Arkadaşlar yurt dışı hariç (onlar sürer biraz), DVD si eline ulaşmayan var mı? Kargo getmemiş biz göndermemişik eksik bilgi varmıştır (bu hangi kip onu bilemedim) önlem alak söz verdik durak.
Çalgı Çengi 2 'yi yazarken dua alırım hem 😀
Bana ulaşmadı la 🙂
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Yine böyle derin derin birşeyler yazıp giriştim filmi incelemeye ama sildim sonra. En kısa öz haliyle fikrimi söyleyecek ve açıklayacak olursam, Çalgı Çengi ne yazık ki kötü, kötü demesek de tatmin edici olmaktan uzak bir film. Ve bunun temel nedeni, mizahın, tüm edebi ürünlerde (öyle göstermese de) diğer türlere göre farklı bir kurgu, ritim, dramatik yapı içermesi gerekliliği.
Neden?
Çünkü kahramanların başına gelenlerin izleyiciye vereceği duygu (korku, üzüntü, heyecan vs.) olayın kendisi ile sınırlı değil bu türde. İyi adam ölüyorsa bu dramatiktir. Uçurumdan atlıyorsa heyecan vericidir. İçinden yaratık çıkıyorsa korkunçtur nokta.... Bunları çok iyi görselleştiremeseniz bile, izleyiciyi duygusal an'a iyi hazırlayamasanız bile olayın kendisi zaten bir duygu içerir. Ama mizahta bir şeyin komik olup olmadığı çoğu zaman filmin izleyicisini hazırlamasına, ısıtmasına bağlıdır. Fıkrayla güldürmek gibi. Kimi iyi fıkra anlatamaz ya, onun gibi. Bir esprinin komikliği, izleyiciyi nasıl çarptığıyla ilgili birşey. Hele hele Çalgı Çengi'deki gibi, bir olaya kapılmış gitmiş kişilerin hikayesi üzerinden mizah yapıyorsanız.
Çalgı Çengi'nin dramatik yapısı, kurgusu, (özellikle burada uzun uzun konuştuğumuz sekans kurgusu dediğimiz şey) filmdeki tüm "enfes" espirileri harcayacak seviyede sorunlu. Olan biten güldürmüyor.... Çünkü filmin tamamen belirsiz bir ritmi var. İniş çıkışlar sezilemiyor. KArakterler enfes olsa da, espirilerin çoğu harika olsa da atıyorum 10 tane gereksiz repliğin arasından en komik olanı seçmek zorunda kalıyorsunuz. Ve mevcut espirilerin birçoğunda komiklik odağı yanlış kullanılmış durumda. Vurgulanmamış durumda.
Neyse uzatmayayım. Benim için bir hayalkırıklığı oldu. Sevdiğim birçok tarafı olmasına rağmen, metin olarak beğenmeme rağmen bir sinema filmi olarak keyifle izleyemedim.... Gülemedim de sürüklenemedim de.
Ve bu arada, son bir düzeltme ve not.... Millet toplanıp filme gitmişti, ben de hasetimden burada çatlamıştım. "Negzel millet filmi birlikte izleyecek, çıkışta 2 ıslak hamb üzerine biralama yapacak, muhabbetin dibine vuracak" demiştim. Başlığa hiç bakmamıştım ondan sonra. Şİmdi tekrar baktım ve gerçekten şaşkın bir haldeyim. Filmi herkes ama herkes beğenmiş.... Negatif tek bir yorum göremedim.... Bu kadar mı iyi bu film ya? Benim göremediğim birşeyler var demek ki.... Tekrar izleyeceğim....
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Ve bu arada, son bir düzeltme ve not.... Millet toplanıp filme gitmişti, ben de hasetimden burada çatlamıştım. "Negzel millet filmi birlikte izleyecek, çıkışta 2 ıslak hamb üzerine biralama yapacak, muhabbetin dibine vuracak" demiştim. Başlığa hiç bakmamıştım ondan sonra. Şİmdi tekrar baktım ve gerçekten şaşkın bir haldeyim. Filmi herkes ama herkes beğenmiş.... Negatif tek bir yorum göremedim.... Bu kadar mı iyi bu film ya? Benim göremediğim birşeyler var demek ki.... Tekrar izleyeceğim....
Tekrar izleme görkem hakketen kendine eziyet edersin kafandaki komedi filmi ile bunun alakası yok. Eyvah eyvah serisi ve matematiği ile taban tabana zıt bir film bu. Tüm marifeti de bahsettiğin kalıplarla işi olmaması "esprinin altını çizmemesi" beklentin çok farklı hiç senlik değil arkadaşım yorma kendini.
Evlat öyle deme,mizah çok ama çok ciddi bir iştir!
Münir Özkul
Hayır kendimi yormam ya da eziyet görmem meselesi falan değil bu tabii ki. Çokça yorularak ya da eziyet içinde izleseydim baştan sona izleyemezdim zaten ve inceleyemezdim filmi. Accayip derecede iyi espriler var, tipler sevimli falan ama sanki filmini bizzat sabote etmişsin gibi görünüyor mevcut hal. İzleyicine belirli bir sürükleyicilik, olan biteni takip etme mesafesi vermemiş gibisin. Tabii ki tercih senindir, bilerek isteyerek yaptım diyorsun, söyleyecek birşey yok.
Herşekilde eline sağlık, sıradaki işini yine merakla bekleyeceğiz....
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Bu film bana göre hala 2011'deki en iyi türk filmi, henüz rakibi çıkmadı. 🙂
Acayip bir yeri oluştu bu filmin bende.
Bu forumda da çok tutmadı...
Ben filmle ilgili yazdığım altyazı'da çıkan yazıyı paylaşayım yeri gelmişken:
ÇALGI ÇENGİ EMEĞİNİN DİLİ
Filmimiz, düğün şarkıcısı olan ana karakterleri Salih ve Gürkan’ın Ferhat Güzel’in 20 bin TL aldığı bir kültürel tüketim ortamının adaletsizliğinden dert yandıkları, ama buna rağmen Tarkan’ın da bir düğün şarkıcısı olarak “piyasa”ya girmesinden kaynaklı bir umutla zor ve kabul edilemez çalışma şartlarına katlandıkları bir kenar mahalleyi merkeze alıyor. Salih ve Gürkan’ın bir cümleye sığdırmaya çalıştığım bu profili, aslında bir sistem gerçeğinin emeği konumlandırışı ve o emek gücünün sahiplerinin bu gerçeklikle girdikleri ilişkiye dair genelleştirilebilir ve içinden birçok cümle çıkartılabilir şeyler söylüyor.
Çalgı çengi emeğini merkeze alan bu filme dair emek üzerinden bir kategori ifade edeceksek buna genelde söylendiği üzere “yaratıcı emek” demeliyiz. Yani kısaca, doğrudan kol gücüne dayanmayan, yapılan iş konusunda beynin de devrede olduğu ve varsa beden faaliyetinin de beynin denetiminde olduğu bir emek biçiminden bahsediyoruz. Charlie Chaplin’in Modern Times’ında fabrikanın fabrika sahibinde ve onun denetiminde olan makinalarda cisimleşmiş aklı, Salih ve Gürkan’a görece özerk olarak bırakılmıştır. Özerkliğe görece dememizin sebebi, Salih ve Gürkan’ın yapıyor oldukları düğün şarkıcılığı aktivitesinde “daha önceden belirlenmiş”, kendi kontrolleri dışında olan bazı kalıpların varlığıdır. Ama bu önceden belirlenmişlik ve bir anlamda “esaret” durumunun içinde Salih ve Gürkan “yaratıcılıklarını”, yani onları özgürleştiren şeyleri ortaya çıkarıyorlar. Şarkı seçimleri, şarkılar arası ya o an ya da daha önce uydurulmuş geçişler, şarkıları söylerken eklenen yorumlar bizlere Michel DeCertau tarafından söylenen, alt sınıfların iktidarla baş etme, idare etme stratejilerini hatırlatıyor.* Bu da bize çalgı çengi emeğinin ilk dilini sunuyor: Var olanla yetinirken, var olanı bozma, değiştirme, uydurma, idare etme biçimindeki içinde devrimci ifadeler de barındıran yaşama stratejileri.
İkinci dil ise alt sınıflarda karşılaşılan bir diğer dil, isyan ve boyun eğmenin birlikteliği halidir. Daha çok Salih’in yaşadığı ikilemler ile yönetmen tarafından müthiş ifade edilen bu hal, filmin bütününde ise karşılığını dayak, tokat gibi ifade biçimleri ile küfür arasındaki ikilikte buluyor. Karakterlerimiz bir yandan yedikleri tokatlara boyun eğme halindeyken, hem sadece o duruma, hem de aslında yaşantılarının genel “ezilmişlik” haline isyanı küfür biçimine dönüştürmektedirler. Bu durumda filme gelebilecek “çok küfürlü”, “alt kültür esprileri”, “küfürle güldürmek” gibi olası eleştirilerin bu filmin olmazsa olmaz biçimine yönelik eleştiriler olduğunun bilincinde olmak, çok genel bir örnek dahilinde söyleyecek olursak da Nuri Bilge Ceylan’a “karakterlerin neden çok susuyor” demekle aynı eleştiri noktasında olduğunu belirtmek gerekiyor. Dolayısıyla bu filmi, Nuri Bilge Ceylan’ın benzer sınıfsal sularda dolaştığı, ama farklı bir biçime sahip Üç Maymun filmiyle paralel olarak incelersek, alt sınıfların yine sıkça görülen “konuş(a)mama, susma, içine atma” halinin yanında Çalgı Çengi filmininden de alt kültür isyanının en net dili olan “yerli yersiz küfür etme, noktalama işareti gibi küfür kullanma” ile bir başka dili ortaya koyduğunu söylememiz gerekir.
Üçüncü bir dil ise güçlüyle girilen ilişki olarak karşımıza çıkıyor. Filmin daha ilk sahnesi işveren konumundaki düğün sahibinin karakterleri yerleştirdiği karakterlerin “kömürlük mü, depo mu?” münakaşasına girdiği işveren içinse “kulis” olan yerdir. Burada güçlü konumunda olan aslında “kulis” kelimesidir. Kulis bir sanatçı için kendisine duyulan saygının ifade edildiği asıl yerdir. Bir konser öncesi yapılan antlaşmaların çoğunda “kuliste şu olsun, bu olsun” biçiminde parayla birlikte düşünülen mekandır; iktidarın ifade edildiği alandır. O mekan ile sanatçı arasında bedensel bir bağ varmış gibi düşünüldüğünden kendi bedeni süslenmiş sanatçının odasının da süslü olması beklenir. Çalgı Çengi’de ise bir kömürlüğe/depoya yerleştirilen karakterlerimiz ise benzer bir bedensel birliktelikle düşünürsek, kömür, eskimiş eşya, dışkı ya da kedi ölüsüdür. “Bardağı taşıran son damla” olarak ifade bulan bu ezilme halinin yakınması, asıl işveren olan, organizasyon şirketlerinin sahibi Nihat abiye olur. Fakat isyanlarının bir küfür gibi sembole değil de gerçekliğin kendisine; yani somut şikayetlere dönüştüğü tek anda, karşılarındaki bu isyanı dinlemeyen, dinlese de anlamayan, anlasa da karşılık veremeyen haldedir. Karakterlerimiz karşılıklı bir iletişim ortamında da bir kömürlük ya da depoya hapsedilmişlerdir.
Son olarak da değineceğim, güçlüyle girilen ilişkiye paralel olarak düşünülecek “suç” ve “suçlu”yla girilen ilişkide ortaya çıkan dildir. İlk karşılaşmalarında, karşılarında işveren konumuna geldikleri aslında “hırsız” olan nakliyeciler karşısında, egemen bir dil sergileyen Salih ve Gürkan, ikinci karşılaşmalarında aynı adamların hırsız olmak, yani “kötü adamlık”tan gelme durumları karşısında ezilen konuma düşüyorlar. Aslında sınıfsal zeminde bakıldığında ortak sınıf konumlarında olan bu karakterler arasındaki hiyerarşiyi belirleyen suça bulaşmışlık durumudur. Alt sınıflar temel olarak sahip oldukları yegane üretici güç olan bedenleri ile başka bedenler üzerinde tahakküm kurabilmekte olduklarından, onlar arasındaki ilişkinin belirleyicisi de genelde budur. Alt sınıfların bu anlamda suça yakınlığını genel bir tahakkümsüzlük durumunun kendi aralarındaki üretici güçlerinin -kapitalistin üretici güçlerini çarpıştırmasına benzer ve ilişkili şekilde-, yani bedenlerinin çarpışmasından ortaya çıkan küçük tahakküm savaşlarına dönüşmesiyle ilintilidir. Dolayısıyla filmde olduğu gibi bir üst kademe güce, yani silaha sahip olan, bu anlamda da bedeni daha çok tehdit edebilen bir güç, Salih ve Gürkan karşısında güçlü konumda olan hırsızları, güçsüz duruma itebilmekte ve tahakkümsüzlerin kendi aralarındaki büyük balık küçük balık ilişkisini belirlemektedir. Bu yöntemi kendi “üstlerinden” öğrenen Salih ve Gürkan elbette bu bedensel iktidarı, ellerine geçirdikleri bir silahla o bedensel iktidara sahip olmayan (bedenine yönelik tehlikeleri yalnızca bir can yeleğiyle görece olarak engelleyebilme gücüne sahip) banka güvenlik görevlisine uygularlar. Bu nokta da alt sınıfların arasındaki güç ve suç dolaşımı ve aktarımıyla ilgili önemli şeyleri açığa çıkartmaktadır. Söz konusu bu güç savaşlarının içerisinde Marx’ın da belirttiği üzere her şeyi aşan ve devrimci itkiyi de belirleyecek olan “vicdan” karşımıza çıkar. Zira bir insanı güç sahibi olmasına rağmen daha güçsüz başkalarıyla ilgili düşünmeye itecek tek şey vicdandır. Biliyoruz ki; Rousseou’yu Hobbes’tan ayıran “insan insanın kurdudur”un karşısına çıkardığı “merhamet” (pity) duygusu, Marx aracılığıyla muhafazakar bir konumdan devrimci bir bilince dönüşmüştür. Bu anlamda da, karakterlerin aydınlanma anının bir cami’de cereyan ettiği düşünülürse, bize de yine Marx’a dönüp onun muhafazakarlığı nasıl devrimci bir dille okuyabileceğimize yönelik önermesine bakmak düşer: “din toplumların afyonudur; ama vicdanı olmayan bir dünyanın vicdanıdır da”. Yani, zaten vicdanlı olan, fakat vicdanları “suç” ve “güç” ile sınanan Salih ve Gürkan son olarak, kamyonun arkasında yok etmeleri gereken bir aileyle karşılaştıklarında bir kez daha bu sınava girerler. Ve belki de vicdanı olmayan bu dünyanın içerisinde sahip oldukları kalplerinin temizliğinden kaynaklı vicdan, bu dünyayı vicdanlı bir hale getirmedikçe bu sınava girmeye devam da edeceklerdir.
dvd bana ulaşmadı ya 🙁
neyse 😀 , valla etrafımdaki birçok arkadaşım filmin hastası oldu, üsküdara giderken için de geçerli bu.
ama hemen hemen hepsi filmi de diziyi de internetten izleyen insanlar. film için gişeye, dizi için de reytinglere yansımaması çok doğal. Ama insanlar yapılan işin ve güzelliğinin farkında.
Sessiz Gece'yi çekerken oyunculara anlatmakta zorluk çektiğim bir şey vardı. Biz burada laf komedisi yapmıyoruz durum komedisi yapıyoruz. Ha durum komedisinin tarihsel akışını çok iyi hatmettiğimden değil aslında, bu film bir laf komedisi olmaması gerektiğini, karakterlerin içinde bulundukları durumun komik olması gerektiğini düşünmüştüm. Yoksa kim s.ker lafla kim s.ker durumla! Hatta çok özür diliyorum kim s.ker komedi sinemasının gelişimini, dramatik oluşumunu!! Ünlemlerim artmadan Çalgı Çengi filminin benim üzerimde yarattığı etkiyi anlatmak istiyorum sadece (ve sade bir biçimde):
Bu filmi 3 kere izledim. Yalnız; kalabalık gruplarla ve daha da kalabalık gruplarla. Hiçbirinde gülmediğim olmadı. Benim için "komedi filmi" dediğin şey, kahkahalarla güldürmese bile komik olmasıdır. En azından benim için. Ben gülüyorsam komiktir. Ben seviyorsam güzeldir. Evet benim ölçütüm bu. Sevgi 🙂
Film başladığı anda iki adamı öyle çok sevdim ki, kopamadım. Ne yapsalar izleyecek, ne söyleseler dinleyecek oldum. Başlangıçta çok fazla küfür etmediler ama sonradan ettikleri küfürlere kimsenin kızacak hali kalmamıştı zaten. Şimdi bu heriflerin içinde bulundukları durum o kadar komik o kadar çatışmalı ki, ne yaparsan yap içinden çıkamıyorsun. Durumun gitgide absürdleşmesi daha da keyifli hale getiriyor. Başlarına gelenler konusunda verdikleri tepkiler ve yönetmenin anlatış biçimi de çok orjinal. Atmosfer de çok güzel. Oyunculuklar başarılı. Daha ne olsun? Ne olmamış?
"Dramatik aksiyon olmamış" Yaaa??!! Dramatik aksiyon ne? eşeğin ziki afedersin. Niye mi? Öyle işte var mı ötesi??
"Olaylar arasında bağlantı yok. Takip edemiyorum" Gerizekalısın afedersin!
"Komedi filmlerinde böyle böyle olursa şlöyle şöyle olur, seninkinde öyle değil" Eziksin kusura bakma
"Ben hiç gülmedim, böyle filmlere gülmüyorum çünkü izleyemiyorum, çünkü haset ediyorum, içim pis"
Kimse "kusura" bakmasın. Bu filmin kusurlarına bakmasın, bakamasın! Kurusun kalsın!!
Ve kimse üstüne alınmasın kimseyi kastederek yazmadım. Kendi düşüncelerimi biraz kendi yaptığım filmler üzerinden, biraz genel ve Türkiye sineması üzerinden anlatmaya çalıştım... Hepsi bu
şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...
Hacım bi sürü sikli soklu kelimenin bizi gogulda engellenenler listesine sokma riskini geçtim de biraz ayıp ettin gibi. Yani Görkem'e istinaden söylemedim diyorsun onun kelimelerini kullanaraktan amma ben eminim ki Selçuk'un bile tasvip etmiyeceği kadar cevval bi savunma şekli bu. Para talep ederek izleyiciye sunduğun her ürün iyi kötü eleştiriyi beraberinde getirir. Herkesin komedi anlayışını kendi çizgilerinle belirlemek doğru mu? Woody Allen'ı beğenmeyen milyonlarca insan var mesela. Gerizekalısın mı diyeyim adama şimdi.
Küfür olarak kullanılan kelimelerin yerine başka kelime ikame edemiyorsak hadi neyse ama böyle ağzımıza geldiği gibi yazmayalım dedeler. Sonra alamıyoruz önünü. Bir sürü s.k var orda mesela ama bana "kurallar gözlüğü" ile baktığımda sadece bir tanesi batmıyor o da "eşşeğin ziki". O da artık bir ünlem, bir haleti ruhiye tanımlama tamlaması olduğu için. O bile birine ithafen söylendiği zaman sıkıntı yapıyor. Ben bunu söyleyeyim dedim sonra niye demedin lan demesinler. Şimdi kısacası küfür yasak amk ya etmeyin işte.
Küfür olarak kullanılan kelimelerin yerine başka kelime ikame edemiyorsak hadi neyse ama böyle ağzımıza geldiği gibi yazmayalım dedeler. Sonra alamıyoruz önünü. Bir sürü s.k var orda mesela ama bana "kurallar gözlüğü" ile baktığımda sadece bir tanesi batmıyor o da "eşşeğin ziki". O da artık bir ünlem, bir haleti ruhiye tanımlama tamlaması olduğu için. O bile birine ithafen söylendiği zaman sıkıntı yapıyor. Ben bunu söyleyeyim dedim sonra niye demedin lan demesinler. Şimdi kısacası küfür yasak amk ya etmeyin işte.
bana yaptığın uyarılar nerde sickman ? neden burada aynı şey olmuyor hayırdır ? benim yazdıklarımı editliyorsun milletinki kalıyor ( bana nasrettin hocanın küfrünü yazan adamın yazısı halen orda! ) ilgilenmeni ricaediyorum son kez senden! o yazıda hakaret var ve silinsin lütfen o yazı yoksa ben bu işin peşini bırakmayacağım. ricaettim rica ötesi bişey yoktur anlayış kavramında ha bu seferde kaile alınmazsa farklı şekilde hallederim kendi sorunumu bende ( tehdit değil yasal olarak ). şimdiden teşekkürler
Shut your fucking bloody mouth!!!( çeviri: allah belanı versin! )
Konu kötü yerlere gitmiş. Ben değiştireyim bari.
Agalar bu filmde farklı bir tat var. Evet, bi' Hangover kadar güldürmedi beni. Evet, gözlerimden yaşlar gelmedi. Ama keyifle izledim. Selçuk Aydemir'in de bunu hedeflediğini düşünüyorum. Eğer gözlerden yaşlar akıtmak istese, absurd unsurlar katıp bunu yapmak çok da zor değil bu hikayeye.
Ve film o kadar samimi ki, izlerken bir film olduğunu tamamen unutturuyor. Aynı tadı ben 'Her Şey Çok Güzel Olacak'ta da almıştım. 2.sini sabırsızlıkla bekliyoruz. Ayrıca FF üyeleri için bonus bir şeyler istiyorum.
Hacım bi sürü sikli soklu kelimenin bizi gogulda engellenenler listesine sokma riskini geçtim de biraz ayıp ettin gibi. Yani Görkem'e istinaden söylemedim diyorsun onun kelimelerini kullanaraktan amma ben eminim ki Selçuk'un bile tasvip etmiyeceği kadar cevval bi savunma şekli bu. Para talep ederek izleyiciye sunduğun her ürün iyi kötü eleştiriyi beraberinde getirir. Herkesin komedi anlayışını kendi çizgilerinle belirlemek doğru mu? Woody Allen'ı beğenmeyen milyonlarca insan var mesela. Gerizekalısın mı diyeyim adama şimdi.
Şimdi Özgür, ortada bir yanlış anlaman var. Selçuğun beni tasvip etmesi gerekmiyor. Yani bir yerden bakarsan senin etmen hiç gerekmiyor. Selçuğu ne şahsen ne de herhangi bir şey-en tanımam, herhangi bir vefa borcum ya da başka bir türden ilişkim de yok. Aslında bu kadar kasmaya da gerek yok. Ben biraz ahlaksız, biraz da kötü karakterli bir adamım. Topluluk içinde konuşmayı beceremeyen, 'hatta yeteneksiz, başarısız bir senarist ve kimseyi çekemeyen bir yönetmenim. İçim pis, haset dolu, kıskancım. Arkadaşlarımın başarılı olmasına katlanamıyorum mesela.' İçimdeki bu birikmiş öfkeden dolayı da küfürlü konuşuyorum. Saldırgan oluyorum. Sana nasıl ulaştıkları haaaalaa meçhul olan ve burdan seni tehtid eden adamlara bile, "özgüre dokunan adam karşısında beni bulur" u buradan!! diyecek kadar saçmalayabiliyorum saflıktan mesela. Katlanamıyorum işte. Herşey ortalık yerdeyken, neyin ne olduğu kimin ne bok olduğu bilindiği halde, bilmiyormuş görmüyormuş gibi davranamıyorum. Bir adam cesaret edip bir film çekince, cesaretini kırmaya çalışanlara dayanamıyorum. Bu adamın cesareti kırılmasa da söylenenlere alınmasına, içinde yer etmesine katlanamıyorum ben. Bu forumda şimdiye kadar hiç güzel yazı yazamadım. Bu da güzel olmadı. Bu da böyle olsun. Bizi bilen böyle bilsin amk!
şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...
Ya enjeksiyon!
Nedir bu tavrın senin dostum? Ne yapıyorsun sen? Bu nasıl bir mesaj? Neler oluyor yahu?
Bir kere en başta "Bir adam cesaret edip bir film çekince, cesaretini kırmaya çalışanlara dayanamıyorum" neden diyorsun? Kimmiş Selçuk gibi bir adamın cesaretini kırmaya çalışan? BEn bunu mu yapıyorum? Filme negatif bir yorum yapmak bu anlama mı geliyor? Neden böyle negatif yaklaşıyorsun olaya? Neden böyle kaba davranıyorsun?
"İçim pis, haset dolu, kıskancım" ve devamındaki söylemleri sana söyleten şey nedir? Ya da benim Çalgı Çengi'ye negatif yorumlar yapmamla bu tip bir yaklaşımın ne ilgisi var? Benden ne zaman böyle bir tepki gördün? Seninle geçmişte kaç kez konuştuk, sohbetleştik, helalleştik hatta daha da fazlası.... Nasıl oluyor da böyle bir iletişimi tuzbuz ediyorsun? Ne düşmanlığımı, ne hatamı, ne "pisliğimi" gördün benim şu an'a kadar?
Selçuk'un filmini iyi ve başarılı bir film olarak görmediğim için bu tip bir yaklaşımda bulunmanı anlayabileceğim bir sebep göremiyorum. Selçuk bir film daha çeker, bana göre harikadır, herkes kötü desin isterse, ben o filme de övgüler düzen bir metin yazarım. Fikrimizde özgür olamayacak mıyız? Ki hiçbirimizin fikri kanun değil, yanılıyor da olabilirim ama her şekilde "benim fikrim bu" diyorum. BU fikirde olmam birilerinin cesaretini kırmak için yaptığım birşey değildir ki. Tüm bu Çalgı Çengi sohbetlerinde, "gördüğüm kadarı ile" filmi iyi bir film olarak görmediğini söyleyen bir tek benim. Ve senin bu "cesareti kırma" iddiası da haliyle bana yönelik oluyor. Ben ...Mış Gibi'yi övgülere boğarken seni destekliyordum da Sessiz Gece'yi iyi bulmayınca seni engelleyeme çalışan birine mi dönüştüm? Var mı böyle birşey?
Ki bak yukarıda Selçuk da benim fikrime cevabını vermiş. Onun söyleminde de benim kabul etmeyeceğim şeyler vardır/olabilir. Bu "Selçuk, filmini iyi bulmadığım için bana düşman kesildi" fikri oluşturmaz ki bende. Oluşturmadı da. Onun da bu fikirde olduğunu sanmıyorum. E peki nedir senin bu taşkınlığın?
Bak kalp kırıyorsun, lütfen kırıcı olma, olayları hiç olmadık yerlere ya da eğer öyle bir durum varsa özel meselelere bulaştırma. Sonra sadece kendini değil hepimizi üzersin....
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
iki gün dışarda sürttük neler dönmüş.
Sanırım burası benden bir intikam alma alanına dönüştü. Kendimi önemsediğimden söylemiyorum, üzüldüğüm için söylüyorum. İkidir fırsatını bulan, önce Aykut sonra Erkan bana çakıyor. Arkadaşlar burası benim babamın malı değil. Bu başlıklar da benim başlıklarım değil. Biri Selçuk'un filmi biri sosyal amaçlarla film çeken bir grubun tanıtım başlığı. Siz benimle olan özel meselenizi buraya taşımayın, özelden mesaj atın çözeriz. Böylesi bende daha büyük bir kırgınlığa ve yorgunluğa sebep oluyor. Ayrıca bunu hakettiğimi düşünmüyorum. Kendi adıma da başlığını kirlettiğim için bu gereksiz mesajları silme hakkını başlık sahibine bırakıyorum.
Son olarak şunu söyliyim abi; Normaldir herkes toplum içinde konuşamaz yapacağı basit bir şey vardır, konuşmamak. Normaldir herkes adaplı konuşamaz yapacağı basit bir şey vardır, konuşmamak. Ben de kötü senaristim ama hıncını senden almıyorum. Yada kulaktan dolma laflarla hareket etmiyorum.
çok güzel filmdir. komiktir. sinema filmidir.
kendi çerçevesinde "yenilikçi" bir tondadır. behzat ç. yi çok beğenen halkımızın bu filme hayran olması gerekmektedir benim tezime göre.
recep ivedik'in doğru düzgünü, sinema kurallarında olanını çekmiştir selçuk. Bunu yaparken de kıvrak zekasını ( bilinçli veya bilinçsiz olması bir şeyi fark ettirmez ) işin içine katmıştır...
Fırat'ın yazısı da okunduğunda ve Fırat'ın da demek istediği anlaşılmak istendiğinde bu pekala okunmaktadır.
etrafta binlerce senarist ve yönetmen varken, bir yönetmenin ve senaristin, hangi janrayı yapıyorsa yapsın fark etmez, kendi farkındalığını ve farklılığını ortaya koymak zorundadır. Bunu da yeni nesil yönetmenler ve senaristler ya hayranlıkla, ya da kötülemekte bulmaktadır. Yalakalık ve peşkeşin diz boyu olduğu medya aleminde selçuk gibi kısmen deneyimli adamların da bu düzeydeki insanları ayırt edebileceğinden benim şüphem yoktur.
eleştirilerin dozları ve övgülerin kertesi bu yazıları yazana bağlıdır. Burada zaten kimse bir düşünceyi diğerine kabul ettirme çabasına girmemesi gerekmektedir. kaldı ki hiç böyle bir şey olmamakta.
Burada film hakkında net şeyler konuşmakta yarar olduğun düşünüyorum.
Başlığı çok sonraları okuduktan sonra Selçuk'un filmin senaryosunu bizimle paylaşıp, özellikle dakika hesaplarından sahne girişlerindeki hazırlıklara kadar her şeyiyle sorulması gerekirken, ki bu yeni uzun metraj yazmak isteyenler için bulunmaz fırsat olur, neden hala bu işlerle zaman harcandığını hakkında en ufak bir fikrim yok.
http://www.camurfilms.com" onclick="window.open(this.href);return false;