Merhabalar.
Siz tecrübeli emektarların fikirlerini merak ettiğim için bu konuyu açmak istedim.
Mayıs ay’ı gibi uzun metrajlı bir sinema filmi çekmeyi düşünüyorum. Bol küfürlü, piyasada oynayan popüler filmlere benzeyen, ana akım sinema kategorisinde rahatlıkla değerlendirilebilecek ve orta ünlü oyuncuların olduğu bir film olacak. Prodüksiyon ekibi, oyuncular ve mekanlar konusunda maddi bir sıkıntım yok. Sizinde çoğu başlık altında ifade ettiğiniz gibi, imkan olduktan sonra bir film çekmek hiç te zor değil.
Problem dağıtımda başlıyor. ”Filmi nasıl vizyona sokarım” gibi klasik bir soru sormayacağım. Bununla ilgili bolca başlık açılmış zaten. Yararlanmak istediğim sadece sizin görüşünüz ve tecrübeleriniz. Siz dağıtımcı olsaydınız size gelen böyle bir filme yaklaşımınız nasıl olurdu? (Malum kapınızı çalan yapımcıyı tanımıyorsunuz, dolayısıyla bir referansı yok) Karşıma çıkabilecek VPF, DCP ve kopya / gösterim bedelleri gibi olasılıkların hesabını yapmaya çalışıyorum. Fikir ve tavsiyelerinizi merakla bekleyeceğim.
Saygılar sunarım.
Üstad daha önce bir başlıkta uzun uzun izah etmiştim.
Daha önce birkaç proje yüzünden Dagitimcilar ile muhatap olduğum için piyasa ve tavirlarini az çok biliyorum.
Öncelikle sana tavsiyem vpf yi hiç düşünme böyle birseyi teklif ederlerse kabul etme . Sebebini istersen uzun uzun izah ederim .
Senin ilk filmin olduğunu düşünüyorum buna göre konuşacağım.
Alacağın en iyi cevap ;
ölü sezonda kopya bedelini ve reklamını kendin karşılaman şartı ile %15 dir .
En kötüsü ;
Yukarıdaki anlaşma + 100.000 kisi gişe payı baştan peşin Talep ederler.
Kalan teklifler bu iki teklifin arasında gider gelir .
Dagitimcilar ile gorusmeden once pazarlıkta elinizi güçlendirecek bir kaç tiyo vermek isterim.
filmin fragmanıni ve ufak kliplerini youtube facebook twiter gibi yerlerden film adina açılacak hesaplardan "yakinda" şeklinde promo edin.oyunculardan da rica edin onlarda filme dair bilgileri hesaplarından paylassin . Bu hem promosyon hemde beklenti ölçüp ,yaratilmasini sağlar .
Böylece dagitimci filme olan ilgiyi görür ve anlaşmaya daha kuvvetli oturursunuz.
2. Bir tavsiyem sizin filme benzer daha once cekilmis filmlerin yada sizin oyuncularin daha once filmini dagitmis dagitimcilarina öncelik verin ,böylece anlaşma esnasında şu filminizi gördük bu yüzden ilk sizi tercih ettik falan diyerek
Hem güven kazanırsınız hemde dagitimci daha önceki tecrübe ve göz asinaligi sayesinde size daha empati ile yaklaşır.
Yardımcı olabilecegim şimdilik bu kadar .
Yanıt için çok teşekkür ederim.
VPF’ye neden sıcak bakmıyorsunuz? Birçok sinema salonunda halen VPF olduğunu duydum.
Bu arada tarif ettiğiniz kopya bedeli, reklam, 100.000 gişe payı vs.. tüm bunları duyunca düşünüyorum da bu dağıtımcılar ne yapıyor acaba? Ben dağıtayım o zaman, nasıl olsa her halükarda yapımcıya giriyor. Elini taşın altına koymadıktan sonra bu dağıtımcılar niye var ki?
Ayrıca bu söylediğiniz yabancı dağıtımcılar (WB, UIP ) içinde geçerli mi?
Yabancı Dagitimcilar Türk filmlerini eğer çok kalburustu değilse dagitmazlar o yüzden pek şansınız yok .
Vpf olayı tam bir haksızlık silsilesi dedim ya uzun hikaye bizim gibi küçük ölçekli prosum Sinemacılar için iyi değil . Seansa 5 kişi geldi diye filmi oynatmak istemeyen salonlardan tut ,yabancı filmlerden alamadığını Türk filmlerine ödemeye çalışana kadar derya deniz .
Dagitimci sinema sektöründe en az is yapıp en çok para kazanan adam zaten .bugün gittiğimiz her filmin biletinin 1 tl si dagitimciya gidiyor .
Yapimci sansliysa senede 1 film çekip para kazanmaya çalışırken,dagitimci senede 30 film gösterime sokup sürümden kazanıyor.
Şimdi birde mars sinema belası var , dusunsene hem yapımcı hem dagitimci hem salon sahibi sirket .
Benim tavsiyem filmdeki küfür dozunu düşür böylece tv haklari satışı yaparsın 200 300 bin tl ye kafan rahat olur .
TV hakları dediğiniz daha cazip görünüyor ama onun zorlukları nedir bilmiyorum. Sizin yazdığınızı okuduktan sonra bir başka başlık altında değerlendirilmiş olduğunu fark ettim. Yani bir TV kanalına satış yapmak sinemalarda vizyona sunmaktan daha kolay ve de daha makul gibi görünüyor.
Ancak küfür olayını anlayamadım. Genelde TV'ler sansür uyguluyor. Mesela behzat ç. küfürlüydü sansür uygulandı. Benim filmimde behzat ç'deki küfürler kadar. Yani çok ağır bel altı küfürler yok. Ama malum komedi olduğu için düğün dernek gibi küfür eksik olmuyor. Çok ağır küfürlerin olduğu bir çok filme (Recep ivedik, gemide vb) sansür uygulayarak yayınladıklarını görüyorum. Dediğiniz gibi küfürlerin dozunu düşürebilirim ama bu kez ne kadar komik olduğu tartışılır. Malumunuz bildiğiniz üzere seyirci küfürlere daha çok gülüyor. (Maalesef)
Düğün dernek, recep ivedik gibi filmler gişede 6 milyon kişinin izlediği filmler, tv kanalları özel tekllifle alıyor böyle filmleri (2 milyon tl 1+4 tekrar gibi ) o yüzden küfür olayını sansurleyip sunsada reyting alıyor her türlü .
Fakat "sağ salim " gibi no name komedilerin prime time yayinlayip RTÜK le papaz olmamak için küfür dozajina dikkat ediyorlar demek istediğim buydu .
Yani abartı küfür ve sahneleri varsa soft yaparsan tvler içerik olsun diye 300-500 bin tl verip sınırsız gösterim alıyor boş günleri bu tarz filmleri tekran tekrar gosterip parasini çıkarıyor bi sekilde .
Peki TV'ler ne tür filmleri kabul ediyor bilginiz var mı? Mesela tek mekanda çekilmiş bir film kabul görebilir mi (örneğin sunset limited gibi ilginç konusu olan)
Ayrıca sinema piyasası biraz seçici davranıyor, korku ve komedi daha çok kabul görürken bunun dışındaki tarzlara pek yer açmıyorlar. TV'lerde de durum aynı mıdır? Yani çok iyi bir dram filmi çekilse kabul görür mü?
Kardeşim
Senin filmin gişede 300 bin kisi yapmışsa düğün filmin dahi olsa merak etme illa digital bir platform yada bir kanal senin filmini satın alır türü önemli değil .
Ama gişede 10 bin kişinin izlediği bir filmin kimse yüzüne bakmaz
Yani önemli olan tür değil filmin ilgi çekip cekmedigi, yada soft komedi vs bir filmin olacak ki tvler alıp öylesine dahi yayinlarsinlar .
Selam,
Dnd nickli arkadaşın görüşlerine katılmıyorum.
Amacım polemik yaratmak değil kendi çevremden olan biteni aktarmak istiyorum.
Arama moturu ve Senarist filmlerinden örnek vererek konuya başlayalım.
Arama moturu ve Senarist filmi gişede birkaç yüz kişinin para verip izlediği filmler. arama moturunu TRT Senarist'i Digitürk satın aldı. Bu filmler bu sayede masraflarını çıkardılar. Dağtımcılara da para vermeden filmlerini vizyona sokmuşlardı.
Tabi şunu gözardı etmemek gerekiyor. Normal filmler Prime time diye tabir edebileceğimiz eylül-ocak ayları arasında vizyon şansı bulamaz. Sinema salonları bu sezonda yüksek hasılat yapabilecek filmleri ister.
Senin benim onun çekeceği filmler ise anca şubat-ağustos arasında vizyon şansı bulabilir. Eli yüzü düzgün bir film olma şartı ile tabi. Sinema salon sahipleri bu dönemde salonların boş boş duracağına bu tür filmleri gösterime sokar.
Kardeş benim söylediğimin neresine katilmadin aynı şeyleri yukarıda yazdım zaten .
Arama motoru ve senarist filmini kaç paraya satmislar parasini çıkardığını nasıl düşündün ?
Gerce arama motoru zaten 1990 li yıllar trt filmleri gibiydi tamamı amatör oyuncular kötü kameralar falan bütçesi 150 bin lirayı geçmez .
Senarist de aynı mantıkla çekilmiş ucuz bir film tarz olarak cesur kabul ama no name .
2 filmde 30 kopya ile falan girmiş buda sadece kopya dağıtım masrafı 20 bin dolar civarı demek
Buna göre düşün
Dnd, kopya ücretlerinden yani DCP masraflarından bilgili olduğundan emin misin? 30 kopya 20.000 dolara çıkmaz. 20.000 dolar şu an en baba filmin DCP masrafı olur. Master kopya ve harddisk kopya başına şifreleme dahil fiyatlardan tam olarak haberin olduğunu sanmıyorum. Bu işi sadece Şafak ve Fono film de yapmıyor, onlarca şirket var.
Dağıtım konusunda, Mars gibi en kallavi dağıtım şirketi bile senden sadece 300.000 ve üstü reklam bütçesi ister. Dağıtım masrafını başta sözleşmeyle talep edenler küçük dağıtım şirketleridir. Onlar da 5.000 - 20.000 arası istiyorlar. Sıcak sezonda çıkacak filmlerin iddialarını bastıran taraf belirler, yani yapımcı isterse mevsimin en güzel haftasına filmi koyar. Bastırarak da salonda tutar. Örnek mi? Ertuğrul 1890. 25 Aralık 2015'te vizyona girmiş. Hafta açılışı 93 bin, toplam 450 bin ama kaç hafta vizyonda tutuldu ve yapımcısı kim o önemli. BKM sürekli üretimde olduğu, yeni filmler çıkardığı için büyük dağıtımcılar karşısında söz sahibi mesela, parasıyla değil. Ayrıca şu var: İki takım elbiseli taraf; biri dağıtımcı, biri yapımcı. Dağıtımcı hangi yüzle film daha vizyona girmeden yapımcıdan payını peşin isteyebilir ki? İş yapılıyor sonuçta risk her türlü var. Takvim zaten bir iki sene önceden doluyor. Takvimin sıcak haftalarını almak için zaten referansının sağlam olması gerekiyor. Bu tarz diyaloglar söz konusu değil.
Dağıtımcı payı da %15 olmaz. 4 ile 8 arasındadır. Televizyon satışları da dediğin kadar gelir sağlamaz. Televizyon satışa güvenilerek film çekilmez zaten. Ki bakma şu bakanlık desteği, sponsor vergi muafiyeti falan olmasa 3-5 kişi dışında kimse film falan çekemez, çekse de izletemez. Yanlış bildiğini düşündüğüm için söylüyorum bunları, başka bir niyetim yok. Okuyanlar da yanlış öğrensin istemiyorum. Birçoğu birinci elden tecrübe ettiğim şeyler, kendilerinden duymak istersen yardımcı olurum. Ha sen kimsin dersen, hazırda filmini vizyona sokma şansı olan yani o korkulan dağıtım aşamasını aşmış ancak sonucun faydasından şüpheli olduğu ve bakanlıkta ilk film başvurusu değerlendirme aşamasında olduğu için hareket alanı kısıtlanmış biriyim.
Ayrıca, parası çok olsa bile akıl sahibi bir adam, çekimlere başlamadan önce sistemin nasıl işlediğine dair yerinde görüşmeler yaparak ya da telefon trafiğiyle öğrenerek bu işlere girişmeli. On sene öncesine göre bir filmi vizyona sokmak daha kolay, zor olan başka şeyler, onları deneyimlerek, görüşerek öğrenmenizi tavsiye ederim.
bu başlığı okudum film çekme hevesim kalmadı 😀
özellikle belgeselden sonra...of of sektöre bak mangal yak 😀
Ben şunu anlayamadım. Bağımsız, 30 kopya 20.000 dolara çıkmaz derken, daha mı ucuz olur diyorsun daha mı pahalı? Ayrıca genel olarak Dnd'nin anlattıklarına göre daha ucuz ve kolay mı olduğunu söylüyorsun yoksa tam tersi mi? Ben tam anlayamadım. 🙂 Bu mesele benim de ilgimi çekiyor. O yüzden ilgiyle takip ediyorum...
Bağımsız kardeşim ;
Sinemanın maliyet olarak yapimciyi en zorlayan kısmı çoğaltma ve dağıtımdir . Bu eskiden de böyleydi şimdide böyle sektörde çalışan biri olarak bunu söylüyorum.
Senin tecrübe ettiğin şeylere saygım var lakin emin ol , bir filmi 30 40 salonda dağıtıma çıkarmak 70 binden bir kuruş aşağıya mal olmaz .
Eğer dediğin gibi ucuz ve kolay olsaydı özellikle dagitimci bulmak dediğin kadar kolay olsaydı yılda 1000 Türk filmi gezerdi piyasada özellikle digital devrimin olduğu bu zamanda .
10 bin liraya kamera 5 bin liraya ses ışık alan herkes dedigin gibi 20 binde dağıtımi halledip 100 bine yönetmen diye gezerdi. Ne sektörde kiralama yapan kalırdı ne de yapımcı diye gezen olurdu .
Türkiyede salon sayısı ve vizyon gören film sayısı belli seyirci sayısı gise rakakamlari belli .
Dagitimci dediğin adamlar %4 %8 komisyonla is yapsalar bugün hepsi topu Diker . istersen tek tek rakamları söyleyim sana . Bu adamlar merdiven altı is yapmıyor hepsinin ofisi belli çalıştırdığı adamlar belli .
Tv haklari satışı özellikle düşük bütçeli is yapan sinemacilarin halen en büyük gelir kaynağı bu yüzden.
Bakanlık desteği yahut fonların nasıl ve kime gittiginide bu sektörde olan herkes bilir zaten sanat ve festival filmlerinin nasıl para kazandığı da ortada .
Sen kendin diyorsun film hazır çıkayım mi cikmayim mi diye düşünüyorum, sen 1 düşünüyorsan filmi dagitayim mi diye dagitimci 10 kez düşünür.
Sonuçta sen filmi cekmissin o masrafı yapmışsın zaten film dolabinda dursa aynı zarar vizyona sokarsan en azından zararindan kar edersin .
Forumda dağıtım ile ilgili bir belgesel vardı onu izle bence ,serdar akar'dan onur ünlü 'ye yada Kalburüstü bir çok festivalde ödül almış yönetmen bile filmlerini neden ve nasıl vizyona sokamadiklarini anlatıyorlar .
Kısaca bu iş 20 bin tl % 4 komisyonla olacak olsa bu adamlar basar parayi girer vizyona
Ben şunu anlayamadım. Bağımsız, 30 kopya 20.000 dolara çıkmaz derken, daha mı ucuz olur diyorsun daha mı pahalı? Ayrıca genel olarak Dnd'nin anlattıklarına göre daha ucuz ve kolay mı olduğunu söylüyorsun yoksa tam tersi mi? Ben tam anlayamadım. 🙂 Bu mesele benim de ilgimi çekiyor. O yüzden ilgiyle takip ediyorum...
Daha aza çıkar demek istedim aykut8990. Benim 7 - 8 ay önce aldığım ortalama fiyat; master kopya 5.000, kopya başına da 200 lira. Daha ucuza yapanlar da var. Özelden numarasını veririm, sorun değil, öm bildirin yeterli.
Dnd, yazdıklarına cevaben paragraf paragraf gidersem;
Sinemanın maliyet olarak yapımcıyı zorlayan kısmı üretim ve pazarlamadır. Eğer Nejat işler ve Serenay Sarıkaya'ya şak diye 500'er bin lira veriyorsa insanlar, pazarlamada elleri güçlensin diyedir. Dağıtım, kopya vs. bunlar kalem sayılmaz bile onlar için. VPF bile ödemiyor bazıları.
20 - 30 kopya maliyeti ufak birkaç reklamla, afişi, dcpleri, dağıtım sözleşmesi vs. ile beraber 35 bine hallolur diyorum ben. Sen de 70 bin diyorsun. Kanıtlamanın yolu nedir? Getir varsa izleyenin yapana, vizyona sokana sövmeyeceği 80 - 90 dakikalık bir görüntü deneyelim. Gerisi kuru laf.
Sektörde dolaşan 1000 film var zaten emin ol. Bakanlık desteği alıp vizyon göremeyen filmleri takip ediyor musun? Belediyelerden para alıp çekilen filmler ne alemde, ne oluyor onlara biliyor musun?Ya da eline kamera alanın gerilla düşünce ve bit kadar beyniyle yola çıkıp hem çalıştığı insanları mağdur edip hem de boş kalabalığa yol açtığı ne örnekler var biliyor musun? Her sene 1000 film çıkıyor piyasaya emin ol. Bu dağıtım ve vizyon sistemi zaten bu kalabalığı bahane edip seçici olduğunu göstererek çok para harcayana yöneliyor doğal olarak. Rekabet Kurulunun bu sene sinemada tekelleşme ile ilgili raporunu okudun mu?
Gezmediğini nereden biliyorsun?
http://boxofficeturkiye.com/burak-babayigit
Bu arkadaş yönetmen mesela, var gerisini sen düşün.
Tamam belli.
Film 10 milyon lira hasılat yapacak, hiç bir risk almamış adama 1.5 milyon ödeyecekler senin dediğin mantıkla öyle mi? O zaman şu hiç aklına gelmiyor mu? BKM ve TAFF gibi sürekli üretim yapan şirketler zamanında Sinan Çetin'in yaptığı gibi kendi dağıtım şirketlerini neden kurmuyorlar? Her seferinde bu kadar para bayılmaktan zevk mi alıyorlar? Durumun Tiglon'un ve Fida'nın iflası, Mars'ın tekelleşmesi ve BKM logosunun pembeleşmesi arasındaki ilişkiyi biliyor musun? Ofisi var diye adama % 15 pay verilmez. Yıllık 700 milyon lira hasılat yapıyor toplamda Türkiye'de vizyona çıkan filmler. Bu kadar para, yüzde dilimlerindeki küçük rakamların önemsenmeyeceği bir para değil.
TV Hakları bağımsız sinemacı için kuru çula oturmanın resmidir.
Bakanlık desteği kimlere gidiyor sen biliyor musun? Bakanlık desteği verilecek filmleri kimler belirliyor, kurul kimlerden oluşuyor, değerlendirme nasıl yapılıyor, kaç filmden kaçı seçiliyor, ne kadar sürede değerlendiriliyor, para nasıl geri ödeniyor yoksa sanıldığı gibi ödenmiyor mu, seçilme sırasında dikkat edilen önemli kriterler neler bunları biliyor musun? Yılların bitmeyen geyiğiyle paralar kimlere gidiyor diye ezbere soruyorsun da bu sistem nasıl işliyor gerçekten bilgin var mı? Çünkü dağıtım sorununu oluşturan kalabalık biraz da bu taraftan akıyor. Sanat, festival filmlerinin nasıl para kazandığı belli, belli de bunun konuyla ne ilgisi var?
Benim düşündüğüm şeyle dağıtımcının düşündüğü aynı değil. Dağıtımcının tuzu kuru, cebinden para çıkacak taraf o değil. Bir de üstüne % 15 pay alıyorlarmış 🙂
O belgeseli izledim, o belgeselde anlatılanları yanlış anlamışsın. Adamlar ben vizyona giremiyorum demiyor, beni kötü şartlarla, zararla çıkacağım şekilde vizyona sokmaya çalışan, güçlünün - paralının kollandığı bir sistem var demek istiyorlar. Bağcının fakirini döven, bana üç beş tane benim kafada güçlü ortak olsun yeter diyen, dışlayıcı, kanun dışı ve devletin de çanak tutuğu bir sistemden bahsediyorlar.
Kısaca mı uzunca mı bilmiyorum, parayı bastırıp vizyona girmekten yana sıkıntısı olan varsa öm'den bilgilendirsin, yardımcı olmaya çalışayım. İddianı düşününce dağıtımcılardan bu işi para için değil kültürel amaç için, sosyal fayda için yapan birileri varmış gibi düşündüm, içimde çocuksu - masum bir neşe belirdi 🙂