Gizli saklı, pek kimseye söylemeden içine girdiğim bir iş. Aslında içine girdiğim demek de yanlış olur, o beni içine çekti bir şekilde. Fazla kırmadan, dökmeden, kendi arkadaşlarımla, çevremle çekmeye çalıştım. Bir dil oluşturmak, sesi denemek, görüntüyü denemek adına kalkıştığım bu işi en sonunda bitirebildim. Çok içime sinmedi ama olsun, yine de paylaşmak istedim.
Çekimleri genelde tek başıma ve uzun bir süre zarfında yaptım. Sabit planlı bir film çekmeme rağmen tripod kullanmadım. Hem biraz sevmiyorum, hem de tripodum yoktu. Sürekli çözüm üretmeye çalışıp, yeterli kadrajları yakalamaya çalıştım. Buradan forumun da huzurunda "Code" isimli üyemize çok teşekkür ediyorum. Mikrofonu ve kamerasını süresiz olarak paylaştı, gerçekten minnettarım.
Eksiklerine rağmen ilk ciddi filmim. 10 sene sonra da "evet, o filmi ben şu şu şu duyguyla şunları şunları düşünerek çekmiştim" diyebileceğim. Bu yüzden sevinçliyim
Neyse uzatmayayım, buyrun film...
Süre: 12'46''
Yazan - Yöneten
Bilal Bay
Oyuncular
Yasemin Bay - Fikret Bay
Olcay Karagöz
Kemal Erol
Emre Şengün
Engin Behlül
Süheyp Tosun
Onur Karıncalı
Mert. M. Lale
Teşekkür: Code (Abdürrahim Ünlü)
Kamera: Panasonic DVX 102-B
Mikrofon: Azden SGM-1X
[vimeo] http://www.vimeo.com/12410892 [/vimeo]
Dikkat: Filmi izledikten sonra okumalısınız!!!
İlk eksiltili cümle: Film, öyle güzel ki... Söylenecek çok şey var, toparlamaya çalışacağım. Umarım okurken kafanı çok fazla karıştırmam. Her neyse başlıyorum.
Benim bir filmi çok sevmem için en gerekli şey; samimiyettir. Bunu fazlasıyla hissettim izlerken. Bu hissiyatı hissetmemi samimi oyunculuklarla sağlamışsın. Yani oyuncular için kafanı çok yorduğun üzerlerine çok titizlendiğin belli. En çok sevdiğim bu oldu, Türkiye’de bizlerin(belki de özellikle ben) en son düşündüğü oyunculuk mevzusunu sen en başa koymuşsun. Özellikle montlu arkadaşın oyunculuğunu bayağı beğendim. Kameraya yakışıyor, ses tonu ve bakışıyla filmin derdini hissettirebilmiş. Sonra, anne ve baba fevkalade… O kadar gerçekler ki… Ayrıca çok sempatikler, filmin samimiyetine samimiyet katmışlar. Kuru fasulyeciyi oynayan arkadaş da başarılı. Hepsinin ortak noktası samimi ve dolayısıyla gerçekçi oyunculuklar. Ayrıca her biri anlatmaya çalıştığın derdin hikayesine katkıda bulunan karakterler. İçleri dolu ve tekrar ediyorum çok gerçekler.
Filmin üslubu belki biraz zor olabilir, böyle görünüyor. Ha karakterler bu zorlu üslubu zaten kameraya(sana) bakarak ve konuşarak kolaya çeviriyor. Hiç kimse çıkıp da ne oluyor lan şimdi, ben bir şey anlayamadım diyemez sanırım ya da bana öyle geliyor. Tabii senin derdini anlatırken kullanacağın dile kolay veya zor olsun diye kafa yormadığını biliyorum ama ben bu dengeyi belki istemsizce belki isteyerek iyi kurduğunu söylemek istedim. Bunu söylerken belki seyirci için anne ve babanın durumunu ve hikâyeye katkısını hissedebilmelerinin zor olacağını da söyleyebilirim. Bunu filmin girişindeki tavla ve devamında televizyon programlarıyla sade bir biçimde vermiş olman güzel. Filmi izlerken daha fazlasını yapma yapma dedim içimden nitekim yapmadın da.
Özenli ve düşünülmüş kadrajlar filmin kalitesini bayağı arttırmış. Zaten oyunculuktan sonra hemen göze çarpan şey; sağlam kadrajlar. Özellikle soba ve suyun sobaya damlamasıyla işitilen “cıs cıs cıs” sesleri fevkalade olmuş. Sonra merdivendeki son plan ve lokantadaki plan…
Eksikler. Ankara’daki arkadaşlarının planlarını biraz uzun buldum. Hem de anne baba, montlu arkadaş ve kuru fasulyeci gibi içleri dolu değildi. Yüzeysel kalmışlar, en büyük eksik. Ayrıca sürekli nasihat eden arkadaşları konuşturmadan keserek (işime karışmayın, çok konuşuyorsunuz, ben bildiğimi yapacağım gene v.s) duygusunu seyirciye geçirmeye çalışman olmamış. Ha bunu diğer karakterler bangır bangır konuşurken onları konuşturmadığından söylüyorum. Ya hiçbiri konuşmayacaktı ya da hepsi. Belki de bunun üzerine çok fazla düşünmüşsün ama olmamış. Sonra, keşke müzik kullanmasaydın. Olmamış, gitmemiş. Bence dünyanın en iyi müzisyeni bu filme müzik de yapsa kullanmamalısın!
Filmin derdi, hepimizi(gerdi)n derdi. Tabi en çok da sen varsın merkezde. En sevdiğim şey de bu işte. Filminin derdi bile gerçek ve ara ara gerdi beni. Film çekmek için hayaller kurmak, yıllardır bunun peşinde koşmak, bunun için okulu bırakmak, bunun için sefil olmak, babanın parasıyla film çekmek, borç harç kamera almak, mikrofon almak, dandik projektörlerin altında pişmek, tripodsuz film çekmek(gerçi daha yaratıcı oluyorsun)... Bu daha bayağı gider, kısa kestim. Yarama, yaramıza parmak basıyorsun. Ama filmi işte bu samimi yapıyor, güzel yapıyor. Sanat nedir? Ben bu sorunun en güzel cevabının bu olduğunu düşünüyorum. Yani senin yaptığın bu film, tabi sen bunu farkında olmadan yapıyorsun. Zaten kastettiğim şey de bu!
Son olarak etkilendiklerinden bahsetmek istiyorum. Filmin dili, kadrajlar, içi dolu karakterler… Bunlar bana Jarmusch’u hissettirdi. Tv’ yi kullanarak bir durumu anlatmaya çalışman Haneke’ye. Çok konuşan karakterler Woody Allen’i. Tabi, NBC etkisini göz ardı edemem. Eee finaldeki Travis den sonra da Scorsese demesem olmaz. Sinema bilen adamsın(çok övdüm ya bu ilk filmine yorum yazdığımdan, bir daha bu kadar övmeyeceğim, içime atacağım kızma!), velhasıl kelam güzel bir iş çıkarmışsın. Daha da iyilerini yaratacaksın. Tebrik ederim. Ama en kısa zamanda yenisini de görmek istiyorum.
Filmi izledim.
Yorumlardan sonra Bilal'in yakın arkadaşı olmamla alakalı olarak torpil geçtiğimi düşünenler olacaktır. Oysa alakası yok. Bilal'in yaptığı işleri en fazla eleştirenlerden biriyimdir belki de.
Minimalizmin ne olduğunu anlatan bir film her şeyden önce.
Öncelikle bunu söyleyerek başlamak lazım.
Dalga geçecek olanlara bir ön bildiri olsun bu.
Bildiğimiz öğrendiğimiz her şeyin aksine kafa tutmuş Bilal, ve bağırmış, film çekmek için bir hikayeye gerek yok.
Beğenirsiniz beğenmezsiniz o ayrı, ama hiçbir hikaye olmadan bir adam hem derdini hem başkalarının derdini ancak bu kadar güzel anlatabilirdi.
Bu filmi en iyi yapan şey kadraj seçimleri.
Bilal'i bilen bir kişi olarak, aynı kadrajlarındaki gibi bir adam olduğunu söyleyebiliriz.
İşte bir yönetmenin hayatın içerisinde baktığı yerleri göstermesi,
yani gözlerini kamerasıyla bütünleştirmesi ve yine Bilal'i tanıyanlar olarak bildiğimiz üzere, aslında hiç konuşmaması, bu filmin hepsinde var. Ama Bilal'i tanımasaydık da aşağı yukarı nasıl bir karakter olduğunu tahmin ederdik sanırım bu filmle. Bu da bu filmin harika başarısının bir ürünü bence.
Ve arkadaşları, yamuk kadrajlarda, Bilal'in hayata o yamuk bakışında düz durmaya çabalayan karakterleri.
Çok fazla şey söylemek geçiyor içimden ama söyleyemiyorum.
Bu söylemek istediklerimin aslında filmle alakası yok.
Bunun direkt olarak hayatla alakası var. Hayatı yorumlamak gerekiyor bu filmi yorumlamak için.
Film beni o denli hırpaladı ki...
"Sen varoşlarda büyüdün Bilal"
Bu film, değerlendirilmeli diyebilirim sadece.
Yani nasıl bilmiyorum. Sonuçsuz dönecek olsa bile festivallere falan gönderilmeli ki adamakıllı bir değerlendirmeden bu film başarıyla çıkar. Bu forumda "mış gibi" ile birlikte paylaşılan en güzel film diyebilirim.
Böyle filmlere de böyle adamlara da ihtiyacı var bu sinemanın.
Harika bir iş çıkarmışsın.
Büyük olasıkla eleştirilerimi abartılı bulanlar olacaktır.
Tamamiyle sinema anlayışım dahilinde bir değerlendirmedir.
Türün özellikleri dahilinde yapılmış bir değerlendirmedir.
Beğenmediğim tek yer "Kasaba" filmine yapılan soba göndermesi.
Gerek yoktu bence, görüyoruz abi zaten. 🙂
tokat gibi film olmuş Bilal.
Bu film hakkında aslında yazmak istediğim o kadar çok şey var ki, ifade etmekte zorlanıyorum direk bodoslama girmek hem daha etkili hem daha samimi olacaktır diye düşünerekten,
Bilal bana bu filme başlayacağını söylediğinde konu olarak çok hoşuma gitti ancak kotarabilecek mi ? konusunda (onun adına) endişelerim vardı -ki ilk filmiydi bu ve hepizim ilk filmlerinin nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz. velhasıl bu düşünceler içindeydim ve bu gün bitirdiğini söyleyip bana gönderdiğinde "şöle deliler gibi dikkatlice izleyeyimde adam akıllı eleştiri yapayım" dedim. Ama film okadr güzel ilerliyordu ki (-ki ben bu tarz filmlere sonuna kadar tahammül edebilen birisi değildim.) eleştirecek bir nokta bulamamamın yanında çok hoşuma gitmişti.
kadrajlar ,oyunculuklar,sesler,repilikler (-ki bildiğim kadarıyla doğaçlamaydı) cc si kısacası bana göre herşeyiyle mükemmel bir filmdi.
zaten filmin sonunda ki " Taxi Driver" filmiyle verdiği mesaj işte sonda böle bağlanır dedirtecek kadr mükemmeldi.
filmin içinde geçen "sen bu film işini bırak" ın aksine sen bu işi devam et.
tebrikler
başarılar.
ne kasabası ya...ne göndermesii.....!
-bilal...oğlum kahvaltıya gel
gözlerim doldu lan benim orda!
ah bilal ah....
şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...
Teşekkürler arkadaşlar. Valla paylaşıp paylaşmama konusunda kararsızdım. Umutlandırdınız beni.
Helal Olsun... böyle filmler yapacaksan ekipman derdin olmasın ışık ses ne istersen gel al çek valla..
Çok güzeldi, gerçekti denildiği gibi, izleyeni inandırdıktan,içine aldıktan sonra, otobiyografikte tamamen yalan da olsa ne farkeder? Işık ayrı, kamera ayrı, senaryo, oyunluklar, ayrı ayrı eleştirilip otopsisi yapılabilir, ama bu film yaşıyor herşeyden önce.
Adı ve müziği dahil 10 numara bir film diyorum ben buna. Gerçekten çok başarılı.. Ellerine kollarına yüreğine sağlık.
Oyunculardan da edi ile büdüye bittim (saçları dikmiş arkadaşla yanındaki). Süper bir yönetim olmuş tebrikler...
- baço
öncelikle ellerine sağlık çok başarılı bir anlatım, bir çoğumuzun çevresinden duyduğu şeyler olduğundan buradaki izleyen arkadaşlar kendilerini kameranın içine rahatlıkla koya biliyor bu yüzden algılanması daha bir rahat en çok başarılı bulduğum sahne parktaki (((iyi eşten kastım namuslu falan değil aaa, güzel bitane şöyle makyajınını falan bol yapan öyle annelerimizgibi bakımsız kadını kimse sevmiyor artık.))) güzel vurguların var başarılarının devamını dilerim say ➡ gılar
kardeşim sen düşünceden ibaretsin
geriye kalan et ve kemiksin.
gül düşünürsün gülistan olursun
diken düşünürsün dikenlik olursın.
Hz. MEVLANA
gayet güzel , konuşmalar çok doğal sanki biri bana anlatıyomuş gibi izledim filmi, ellerine sağlık birader
Hiç bitmesin istedim,
Bu küçük adam bir sürü hayat dersini nasıl sıkıştırmış herkesin boş boş konuşarak doldurduğu şu kısa filme.
Film de herkes boş konuşuyor. Bilal'in boş boş bakması bu yüzden. Filmi iyi yapan zaten herkesin ne kadar karşısındakini kendi gibi olmasını istemesi. Abi'nin tavsiyeleri, arkadaşlarının tavsiyeleri vs. herkesin korkusu aslında kendi seçtikleri yolun yanlış olmasından korktukları için o yolda yalnız yürümeme çabası. Başka bir yol seçmeyi riske etmiş birine, hop gel bakalım diye hemen müdahale etmeleri.
Bilal'in kayıtsızlığı bunlara Bilal gibi değil kamera gibi bakıp tüm sacmalığı hem kendi görüp hem de buyrun sizde görün demesi. Ha ben çeksem aynı metinleri daha eğlenceli göstermeyi seçerdim herhalde. Başlangıç-bitiş müzikleri de o havada ama filmin içinde alttan alta ağır bir dram var. O yüzden bir yere bağlanma ihtiyacı duyuruyor şu yaptığın harika kurgun yüzünden ben de sonunda ya pilavcı olacak ya intihar edecek gibi bi his uyandırdı ama bir yere bağlanmadı. Finalde eğer De niro'nun sözleri Bilal'in sözleri gibi algılanacaksa o zaman harika bi fikir. Kutluyorum kardeşim. Sabah sabah burada bir çok kişinin hislerine tercüman oldun, "film" çekmek için deli gibi ekipmana sponsora ihtiyaç olmadığını gösterdin. Gel lan öpücem.
(bu arada code'un kamerası ile cektiyse "102b" o. "100b" değil 😉
Çok başarılı gerçekten. Sadece bazı yerlerde sesin tamamen kesilmesi tuhaf geldi. Ekran karardığında diyalogların bazen devam etmesi böyle bir etki yarattı bende herhalde. Hiç kesilmeseydi o gürültüler yani ses devamlılığı olsaydı bence eksiksiz film.
Arkadaşlar, yorum yapan herkese tek tek teşekkürler.
@sickman
Düzensizliği vermesi adına kasıtlı yaptım o tamamen sesin kapanmasını. Rahatsız etsin diye.