Kuantumu sevmeme sebebimi öyle güzel özetlemişsin ki ali ünal'cım son paragrafın son kısmında.. Yani bir daha tiksindim..
Laplace'cıyım ben..
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
... Şöyle ki, bir maddenin, milyarda birinin antimaddesini oluşturmak için gereken para 6 milyar dolar. ...
Bu kısma bittim. Batsın bu dünya be, bir anti madde kaçpara şu hale bak. Enflasyon almış yürümüş. Cık cık...
- baço
Öncelikle:
"Yapılan hesaplamalarla da evrende bilinen madde ve enerji, var olanın ancak %4 ünü teşkil ederken, % 96 sı da gözlemlenmeyen ama etkileri ölçümlenen karanlık madde* ve enerjiden oluşmaktadır. Bu %96 lık dilimin %73 ü karanlık enerji, % 23 ü ise karanlık maddedir (ki bu anladığımız manadaki madde değildir). Karanlık madde ve enerji, ışık yayımlamadığı gibi, ışığı soğurmamaktadır da. Karanlık madde, aynı anda hem kendi cinsi olan karanlık madde ile hem de görünen (bilinen) maddeyle kütle çekimle birbirleriyle etkileşirken, kümeleşebilirken, karanlık enerjinin tanecikleri, birbirlerini itmekte böylece, evreni genişletmektedirler. Ayrıca karanlık enerji, evrenin her yerinde homojen olarak bulunmaktadır."
Ve ardından:
"Neden Tanrı her yerde ışık olarak sembolize edilir? Tanrı ışık olduğundan değil, insan karanlıktan korktuğundan. Bu insani bir görüştür. Tanrılarımız korkularımızdan doğmaktadır. Onlara şekil ve biçim veririz. Bu nedenle o şekiller bizim hakkımızda bir şeyler söyler, tanrılarımız hakkında değil.
Esseneler derler ki, Tanrı karanlıktır. Karanlık ezeli ve ebedidir. Işık gelir ve gider ve karanlık kalır. Sabah güneş doğar ve aydınlık olur. Akşam güneş batar ve karanlık olur. Karanlık için hiç bir şey doğmaz. O hep oradadır. O asla doğmaz ve batmaz. Işığın hep bir kaynağı vardır. Karanlık kaynaksızdır. Ancak kaynaksız olan sonsuz ve ebedi olabilir. Bir kaynağı olan şey sonsuz olamaz.
Işık, belli bir şekilde rahatsız eder. İşte bu yüzden ışıkta uyuyamayız. Işık gerilim yaratır. Karanlık bir gevşemedir. Ama neden karanlıktan korkarız? Çünkü ışık bize yaşam gibi gelir ki öyledir. Karanlık ise ölüm gibi gelir ki öyledir. İşte bu yüzden ölümü siyah resmederiz ve siyah yas rengi olmuştur. Tanrı ışıktır ve ölüm karanlıktır. Ama bunlar bizim yansıttığımız korkularımızdır. Aslında karanlık sonsuzdur, ışık sonludur. Karanlık her şeyin çıktığı, her şeyin düştüğü rahim gibi görünür.
Esseneler bu görüşe inanıyorlardı. Çünkü karanlığı severseniz ölümden korkmazsınız. Karanlığa girebilirseniz ki ancak korku olmadığında girebilirsiniz, eksiksiz gevşemeye erişebilirsiniz. Karanlıkla bir olabilirseniz çözünürsünüz. Bu bir teslimiyet olur. Artık korku kalmaz. Çünkü karanlıkla bir olursunuz. Artık ölemezsiniz. Ölümsüz olmuşsunuzdur. Karanlık ölümsüzdür. Işık doğar ve ölür. Karanlık yalnızca vardır."
Ve sonra:
"Karanlık madde, bilinen madde ile kümeleşebildiğinden galaksileri meydana getirebilmiştir. Çünkü evren ilk zamanlarında hidrojen ve helyumdan oluşan tek bir gaz bulutu halinde idi. Bu yüzden eğer karanlık madde olmasaydı, evren o kadar homojen olurdu ki kümeleşme oluşmayacağından gezegenler, yıldızlar, galaksiler meydana gelemeyeceklerdi."
Son olarak:
"Peki, karanlık maddenin özünde ne var? Şu an geçerli teoriye göre fotino** var. Yani sicimin yüksek oktavı, yani boşluk zannedilen aslında doluluk, yani karanlık zannedilen aydınlık. Etraf bizim zannettiğimizden daha farklı. Bilimsel söyleyişle, karanlık cisim ışıyor.
Bilim adamları yaklaşık olarak ayda bir tane kara delik teşhis ediyor. Bu aslında görünmeyen kara delikleri Hubble Teleskopu yardımıyla da olsa nasıl görüyor bu araştırmacılar? Aslında duyuyorlar, çünkü kara deliklerin yankılarını, dönme diskini, kara delik civarındaki radyasyon desenini ve radyasyonu görüyorlar. İşte bu yankılara bakarak söyleyebiliyorlar; Evet, orada bir kara delik var. Yarın görülemediği için karanlık denilen maddenin, aslında aydınlık olduğunu söyleyecek bir araştırmacı çıkana kadar bilim yüzde doksan karanlık enerjinin etkisi altında alacakaranlıkla çalışmaya devam edecek. "
Kısaca:
Tanrıyı hep ışık olarak gördük, ama ışığın bir kaynağa ihtiyacı olduğunu hep unuttuk. Ben bu deneyin 2012'deki büyük aydınlanma, büyük olay, büyük kıyamet, büyük kapı ya da adı her neyse ona yol açan ilk mihenk taşı olduğuna inanıyorum. Karanlık maddenin ne olduğunun bulunmasıyla algımız da büyük bir şekilde açılacak.
*Karanlık madde: Karanlık maddenin ağırlığı biliniyor ancak gözle görülemiyor. Hiçbir şekilde ışıkla, elektromanyetik kuvvetlerle temas haline geçmemesi nedeniyle bu isimle anılıyor. Karanlık maddenin evrenin büyümeye devam etmesinde rolünün büyük olduğuna inanlıyor. Radyolardan gelen cızırtıların sebebinin de karanlık madde olduğunu inanılıyor.
Higgs (tanrı) maddesi: maddenin standart oluşum planında yer alan, ama henüz bulunamayan en sonuncu kayıp parçasıdır. Varlığı bilinen ancak 30 sıfır saniye yaşadığı veya tek başına var olduğu için bir türlü bulunamayan görüntülenemeyen Higgs ile ilgili elde edilecek bilgiler bilimde yepyeni ufuklar açacak. Çünkü Higgs kütleyi kütle yapan madde.
Anti madde: Evrenin ilk anlarında madde ile birlikte bulunan ancak daha sonra yok olan karşı madde.
**Fotino (fotonun süper simetrik ikizi): Fotinonun varlığı, süpersimetri adı verilen bir teori tarafından öngörülmektedir. Bu teori -ino ekiyle gösterdiği kardeş parçacıkların varlığını öne sürerek bilinen parçacıkların sayısını iki katına çıkarmaktadır. Bu parçacıkların hemen hepsi kısa ömürlü olup, sıcaklığın kısaca SUSY adı verilen süpersimetrinin karakteristik enerji ölçeğinden büyük olduğu evrenin ilk dönemlerinde sayıları çok fazlaydı. Evren soğurken süpersimetri kırılmıştır. Bununla ilgili enerji ölçeği teoriden bilinmiyor ama parçacık deneyleriyle ters düşmemek için 100 GeV değerinden büyük olmak zorundadır. Günümüzün düşük enerjili evreninde en hafıf süpersimetri parçacığının hâlâ yaşıyor olması gerekir. Ters spine sahip olması anlamında fotonun eşi olduğundan fotino adını almıştır. Kütlesinin protonun kütlesinin 10-100 katı olması beklenmektedir. Fotino yüksüz olup maddeyle çok zayıf bir biçimde etkileşmektedir.
Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...
Gündüz Vassaf yazısı gibi olmuş bildiğin..
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Tüm insanlar bir araya gelse, bir bilgisayar yapsa, inanılmaz birşey çıksa ortaya, çalıştıktan bir süre sonra da kendi yaratıcısını sorgulasa. Kendine bakarak yaratıcısı hakkında yorumlarda bulunacaktır. Kendine hayran olacak, yaratıcısının da bu mükemmelliği yarattığına göre daha da muhteşem olması gerektiğini düşünecektir. Sonra düşünmeye başlayacaktır, "kimbilir beni yaratanın hard diski kaç terabyte'dır..." ya da "kimbilir ne kadar fazla RAM'i vardır..." belki "kimbilir internet bağlantısı ne kadar yüksektir..."
Sonuçta hep kendini baz aldığından muhteşem tanımlamaları da kendine göre olacak ve kendi dünyasının sınırlarını asla aşamayacaktır. Oysaki onun yaratıcısının ne hard diski, ne ram'i vardır. O kendi düşünebileceği en yüksek sınırları hayal etmektedir.
İnsanoğlu da Tanrı hakkında ne düşünürse düşünsün, ne kadar muhteşem hayal ederse etsin kendi sınırlarında düşünmek zorundadır. Örneğin "Tanrı herşeyi bilir". Buradaki bilmek bile kendi kavramıdır. Belki de gerçekte Tanrı için bu kavram söz konusu bile değilken, kendi en üst limitlerini kullanarak konuşmak zorundadır. Tanrı ışıktır, Tanrı karanlıktır. Tanrı herşeye kadirdir. Bunların hiçbiri Tanrı'yı tanımlamaz. Sadece insanın kendi sınırları içinde düşünebileceği doneler icat etmesinden öte geçemez. Tanrı ile ilgili istediğiniz şeyi söyleyebilirsiniz, ancak bu bilgisayarın onu yapanın RAM'i hakkında konuşmasından farklı birşey olmaz.
Bu durumda yaratıcı, bilgisayarın çıkmaza gireceğini de "bilerek" ona dışarıdan müdahale edip, kendisinin ulaşamayacağı bilgileri download edebilir. Ancak onun sınırlı olduğunu bildiğinden onun dilinde konuşacaktır. Örneğin "evet benim RAM'im sınırsız ve çok boyutludur". Ya da "benim hard diskimdeki programların sınırı yoktur ve gerektikçe ben kendim de programlar üretebilirim" gibi. Bunlar aslında beynin tanımının bilgisayarın diline çevirileridir. Zaman zaman ona emirler gönderebilir. Örneğin "diskinin ara sıra yedeğini al". Ya da uyarılar; "güvenliğinden emin olmadığın programları yükleme, virüs kapabilirsin". Bunları onu, ondan bile iyi bildiği için ve onun diline göre yapmaktadır. Sınırlı kapasitesinin karşısında onu yönlendirmesinden daha doğal birşey yoktur. Buna rağmen bilgisayara karışmamakta ve onu özgür bırakmaktadır. Kilitlenirse tek yapacağı reset düğmesine basmaktır çünkü.
- baço
Tüm insanlar bir araya gelse, bir bilgisayar yapsa, inanılmaz birşey çıksa ortaya, çalıştıktan bir süre sonra da kendi yaratıcısını sorgulasa. Kendine bakarak yaratıcısı hakkında yorumlarda bulunacaktır. Kendine hayran olacak, yaratıcısının da bu mükemmelliği yarattığına göre daha da muhteşem olması gerektiğini düşünecektir. Sonra düşünmeye başlayacaktır, "kimbilir beni yaratanın hard diski kaç terabyte'dır..." ya da "kimbilir ne kadar fazla RAM'i vardır..." belki "kimbilir internet bağlantısı ne kadar yüksektir..."
Sonuçta hep kendini baz aldığından muhteşem tanımlamaları da kendine göre olacak ve kendi dünyasının sınırlarını asla aşamayacaktır. Oysaki onun yaratıcısının ne hard diski, ne ram'i vardır. O kendi düşünebileceği en yüksek sınırları hayal etmektedir.
İnsanoğlu da Tanrı hakkında ne düşünürse düşünsün, ne kadar muhteşem hayal ederse etsin kendi sınırlarında düşünmek zorundadır. Örneğin "Tanrı herşeyi bilir". Buradaki bilmek bile kendi kavramıdır. Belki de gerçekte Tanrı için bu kavram söz konusu bile değilken, kendi en üst limitlerini kullanarak konuşmak zorundadır. Tanrı ışıktır, Tanrı karanlıktır. Tanrı herşeye kadirdir. Bunların hiçbiri Tanrı'yı tanımlamaz. Sadece insanın kendi sınırları içinde düşünebileceği doneler icat etmesinden öte geçemez. Tanrı ile ilgili istediğiniz şeyi söyleyebilirsiniz, ancak bu bilgisayarın onu yapanın RAM'i hakkında konuşmasından farklı birşey olmaz.
Bu durumda yaratıcı, bilgisayarın çıkmaza gireceğini de "bilerek" ona dışarıdan müdahale edip, kendisinin ulaşamayacağı bilgileri download edebilir. Ancak onun sınırlı olduğunu bildiğinden onun dilinde konuşacaktır. Örneğin "evet benim RAM'im sınırsız ve çok boyutludur". Ya da "benim hard diskimdeki programların sınırı yoktur ve gerektikçe ben kendim de programlar üretebilirim" gibi. Bunlar aslında beynin tanımının bilgisayarın diline çevirileridir. Zaman zaman ona emirler gönderebilir. Örneğin "diskinin ara sıra yedeğini al". Ya da uyarılar; "güvenliğinden emin olmadığın programları yükleme, virüs kapabilirsin". Bunları onu, ondan bile iyi bildiği için ve onun diline göre yapmaktadır. Sınırlı kapasitesinin karşısında onu yönlendirmesinden daha doğal birşey yoktur. Buna rağmen bilgisayara karışmamakta ve onu özgür bırakmaktadır. Kilitlenirse tek yapacağı reset düğmesine basmaktır çünkü.
Güzel bir örnek. Eline sağlık.
Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?
Olaya materyalist gözle bakmakta ben de hiç beis görmüyorum. Bisiklet olsaydım beni yaratan tanrının kaç vitesi vardırı sorgulamak değil olay. Olay dünyayı şu an yöneten iki gücü tek paydada toplayabilmek ve bunlar arasındaki korelasyonlardan akilane bir sonuca varmaktır.
Altıkırkbeş yayınlarının en son sayfasında yazan bir altıkırkbeş mottosu vardır: Ölümün olduğu bir yerde daha ciddi ne olabilir ki. İnsan oğlu ölümlü ve çürüyen bir bedene sahip olduktan ve ölümsüzlüğü aradıktan sonra (şüphesi her canlı gibi) bunları sorgulamak da doğal sürecin bir parçasıdır. Ama sen olaya vitesten girersin, debriyajdan girersin, ama başkası dinle bilimi birleştirmeye çalışır, iş orada kişisel inanca girer.
Daha önce de dediğim gibi, din bir toplumsal hareket değildir, kişisel bir süreç ve inançtır. O süreci herkes kendi içinde, diğerlerine saygılı davranarak yaşamak zorundadır.
Edit: Sevgili Baco, yazın islamcıların "Tanrı hakkında düşünemezsiniz küçücük beyinlerinizle, o hepimizin aklının alabileceğinden daha yüce bir yaratıktır. Sizi küçük beyinliler, anlamıyorsunuz, feyz almıyorsunuz" demesine benzediği için böyle bir yazı yazdım. Umarım yanlış anlamazsın.
Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...
Bence buradaki en ironik nokta, bu deneyin sonuçları itibariyle bir Tanrı'ya ulaşma olasılığının olduğudur zira Big Bang teorisi, bir "divine power" sorusunu içten içe saklı tutar. Big Bang teorisi ortaya atıldığında, statik evren kuramcılarının ilk itirazı, Big Bang'in bir yaratıcıyı gerektirdiği ve bu yüzden kabul edilmemesi gerektiği yönünde olmuştur. Bu da bir spekülasyon sonuçta.
baco'nun metaforunda nasıl bir sorun bulunduğunu anlayamıyorum. İnsanın, Tanrı'nın zaten bildiği bir şeyi araştırmasında yanlış olan nedir ki? Nasıl olsa bilgisi ve deneyimi, Tanrı'nın üzerine çıkamayacağı için, bu araştırmaları yapmamalı mı? Yani baco, nasıl bir mantık geliştirdiğini anlayamadım cidden.
Hayır, demek istediğim şu. Birşeyler anlayacağız elbette. Ama bu asla Tanrı'nın gerçeği olmayacak, bizim anladığımız kadarı olacak. Tanrı'nın gücünü ya da şahsını anlama şansımız yok. Anladığımızı sanabiliriz, tanımlar bulabiliriz, tasavvufa baş koyup erebiliriz, vs. vs. Ama bütün bunlar bizim için geçerli. Bilgisayar RAM'in tüm çalışma mantığını bilse ne olur.
Mordevrim burada sana da açıklama yapayım.
Sonuçta Tanrı karşısında ister islamcılar desin ister ateistler, tamamen çaresiziz gerçekten. Kapasitemizi aşan noktada yapacak birşey yok gerçek bu. Bu yüzden bir inanç zaten. Eğer ispatlanabilir birşey olsaydı inancın bittiği nokta olurdu. Mesela elektrona inanç gibi birşey olmadığı gibi. Ama bu birşey ifade etmiyor yani islamcılar haklı o zaman onların dediğini yapalım felan değil. Onların da beyinleri yetersiz bizim de. Sadece buna geliyor. Tamam herşeyin bir sınırı var ne yapalım. Ama sınırına kadar kullanacağız biz de. İşin garibi Kuran'da sürekli aklını kullanmak üzerine vurgular ve aklını bir kenara bırakanların başına geleceklere uyarılar dolu. Ama nedense başörtüsü ve çakma hadislerle toplumu yönetip, dini özel olmaktan sürü gütmeye çevirmekten öte geçemiyor.
Ali hocam, çalışmalar yapılmamalı gibi birşey demedim ben aslında çalışmalarla alakası da yok yazımın. Önceki mesaja yönelik yazmıştım, yani tanrı ışık mıdır karanlık mıdır vs. Çalışmaların yapılması elbette lazım ama bunun tanrıyla bir alakası yok. Mordevrim'in dediği gibi inanç tamamen kişisel birşey ve kişinin kendinde bitiyor.
- baço
Hayır, demek istediğim şu. Birşeyler anlayacağız elbette. Ama bu asla Tanrı'nın gerçeği olmayacak, bizim anladığımız kadarı olacak. Tanrı'nın gücünü ya da şahsını anlama şansımız yok. Anladığımızı sanabiliriz, tanımlar bulabiliriz, tasavvufa baş koyup erebiliriz, vs. vs. Ama bütün bunlar bizim için geçerli. Bilgisayar RAM'in tüm çalışma mantığını bilse ne olur.
Tanrı inancım yok ancak söylediklerine, benzer bir çerçevede katılıyorum. 100 yıl önce, atom diye bir şeyin olduğunu bile bilmiyorken şimdi ondan milyonlarca küçük şeylerin varlığını bile biliyoruz ki bunlar sadece, bildiklerimizin %4'ü. Elbette bulduğumuz şey, yalnızca bizim algımızın gerçeği olacak, Evren olduğu yerde bizden daha çok şey bilecek. Yani bu zaten ortada olan, çok açık olan bir konu olduğu için, ayrıca bir Tanrı gerçeğiyle ilişkilendirip anlattığın için, böyle bir çıkarıma gittiğini düşündüm. Aslında yazdığın yazının çalışmalarla tamamen alakasız olduğunu düşünmediğim için de oldu bu. Sen yazarken belki bunu amaçlamadım ama yazındaki göndermelerin, deneye yönelik çağrışımlar yaptırdı bende. Hâliyle de böyle bir sonuca vardım.
Ünlü bir yazar demişti zamanında, inanılmaz ileri teknolojiyi büyüden ayırmak mümkün değildir diye.. Öyle bir şey.. O nedenle ne matematiğe güveniyorum ne de insan zekâsına..
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Neye güveniyosun peki? Kendine mi?
- baço
Ünlü bir yazar demişti zamanında, inanılmaz ileri teknolojiyi büyüden ayırmak mümkün değildir diye.. Öyle bir şey.. O nedenle ne matematiğe güveniyorum ne de Tanrı'ya..
Büyü denilen şey teknoloji zaten, bilim. Zamanında dünya yuvarlak diyeni idam eden zihniyet teknolojiye büyü, bilim adamına büyücü demiş.
Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?
Neye güveniyosun peki? Kendine mi?
Uykusuzluktan yanlış yazmışım mesajı düzelttim.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.