The Artist 6/10

Çok daha dolu, anlamlı, zengin bir film bekliyordum.
Kötü bir film değil tabii ki, özellikle teknik işçiliği her türlü oskarı alacak cinsten.
Ama hikâyesi yeterince güçlü değil.

Terry Pratchett: Choosing to Die
7/10

Kendi isteği ile ölmeyi tercih eden kişilerle ilgili bir belgesel. İyi bir film. 60 dk birşey zaten. Akıp gitti ve sonlara doğru izleyeni gerçekten zorluyor. Ama eksik biraz. Ucu açık ve son cümleyi tam olarak koyamıyor gibi. Çok farklı ve ilginç sayılmaz ama iyi bir örnek. İşin sağlam kurmaca hali, Alejandro Amenabar'ın oskarlı İçimdeki Deniz'i idi. Bu da belgesel hali denebiir.

Notum boldur, bilen bilir. 🙂

The Road'u izledim bence genelin 8 falan vereceği bir film.
Kişisel olarak çok kafayı taktığım meselelerle inanılmaz bir görsellikle müthiş bir başarıyla ilgileniyor.
Benden bir 10'luk film daha.
Hastası oldum. Sonu güzel bağlanmasa 9 falan veririm gibi geliyordu.
Ama sonunda da allak bullak oldum, ağlamaya ramak kaldı.
O derece etkilendim.
Belki kitabını okumuş olsaydım bu kadar etkilenmezdim, bilemiyorum.
10 / 10

Prometheus... 8/10

Çok iyi bir film. Üzerine yazmak lazım.
Ridley Scott kendine gelmiş resmen, yıllardır adam gibi bi iş yapmıyordu, burada feci yağdırmış. Ve filmin en iyi tarafı görsel sağlamlığının yanında insanın varoluşu üzerine yaptığı polemiğin düzeyi, anlamı ve ikna ediciliği. Tabi bu bir kurmaca, böyle olmuştur demiyor adam ama dehşet verici bir "varoluş" olasılığı çıkarmış. Ayrıca film, Alien ile de o kadar sağlam bağlar kurmuş ki hayran olmamak elde değil. Tasarımlar gördüğüm en iyilerden.

Ama gıcık olduğum taraf, birçok çok iyi filmin başyapıt olmasını engelleyen şey: Dramatik yapı! Alışıldık, beklenir, sıradan. Ortamı kişileri tanıt, yolculuğa çık, gittiğin yeri tanıt, soruyu sor, işleri karıştır, gerilimi arttır... Fazla hesaplanmış, fazla basit. Her an diken üstünde değilsiniz. Yenilikçi değil. Hadi onu geçtim, en önemlisi cüretkâr değil.

Ve... Bir ara üzerine yazmıştım. Artık bilimkurgusal bir çağdayız zaten. YAni birçoğumuz bir filmde göreceğimiz "gelecekte geçen film" belirtecini, ne biliim bir on sene öncesine göre fazla heyecan verici bulmuyoruz. Artık gelecek demek günümüzdeki tasarımların azcık abartılmışı oluyor hep. Hiçbir film çok da gelecekte geçiyor gibi durmuyor. Ya da post-apo oluyor yani. İşte bu film, belki 10 belki 15 yıldır gördüğüm ilk ve tek "gelecekte geçen film" olayını bana yaşatan filmdir. Herşey çok daha teknolojik, gelişmiş ve ikna edici. Valla avatar bile o kadar gelecek kokmuyordu. Ama Prometheus günümüz bilimkurgusal evrenine göre bile bayağı bilimkurgu.

İzlemeye çalışın dostlar. Günümüz holivutundan böyle film nadir çıkar...

Hugo!
Hugo! Hugoooo!

8/10. Ama verdiğim notun ötesinde benim için özel bir film oldu bu.
Sonunda baya baya gözlerim yaşardı yani.

Prometheus ve Hugo! Artarda izlediğim filmlere bak.
Bu ikisinin verdiği keyif bir yıl yeter bana...
Gerçekten ikisi de son zamanların en iyileri...

Whats your number
6/10

İzlediğim en hoş romantik komedilerden biri.
Zaten kankalardan biri "bak bu farklı, eğlenirsin" demişti, ondan izlemiştim yanlış hatırlamıyorsam. Kim önerdi hatırlamıyorum ama iyi öneriymiş.

Notum boldur, bilen bilir. 🙂

The Road'u izledim bence genelin 8 falan vereceği bir film.
Kişisel olarak çok kafayı taktığım meselelerle inanılmaz bir görsellikle müthiş bir başarıyla ilgileniyor.
Benden bir 10'luk film daha.
Hastası oldum. Sonu güzel bağlanmasa 9 falan veririm gibi geliyordu.
Ama sonunda da allak bullak oldum, ağlamaya ramak kaldı.
O derece etkilendim.
Belki kitabını okumuş olsaydım bu kadar etkilenmezdim, bilemiyorum.
10 / 10
Filmden önce kitabı okumuştum, ikisi de etkileyici ama kitap bariz daha iyi. Yine de, benim post apokaliptik fetişimi bilen bilir, The Road bayağı iyi bir örnek o alanda. De 10 ne birader? Başlayalım mı yine kavgaya, Görkem de her şeye 8 vermeye başlamış yine zaten, iki hafta uğramıyoruz bol keseden dağıtıyosunuz notları..

Ben bunu yazarken dedim şimdi gelecek, canıma okuyacak 10 ne bilader diye. 🙂

Ikiru (1952)
http://www.imdb.com/title/tt0044741/ " onclick="window.open(this.href);return false;" onclick="window.open(this.href);return false;

Dun tekrar izledigim ve de burokrasinin en etkin bir sekilde ele alindigi sahnelere bayildim

Kurosawa tarzi yavas ama sıkmadan ilerleyen film bana savas sonrasi Japonyanin bugun bile gerektiginde her yerde olabilecek burokrasiyi gostermesi bu filmin sadece minik bir kismi.

Hic izlemeyenler mutlaka izlemeli
Izleyenler de bu mukemmel filmi tekrar izlemeli bence

Zenne

Yönetmen: M. Caner Alper, Mehmet Binay

Film, ışık kullanımı bakımından çok iyi... Renk işçiliği de gayet iyi olunca seyirlik açıdan göze hoş gelen bir film.

Film gerçek bir hayat hikayesi anlatmasına karşın bunu hiçbir şekilde "birinin hayatı" olarak hissettiremiyor. Çünkü açık ve belirleyici bir karakter odaklaması yok, hatta filmin sonundaki yazı sayesinde "işte bu Ahmet'in filmidir" yazını görünce çok şaşırdım. Film boyunca Ahmet'ten çok diğer karakterin filmiymiş gibi geldi. Hal böyle olunca dramasındaki dağınıklık nedeniyle asıl anlatılmak istenen gösterilememiş.

Filmin ismi Zenne olmasına rağmen sadece aralara yayılmış film bütünlüğünde ayrı bir takım dans hareketleri var. Post modern olan bu dans hareketleri de yetersiz. Bildiğimiz zenne hareketlerinden yoksun. Zenne unsuru da filmin göze çarpan unusuru olmamış. Bana göre film kendi ismini bile havada bırakmış.

Hayat hikayesi anlatmasına rağmen anlattığı karakter daha çok yan unsur gibi durmuş. Yakın plan çekimlerinin az olması, karakterin öznel duygularına girmemesi, yaşadığı aşkı bile gösterememesi, konu bütünlüğünün tam oturtulmaması filmin sadece göster-geç gibi sunulmasına neden olmuş. Finalinde bile Ahmet karakterin duygusuna girmemiş ve üstüneüstlük diğer karakterlerin gereksiz sahneleriyle cansıkıcılığa erişmiştir. Ne gerek var şimdi bari finalinde Ahmet karakterinin duygularını bize hissettir. Fiyasko bir final...

Film bu haliyle asla Ahmet'in filmi değildir.

48. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde aldığı ödüller...

En İyi İlk Film
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Erkan Avcu
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Tilbe Saran
En İyi Görüntü Yönetmeni: Norayr Casper
SİYAD En İyi Film

Yeopgijeogin Geunyeo (My Sassy Girl)

Yönetmen: Jae Yong Kwak

Film seyre gelenlere enfes bir lezzet sunuyor... Sonunda hissettiklerinizi yoğun bir şekilde yaşamanızı sağlayacak çok fazla oyunsal ahenk, yönetmenin bıyıkaltı gülüşüyle önünüze seriliyor... Keyifli ve her daim heyecanlı, merakınız doruklarda dopdolu iki buçuk saatlik muhteşem gösteri... Mutlaka izlenmeli, izlettirilmeli canımıniçi...

YEni örümcek...

İlk seri için bas bağırıyordum! Kötü kötü kötüüüü diye. Milyar dolarlara varan hasılatlar falan. Herkes gaza gelmişti. Ama baya hepsi de kötüydü. Hele 3. bölüm... Off...

Bu film ise yine yeterince olmasa da diğer seriden çok daha iyi. Bir sürü sebep var. Devamı da gelir kesin zaten. Devam bölümleri de daha iyi olur ise güzel olur tabii ki. Diğer seriyi hatırlayan kalmaz...
6/10

Cronenberg'ten A Dangerous Method...
3/10

Nerde eski Cronenberg... Neredeyse tüm filmografisini izledim ve iyi bilirim ve son birkaç filmine (aralarında iyiler olsa da) Cronenberg filmi demek çok zor. Bu örnekte de dibe vurmuş. Feci biçmde heyecansız, dağınık, gerilimden uzak bir film. Resmen kötü. Ama daha da kötüsü, iyi bir film gibi görünmekte de çok başarılı. Çünkü sanat yönetimi, görüntü yönetimi falan çok iyi filmin. Ama kamera kullanımı hemen her Cronenberg filmindeki gibi çok kısır ve senaryosu feci derecede dağınık. Bakalım Cosmopolis nasıl olcek? da kötü çıkarsa Metallica'ya döner Cronenberg.

Devrimden Sonra / 2011 - 1 / 10

Daha önce nice zombi, vahşet, siddet, korku, sapkınlık, hastalık filmi izledim ama bu filmdeki kadar insan düşmanlığı görmedim. Ölü doğmuş bir film. Ele aldığı hiçbir materyali, hiçbir fikri düzgün işleyememiş, sinema formuna sokamamış ve akla uygun hale getirememiş. Çok çok kötü.

Pamuk Prenses ve Avcı /2012 - 5 / 10

Killer Elite / 2011 - 5 / 10

The Expendables'ın kendi türünde olanı.

Guizi lai le-9/10
köyün yakılıp yıkıldıktan sonraki kısmı yüzünden kırıyorum 1 puanı. çok güzel bir film, çinli köylülerle de bizim köylüler ne çok benziyormuş arkadaş, sanki Türk köyünde geçiyordu film 🙂 çok beğendim 🙂