Forum

The Dark Night / Ba...
 

The Dark Night / Batman Sorunsalı

88 Gönderi
15 Üyeler
0 Reactions
15.3 K Görüntüleme
(@aygunb)
Gönderi: 0
 

13+ yas sinirlamasi olan bu filme 11 yasindaki kardesimle Avcilar'da bugun gittim. BATMAN'i izlemek icin yanip tutusan kardesimi bu filme sokan biletci mi suclu yoksa ben mi bilemiyorum (evet, kardesimin 11 yasinda oldugunu soyledim biletci kadina ama orali bile olmadi.) ?

Oldum olasi bu tarz filmlerle empati kuramadigim icin beklentisiz gittim bu filme de. Brokeback Mountain filminden gordugum Ledger'in kalitesini zaten biliyordum ve Joker karakteri Ledger'i gozumde ne buyuttu ne de kuculttu. Erken olumu bizim nesil icin gercekten yazik oldu, onemli bir oyuncu idi.

Neredeyse hicbir karakter ve olayla ozdeslesememem ve karakterlerin hicbir duygusu ile empati kuramamam ben de filme karsi bir uyusukluk yaratti. Bu filmle ilgili aksiyon sahneleri disinda hicbir sey aklimda kalmadi ve galiba bu tarz filmlerde de galiba boyle olmasi gerekiyor. Ha kardesim Berk filmi sevdi ama bazi yerlerde de korktu (yanik yuz Harvey Dent).

Birgun karsimiza sinema Tanri'si ciksa ve bizden sadece 1 film turune ait filmleri kurtarabilecegimizi soylese hangisini secerdiniz? Kara Sovalye'li, Demir Adam'li, Hell Boy'lu cizgi-roman tabanli filmleri mi; Scent of a Woman'la, Masumiyet'li, Guguk Kusu'lu dramlari mi yoksa The Odd Couple'li Modern Times'li komedileri mi? Hangisi gitse daha cok uzulursunuz? Joker mi Bekir mi yoksa Chaplin mi?

Galiba retorik bir soru oldu...

"It seemed the world was divided into good and bad people. The good ones slept better... while the bad ones seemed to enjoy the waking hours much more" - Woody Allen

Bayram Aygun

http://www.bayramaygun.com/" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 12/08/2008 9:54 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Az önce 2.kez gittim filme ve fikirlerim bayağı bir değişti.. Uykum vardı herhalde ilk izlemede, 00:00 seansına gidince :). Bayağı iyi filmmiş..

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 13/08/2008 1:06 am
 Hepa
(@hepa)
Gönderi: 0
 

Ah Eylem bi karar ver:) Bi izlersin rezalet bi izlersin Oscar'lık.Yandık vallahi:)

*our AC-130 in the air

 
Gönderildi : 13/08/2008 1:21 am
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Ne rezalet dedim önceki mesajımda ne de şimdi oskarlık dedim. Öncesinde de filmi beğendiğimi ama ilk film kadar iyi olmadığını ve abartıldığını söylemiştim, şimdi neredeyse ilk film kadar iyi olduğunu düşünüyorum.. Yani 7 iseydi notum 8 oldu.

Sırf laf atmak için laf atma be Barış'ım bari mesajlarımı oku da ondan sonra laf at..

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 13/08/2008 2:10 am
 Hepa
(@hepa)
Gönderi: 0
 

takılıyorum napim seviyorum:D

*our AC-130 in the air

 
Gönderildi : 13/08/2008 2:29 am
(@verbal_kint)
Gönderi: 0
 

akıllanmış eylem, sevindim:)
geç olsun güç olmasın 🙂

http://www.camurfilms.com" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 13/08/2008 2:55 am
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
 

dün de Cine - 5 de iğrenc bir dublaj eşliğinde ledger'in eski filmlerinden birini koymuşlardı. Senden nefret etmemin 10 sebebi diye bi film. Film o kadar iğrençken adam orada bile orjinalmiş valla.

 
Gönderildi : 13/08/2008 12:26 pm
 Hepa
(@hepa)
Gönderi: 0
 

Evet ben de izledim hafiften, küçük coker.
Coker koş anneni s..lar..
Nıırııı nırııı nıırıı nıırıı

*our AC-130 in the air

 
Gönderildi : 13/08/2008 12:53 pm
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
 

di mi:D

 
Gönderildi : 13/08/2008 1:20 pm
(@embpictures)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

artık imdb'de kendisine 3. sıradan yer bulmaktadır.

 
Gönderildi : 25/08/2008 12:30 am
(@fiddler)
Gönderi: 0
 

Benim üyeliğimde mi nerde bi sorun var o yüzden cevap yazma girişimlerimin %90'ında başarısız oluyorum. İnşallah bu sefer yazabileceğim.
-----
Süper.

İzninizle filmin her yönünden bahsedip uzun ve sıkıcı bir yazı yazacağım çünkü öylesi insanın egosunu inanılmaz tatmin ediyor.

Öncelikle, film çıktığı sırada Ayvalık'ta olduğum için Ağustos 24'e kadar maalesef filmi izleyemedim. Ankara'ya döndüğümde, 26'sında ilk kez izledim. Herkesin kafasında olduğu gibi benim de kafamda Jack Nicholson mı Heath Ledger mı sorusu vardı. Bu yüzden dersime iyi çalışmak istedim ve filme gitmeden önceki gün başta Jack Nicholson'ın bulunduğu ilk Batman filmi olmak üzere bütün Batman filmlerini izledim. Üstüne batman çizgifilminden de Joker'li birkaç bölüm izledim... uyumuşum...

Filmden çıktım... Ertesi gün IMAX'de izledim. Ertesi gün Batman Begins'i izledim... Ertesi gün iğrenç bi sinema çekiminden filmi tekrar izledim... Ertesi gün yine bir sinema çekimi olarak wanted izledim (alakasızdır)... Bugün de tekrar o iğrenç sinema çekimini izlicem. Bunun dışında MTV at the movies sağolsun çok güzel bir batman footage da izledim. Bu sebepten dolayı filmle ilgili düşüncelerimi yazmaya başlıyorum.

Fazlasıyla abartacağım. O yüzden sıkılabilirsiniz.

-----------------
İçindekiler:
1. Batman Neden Süperkahraman sinemasının ilk ve en popüler örneklerindendir?
2. Nolan'dan Önce Yapılmış Batman Filmleri Benim İçin Nedir Ne Değildir?
3. Batman Begins Neyi Değiştirmiştir, İyi ve Kötü Yanları Nelerdir?
4. Genel Bir Bakışla Dark Knight
5. Heath Ledger vs. Jack Nicholson
6. Şimdi Ne Olacak?

1. Batman Neden Süperkahraman sinemasının ilk ve en popüler örneklerindendir?
Gerek sinema alanındaki özel ilgi alanımdan dolayı, gerekse çizgi roman merakımdan dolayı süperkahraman sineması her zaman ilgimi çekmiştir. Çocukluğunda çizgi roman okumasa bile televizyonda bol bol çizgi film izlemiş olan çoğumuzun mutlaka favori süper kahramanları vardır. Hayalet Sürücü ve Örümcek Adam benim için özel bir yere sahiplerken, Batman'in tüm çizgiroman dünyasında apayrı bir yeri vardır. İşte bu yer nerden gelir?

Süper Kahramanlara baktığımız zaman, özellikle Batman'in çıktığı dönemlerde çıkan diğer çizgi romanlarla birlikte düşündüğümüzde aklımıza birkaç süper kahraman hemen geliverir.
Süpermen: Kripton'dan gelmiştir. Tek zayıf noktası çarşı pazarda kolayca bulamayacağınız bir meteor taşıdır.
Örümböcek Adam: Radyoaktif bir örümböcek tarafından ısırılıp güçlenmiş, örümcek hisleri kazanmıştır.
X-Men: Grubun tüm üyeleri o ya da bu şekilde bir mutasyona uğrayıp insanüstü veyahut insan dışı özellikler kazanmıştır.

Başka örneklere bakalım.
Fantastik Dörtlü: Ah şu radyoaktivite. Bunların hepsini değiştirmiştir.
Hulk: Yine radyoaktif deney sonucu bu gücünü kazanmıştır.
Hayalet Sürücü: Şeytana ruhunu satarak güçlerine erişmiştir.

Ve daha sürüsüyle süperkahraman.
Şimdi, bu süperkahramanların hepsinin kendilerine göre bizi çeken tarafları olmuştur. Örümcek Adam, dünyayı kurtarmanın yanı sıra gençlik sorunlarıyla boğuşan yegane kahramandır.
X-Men'de süper güçleriyle aklımızı başımızdan alan tüm bu kahramanlar aslında toplumdan dışlanmıştır ve bununla mücadele etmektedirler.
Fantastik Dörtlü'de her süperkahramanın "muhteşem" olmadığı ve iç çekişmeleri olabileceği ile süper kahramanların sosyal kimlikleri incelenmektedir.
Hulk insanın kendi içindeki canavarıyla boğuşmasını anlatır.
Hayalet Sürücü keza, insan iradesinin nasıl sınandığının bir örneğidir.

Ama tüm bu süperkahramanlar arasında 3 süperkahraman vardır ki diğerlerinden tamamıyla ayrılırlar. Çünkü onların çok önemli bir eksiklikleri vardır. Süper güçlere sahip değildirler.
Bu üç süper kahraman, Demir adam, Daredevil ve Batman'dir (Elektra gibi daha sönük kalmış örnekleri saymıyorum şu anda). Bu nedenden ötürü çizgiroman okuyucusu veya izleyici bu süperkahramanlara karşı kendini yakın hisseder.

Bu üçlüye baktığımız zaman Batman aralarında, büyük ara farkla filmi yapılan ilk süper kahramandır. Bundan dolayı da üçünün arasında çocukluğumuzdan beri görmeye alışık olduğumuz Batman'in yeri elbet ayrı olacaktır.

Bahsettiğim iki etkeni birleştirdiğimiz zaman Batman'in bu kadar sevilmesinin nedeni ortadadır. Birincisi, o bir insandır... ne süper görüş yeteneği vardır ne de uçabilmek gibi bir meziyeti. İkincisi, sosyal kimliği filmlerinde, çizgi filmlerinde, çizgi romanlarında süperkahraman kimliğiyle neredeyse eşit derecede gösterilmiş olan tek süperkahramandır. İnceleyebilirsiniz, başka hiçbir süperkahramanın sosyal yaşantısı hakkında bu kadar çok yazılıp çizilmez. (filmlerdeki senaryo başarılarından sonra örümcek adam'da başlanarak kullanılan gerçek yaşam - süper kahraman yaşamı çatışmasını bu savımın dışında tutuyorum)

Üçüncüsü, Alfred dünyanın en şirin insanıdır.

Ama ciddiyete dönecek olursak bu iki nedenden dolayı insanlar Batman'e kendilerini yakın hissederler ve bu yüzden Batman'i severler.

Batman'i seviniz...

2. Nolan'dan Önce Yapılmış Batman Filmleri Benim İçin Nedir Ne Değildir?

Christopher Nolan öncesinde yapılmış dört tane Batman filmi var. Bunlar kronolojik sıraya göre;
Batman - Tim Burton 1989
Batman Returns - Tim Burton 1992
Batman Forever - Joel Schumacher 1995
Batman&Robin - Joel Schumacher 1997

Bu filmlerle ilgili naçizhane kısa yorumlarımı paylaşmak istiyorum ki bu bölümü hemencecik atlayabileyim.
Batman: İlk Batman filmi tam bir Batman filmidir. Gotham Şehri'nin inanılmaz resmedilişi. Joker karakteri ve Jack Nicholson'ın bu roldeki unutulmaz performansı, Tim Burton'ın hayal gücüne uygun mekanlar ve karanlık ağır atmosfer. Elbette ki dünyanın en muhteşem batmobili...
Batman Returns: Benim için şimdiye kadar yapılmış en korkunç Batman filmidir. Ben hayatımda penguen adamı gördükten sonraki kadar korktuğumu hatırlamıyorum. Öyle ki, küçükkken izlediğim için bir ara şemsiyelerden korktuğumu bilirim. Tim Burton ve Michael Keaton'ın performansları yine takdire şayandır. Üstelik ilk filmin başarısıyla bütçe artışı da filme sinematografik ve görsel açıdan yeni bir soluk getirmiştir.
Batman Forever: Pek çok kişinin bana karşı çıkacağını biliyorum; ama bana göre Bruce Wayne'e en çok yakışan ve onu en iyi ifade eden aktör bu filmdeki Batman, yani Val Kilmer'dır. Bruce Wayne olarak Michael Keaton'dan daha az mütevazı, George Clooney'den daha az ım-um eğreti, ve Christian Bale'den daha sağlamdır. Tim Burton'da gördüğümüz karanlık hava yerini daha çok bir festival havasına bırakmış olsa da Two-Face karakteri çok başarılı yaratılmış. Buna göre yapılan prodüksiyon tasarımları çok uyumlu olmuştur. Two-Face'in mekanı, sevgilileri, kostümleri, arabaları, hareketleri her şeyiyle inanılmazdır. Robin bu filme eğreti durmayacak bir şekilde sokulmuştur ve çok sırıtmamıştır. Jim Carrey'nin Riddler'ı ise bize biraz ilk filmdeki Jokeri hatırlatmış, ama bunun da ötesinden güzel bir performans ile dengesiz bir zekanın korkunçluğunu göstermiştir. Bu filmle ilgili beğenmediğim iki noktadan biri o karanlık atmosferin yok olması, diğeri ise Riddler'ın televizyonlar sayesinde insanların beyinleriyle uğraşmasının fazla çizgi filmsel olduğunu düşünmemdir. Ha bir de, bu film o meşhur kafası dönmeyen Batman'in olduğu filmdir. 😀 Val Kilmer'ın kostümünün maskesi yüz-boyun-omuz olarak tek parça yapıldığından boynunu döndüremez ve filmde Batman ne zaman kafasını çevirse tüm vücudunu döndürdüğünü görürüz. Hatta son Batman filmi Dark Knight'ta buna bir gönderme yapılmıştır. Bruce Wayne Fox'tan yeni bir kostüm isterken "Daha rahat hareket edebileceğim bir şey olsun bu çok hantal" der. Fox ona "Boynunu çevirebilmek mi istiyorsun?" diye sorar, Wayne ise "Garajdan çıkarken çok yardımı dokunurdu." cevabını verir 😀
Batman&Robin: İşte bir filmi yaparken nerede dur demeniz gerekeceğini bilmeniz gerektiğini söyleyen filmdir. Batman'i George Clooney'nin oynaması, Alfred'in hastalanması, buz adam, Poison Ivy, inanılmaz süslü Batman kostümü ve Batgirl her biri başlı başına felakettir. O bahsettiğimiz karanlık atmosferden de eser kalmamıştır, festival havası bile gitmiştir, Batman basit bir şekilde ticari bir araca dönüştürülmeye çalışılmış; ama sonuç olarak yapımcıların elinde patlamıştır.

3. Batman Begins Neyi Değiştirmiştir, İyi ve Kötü Yanları Nelerdir?

Son filmden 8 yıl sonra, 2005 yılında yapıldı Batman Begins. Ben bu filmi her zaman bir çeşit "öze dönüş" olarak tanımlamışımdır. Christopher Nolan bu filmde o karanlık Gotham Şehrini bize tekrar verir, bu karanlığın nasıl çöktüğünü, aşamalarını söyler. Üstelik çok önemli karakterleri de öyle büyük ustalara verir ki altından kalkamamaları söz konusu değildir.
Burada verilecek en iyi iki örnek Alfred = Michael Caine , ve Gordon = Gary Oldman'dır.
Christian Bale'in iyi performansı, Ra'as Al Ghul rolündeki Liam Neelson'ın iç titreten oyunculuğu ile her şey mükemmeldir. Kişisel olarak beni, Batman olana kadarki süreçte geçen yaklaşık 30-40 dk.lik kesim sıkmış olsa da Batman'i Batman yapan şeyleri çok iyi anlatmayı başarmıştır film. Ve kendi görüşüme göre bu kocaman güzelim filmde kötü olan tek bir şey vardır.
DÜNYANIN EN KÖTÜ BATMOBİLİ!!
Bilmiyorum batmobillere benim kadar takan ya da bu filmdeki batmobili beğeneniniz var mı; ama batmobillerin kendine özgü bir havası vardı. Hatta bir yerde batmobiller Batman'in Bruce Wayne'liğini, o gösterişini simgeleyen en büyük etkenlerdi. Nerede o ilk filmde karşımıza çıkan uzun ince muhteşem batmobil, nerde bu tanktan bozma dizel motorlu sekiz tekerli traktör.
Öte yandan bu bölümü bitirmeden önce batmobille ilgili olarak tek bir konuda haklarını yememek lazım. Filmdeki bir sahnede batmobilin "gizlilik modu"na geçmesi ve gizlilik modu çok güzel yapılmıştır. Arabanın simsiyah rengi ile farların kapanması, motorun sessizleşmesiyle otobandaki gölgelerde adeta kaybolması çok gerçekçi ve çok muhteşem olmuştur.

4. Genel Bir Bakışla Dark Knight

Ben filmi çok beğendim. Joker karakterine sonra tek başına değineceğim; ama onun dışında filmin genel gidişatı, akışı Rachel'ın ölümü, batmobilin içinden çıkan ve bana "oh be!" dedirten mobilet, aynı karanlık atmosferin korunmuş olması vs. hep çok hoşuma gitti. Teknik sıkıntıları sorunları eleştirileri geçecek olursak filmle ilgili iki şey çok ama çok canımı sıktı.
1. Gotham Şehri'ne Ne Oldu?
Batman Begins filminden biraz başlayarak bi Gotham Şehri'nde değişim farketmiştim. Tim Burton'ın o dar caddelerinin üzerindeki kocaman binaları gitmiş yerine parlak binalar gelmişti; ama yine de şehrin köprüsü ve Wayne kulelerinden geçen Gotham Metrosu Gotham Şehri'ni biraz olsun Gotham Şehri yapmıştı. Kaldı ki Wayne Malikanesi ve Batman'in mağarası da çok güzel bir şekilde yerli yerinde duruyordu.
Derken filmin sonunda bunlar yıkıldı. Dark Knight'ta bir baktım, o bahsettiğim dar caddelerin üzerinde uzun ve ürkütücü renkli binalar gitmiş, alabildiğine geniş caddeler, alabildiğine parlak gökdelenler gelmiş. Sokak aralarındaki kirlilik örtbas edilmiş, Wayne malikanesinin yerinde bir gökdelenin terası duruyor, Batman'in mağarası gitmiş Batman'in hipodromu gelmiş yerine. Yerin 15 metre altında kendine 300 metrekare alan alıp yerleri tek desen parke yaptırınca yeni karargahına sahip oluvermiş Bruce Wayne.
Hiç olmamış. Gerçekten hiç olmamış. Nerde o Gotham'ın her daim sisli, puslu, simsiyah sokakları, nerde eski moda arabalar, nerde uzun pardesülü adamlar, garip ilanlar, gotik mekan isimleri. Nerdeler nerde!!
2. Two-Face, sen 15 dakkada giriş gelişip sonucak adam mıydın be yavrum?
Two-Face'in hikayesi böyle heba edilmemeliydi. Yani bu kadar muhteşem, bu kadar sinematografik bir karakteri, sırf onun üzerine sanat yönetmenliğini yaparak oscar olabileceğin bir karakteri bir filmin son 15 dakkasında "ay bu da kötü adam. hadi bunu kutluyalım!" diye harcamak insafsızlıktır, günahtır. Onu bulamayanlar var. Millet film için konu bulma derdinde, Nolan bol bulmuş villain harcıyor.
Bu madalyonun bir yüzü, yani senaryo açısından Two-Face'in bu kadar az yer verilmiş olması. İşin bir de görsel tarafı var. CGI teknolojisiyle her şeyi yapsınlar isterim; ama gelip de bana Two-Face'in yüzünün bir yarısını bilgisayarda yaparsanız o zilyon dolarlık animasyon programlarınız başınıza düşsün diye beddualar etmeye başlarım. Cenabetimdir, dedim miydi tutar. Two-Face'i göreceksem eğer muhteşem bir makyajla görmeliyim. Başka türlü değil. Nokta.

5. Heath Ledger vs. Jack Nicholson

Ve işte herkesin tartıştığı nokta. Heath Ledger'ın jokeri mi yoksa Jack Nicholson'ın mı? Her şeyden önce, ilk ve son Batman filmlerini izlemiş olan herkesin anlaması gerekir ki böyle bir kıyaslama yapılamaz; çünkü iki Joker bambaşka jokerlerdir.
İlk Batman filminin kendisinde, Bruce Wayne Joker yani Jack Napier hakkında araştırma yapar ve onun sanat ve para düşkünü bir adam olduğunu öğrenir. Nitekim ilk filmdeki Joker'in sanatsal kişiliği olabildiğince ön planda tutulmuş, ve daha "elit" bir Joker yaratılmıştır. Kostümleri, çoğu sahnesinde çalan klasik müzik eserleri hep bunun göstergesidir. Daha da büyük bir örnek ise şudur ki Joker Vicky Vale'i görür ve ona tutulur. Bir şekilde komplo ayarlayıp kendisini Bruce Wayne gibi göstererek onu bir yemeğe çıkartır. Yemekte karşısında Bruce'u bekleyen Vicky Joker'la karşılaşır. Joker buradaki konuşmasında kendisinin nasıl bir sanatçı olduğundan bahseder. "Mükemmel"i aradığını söyler ve metresini çağırır. Bu filmde Joker'in metresi maske takmaktadır. Joker Vicky'ye dönerek "Sana son çalışmamı göstereyim, gerçi daha tamamlanmadı ama..." der, metresinden maskesini çıkarmasını ister. Metresinin yüzünün her tarafı asitle yakılmıştır ve yaralarla kaplıdır. Vicky çığlık atar, Joker buna kahkahayla karşılır verir "şok edici değil mi? gerçi daha bitmedi. son rötuşlarını atıyorum..." der ve sahne devam eder.
Bu örneği şunun için verdim. Bazı arkadaşlarımız Jack Nicholson'ın Joker'inin fazlasıyla basit, adeta bir şaklaban gibi olduğunu söylemiş. Halbuki bu ve daha nice sahnede Jack Nicholson'ın Joker'inin mantığı, deliliği, komedisi öylesine tüyler ürpertici verilmiştir ki bu neşeli ve gülümseyen adamdan korkarsınız.

Gelelim Heath Ledger'ın Joker'ine. Bazılarımız Nolan'ın oyuncu yönetmenliği mi, yoksa Heath Ledger'ın kendi yeteneği mi diye sormuşlar. Olayın gerçeği filmin kamera arkasında şu şekilde verilmiştir. Nolan röportajda şunu söyler:

"Bu filmde Joker'i daha az komik, ve daha çok korkunç yapmak istedik. Heath'e de sadece bunu söyledim. Her hareketin doğaçlama ve spontaneymiş gibi, bir sonraki saniyeyi düşünmüyormuş gibi oynamanı istiyorum dedim. Dediğimi de bir adım ötesine taşıyarak uyguladı. Heath Ledger'ın sahnelerinde bir kere bile tekrar çekim istediğimi hatırlamıyorum."

Şimdi Heath Ledger'ın performans boyutuna bakalım. Kalem kaybetme numarası elbette ki çok güzel hazırlanmış ve iyi oynanmış bir sahnedir; ama Heath Ledger'ın oynadığı bu Joker'in inanılmaz güçlü performansı bundan çok daha başka bir şeyden. Daha basit olan iki temel şeyden gelir. Bunlardan biri "dengesizlik" diğeri ise "doğaçlama"dır.

Şu an tekrar izlemeniz zor biliyorum ama bir yerlerden bir sinema çekimini bulabilirseniz ya da dvd'yi bekleyebilirseniz. Joker'in öldürdüğü siyahi çete liderinin olduğu sahneye bir bakmanızı istiyorum. Orada Joker, adamı öldürmeden önce yüzündeki o yaranın nasıl meydana geldiğini anlatır. O sahne filmin çok meşhur "Why so serious?" ve "Let's put a smile on that face." repliklerine sahip olduğu için çoğunuz hatırlıyorsunuzdur; ama orada dikkat etmenizi istediğim başka bir şey var. Joker yaralarının nasıl olduğunu anlatır. Anlatırken de sürekli gözlerini tavana çevirir, döndürür, ve dilini dudaklarına sürtüp içeri sokar, ağzını şapırdatır, konuşmaya devam eder. Neredeyse her cümlesinde yapar bunu. Bu ayrıntıyı geri döneceğiz; şimdilik aklınızda kalsın.

Daha sonra Bruce Wayne'in partisinde Rachel'ı rehin alıp yüzündeki yaraların hikayesini ona anlattığı sahneyi hatırlayın. Bu sahnede eminim ki karısının olduğundan onun için yüzünü yaraladığından bahsedince hepiniz benim gibi şaşırdınız. Oha, bu hikayeleri uyduruyor muymuş dediniz? Şimdi bu sahnedeki mimiklerine dikkat edin (bir şekilde filmi edindiğiniz zaman), yine gözler yukarı dikiliyor arada, dil dudakları yalayıp içeri giriyor, ağız şapırdıyor konuşma sırasınca ve diğerinde olduğu gibi hikaye boyunca Joker bol bol duraksıyor.

Şimdi iki sahnede gördüklerinizi üst üste koymanızı istiyorum. Gözler, dil, ağız şapırdatması, konuşmada cümleler arası kısa bekleyişler...
Bunlar yalan söyleyen, kafasından atan bir adamın işaretleri, Joker o hikayeleri orada, o an yaşanırken kafasından uyduruyor. Ve Heath Ledger hem ilk hikayesinde bizi inandırmayı başarıyor hem de bu mimikleriyle sonraki hikayesini birleştirince Joker'in nasıl spontane bir şekilde hayatı hakkında bir kaos yarattığını ortaya koyuyor.

Ve işte böyle bir oyunculuk performansına benim dil uzatasım gelmiyor. Ayakta alkışlayasım, balkonlara çıkıp "EN BÜYÜK HEATH LEDGER!! SONRA CİMBOM!" diye bağırasım geliyor.

Fazla abartmadan iyi oyunculuğuyla ilgili ikinci etkene geçmek istiyorum. Karakoldaki sorgulama sahnesi, ve hastanedeki patlama sahnesi. Sorgulama sahnesinde ve karakolda duvar dibine çökmüşkenki duruşuna bakın. Orada Joker oturmuyor... Joker orada çöküyor... tüm kasları serbest, aynı şekilde hastanenin patladığı sahnede Joker'in hemşire kostümüyle caddede hastaneden uzaklaştığını görüyoruz. Burada paytak paytak yürüyor, elleri çok fazla sallanmıyor ama dengesizce sallanıyor. Ve bu iki görüntüyü birleştirdiğimde dengesizlik faktörü geliyor benim aklıma.

İşte Heath Ledger, Joker'inde dengesizlik ve spontane hareketi bu kadar iyi oynayabildiği için inanılmaz bir performans sergiliyor. Genele baktığımızda da Joker'lerin yapıları farklı olduğu için Jack Nicholson'la böyle bir kıyasa ihtiyaç duymuyor.
Biri sanatı seviyor, diğerinin sanatla bir ilgisini görmüyoruz.
Biri parayı seviyor, biri "sadece dünyanın yandığını görmek" istiyor. (Bkz. Alfred'in sözü)
Biri elit, diğeri ucube.

Ama ikisi de muhteşem Jokerler çıkarıyorlar ortaya.

6. Şimdi Ne Olacak?
Bazılarımız 3. filmde şu olacak bu olacak demiş. Ama Christopher Nolan aynı kamera arkası röportajında, "Filmlere koyabileceğimi düşündüğüm her şeyi koydum. 3. bir film yapmak için bir neden göremiyorum." diyor. Two-face'in hikayesinin nasıl kısaltılıp konduğunu ve batman begins'in aksine bu seferkinin sonunda illa devam isteyen bir ipucu da konmadığını bahse katacak olursak gerçekten 3. film zor gibi görünüyor.

Bir de Heath Ledger'ın ölümü mevzuu var. Bazıları intihar vs. de demiş. Ben şahsen basit bir aşırı doz vakası olduğunu düşünüyorum. Ama duyduğum ilginç bir hikaye var. Bu sıkıcı ve uzun yazımı noktalamadan önce o hikayeyi de sizinle paylaşmak istiyorum.

Rol Heath'e teklif edildikten sonra Heath ondan nasıl oynayacağına dair tavsiye almak için Jack Nicholson'a gitmiş. Jack Nicholson ise ona "Joker gerçekten oynaması çok zevk veren, çok muhteşem bir karakterdir; ama bak ben filmden sonra 2 ay boyunca uyuyamadım, ilaç kullanmak zorunda kaldım. Rolünün altında kalabilirsin ve Joker'in o ruh halinden çıkamayabilirsin. O yüzden bana soracak olursan bu rolü geri çevir." demiş. Heath Ledger ise bu konuşmadan sonra kariyerinde böyle zorlayıcı bir rolün iyi olacağını ve kendisi için güzel bir sınav olacağını düşünerek rolü oynamaya karar vermiş. Sonra gerçekten de çekimler sonrasında uykusuzluk, depresyon gibi sorunlar yaşamaya başlamış (filmdeki gerçekçi havasından rolüne kendini çok kaptırdığını varsayarsak aslında olmayacak bir şey değil) ve bu yüzden bir psikiyatrdan ilaçlar almış. Bir sakinleştirici bir de uyku ilacıymış bu. Sakinleştiricisini sabah, uyku ilacını ise uyumadan önce alması gerekiyormuş. Sonra bir gün boşandığı karısıyla çocuklarının velayeti hakkında telefonda uzun ve ateşli bir tartışma yaşamış. Çok kötü kavga etmişler. Telefonu kapatıp sakinleşmek için ilaçlarına sarılan Heath yanlışlıkla iki ilacı karıştırmış. Ertesi gün öğleden sonra evine gelen masörü ölü bedenini bulmuş.

İşte böyle. Dediğim gibi ben bu hikayeye inanmıyorum; ama inansan inanılır yani. Kariyerinin gerçekten de tam zirvesinde ayrıldı. I'm Not There'deki başarısı, Joker performansı... her şeyiyle onun en iyi yılları olacaktı bunlar.

Heath'ten genelleşip Batman'e gelecek olursak sonuç olarak bence çok güzel bir filmdi. Dediğim gibi canımı çok sıkan iki nokta oldu; ama Heath Ledger'ın muhteşem performansı, Nolan'ın dehası ve diğer usta oyunculuklarla birleşince yeme de yanında bağdaş kurup meditasyon yap nirvana'ya ulaş, ledger'ı içinde hisset tadında bir film olmuş.

Nolan'ın "Takip" filminden başlayarak hayranlıkla izlediğim kariyerini de eklemek isterdim ama artık başka yazıya.

Umarım çok az sıkılmışsınızdır.

Fidd (Orçun)

 
Gönderildi : 02/09/2008 12:08 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Filmin bence Batman'in değil Joker'in filmi. Gerek hikayesi gerek Heath Ledger'in müthiş performansıyla Joker karakteri çok önde. O nedenle filmin değerlendirmesini Joker karakteri ve amacı üzerinden yapmak istiyorum.

Batman filmi neden bu kadar çok sevildi? Joker neden bu kadar çok sevildi? Ledger'ın ölümü olayının etkisi var ama bence çok daha farklı bir şeyler var. B2'nin ikinci sayısında yazdığım yazıda Hollywood'un yeni bir "oyun"u olduğundan bahsetmiştim. Hollywood, artık Amerika'yı ya da kapitalizmi sadece direkt öven filmler yapmıyor. Dünyanın gidişatına ayak uydurarak farklı bir ifade biçimi geliştirmiş durumdalar. Dünyada, gündelik hayatta neredeyse her bireyin, hepsi "devrimci bir isyan" boyutunda olmasa da kapitalist sistemin ve modern devletin işleyişi ile ilgili bir derdi var. Kimi gündelik hayatın monotonluğundan, kimi ahlakın çöküşünden, kimi fiyatlardan, kimi yalnızlıktan/dışlanmışlıktan dert yanıyor. Uzar gider bu dertler. Bir kollektif oluşturmasa da, çok bireysel düzeyde kalsa da neredeyse herkesin bu sistemle bir derdi var. İşte Joker karakteri tam burada devreye giriyor. Joker'in derdi tam da bu karşı olunan sistemin en önemli yürütücüleriyle. Devletle, sermayeyle, polisle, yargıyla... Her ne kadar insanlığı korumak, müthiş bir biçimde işleyen bu sistemin devamını sağlamak gibi amaçları olsa da aslında onların da içinde bu sisteme zarar verecek bir "suçlu" olduğunu göstermek istiyor. -ki zaten Joker sonunda adaletin simgesi savcının gerçek yüzünü ortaya çıkararak bu savaşı kazanıyor- Yani sistemin savunucusu bu güçlerin aslında hiç de göründükleri kadar masum insanlar olmadıklarını bizlere göstererek sistemle sorunu olan bizlerin isteğini ellerimize veriyor. Hollywood tıpkı Matrix gibi, Fight Club gibi bir sistem eleştirisi filmine daha imza atıyor.

Peki iş bu kadar basit mi? Elbetteki de değil. Film bir yerden gözümüzü boyuyor, bize istediğimizi veriyor ama bir yandan da sistemin devamını sağlayacak söylemlere de imzasını atıyor. Burada suçlanan, kötülüğe bulaşmış olduğu söylenen kişilere dikkat edersek daha önce de söylediğim gibi, devlet, sermaye, yargı vesairedir. Fakat bunlar devletin ve de sistemin sadece görünen yüzüdür. Hiçbir sistemin devamını bu güçler sağlamaz. Sistemin devamını sağlayan toplumdur, içinde yaşayan bireylerdir. Onların gündelik hayat içerisinde girdikleri ilişki biçimleri sistemi hayatın her anında yeniden üretir. Bu noktadan baktığımızda film toplum yapısı için ne söylüyor peki? Feribot sahnesi bu anlamda filmin en önemli sahnesi oluveriyor. Ne diyor bu sahne:

"Biz aslında çok iyi bir toplumuz ve birbirimizi çok severiz, birbirimize hiç zarar vermek istemeyiz, hiç kendi çıkarımıza çalışmayız"

Yani filme göre sistemin en önemli devam unsuru olan toplum sorunsuzdur, sorun bizleri yönetenlerdedir. Yönetenler iyi olursa sistem de cillop gibi işler.

İddia edildiği gibi Joker kazanmış mıdır? Bence hayır. Eğer o feribottaki insanlar birbirlerini havaya uçursalardı -ki ben bu toplum yapısı içerisinde insanların birbirlerine bunu kesinlikle yapacağını düşünüyorum.- filmle ilgili fikirlerim bir hayli değişirdi. Ama bu haliyle bu film bana tıpkı Fight Club ve Matrix'deki gibi amacına ulaşmış bir "oyun" havası verdi.

NOT: Hollywood derken bir komplo organını kastetmiyorum. Yani birileri oturup bunları düşünmüyorlar. Sadece toplumsal düşünce de bu doğrultuda şekilleniyor ve Hollywood'u oluşturan bireyler de toplumun içinden olduğundan bu doğrultuda düşünüyorlar.

 
Gönderildi : 28/09/2008 12:13 am
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
Sayfa 6 / 6
Paylaş: