Bu arada izlemdim filmi ve yazdıgınız yorumlardan konuyu okuyunca şunu anladım kadir Köymen'e çekmesi için yıllar evvel bir senaryo yollamıştım. Senaryoda patronu elemanın karısına hasta oluyo ve elemanı antalyaya iş gezisine gitmeye zorluyor sonra karısına çömüyordu. finali tabi çok dramatikti. Vay anasını üç maymunu yazmışım :P:P
Filmi izlemedim ve hiçbir minimalist filmi sinemada izlemedim izlemeyide düşünmüyorum. Minimalist sinemayı sevmiyorum üstüne üstlük seyirciyide sinemadan soğuttuğunu için bir kere daha sevmiyorum. Kısaca söyleyeyim söyleyeceklerimi, şimdi bir kişinin iç hesaplaşmalarını, yalnızlığını, sorgulamalarını yani içsel meseleleri konu edindik diyelim. Bunun en iyi görsel anlatım yolu minimalist anlatım mıdır ? Adamın içinde fırtınalar koptuğunda deniz kenarında öle uzun uzun denize bakmalı mıdır ?
Sinema sanatı 100. yılını doldurmuş, seyircinin algı düzeyi tavana vurmuş. Üç boyutlu sinemaların gerçekleştirilmesi için kafa yorulan bir zamanda minimalizmi desteklemek mümkün müdür ? Kaldı ki seyircinin algu düzeyi izlediğin ve gördüğü görseller sayesinde tavan yapmış ve beklentisi yükselmişken sinema salonuna giren izleyiciye slayt gösterisi sunmak müstehak mıdır ? Bunun yerin daha yoğun filmler, hem alt metni hem hikaye yapısı güçlü, farklı hikayelerin kesiştiği ama her ne şekilde olursa olsun daha yoğun filmlerin sinemaya ve yeni nesle hizmet edeceğine inanıyorum.
Peki nerden çıkıyor bu durağan, anlamsız filmler ? Ben bir film yapımcısıyım, yönetmenim veya senaristim egom sağlamsa hepsi birdenim hatta kurgucusuyum hatta müzisyenim ve kendi filmimin başrol oyuncusuyum. Oha demeyin jeneriklere ve filmografilere biraz daha dikkatli bakın. Bir film yapıyorum ve başarılı olmasını istiyorum. Başarı nedir sorusuna verdiğim cevap festival ödülleri ise başlıyorum dünya çapındaki festivalleri araştırmaya ve diyelim ki Fransa'da bir festival seçiyorum. Bakıyorum ki Fransız festivalleri Fransa'nın kendi sinema akımlarını destekliyor yani yeni dalga kuramıyla gelen farklı bir anlayışı benimsiyor ve bu doğrultudaki filmleri ödüllendiriyor. Yani diyor ki bizim istediğimiz gibi film yapın sizi ödüllendirelim. Eğer benim içinde ödül eşittir başarı ise koyuluyorum böyle bir film yapmaya ve bu andan sonra ne seyirciyi umursuyorum, ne sinema sanatını nede salondan çıkıp bana küfredecek sinema seyircisini. Yapıyorum filmi alıyorum ödülü, bu ödül beni başarılı mı yapıyor şimdi ? bu ödül beni autheur mü yapıyor ? bu ödül beni sinema sanatçısı mı yapıyor ?
Sonuç olarak ben bu soruları kendime soruyorum ve anlatacaklarım varken seyircinin içini doldurması beklenen puzzle gibi bir senaryoyu slayt gösterisi tadında bir görsellikle sunmak istemiyorum. Çünkü benim söyleyecek sözlerim var. Gerçi böyle biri olsaydım fotoğraf çekerkende çıplak kadın resimleri çekerdim ki en ses getirecek objeler çıplak kadınlardır. İyiki böyle biri olmadığım için seviniyorum ve ileride gerçekten hem izleyiciyi hemde entellektüelleri doyuracak filmler yapacağım günleri iple çekiyorum.
Ahmet kızdırdın beni abi.
Abicim sevmiyorsunuz, anlıyorum. Hiçbir sözüm yok. Ama koskoca bir akıma da, bok atmayın be arkadaşım. Her şey bu kadar basit olabilir mi ya? İki dakikada anlamsız, gereksiz, yoğun olmayan diye yaftalanır mı abi?
Sırf bir filme ödül veriyorlar diye bu kadar üzerine gidilir mi? (ki bence temelsiz biçimde) Minimalizmin içinde eleştirdiğiniz her şey zaten minimalizmin kendisidir. Siyah olan bir şeye bu neden siyah demek gibi bir şey. Beğenmeyene anlamayana hiçbir sözüm yok. Minimalizmi sevmeyen adam sinemadan anlamayan adam mıdır? Hayır ne münasebet. Ama yine de herkes bu filmlere saldırıyor. Ya sağda solda buna benzer yazılar okumaktan bıktım ben artık. Bırakalım bu ego savaşlarını. Herkes kendi sevdiği sinemayı yapsın. Beğenen beğenir beğenmeyen beğenmez. Zevk meselesidir en nihayetinde. Bu forumda bir yazı var. Zamanında Dv-Art yazmıştı onu koyacağım yine.
Aşağıda okuyacağınız yazı DV-ART'a aittir:
eger sinemayi ve sinema sanatini sadece hollywood dan ibaret gorur ve yillarca bir halka o filmleri gercek sinemaymis gibi dayatirsan elbette boyle filmler seyirciyi sinemadan uzaklastirir.Bu ise oncelikle sinema nedir ve sinema sanati ne demektir bunlari ogrenerek baslamali.
sonra minimalizm,surrelizm,neo realizm gibi disiplinlerin ne oldugunu ogrenmek gerekir.
minimalizm disiplinine kalkip 'cok yavas,cok sikici,fazlasiyla agir' gibi elestiriler getirmek motosiklete 'bu niye 4 tekerlekli degil?' demeye benzer. minimalizm oyledir cunku disiplinin dogasinda bu vardir, dogal olani en yalin ve en guzel sekliyle aktarmaktir,her cercevede en yalin ve en mukemmel bulunmaya calisilir, konular oyle dunyalari kurtarmak uzayda savasmak gibi 'buyuk' olaylar degil aksine bir adamin sehirdeki yanlizligi,kendi soyuna ve ozune yabancilasmasi, duygularini kaybetmesi (anlamayanlar icin; uzak filminden bahsediyorum) ve hayatinin gectigini gordugu halde hep hayal ettigi o buyuk seyleri yapamamasi gibi yalin temalar icerir. daha baska temalar nasil olur ogrenmek istiyorsaniz minimalizm hakkinda arastirma yapin.
ozu,bresson,ki duk gibi yonetmenlerin filmlerini izleyin.
elbette her zaman populer sinema (bu baglamda hollywood) olacaktir, ama buna muadil her zaman bir alternatif olur (amerika icin amerika bagimsiz sinemasi gibi)
ayrica bu 'halki sinemaya ceken' filmlerin yavanligini artik abd vatandaslari bile farkettigi icin uzakdogu sinemasina buyuk bir talep var.
Nedeni ise uzakdogu sinemasinin populer isler cikarsada ozunden yani sinemanin her seyden onemli gorselliginden taviz vermemesidir, bu gorsellik milyon dolarlik cg ler degildir,super karizmatik aktorler de degildir, bu butun olanin verdigi guzelliktir (buna bir ornek olarak japon bahceleri verilebilir) ve hollywoodun bol ozel efekt ve makyajla kan revan icinde ve vicik vicik seylerin yapamadigini, saclari onune dusmus beyaz elbiseli bir kiz (ringu mesela) yapmis ve insanlara sinemanin ne oldugunu anlatmistir.
yani bizdede populer sinema olabilir (ve istemesekde olacaktir) ama birakin yeni baslayanlarin ozgun olmasini, defalarca odul almis bir turk sinemacinin cikabilecegi en ust noktalara cikmis nbc ve uzak gibi yapimlar 'turk halkini sinemadan sogutmak' la itham edilebiliyorsa,bizde kaliteli sinema gormek uzun yillar icin hayal olarak kalmaya devam edecektir.Mesela memedali erbil i her uc filimden birinde gormek,okan bayulgen veya diger tvci leri her sene filmlerde gormek de beni ve benim gibileri sinemadan sogutuyor.
gelelim savundugun 'keloglan kara prense karsi' ya, nedir bu film? ne anlatmaktadir? hangi janr a uygundur? (cocuk filmi diyemezsin cunku icinde hicbir cocuga izletilmemesi gereken bel alti espriler vardir )
mesela kalkip ilk keloglan filmlerini savunsan anlarim, cunku iyi veya kotu sinemamiza tuluat ve masalcilik gelenegini getirmis ve gayet basariyla uygulamistir (guzel sozlerle mesaj verme vesaire)
gelelim uzak'a, uzak ne anlatiyor? uzak bir adamin sehirde yanlizlasmasini, gitgide o ilk ve buyuk hayallerinden uzaklasip (tarkovsky gibi sinema yapmak) makina carkina donusmesini (reklam fotocusu) bundan kendisi de mutlu olmamasina ragmen sorgulayama yeltenmeyip ustunu ortmesini anlatiyor, ayni anda koyde yasamanin getirdigi maddi zorluklar yuzunden her seyi yapmaya hazir bir gencin buyuk sehir ve hatta dunya(gemiler vasitasiyla) kazanina girmeye calismasini anlatiyor,sirf bu ugurda kendisini istemedigi gun gibi asikar olan akrabasinin yanina gelip dislandigini bile bile kalmaya calismasini anlatiyor.
Yine paralel olarak bir adamin erkeklik duygulari yuzunden cogu seyden feda etmesini (eski karisini tamamen kaybetmek,ve son kez gorebilmek icin havaalanina gitmek) diger gencin ise erkeklik hormonlari icin sehirde is aramak yerine kar kis demeden kizlari takip etmesini anlatiyor.
Ekstra olarak en ana eksende sehir ve uzaklik,yani yanlizlasma ve yabancilasma anlatiliyor, bir sehrin insani ne denli yalitabilecegini anlatiyor.
Aslinda cok sey daha anlatiyor ama 'haci bunda hicbirsey olmuyor hic patlama falan yok ben sikildim hadi kapa da mission imposible seyredelim' diyenlerin anlamasi pek mumkun degil.
son olarak eger dunyada odul kazanmis ve basari almis turk filmlerine bakarsak, gemide, uzak,mayis sikintisi, tabutta rovesata, gibi filmlerdir,yani hicbiri oyle buyuk olaylar,heyecanlar anlatmaz.
mesela baska bir baslikta 'cok iyi' diye bahsedilen canim kardesim filmine bakarsan eski yesilcamda cekilmis nadir yeni gercekci ve minimalist filmlerden biri oldugunu gorebilirsin,sirf bu sayede yilda yuzlerce film cekilen eski yesilcam doneminden siyrilip dunyada bile kendine hayran kitlesi kazanmis bir filmdir.
sanat nedir sanat icinmidir toplum icinmidir cok eski ve bitmez konular, o yuzden hic girmiyorum,ama sunu acikca soyleyebilirim ki uzak ve onun gibi filmler 'keloglan kara prense karsi,dabbe,okul,banyo,hababam ucbucuk,kv irak' vesaire gibi sacmaliklardan cok daha 'toplumun dertleriyle yogrulan' gercekci bir filmdir, cunku sen yasamasan bile bu ulkede pekcok insan aynen bu duyguyu 'buyuk sehrin ve uzakligin yabancilastirmasi' duygusunu yasamaktadir.
son olarak, film minimal bir filmdir,ve butun gereklerini en mukemmel sekilde yerine getirdigi icin de dunyada bir suru odul alabilmistir, siz sikilmis olabilirsiniz, ama zaten bu o filmin sikici olmasindan degil sizin minimalist sinemaya olan uzakliginizdandir.
neyse zaten halkin bu tutumu yuzunden ( 'ne bu abiiiyaaaa kapat sunu') zaten boyle kaliteli filmler cok nadiren cekiliy0r ve insanlar sinemadan uzaklasmayip o cok 'halkin dertleriyle yogrulan' kv irak gibi filmler izliyorlar. sinema adina ne mutlu.
Ben bu yazıyı okumuştum Fırat senide kızdırmak istemezdim ama en samimi görüşlerim bunlardır. Bir yerlerden altyazı dergisinden, dv-art'tan yazı kopyalaman yerine senin görüşlerini yeğlerim. Ben sevmiyorum bu akımı ve sevmiyorum deyince seni kızdırıyorum. Peki sen Dünya'nın en önemli ve en büyük sinema endüstrisine laf atınca veya laf atılmış yazıları önüme sürünce benim ne yapmam gerekiyor ? Kaldı ki bu sadece sen değilsin genel olarak Amerikan karşıtlığı adamların sinemasının iyi yönlerinide görmemizi engelliyor. Mesela bunlar ne midir ? Bunlara geleceğim tabi önce ön yargıları kırmamız Holywood sinemasının bir sürü şahane filme imza attığını unutmamamız gerekir. Biz film yapacaksak sinemacı gözümüzü gerektiği yerde bir kenara bırakıp bir izleyici gibi düşünmemiz gerekir.
Şimdi Hollywood sinemasına döneyim. Bu filmler nasıldır ve neden bu kadar çok izlenmektedir ? Sorusunu çok düşündüm kendimce cevaplarını buldum. Örneğin bu filmleri meydana getiren ekipleri incelemek gerekli, filmlerin her öğesi için bir sürü insanın çalıştığı ve ortaya yapabildiklerinin en iyilerini koydukları eserlerin yanına benim karşıma çıkan ve ben autheurüm diyen bir adamın yazdığı, yönettiği, oynadığı, finanse ettiği bir filmi nasıl değerlendirebilirim. Zaten bir yönetmenin kendi filminde başrol oynaması tamamen benim sinema anlayışıma zıt bir konu ben bunu ancak İbrahim Tatlıses'e, Mahsun Kırmızıgül'e yakışıtırıyorum. Bu oyuncu meselesinide NBC'ın filmi İklimler meselesinde gördüğümüzü hatırlatmak isterim. Çok isterdim ki kendisine sorayım ve cevap verirken gözlerinin rengini görebileyim.
Öte yandan Hollywood karşısına konulmaya çalışan sinema akımlarının bunlar olmaması gerektiğini düşünüyorum. İnsan üzerine sinemayı en iyi yapanlardan biri Hollywood'dur çünkü her insanın paylaşacağı değerleri her insanın anlayacağı şekilde anlatmaktadır. Bu arada yer gelmişken Amerikan sinemasını Dreamworks, Warner Bros gibi büyük şirketlerden ibaret sananların biraz daha araştırma yapması gerekli. Diyorum ki karşı sinema bu olamaz çünkü geniş kitlelere hitap etmiyor. Bu filmleri sinema ile kafayı bozmuş izleyici veya sinemacılar izler, izliyor. Bizim çıkış noktamız farklı bir sinema akımıdır ve bu akımı oluşturabilecek kudrete sahibiz, Avrupa'dan Rusya'dan akım ihraç etmemize gerek yok. Kaldı ki yaptıkları seçimler sonrası Avrupa, Rusya sinemasının durumu ortada, örneğin Avrupa sineması hiç izlememiş ama hayatında yüzlerce film izlemiş bir sürü kişi rahatlıkla görülebilir. Biz haddimizi aşıp toplumu sinemayla değiştireceğimize azık efor sarfedip bu adamlar ne izliyor ve ne istiyor düşünelim. Tabi bunun sonucu Recep İvedik, Beyaz Melek değil. Peki nedir ?
Bence biz yeni nesil sinemacıların çıkışı "yoğun sinema" ile olacaktır. Yani filmlerin içindeki öğeleri azaltmak değil, daha fazla üzerinde çalışarak, daha fazla kafa yorarak eski filmlerden daha iyi filmler yapmalıyız. Hikayelerin ustalıkla iç içe geçtiği, finallerin güçlü olduğu, zaman geçirmek için topla oynamayan filmlerden bahsediyorum. Saatlerce sürdüğü halde defalarca izlemekten sıkılmadığımız Amores Perros, salondan çıkan izleyicisinin herşeyi baştan sorgulamasına imkan veren Fight Club, biter bitmez baştan oynattığım American Historx gibi filmlerden bahsediyorum. Hem yüzeysel seyirciyi hemde entellektüel seyirciye ulaşabilen. İçinde alt metnini barındırıp yüzeyinde seyirciyi boğmayan filmlerden bahsediyorum. Doğal olarakta minimalizmin tam karşısında yer alıyorum ve önceki mesajımda yazdıklarım tamamen samimi düşüncelerim. Malesef ödül alıyor diye bir akımı desteklemek yapabileceğim birşey değil. Ben Uzak filmine kafa yoracağıma Fight Club'ı onlarca kez tekrar izleyip, yazarın kitaplarını okuyup, film analizini kendimce yapmayı yeğlerim. Gidip IMDB listesine bakarım oradaki en tepedeki filmlerin senaryoların yönetmenler tarafından yazılmadığını görürüm. Hem senarist, hem yönetmen, hem yapımcı, hem tekniker, hem kurgucu olmaya çalışmam.
Hepimiz aynı hedefe farklı merdivenler dayadık. Aristoteles'in dediği gibi herkesin amacı mutlu olmak ama mutluluğa dayadığı merdivenler fark gösteriyor. Sözün özü iyiki herkes istediğini yapmakta özgür iyiki herkes istediğini söylemekten özgür ( bir yere kadar ) iyiki herkesin deneme şansı var. Obama'nın dediği gibi vakit değişim vaktidir : )
Geçenlerde Mustafa Altıoklar TRT2 deydi. Hatice Aslan(3 Maymun) da oraadaydı. Konu NBC den açılınca M. Altıoklar NBC nin ilk dönem filmlerini sevmediğini ve İklimler ve 3 Maymun u, özellikle 3 Maymun u çok beğendiğini söyledi. Sırf bu yüzden 3 Maymun un kapısından iki kere döndüm. O adamın sevdiği bir filmi muhtemelen sevmezdim. Ama gidip göreceğim, sonra eleştireceğim...
Yukarıdaki tartışma ise altı boş bir tartışma. Turkishstyle zaten beğendiği filmleri yazmış. Uzak a kafa yoracağıma Fight Club a yorarım demiş. İşte aramızdaki farkta bu: Biz(biz dediğim ben ve bir kaç forumdan arkadaşım) Fight Club a da Uzak a da ölümüne kafa yoruyoruz. İkisini de anlamaya ve gerçeği bulmaya çalışıyoruz. Bok bulsam onu bile izliyorum, midem çöplüğe döndü. Ama ben sinema yapmak istiyorum hepsi bu. Çıkan ürün minimal olur çok yoğun olur orasını bilemem. Derdimiz sinema ise hiçbir akımı dışlayamayız ve es geçemeyiz. Bu kin nedir anlamadım. Tarkovsky ile Tarantino yu aynı anda sevebiliyorum. Mutluyum...
Bok bulsam onu bile izliyorum, midem çöplüğe döndü.
Oldukça farklıyız, ben seçiciyim. Ayrıca kişisel beğenilerimden oluşan seçimlerim var ve bununla mutluyum.
Bak hepimiz mutluyuz gördün mü 🙂 Haybeden tartışmaya gerek yokmuş.
Ne güzel (:
Hollywood'a hiçbir zaman bir bütün olarak bakmadım. Yani Hollywood çöptür, at köşeye demedim. B2'de Hollywood'u eleştiren yazılarım vardır ama lütfen orada yaptığım Hollywood tanımına bakınız.
Ayrıca, Hollywood'un göbeğinden çıkan ve de taptığım yönetmenler vardır:
Stanley Kubrick
Alfred Hitchcock
Brian de Palma
Francis Ford Copolla
Tim Burton
Martin Scorcese
Coen Kardeşler
Unuttuklarım vardır muhakkak. Bilal'in dediği gibi, bu adamları da severim, Tarkovski'yi de Bergman'ı da, Ozu'yu da, Antonioni'yi de. Benim için aralarında öyle çok hiyerarşik bir
ayrım yok.
Hollywood sinemasına "basit" diyen adamla, "hmm sanat filmi bu ne ya kendilerini tatmin ediyorlar" diyen adam arasında bir fark yoktur benim için. İki tip de bunların farklı sanatsal anlatımlar olduğunu anlayamamış, kendini bir kalıbın içine hapsetmiş ve dışladığı şeyi anlamadan, anlamaya çalışmadan eleştiren ve neticede de egosunun kurbanı olan bir insandır benim gözümde.
Egi uyardı dedi ki Hollywood yönetmeni değil bunlar en azından kariyerlerinin başında diye.
İlk başlarında olmasalar bile belki de en çok duyulmuş filmlerini, en doruktaki filmlerini Hollywood içinde çekmediler mi? Yani dediğimde bir yanlışlık olduğunu düşünmüyorum ya da bağımsız film tanımımız farklı.
Edit: Aralarında Stanley Kubrick'i dışarıda tutabiliriz.
B2'de yaptığım Hollywood tanımı şöyleydi aşağı yukarı:
Hollywood'tan kastım bir sektör değil. Daha çok bir tarzı, mainstreami (ana akımı) kastediyorum. Dolayısıyla bir Uzakdoğu filmi de bir Rus filmi de Hollywood filmi olabilir sektörel olarak bağlantısı olmasa da.
---
Peki aldığı ödüle ne diyorsunuz? Cannes da şişirme mi tamamen? Hadi bizi yedi, onları da mı yedi? Bu bir kıyak mı ya da orada ödül alan filmler/yönetmenler hep dandik mi aslında?
Görüşünüzü merak ettiğimden soruyorum, filmi izlemedim.
- baço
Cannes da yalan her şey yalan. Sinemadan anlamıyor onlar! Aksi olsa bu şişirme adama ödül verirler mi ya?
Abartılıyor denmesini bir yere kadar kabul ederim ama Nuri bilge sırf Uzak filmindeki "mutfak" sahnesi gibi bi sahneyi çektiği için kesinlikle önümü ilikleyerek andığım yapıyorsa vardır bi bildiği dediğim kendine has bir dili olan yönetmen ama iklimlerde düşüşe geçmişti benim gözümde bakalım üç maymunda ne hissedicem