Forum

Süs (2008)

176 Gönderi
53 Üyeler
0 Reactions
34.3 K Görüntüleme
(@payitaht)
Gönderi: 0
 

@ ice

Bu filmi izlediğin tek Haneke filmi olan Funny Games i düşünmeden izlersen daha rahat olacaksın ve daha fazla keyif alacaksın. Bu bir manifesto filmi ve sinemayı sorguluyor sadece. Bunu yaparken de göndermeler yapıyor hepsi bu.

Polisin kendi oynadığı filmin jeneriğinden yönetmenin ismine bakıp yönetmeni yakalayıp sorgulamasına bir anlam katamıyorsan bu senle ilgilidir. Ya da bu film bunu anlatamıyorsa bu da bizim sorunumuzdur. Diğerleri fasa fiso, Hanekeymiş cartmış curtmuş..

Not: Kezzapta cevap yazmış. Görmemiştim.

 
Gönderildi : 04/09/2008 6:07 pm
(@ali-unal)
Gönderi: 0
 

Fırat o DVD kapağı mıydı? Hiç okunmuyor, yazılar yeşil olmak zorunda mı?

 
Gönderildi : 04/09/2008 6:10 pm
(@eserdem)
Gönderi: 0
 

fırat benimkisi büyük ayıp! 4.sayfa olmuş hala izleyemedim. sanırım benim istanbul'a geçtiğim akşam koymuşsun. en kısa zamanda izleyeceğim! bu girdiyi de rezerve etmiş olayım.

cehalet mutluluktur

 
Gönderildi : 04/09/2008 6:21 pm
(@suheyptosun)
Gönderi: 0
 

internette girmekte geçkaldım. filmi bu gün izledim.

öncelikle senaryoyu okuyup kafamda canlandırdığım filmle neredeyse aynısı ortaya çıkmış bu aşamada güzel.

montajı , efektleri yerinde ve etkileyici olmuş.
ama color correction çok yüksek olmuş gibi geldi bana.

bunun dışında güzel film olmuş.

emeği geçen herkese teşekkürler.

www.kristalfilm.com

 
Gönderildi : 04/09/2008 11:43 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Fırat o DVD kapağı mıydı? Hiç okunmuyor, yazılar yeşil olmak zorunda mı?

Ben de beğenmedim ve o nedenle kapaksız yolladım bugün.

 
Gönderildi : 05/09/2008 1:23 am
(@gambit)
Gönderi: 0
 

Filmi, liseden arkadaşım Fırat'ın çekmiş olmasından dolayı ekstra merak ve neredeyse forumun tüm "çok aktif" üyelerinin katkıda bulunmasından dolayı ekstra merak üstü ekstra merak duyguları içerisinde indirip izledim. Şimdiye kadar yorum yapmadım çünkü, yorum yapmayı düşündüğüm sıralarda Haneke tartışmalarıyla dalgalanıyordu başlık.

Yukarıdaki konuya döneceğim ama öncelikle belirtmeliyim, film izlerken, izlediğimizin bir film olduğunu gözümüze sokan filmleri sevemiyorum. Bunun iyi bir tarz olduğunu düşünenlere saygım var ama "ben filmim!!" diye bağıran filmleri izlemeyi tercih etmiyorum. Fırat'ın filminden örneklemem gerekirse, kameraya dönüp konuşan tipler, filmin içindeki bir karakterin, içinde bulunduğu filmi geri sarma olayları, yapmacık ve abartı oyunculuklar vb. şeklinde sıralayabilirim. Benim ne önceki denemelerimde ne de ileride "Film" sıfatını alabilecek filmlerimde bu özellikleri göremeyeceksiniz büyük ihtimalle. Ben ne, kimsenin anlayamacağı öznel filmleri, ne de toplumsal kaygıyla dolu yoğun mesajlı filmleri sevebiliyorum. Ben, anlatacağı hikayeyi izleyiciye aktarmayı ve izlerken izleyene film izlediğini unutturup, izleyicinin filmin içindeki karakterlerden herhangi biriyle kendini özdeşleştirmesini başarabilmiş filmlerden yanayım. Sinemaya olan görüşümü anlattım çünkü tarzım dışında olan bu filmi yorumlarken sinema görüşümle karşılaştırma yapabilmeniz için lazım olabileceğini düşündüm.

Gelelim Süs'e... Fırat'ın önceki filmlerini izlediğim için filmin benim tarzımdan biraz uzak olacağını tahmin edebiliyordum. Ama tamamen uzak olacağını düşünmemiştim. İlk bekleyişin ardından karakterin kameraya dönüp "Size heyecanlı bir şey göstermeyeceğiz" demesiyle, filmi doğru değerlendirebilmek için tüm sinema görüşümü, beynimdeki tüm değerleri, tüm yönetmenleri, tüm kaygıları, tüm toplumsal mesajları, kısaca sinemaya dair her şeyi unutup filmi doğrudan izlemeye başladım. Genelde bir filmi ilk izleyişimde takındığım bir tutumdur bu zaten. Filmi bu düşünceyle izledim. Filmin; sinemaya, amatör sinemacılara ve kendini oldum sanan yönetmen adaylarına toptan bir tokat yanında alaylı bir gönderme olduğunu hissettim ve filmden keyif aldım. Sonra kendi görüşlerimi de kattım yorumuma. Film, izlerken bana film olduğunu hissettirmişti ve "ben filmim!!" diye bağırıyordu. Yukarıdaki paragrafta belirttiğim genel düşünceme uyuyordu yani. Bu yüzden film olarak bu filmi de sevemedim. Ancak, filmin vermek istediği mesajı tatlı bir dille vermesi, yapmış olduğu göndermeleri yerinde yapmış olmasından dolayı bu yorumumu bir rafa kaldırıp, filmden keyif aldığım gerçeğini bıraktım sadece geride. Bunu başaran Fırat'a ve ekibe tebriklerimi iletiyorum.

Şimdi gelelim ilk paragrafta belirttiğim Haneke tartışmalarına... Fırat'ı, inandığı yoldan sapmadığı ve inandığı işleri başarıyla yerine getirdiği için kutlayacakken Haneke tartışmasını gördüm. Bu konuyla ilgili herkesi dışta tutarak genel görüşümü dile getirmek istiyorum. Mutlaka herkes bir yönetmenden hatta birkaç yönetmenden etkilenir. Bence kısa film bir öğrenme sürecidir ve yönetmen adayları, filmlerine kendilerinden bir şeyleri az bile olsa katabildikleri sürece ideallerindeki yönetmenleri taklit etmekte, onlardan esinlenmekte özgür ve esnek olmalıdırlar. Bu, kendi tarzlarının oluşmasında da bir kapıdır bence. Bunun devamında yönetmen sıfatını alabildiklerinde hala bu esinlenmeler ve taklitler devam ediyorsa o zaman yıkıcı eleştiriler doğru olabilir.

Süs filminde çeşitli yönetmenlere göndermeler veya onlardan esinlenmeler yaptığını ve bunun bilinçli yapıldığını Fırat bizzat dile getirmiş durumda. Zaten bu film, bize film olduğunu en başından itibaren bağıran ve bizden istediğinin içindeki mesajı, uyarıyı almamız olduğunu belli eden bir çalışma. Sahnelere baktığımız zaman da hiçbir plan ya da ifade, replik birebir hiçbir filmden alıntı değil. Bu da Fırat'ın kendinden bir şeyler kattığını açıkça gösteriyor. Mesela çapraz kadraj olayı Fırat'ın tarzına ait bir kadraj seçimi bence. Pek çok çalışmasında buna rastladım. Yani bu kadrajı daha önce biri kullandı diye Fırat taklitçi mi oluyor? O zaman düz kadraj kullanan herkes de taklitçi :). Yani demeye çalıştığım bence kısa film izlerken biraz daha esnek olmalı ve bir yandan öznel yaklaşırken bir yandan da nesnel yaklaşabilmeliyiz eleştiri yapacağımız zaman. Sonuçta senaryoya baktığımız zaman bir bütün olarak, hiçbir filmden çakma olmadığı açıkça görülüyor. Bunda hepimizin hemfikir olacağını düşünüyorum. Bu tarz filmleri bence, öznel çıkarımlarımızın yanına nesnel çıkarımlarımızı da koyarak eleştirir ve onlara bu bakış açısıyla yaklaşırsak, benim vardığım sonuca hepimiz ulaşır ve bu filmden keyif alabiliriz.

Şimdi Fırat'ı tebrik etme vaktidir. İnandığı yolda emin adımlarla ilerleyen ve bu yoldan sapmayanlara saygım, hiçbir projelerini beğenmesem dahi, daim olacaktır.

Saygılarımla...

dünya bir oyun sahnesi

 
Gönderildi : 05/09/2008 7:52 am
(@aygunb)
Gönderi: 0
 

UYARI: Asagidaki yorumlarin nesnelligi, dogrulugu tamamen Bayram Aygun'un entellektuel ve ahlaki birikimi ile sinirlidir. Incitmek ve kucumsemek amaclanmamistir.

Herkese merhabalar,

Oncelikle emegi gecen herkesin ellerine saglik diyelim. Ne yazik ki filmdeki hosuma giden seyler hakikaten az. Ozgur Baba'nin oyunculugunu itici ve dikkat dagitici buldum (Amac karikatur gibi, kendini begenmis yonetmen yaratmak idiyse herhalde basarili olunmustur). Polis amiri rolundeki arkadasi Ercin'in dedigi gibi bir evvelki filmine yakin bir portre cizmis ama bence filmdeki en basarili oyunu cikariyor. Sorgu odasinda yuzleri daha rahat secmek icin isik daha fazla olsa daha iyi olurdu. Muzik konusu da bence ilginc: Ben hakikaten yerinde olmayan muzik secimi gordum bu filmde.

Filmin basindaki vurulma sahnesi etkileyici. Ama sonrasi yine benim aklimda, vicdanimda, deger yargilarimda bir titretme, rezonans durumu yaratmadi. Zaten sinemayi ve genel olarak sanati nesnellikten uzaklastiran da bu degil mi? Kezzap filmi " Altin Portakal'a goturecegiz " demisti galiba bir yerde. Bana gore gulunc bir fikir bu. Umarim bu film yapimcilarini mutlu edecek basarilar elde eder ama sanat bu kadar absurd iste. Birisinin burun kivirdigi bir esere digeri dunyanin kiymetini veriyor. Kim bilir belki film basarilar ile geri gelir sahibine ve ben de su anda dediklerimin dogruluguna bakar sasiririm. Sanatin olculemezligi iste....

Bu filmde teknik ve hikaye acisindan elestirecek cok birsey bulamiyorum. Aklima gelen ilk sey Kezzap'in bu film ile amacladigi seyleri Haneke elde edebildi mi diye dusunmekti. 1997'de cekilen "Funny Games (FB)" izleyiciyi beyazperdede olan butun suclara ortak olmakla sucluyor; daha da kotusu onun inandigi iyi kotu savasina bambaska bir boyut katiyordu. AMerikan sinemasina gulle gibi dusen bu filmden sonra "Testere" ve "Hostel" ve "Deathproof" vs. gibi filmler yabanotu misali sinemayi ablukaya aldi ve Haneke maglubiyetini 10 sene sonra cektigi ayni adli filmle taclandirdi.

Kezzap ve arkadaslari her ne kadar siradan olmayan acilimlarla bu filme bas koymus olsalar bile bu, filmi kurtarmaya benim gozumde yetmez.

Sonuc olarak, filmden zevk alabilecek kadar kendilerini sekillendirmis herkes icin cok mutluyum. Ama kisa film olarak ne yazik ki bana ulasamadi bu eser. Kimliksiz, yer yer absurt, seyirciye ne hissetmesini soyleyen ve bunu kanimca mutevazilikten yoksun olarak yapan bir film SUS. Kendi bildigi dogrulari seyirciye empoze etmek isteyen ama seyirciden geri bildirime tahammulu olmayan bir film.

Kendinize cok iyi bakin,

UYARI: Asagidaki yorumlarin nesnelligi, dogrulugu tamamen Bayram Aygun'un entellektuel ve ahlaki birikimi ile sinirlidir. Incitmek ve kucumsemek amaclanmamistir.

"It seemed the world was divided into good and bad people. The good ones slept better... while the bad ones seemed to enjoy the waking hours much more" - Woody Allen

Bayram Aygun

http://www.bayramaygun.com/" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 05/09/2008 9:58 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Olumsuz eleştiri yapılacaksa da bu son iki mesaj gibi yapılır. İki arkadaşıma da çok teşekkür ediyorum.

Fakat Bayram'ın " Filmi Altin Portakal'a goturecegiz demisti galiba bir yerde. Bana gore gulunc bir fikir bu." cümlesine takıldım.

Hani bu bir iddia barındıran bir cümle değil ki. Herkese açık bir yarışma ki zaten herhangi bir beklentiyle yollamıyorum bunu benimle özel olarak konuşan her arkadaşa söylemişimdir. Ön elemeyi geçme şansımızın olmadığının ben de bilincindeyim. Hani tüm olumlu eleştirilere rağmen ortaya süpersonik bir film çıkartmadığımı da biliyorum başından beri. Ama bu yine de "bakın ben de böyle bir film çektim" şeklinde filmimi insanlara izletme isteğimi neden engellesin? Yani Altın Portakal'a gönderilmeye layık ve layık olmayan filmler mi var? O zaman bir film yapalım, hmm kötü oldu deyip buraya bile koymayalım. Bu mudur yani? Böyle söylemler insanın içindeki o naif, çocuksu heyecanı öldüren şeyler. Dün bütün gün hiçbir sonuç alamayacağımı bildiğim bir yarışmaya filmimi yollamak için gerekli malzemeleri toplarken sağa sola koşuşturdum. Kafamda bunu niye yapıyorum ki fikri vardı tüm bu koşuşturmanın içinde. Ama hani binbir zorlukla kendimizi denemek için bir şeyler öğrenebilmek için tripotu bile zor bularak, oyuncuları forumda ne olur abi filmde oynayın şeklinde ricalarla oynatarak bir film çektiğinizde herkesin yaşadığı o deneyimleri de -festivallere film gönderme, o formu doldurma- heyecanlarını da her şeyi unutup yaşamak istiyorsunuz. Bu hislerimi bu işi cidden emek vererek yapan arkadaşlar çok iyi anlayacaklardır. Mütevazilikten bahsetmişsiniz ama sanırım sizin cümleniz pek mütevazi değil zira kafanızda festivale yollanacak ve yollanmayacak filmler ayrımını çoktan yapmışsınız.

Ayrıca filmi mütevazi bulmamak da filmin bir nebze anlaşılamadığını gösteriyor bana. Film benim kendi egomu yere batırdığım bir filmdir. Kendi kendime sen ne bok biliyorsun ki otur oturduğun yerden daha senin kendinin ne yaptığından haberin yok dediğim filmdir. Filmin tüm karmaşıklığının tüm bu gönderme keşmekeşlerinin tüm o klişelerin tüm o yer yer yapaya kaçan oyunculuklarının sebebi benim zihnimin boğuşmalarıdır. İzleyiciyle alakası "eğer benim yaşadığım çelişkileri siz de yaşıyorsanız kendinize pay çıkarın" noktasıdır. Yani filmde kendi bildiğim bir doğru olmadığını filmde Özgür'ün karakterini o hale düşürerek basbas söyledim nasıl doğrularımı empoze edebilirim ki?

 
Gönderildi : 05/09/2008 11:51 am
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
 

Oyunculukta en önemli kolaylığı sağlayan ve anahtar olan şey aslında metni anlamaktır... ve Kendi kendine oyuncunun sorması gereken şey bence bu metni yazan senarist yada author se yönetmen ne demek istiyor? ne dememi istiyor.. ne iletmemi istiyor... kelimesi kelimesine süzüp gerçekten o metinde üstüne basa basa yönetmen neyi bağırmış? ilk baktığım şey buydu yani. Benim kendi anladığım resmen Tanrı olduğunu idda eden bir cümle kurulmuş... Tanrı fikri göz önüne alındıgında tanrıyı oynamış kim var diye düşündüm morgan freeman dan başka kimse gelmedi aklıma (dogma'daki kadındı)... O tarz mütevazi bir oyunculuğunda cümledeki ukalalığı yansıtmayacağına emindim. Bende bu yüzden kişiyi özgüveni tavan yapmış içinden egosunu çekip alsanız geriye posası kalıcak tabiri cazise bir o... çoçucuğu düşündüm. Bu şekilde çıktı... ha böyle başlayan oyunculuk tokadı yediğinde tüm bildiğinin yalan olduğunu farkeden gücünü yitiren ezik birine dönüşmeliydi burada başarısız olmuş olabilirim eğer o duygu geçmediyse.. Aygünün ve süper saygılı arkadaşımızın eleştirilerinden onu çıkardım.

 
Gönderildi : 05/09/2008 1:29 pm
(@gambit)
Gönderi: 0
 

Özgür, ben oyunculuktaki yapmacık ve abartıdan bahsetmiştim. Ama bundan bahsederken senin oyunculuğunu eleştirerek değil genel anlamda bu tarz bir oyunculuk dahil olmak üzere, izleyiciye film olduğunu belli eden öğeleri barındıran filmleri sevemediğimi belirtmiştim. Ama sanırım rahatsız olmuşsun oyunculukla ilgili yapmacık ve abartı demiş olmamdan, o yüzden açmak isterim.

Şimdiye kadar kendini beğenmiş pek çok insan tanıdım. Kendini beğenmişliği artık kendine hayat felsefesi edinmiş, egosu tavanlarda pek çok insanla sohbet ettim. Senin çizdiğin karakter bu noktada, vermek istediğini zaten veriyordu. Ama bence bir filmde olması gerektiğinden çok daha tiyatral veriyordu. Yani sen karakter olarak sanki bir kısa filmin içinde değil de bir tiyatro oyununun içinde gibiydin. En azından bana o his geçti. Beni rahatsız eden noktada işte burada. Bu, başka ve uzun bir tartışma konusuna giriyor ama belirtmeliyim: Tiyatroda büyük oynanır. Bir çoğunuzunda benimle aynı fikirde olduğunu düşünüyorum. En arka sırada oturan seyirciye bile kendini duyurabilmek için, tonlamanı vurgulu ve yüksek, mimiklerini de yine en arka sıradaki izleyicinin bile anlayabilmesi için abartılı yaparsın. Tiyatroda bu çok güzel duran, etkilenmene neden olan temel unsurdur bence. Ama bu oyunculuğu bir kısa filmde ya da bir sinema filminde görürsen o zaman orda dur demelisin. Bence iki sanat arasında olması gereken en temel oyunculuk farkları bunlardır. İşte ben, senin çizdiğin karakterde bu farkı yakalayamadım. Ama dedim ya bu film, zaten ben filmim diye bağıran, benim uzağında olduğum, sevemediğim bir tarza sahipti. Ön yargılı yaklaşmamak, doğru değerlendirebilmek için de o yüzden sinema hakkındaki tüm görüşlerimi bir rafa kaldırıp filmi izledim. İşte bu şekilde izleyince yapmış olduğun oyunculuğu yadırgamadım. Tekrarlıyorum, bu film için olması gereken de oymuş zaten bence.

Saygı konusundaki latifene takıldım, ciddi olduğum cümlelerin ciddiye alınmadığını görmek beni üzer. Umarım ilerleyen zamanlarda saygı konusunda değindiğimde ne kadar ciddi olduğumu anlamanı sağlayabilirim.

Son olarak filmle ilgili, düzeltilebileceğini düşündüğüm bir şeyi dile getirmek istiyorum. Film birçok arkadaşımızın da belirttiği gibi, fazla karanlık olmuş. Umarım bunu halledebilirsiniz.

dünya bir oyun sahnesi

 
Gönderildi : 05/09/2008 3:57 pm
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
 

Aman gambitcim iki gözüm sen yanlış anladın benim sana degildi o lafım. Şimdi tekrar başlığı kirletmeyeyim. Sana değildi o lafım.

 
Gönderildi : 05/09/2008 4:57 pm
(@ercin)
Gönderi: 0
 

Kezzap ve arkadaslari her ne kadar siradan olmayan acilimlarla bu filme bas koymus olsalar bile bu, filmi kurtarmaya benim gozumde yetmez.

Sevgili Bayram uzun süredir fikirlerini okuyorum,okuyoruz... Benim senaristi olduğum filme de yazarken (Hayat) ilk cümlenden başlayarak sanatın fotokopisi olmaz gibi gerçekten öfkeli olduğunu hissettiren kelamlar etmiştin. Hemen baştan söyleyeyim bir tartışma yaratmak için yazmıyorum bu yazıyı, ha kuyruk acısı da yok benim filmimi eleştirdin diye. Ben her zaman bakış açısı farklı olan adamları sevmişim ve saygı duymuşumdur. Tabi ki bakış açını da önemsiyorum ama tam olarak ne istediğini anlamış değilim. Yukardaki kelamını biraz daha açarsan hem bu filmi yapanlara büyük katkın olacak hem de merakımı gidermiş olacaksın..Hanii neden sıradan olmayan açılımlar olsa bile bu film senin gözünde nitelikli bi yerlere gelemiyor. Yanlış düşünüyor olabilirim, ama benim ilk izlenimim ki senin yorumlarını başta da belirttiğim gibi uzun zamandır okuyoruz.Ben senin farklı anlatım tekniği deneyen filmleri önyargı ile karşıladığını düşünüyorum. Misal, Süs farklı açılımlarla ortaya konmuş olsa da bu filmi benim gözümde kurtarmaya yetmez, hıh altın portakala gönderilmesi gülünç, hayat' ın girişi neden 3 dakika tek plan, sanat geçeğin fotokopisi olamaz kelamlarını yapıştırıveriyorsun. Kızma sakın masum bir benzetme Hıncal Uluç gibi sükse yapan kelamlar ediyorsun.Biliyorsun ki kısa filmler yönetmenin kendi dünyasıdır ve özgürdür. Farklı anlatım teknikleri deniyor olabilirler mi? Bunların ilk an da hazmedilmesi hiç de kolay değildir hak veriyorum, bu yüzden ben farklılığını hissettiğim filmleri bir ay sonra yeniden izliyorum. Acaba ne kaçırdım neyi göremedim diye. Her neyse bu mevzuyu biraz daha açmanı istiyorum.

Tekrar ediyorum yazı dilidir belki anlaşılmaz. Yukarıdaki yazıyı fevri bi ruh durumda yazmıyorum. Yani sırf sana tepki olsun diye falan değil. Aksine konuştukça ne demek istediğini anlayacağımı düşünüyorum.

sağlıcakla..

 
Gönderildi : 05/09/2008 5:59 pm
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
 

Evet.

 
Gönderildi : 05/09/2008 6:17 pm
(@baco)
Gönderi: 0
 

Abi vimeo linki koysanıza yollayalım sağa sola izlensin.

- baço

 
Gönderildi : 05/09/2008 6:20 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Bence ice da Kezzap da Funny Games'i bir kez daha izlemeli.. Yorumlarınızdan bunu görebiliyorum sadece..

Şimdi ben anlamadım, bu filmdeki karakterler kameraya konuşuyorlar diye bu film Funny Games'e mi benzemiş oluyor? Böyle bir sav var ise ortada, Funny Games tekrar izlenmeli, bu film nedir, neyi anlatmaktadır, amacı nedir, Haneke ne için, neyi amaçlayarak, seyirciye ne anlatmak isteyerek film çeker diye kendine sormalı insan..

Sonra da düşünmeli, baş karakterlerin kameraya konuştuğu her film Haneke'ye mi gönderme yapmaktadır? (ha yönetmen burada açık açık bunu yaptığını söylüyor ama farz edelim diyorum) İnsan düşünüyor High Fidelity ile Funny Games'in alakası nedir diye o zaman..

Şimdi filmde biri boğazını kesse o zaman da Cache'ye mi gönderme yapmış olacaktık?

Sonra gelelim geri sarma sahnesine.. Süs filminde görüntü neden geri sarılıyor, Funny Games'de neden? Bunlar o kadar alakasız şeyler ki, sen bu filmde paralel kurgu yaptın, yani Battleship Potempkin'e göndermede bulundun demek gibi bir şey..

Ne bileyim, amacım tartışmaya girmek değil ama bu savlar bana çok tutarsız geldi, ama tüm bunlar bir yana, eğer biri, hele de tanımadığım biri gelip bana filminden Haneke havası aldım, ya da Haneke göndermeleri var deseydi gurur duyardım. O çok ayrı bir olay.. Tabii bunları isteyerek ve bilerek yapmışsam.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 05/09/2008 6:32 pm
Sayfa 4 / 12
Paylaş: