Görmeyenlere tavsiye ederim. 8/10

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 10/01/2010 2:58 am
(@hegel)
Gönderi: 0
 

Sohbete daldım, son izlediklerimi yazmayı unuttum. 🙂

Akira Kurosawa'dan Rashomon'u izledim. Daha önce izlemiştim zaten ama net değildi. İyice geçtim üstünden. HArika bir film, bir başyapıta yakın. Kurosawa'dan birkaç film edindim. Önümüzdeki birkaç zamanda benden toplu bir Korusawa incelemesi alabilirsiniz. Kegamusha, Yedi Samuray, Yojimbo. Dersu Uzala ve Ran çok iyi değildi bana göre. Rashomon enfes. Bakalım diğerleri nasıl?
0

Ikiru (1952) Bu da izlenmeli bence. Mahallelerindeki mezbeleliğin yerine park yapılmasını isteyen halkın bu isteğine duyarsız kalan belediye çalışanlarından biri olan Kanji Watanabe'nin (Takashi Shimura) emekliliğine birkaç gün kalmıştır. Emekliliğiyle beraber aslında birçok şeyin farklı olduğunu görür ve bir şeyler yapmaya karar verir.

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 10/01/2010 5:52 pm
(@baco)
Gönderi: 0
 

Baco, mutlu bitmesindeki sıkıntı şu: İyi biten filmlerin hemen hepsinin "iyi filmler" olabilmelerinin kökeninde, mutluluğa en uzak noktadan gelebilmeleri vardır. BU "en uzak" noktanın derinliği, bizi olacakları en derin endişe ve merakla beklememizi sağlar. Hitchcock'un dediği gibi: "kötü adam ne kadar iyiyse, film o kadar iyidir". O mutsuzluğun (bu mutsuzluk yarı mecaz. Doğrusu "bozulan denge". Aranan denge zaten mutluluktur) zaten katlini sağlayan kişidir kötü. BUna göre denge ne kadar derin bozulursa film o kadar iyi olur. Ama bunun da bir sınırı vardır. Eğer dengeyi çok derin oranda bozar ve herşeyi yine mutlulukla bitirirseniz o filmin mutlu bitmesinde sıkıntı oluşur.

İyi hoş da, bu çocuklar için yapılmış bir çizgi film için de mi geçerli? Yani çocukları karamsar bir psikolojiye sokmanın hiçbir anlamı yok bence. Zaten depresif bir toplumuz, biraz motive edip iyi güzele inancı aşılamanın ne zararı olabilir ki? Zaten fantastik kurgu ve bir de üstüne bir çizgi film bu. Bence acımasızlık olur mutlu son eleştirisi... Burada mutluluğun bozulmasının (kirlenmiş dünya vs.) bir mesajı olduğunu da unutmamak gerek. Dünyanıza sahip çıkın, doğa güzeldir doğal güzeldir vs. vs. her neyse... Çocuklar için yapılan şeylerde de mesaj biraz daha açık olur elbette diye düşünüyorum...

- baço

 
Gönderildi : 10/01/2010 5:58 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

İşte sorun burada zaten Baco. Pixar, aslında bayağı yetişkinlere hitap etme iddiasında işler yapıyor. Yani Wall-e için "bir çocuk filmi" denmesi pek doğru değil. Yani, bana göre de doğru, katılıyorum sana ama onların iddiası bu değil. Hatta neredeyse artık denebilir ki çocuk filmi diye birşey kalmadı. Harry Potter'lar yarı çocuk edebiyatı diye kabul edilebilir. Ama yetişkinlerin ilgisi çocuklardan az değil. Çünkü yapımların kaliteleri çok yüksek ve ayrıntılar hep yetişkin işidir. Pixarın işlerine bir bakın, çoluk çocuk işi diye geçer ama bir sürü yetişkin işi espiri vardır. Hikaye ve atmosfer olarak çocuklara ama ayrıntılarda yetişkinlere hitap ediyorlar. Çocuklara hitap söz konusu ise, haklısın. Mesaj zaten iyimser olmalı. Ama "Yetişkinler dünyayı çöple doldurdu, herşeyi b.k ettiler. Sizin ananız babanız da buna dahil" gibi bir mesaj da yok mu Wall-e'de sence? İŞte bence var ve bu mesaj da varsa, bu mesajın (sözünüzün) arkasında durun delikanlıysanız. Değiller. Çünkü bu mesjaı vermek, bu konuyu incelemk falan değil amaçları. Mutlu sona erip parayı vurmak için bunların hepsini birer alet olarak kullanıyorlar.
Yani özetle, bir ara KEzzAP'ın bahsettiği gibi, Hollywood bir dönem bayağı "Kapitalizm karşıtı filmlerden parayı vurdu" ya, Pixar'da, yetişkin işi konulara parmak basıyormuş gibi yapıp, "yetişkin işi film yaparız bir birader, bak, post-apo takılıyoruz" tribine girip aslında hiç de öyle yapmıyorlar.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 10/01/2010 10:38 pm
(@sickman)
Gönderi: 0
 

Görkem öyle bir mesaj yok Wall-e'de. Görüyorum ki hala cami çeşmesine bakıp iç geçiriyorsun :). Pixar'ın olayı basittir. Çoluk çocuğun gideceği filmlere mecburen giden ebeveynlerin canı sıkılmasın, hem onları tavlasın hem çocukları eğlendirsin olayıdır Pixar. Dolayısıyla, sözlerinin arkasında durmuyorlar, parayı vurup kaçıyorlar falan diye yaptığın eleştiriler adamların mottosu aslında. Yani hiç öyle eleştirel olmak zart zurt gibi kaygıları yok. Yetişkin işi film yapmıyorlar, yetişkinlerin "DE" izleyebileceği çocuk filmleri yapıyorlar ki yetişkinlerin sinemada canı sıkılmasın.

www.fadeoutstudios.com - www.soberworks.ist - www.budabi.tv

 
Gönderildi : 10/01/2010 11:02 pm
Sayfa 77 / 166
Paylaş: