Ne güzel yazmışsın maximus -ulan burada da buldum seni- Babam bir dönem aynı yerde (Elazığ) askerlik yapmış Yılmaz Güney ile. Babam sağ görüşlü olmasına rağmen anlatırken gözlerinden büyük bir saygı okunurdu. Çektiği en ucuz, B sınıfı filmlere bile varlığı ile pek çok şey katabilen komple bir sanatçıydı. Hayatımda bir kere İstanbul Film Festivaline gitmiştim. Pink Floyd’un ‘Duvar’ı diye, Yılmaz Güney’in ‘Duvar’ına girmişiz. Film bittiğinde yutkunamıyorduk.
Yav ben Yılmaz Güney hayranıyım:)Sinema hastası olduysam Yılmaz Güney sayesinde olmuşumdur.O iktisat fakültesi okudu diye iktisat fakültesini seçmişimdir(Okuduğumuz bölümler ne yazık ki aynı değil).Ama yapacağım filmleri izleyenlere "Aa,Yılmaz Güney'in çakması" dedirtmeyeceğim.Yani yapacağım filmler,onun filmlerinin kopyası olmayacak.Zaten ben onun hiç yazılmamışı yazmasına ve sinema tutkusuna hayranım.Zaten yaşasayı ve hangi koşullarda kamera parası biriktirdiğimi görseydi alnımdan öperdi herhalde:)
O dediğin B sınıfı filmlerinin amacı şuydu:Çirkin Kral imajı yaratıp daha çok insana ulaşmak.Daha çok insana ulaştıktan sonra çekeceği toplumsal içerikleri filmleride o insanlara izlettirmek.Bu arada babanla tanışıp Yılmaz Güney ile ilgili anılarını dinlemek isterim:)Ayrıca bana "maximus" diyorsun ama adım Ali Sait."Yol" filminin baş karakterinin adı ne?Seyit Ali:)Çaktın mı köfteyi:)?
Ayrıca bana "maximus" diyorsun ama adım Ali Sait."Yol" filminin baş karakterinin adı ne?Seyit Ali:)Çaktın mı köfteyi:)?
Böle bir başlık açılmasına (tekrar yukarı taşınmasına ) çok sevindim Yılmaz Güney benimde ömrümün sonuna kadar üzerimde etki bırakıcak sinema icracılarından. Ali Saitin, Yılmaz Güneyin filminden esinlenerek isminin konulması (öyle anladım) gibi benimde ikinci ismim Güney olarak konulmuş. Yılmaz Güneyin ozaman aileler üstüne büyük bir etkisi olmuş 🙂
Ali Saitin, Yılmaz Güneyin filminden esinlenerek isminin konulması (öyle anladım) gibi benimde ikinci ismim Güney olarak konulmuş. Yılmaz Güneyin ozaman aileler üstüne büyük bir etkisi olmuş 🙂
"Eşkiya" filmi,bknz Cumali:)
Kirli sakal bıraktığım zaman "At hırsızı" dediklerinde gurur duyarım çünkü "At Hırsızı" Yılmaz Güney'in filminin adıdır:)
Kesinlikle.Ondan etkilenmiş ve çırağı olmuş Zeki Ökten,Şerif Gören,Erden Kıral gibi yönetmenlerde başarılı olmuşlardır.Ama bazılarının son dönem yaptıkları işler kötü.Mesela Çinliler Geliyor(Zeki Ökten).
"Yol" filmi için başlık açtın ama konu birden Yılmaz Güney'i Sevenler Klübü'ne döndü:)
Geçen akşam bir kaç sahnenin Vizontele'de saygı duruşu şeklinde kullanıldığından şüphe ile bir arkadaşımla tekrar izlemeye koyulduk. Zamanında anlamadığım anlayamadığım dehşedengiz metaforlarla bezenmiş muazzam bir yapıtın çekmecemde yattığını farketmiş oldum. 30 Sene öncesinin Türkiye'sinin en yalın fotoğrafınıda izlemiş oldum şimdiki aklımla.
Şerif Gören'in daha yapay çekimleri yüzünden en az %40 sekteye uğramış hali ile bile başyapıt. Bir de Yılmaz Güney çekseydi filmi. Başında durabilme imkanı olsaydı muhtemelen sadece avrupa değil dünyada konuşulan bi film olurdu. Senaryo anlamında doruğa çıktığı dönemine denk gelmiş Güney'in. Fakat Senaryoyu yazıp bitirdiğinde Fransa'da olduğundan ve Türkiye'ye de giremediğinden Önce Erden Kıral'ı çağırmış (Bknz. Son filmi Vicdan) ve senaryoyu emanet etmiş. Film çok ilerlemeden bi kaç görüntü istemiş ve gelenleri izleyince aman allahım filmi bok etmişler deyip çekimleri durdurmuş. Çaresiz filmi bi dönem asistanlığını yapan Şerif Gören ustaya vermiş. Şerif Gören'i yanına çağırıp günlerce her sahneyi şöyle oynatacaksın böyle oynatacaksın diye karşısında oynayarak anlatmış. Çekimlere 10 karakterin 6 saatlik hikayesi olarak başlanmış şartlar yüzünden karakterler önce 6 ya sonra 5 e dönmüş hatta izlerken "e bi eleman daha vardı izin kağıdını kaybeden onun hikayesi bağlanmadı" diye kızıp biraz araştırınca o karakterinde karısını oynayan kadının çok kötü oyunculuğu yüzünden montajda atıldığını öğreniyorsunuz. ( Bu arada film çekimleri bittikten sonra Güney makaraları getirtip fransada kendi oturup kurgulamıştır.) Bir de filmde gerçekten bir at öldürülmüş anladığım kadarıyla. Yani öyle sonunda hiç bir hayvan zarar görmemiştir gibi bi yazıda yok. Sahnede inanılmaz gerçekci. Hatta film çekimlerinde atla baya vakit geçirdiği için Tarık Akan Atı vurmaya kıramamış Setten birileri vurmuş.
Film ardında daha çok böyle hikayeler mevcut. Hepside dönemiş şartlarını gösteren hikayeler. Dilim döndüğünce öğrendiklerimi yazdım. Mutlaka ama mutlaka izlemeli ve nasıl bir dönemden geçtiğimiz bilinmeli. Şimdiki imkanlar, senaryo ve çekim teknikleri göz önüne alındığında çağının çok ötesinde ama kıyaslamaya girildiğinde çok kötü bir film olarak algılıyabilirsiniz.
Ha filmde neşeli hiç mi bir şey yok. Var var.
Cezaevinden iznini alan elemanlardan biri izin kağıdındaki fotosuna bakıp arkadaşlarına;
-Ulan resme bak ya katil gibi çıkmışım. Görende eli kanlı katil sanar ha
der
Arkadaşlardan biri:
- Kardaş senin suçun neydi?
Eleman:
- Cinayet.
Topluluk
- Puhahaha..
Eleman:
- Ne oldu ki?
Bugün pek bir moda olan birbirini tanımayan karakterlerin yolları kesişmesi üzerine yapılan filmleri tersten okuyun/seyredin; karşınıza “Yol” çıkar. Daha açık konuşursak: daha zor olanı 30 sene önce Yılmaz Güney yapmıştır. Ana temayı filmin başına koymuş, oradan ayrılan yollardan giden her bir karakterin hikâyesini ayrıca, birbirinden bağımsız olarak anlatarak, klasik anlatıyı (özdeşleşecek karakterin olmayışı, az oyun, o gün için tahammülü zor sahneler vs) bilerek bozmuştur. Yabancı bir kadın kurgucuyla yıllarca filmi teknik anlamda ayağa kaldırma çabası da bu filme ne kadar gönül verdiğini gösterir.
Ben dandik bir cd'den seyretmiştim; atlamalar, durmalar vs.ye katlanarak, elindeki malzeme iyiyse ne mutlu sana. Bir de şunu ekleyeyim: Festival filmlerine bir kez gitmiştim. Pink Floyd üzerine yapılmış Alan Parker filmi "The Wall" diye girmiştik. Karşımıza Yılmaz Güney'in "Duvar"ı çıkınca başlarda hayal kırıklığı olmuştu. ama filmden yutkunarak çıktığımızda anladık ki, dünya bizim gözümüzün önündeki gibi dönmüyordu. O günden sonra bir şeylerin aslında bambaşka olduğunu, gösterildiği gibi olmadığını fark etmiştim. Zor zamanlar beni bekliyordu.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Bugün pek bir moda olan birbirini tanımayan karakterlerin yolları kesişmesi üzerine yapılan filmleri tersten okuyun/seyredin; karşınıza “Yol” çıkar. Daha açık konuşursak: daha zor olanı 30 sene önce Yılmaz Güney yapmıştır. Ana temayı filmin başına koymuş, oradan ayrılan yollardan giden her bir karakterin hikâyesini ayrıca, birbirinden bağımsız olarak anlatarak, klasik anlatıyı (özdeşleşecek karakterin olmayışı, az oyun, o gün için tahammülü zor sahneler vs) bilerek bozmuştur. Yabancı bir kadın kurgucuyla yıllarca filmi teknik anlamda ayağa kaldırma çabası da bu filme ne kadar gönül verdiğini gösterir.
Bahsi geçen kadın kurgucu geçen sene bizim dersimize gelmişti. Ne zorluklala montajlandığını anlatmıştı. Yan studyoda bağıra bağıra porno film montajlanırken, onlar da sessiz çekilmiş olan ve Y. Güney'in dil bilmemesinden dolayı iyice karışık hale gelen filmi montajlamaya çalışmışlar. Her sesi sonradan ekleyip, bir hale yola koymuşlar filmi.
Afişte Hacil Ergün yazıyor.
Hersey iyi guzelde, sanat icin at vurmayi ben anlayamiyorum. Yani etini yedik, bagirsagindan kokorec yaptik, sutunu ictik, derisini yuzduk elbise yaptik, ayakkabi yaptik, bobregini mangalda pisirdik, beyninden salata yaptik, faytonun onune baglayip ulasim araci yaptik. Ama sanat gibi tamamen keyfe keder bir aktivite icin hayvan oldurmeyi ben anlayamiyorum. Sadece vahset degil ayni zamanda bir saplanti hali galiba.
"It seemed the world was divided into good and bad people. The good ones slept better... while the bad ones seemed to enjoy the waking hours much more" - Woody Allen
Bayram Aygun
http://www.bayramaygun.com/" onclick="window.open(this.href);return false;
internet te gezen etyemez manifestosunun çoğu maddesini kaleme almış şimdi çılgın bir et yiyicisi.. (etik bulmuyorum hala) olan biri olarak..
elbette film için at vurmakta neyin nesi diyebilirim..
amma velakin hadi kemer yaptık anladımda.. film içinde öldürülürmü yahu yu anlamadım.. tutarlı bir yaklaşım değil bu.. ya hayvan öldürmeye karşısındır yada değilsindir..
benimde kabul edebildiğim şeyler için öldürülsün tamamda benim de kabul edemediğim şeyler var yahu film içinde vurulurmu demek abesle iştigal değilmi.
Hayvan çekimler esnasında donduğu için acı çekmesin diye vuruluyor gerçekten.
Ha sorabilirsiniz, "madem donacak niye o kadar soğuğa çıkarıyorlar hayvanı" diye.
O zaman sahneyi çekmemeleri lazım.
Yani tartışmalı bir konu, fakat hayvan donmamış olsaydı vurmazlardı diye düşünüyorum.
Çünkü özellikle Tarık Akan o kadar soğukta hayvanla tek başına mücadele ederken aralarında çok sıkı bir bağ kurulduğunu anlatmıştı bir yerde. Zaten vuramamasının sebebi o.
internet te gezen etyemez manifestosunun çoğu maddesini kaleme almış şimdi çılgın bir et yiyicisi.. (etik bulmuyorum hala) olan biri olarak..
elbette film için at vurmakta neyin nesi diyebilirim..
amma velakin hadi kemer yaptık anladımda.. film içinde öldürülürmü yahu yu anlamadım.. tutarlı bir yaklaşım değil bu.. ya hayvan öldürmeye karşısındır yada değilsindir..
benimde kabul edebildiğim şeyler için öldürülsün tamamda benim de kabul edemediğim şeyler var yahu film içinde vurulurmu demek abesle iştigal değilmi.
abesle iştigal etmek = gereksiz, anlamsiz seylerle ugrasmak
Kastettigim yasamsal gida, ulasim araci vs. olarak hayvanlari kullaniyoruz da artik isin suyunu cikarip sirf gercekci olsun diye at vurmayalim demek istemistim. Firat'in aciklamasi ile bir nebze olsun daha anlasilir oldu o sahnenin cekilme macerasi.
Her Turk cocugu gibi, kuzum ile kurban edilmeden evvelki 1-2 gun boyunca paylastigimiz duygusal maceralarimin hep kuzunun kurban edilisi ile bitmesine ve bunun ben de garip bir sekilde travma yaratmamasina ben de sasiriyorum ama kendimi bu konuda iki yuzlu sayamam. Vejeteryan olacak kadar merhametli,iradeli degilim evet ama gercekci film cekecegim icin hayvan oldurecek kadar saplantili da degilim. Herhalde bunun tanimini "abesle istigal" olarak koymak acimasiz ve anlayissiz bir tavir olacaktir, oyle degil mi Kenan Baba?
"It seemed the world was divided into good and bad people. The good ones slept better... while the bad ones seemed to enjoy the waking hours much more" - Woody Allen
Bayram Aygun
http://www.bayramaygun.com/" onclick="window.open(this.href);return false;
Zaten kamera arkası görüntülerini bir görseniz, oyuncular donma tehlikesi geçirmişler bırakın atı.