Forum

Sevmek Zamanı - Met...
 

Sevmek Zamanı - Metin Erksan

4 Gönderi
4 Üyeler
0 Reactions
2,076 Görüntüleme
(@tetranicus_urticea)
Gönderi: 17
Başlığı açan
 

Filmin Künyesi

Adı: Sevmek Zamanı
Yönetmen: Metin Erksan
Senarist: Metin Erksan, Kemal Demirel
Yapım yılı: 1965
Oyuncular: Müşfik Kenter
Türü: Aşk, Dram

Yönetmen Hakkında

Metin Erksan'ın sinemasını öncelikle bir entelektüelin sineması, dünya ve sinema üzerinde düşünen bir entelektüelin sineması olarak anlamak gerekmektedir. Metin Erksan'ın dünyadaki gelişmeler, Türkiye'deki oluşumlar ve sinema hakkındaki kanaati sıradan bir bakış açısının ürünü değildir. Temel ilgi alanları ve önemsediği hususlar dikkatle tahlil edildiği zaman mesele daha rahat anlaşılabilir. Yazdıklarına fazla yansımasa da dünya sineması konusunda önemli tahlilleri vardır. Eleştirmenler o kadar üzerinde dursalar da filmlerinin bütünüyle Batı filmlerinden aktarıldığını değil, olsa olsa bazı filmlerden esintiler taşıdığını söylemektedirler. Hiç kimse, herhangi bir sinemasal ya da düşünsel akımın Türkiye'deki uzantısından bahsederken Metin Erksan'dan ve sinemasından bahsetmez, bahsedemez. Ancak hem düşünsel etkilenmeden hem de sinemasal etkilenmeden hemen her yönetmen için bahsedilir de Metin Erksan için söz edilemez. Ki onlar, zaman içinde basit ideolojik görüşlerin, icabında basit yorumların doğrultusunda icrai sanat etmektedirler. Metin Erksan için böyle bir şey söylenemez. "Kemal Tahir etkisi" denen durumu da anlatılagelen ve anlaşılagelen mantık içinde mütalaa etmek doğru değildir. Bunun sınırlı sayıda ipuçları benim eskiden yazdığım metinlerde mevcuttur. Bu durum da Metin Erksan'ı ve sinemasını ayrıştırmak için iyi bir dayanaktır.

Metin Erksan'ın sinema hakkındaki kanaatlerini geniş entelektüel birikimi çerçevesinde düşünmek gerekmektedir. Onun çok sayıda filmini sonuna kadar tamamlamaması / tamamlayamaması birçok noktanın anlaşılmasında ipuçları sunabilir. Aşık Veysel'in hayatının odak alındığı Karanlık Dünya'daki kimi problemler ve Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi'nden, Ölmeyen Aşk'a kadar birçok filmi tamamlamaması/ tamamlayamaması düşünsel ve sinemasal dertleri olduğunun en açık göstergesidir. Kadın-Hamlet, Şeytan ve Ölmeyen Aşk üzerine tahlillerin sınırlılığı, onun metinlerinin düşünsellik yanında sinemasal açıdan da tahlil edilmediğini, doğru düzgün tahlil edilemediğini, göstermektedir. Bunların yanında iki hususa daha dikkat etmek gerekmektedir. Sevmek Zamanı (1965) gibi bir film hiç kimsenin, hele 1960'lı yılların ortalarında, tasavvur edebileceği bir film değildir. İlginç olan noktalardan biri de bir on yıl sonra Metin Erksan'ın Sevmek Zamanı filmini yabancı oyuncularla yeni baştan çekme tasavvurudur. Bunun yanında direnen bireyi anlatmayı denemesi, sinemasını başkalarının sinemasından ayırmaktadır. Sinemasının bireyleri/kişileri, direnen bireylerdir, başkalarından alışılageldiği gibi karton tipler değildir. Bunun anlaşılmasının yollarının bir biçimde değerlendirilmesi, drama düşmüş insanı anlatma eyleminin derinlemesine tahlil edilmesi gerekir. Metin Erksan sınıf atlamış insanı sevmez. Bir de filmlerinin yarıda kalması, tasavvurlarını gerçekleştirememesi, bazı tasarılarının anlaşılmayıp reddedilmesi anlamında Metin Erksan'ın filmlerinin yorumlanması zorunludur. Onun Preveze Öncesi filmi konusunda tasavvurlarını kendi ağzından dinlemedikten sonra sinemasal gelişkinliğini anlamak mümkün değildir. Dolayısıyla sinemacı kimliği çektikleri yanında tasarlayıp gerçekleştiremedikleriyle de bilinmek durumundadır.

Çok erken bir tarihte sinemanın yönetmen sineması olduğunu söylemesi, altını çizerek, vurgulayarak ifade etmesi oldukça önemlidir. İç içe geçmiş sinemacı ve entelektüel kimliğiyle bir Godard portresi, Türk sinemasında olsa olsa Metin Erksan'ı çağrıştırır. Ancak Godard da Cahiers du Cinéma'nın ürünüdür ve dünya ve Fransa siyaseti Godard'ı şekillendirmiştir. Bu anlamda Metin Erksan daha has bir bireydir ve ne bir sinema akımının ne de gündelik siyasetin etkilenimi altındadır. Metin Erksan'ın sanatsal ve entelektüel üretiminin ne bir sinema akımının etkisiyle ne de siyasal eylemle şekillenmemesi anlamında durumu daha farklıdır, daha özgürdür, daha özgündür. Sinemasal anlamda da belki 1960'lı yılların sonlarındaki ticarî sinema dönemi dışında Metin Erksan sineması, çektiği filmler bambaşka bir süreç içinde oluşmuştur. Godard, ticarî sinemanın dışında film üretirken zamanla ticarî sinemaya dahil olmuştur. Metin Erksan'ın kendi imkânlarıyla çektiği Susuz Yaz, Sevmek Zamanı ve Kuyu'nun da aralarında yer aldığı bazı filmleri bir kenara bırakıldığı zaman Metin Erksan sinemasının görkemi belirgin bir biçimde zayıflar. Ayrıca Metin Erksan'ın sinemasını etkilememiş entelektüel metinleri dünyanın hiçbir sinemacısıyla karşılaştırılamayacak ölçüde gelişkindir. Dünya sinemasının somut örneklerine vakıf olan ve dünya sineması tarihini bilenlerin Metin Erksan'ın entelektüel ve sinemacı olarak değerini ıskalamaları mümkün değildir.

Metin Erksan'ın sinema eylemindeki duraklamalar, tıkanmalar ve hatta artık otuz yıla yakın zamandır film çekmemesi durumu belki değil, muhakkak, bu bağımsız tavrından, herhangi bir eğilimin güdümünde hareket etmemesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla Metin Erksan'ı Türkiye'nin en gelişkin entelektüeli, dünya sinemasının koca bir dehası ve büyük Türk kültürünün mümtaz bir siması olarak vasıflandırmak hiç de yanlış olmaz. Bu anlamda Metin Erksan, ürettikleri itibariyle Türkiye'nin en bireysel, en ulusal ve en evrensel entelektüelidir. Türkiye'de başka hiçbir yönetmen yoktur ki film çekme eylemi sona erdikten bu kadar zaman sonra filmlerine bu kadar gönderme yapılsın, filmleri üzerinde bu kadar durulsun. Özellikle dünya sinemasıyla ilgilenen hemen herkesin Türk sinemasına yöneldiği zaman Metin Erksan'la yolları kesişmektedir. Bu yeni yönelim, meselenin anlaşılmasını sağlayabilir.

Önemi geç ve güç anlaşılan Metin Erksan'ın ve sinemasının ilerde çok daha derinlikli olarak tahlil edilebileceği düşünülmelidir. Bu tahlili temellendirmede yararlanılacak en temel unsur, yazıp yayımlaması halinde Türk Sineması Tarihi ve hatıralarını içeren kitaplarıdır.

Türk kültürünün dinamizmini yansıtan en bireysel ses, Metin Erksan sinemasıdır.

Film Hakkında

Sevmek Zamanı Filmi 1965 yapımı bir “Aşk” filmidir. Tırnak içerisinde aşk filmi olduğunu söylüyorum çünkü kendi zamanında yapılan filmlerin hiç birinde "Sen dostlukların, aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun? Resminle..ilk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Elbiselerim eskiydi, kirliydim, sakallarım uzamıştı. Birden bana iyilikle, sevgiyle bakan bir yüz gördüm. İnanamadım..İkinci kez zorlukla baktım resmine. Gene iyilik, gene sevgi vardı gözlerinde. Nihayet DEĞİŞMEZİ bulmuştum. Resmin benim içime bakıyordu. Benim kendimi görüyordu..Bana hep dostlukla, iyilikle, sevgiyle baktı." Böyle bir repliği duyamazsınız.

Filmin genel seyrine baktığımızda filmin ilerleyişi, katarsise ulaşımı, döneminde yapılan aşk filmleriyle ortak özellik taşımaktadır. Serim düğümleri bir dönem bu tarz filmlerle dalga geçen üstat Şener Şenin oynadığı “Arabesk” filmiyle aynı yapıdadır. Erkek bir kıza sevdalanmıştır sevdalanan erkek güçsüzdür, Aynı kızı “isteyen” güçlü erkek güçsüz olanın ensesindedir ve elinden gelen kötülüğü ona yapar. Ancak “Sevmek Zamanı” işleniş olarak aynı tarzda gibi görünse de mantık olarak diğer filmlerden tamamen ayrılır. Konuyu daha derine ve aşkın neden var olması gerektiği psikolojisine iner.

Aşkın var olma sebebi insanın, karşı cinsin ona vereceği sevgiye, şefkate, dostluğuna ihtiyacı olmasından kaynaklanır. Ve bu istekleriniz öyle kuvvetlidir ki bu aşkı yaşarken karşılaştığınız acıları, olayları, yok sayar ve aşkınıza devam edersiniz. Fakat birey âşık olduğu zaman partnerinde kendisine karşı gördüğü ışıltıyı sürekli görmek ister. Ve aslında başına gelecek kötü şeyleri ayrılıkları, acıları hiç düşünmeden ve doğal olarak onların olmamasını isteyerek başlar aşk âşık için bir cennettir. Bu tüm insanların katılacağı ve bildiği bir tanım ya da anlatımdır. Peki, bunun olabilirliği nedir?

Çok büyük istisnalar dışında aşk hakkında anlatılan şeylerin yaşanmasının bir süresi vardır. Hiçbir insan ömür boyu bir insana ilk günkü gibi büyük bir sevgiyle bakamaz. İnsan bilinci çok karmaşık ve anlaşılmaz bir yapıdadır. İnsan bir olay hakkında bilgi beyan ederken ya da bir şey düşünürken asıl düşündüğü şeylerden çok farklı şeyleri istemeden de olsa düşünür. Ve aklından geçen her şey o anda yüzündeki mimiklere yansıyacaktır. Dolayısıyla da siz ilk görüşte âşık olduğunuz kişiyi gerçek hayatta bir daha asla aynı şekilde göremeyeceksiniz. Aynı nehirde iki kere yıkanamazsınız.

Üstat Metin Erksan bu olguyu destekler nitelikte zenginleştirmiş filminin konusunu. Filmin başkarakteri Halil, heybeli adada yaşamaktadır. Bir içki masasından kalkıp yürüyüşe çıkan Halil eski bir eve girer ve orada Meral’in hatırı sayılır büyüklükteki fotoğrafıyla karşılaşır ve Meral’in o anki bakışına Halil bir anda âşık olur ve o fotoğraf artık Halil’in vazgeçilmezi olur. Artık her gün o eve gelir fotoğrafın karşısına oturur ve o fotoğrafı izler. Yaptığı şey çok saygılıdır arasında hep bir mesafe vardır ve sadece onu izler. Bir gün yine her zamanki işini yaparken evin esas sahibi gelir. Fotoğrafın gerçek sahibi Merali görür. Ama ona farklı biriymiş gibi davranır Halil. Fotoğrafa gösterdiği sıcaklığı sevgiyi Meral’e karşı göstermez. Filmin içerisinde bir replikte bunu bariz bir şekilde Meral’e belirtir. Meral fotoğrafına bu kadar hayranlık gösteren birinin aşkına hayran olur ve Halile âşık olur fakat Halil “Fotoğrafınla benim arama girme sen başka birisin fotoğraftaki başka biri ben ona aşığım” der. Bu anlatım o kadar şiirsel ve kuvvetli bir anlatımdır ki Halil’in mükemmeliyetçiliğini ve aşkın nasıl olması gerektiğini onun aşkı ve repliği anlatır.

Halil fotoğrafa âşıktır ve bunun bilincindedir. Soyut olan aşkı fotoğraf nesnesinde bulmuştur ve aşk o fotoğrafta olmalıdır. Meral ise yavaş yavaş arkadaş olduğu Halil’e gönlünü kaptırmaya başlar. Onun bu temiz sevdası Meral’i kendisine çeker. Onlar bu sevdalarını yaşaya dursunlar. Bu sırada Meral’in “kendisini” isteyen Başar, Halil’i kendisine rakip olarak görür. Başarında içinde yaşattığı bir aşktır belki de ancak Meral’in gönlü Halil’e kaymıştır artık. Ve Halil’i klasik bir aşk filmi senaryosuna uygun olarak adamlarına dövdürtür. Onu bu aşkından vazgeçirmeye çalışır aklında ama kimse anlayamaz ki Halil’in derdi nesne değil içinde yaşattığı duygusudur.

Ancak bir süre sonra içinde yaşattığı bu aşk Halil’e yetmemeye başlar. Bilinci artık yaşadığı bu aşkta sarılmak dokunmak istediği bir nesneyi “Meral”’i ister. Ve filmin dönüm noktası artık Halil’in Fotoğrafın yerine SEN dediği sahnedir Halil, Başarın adamları tarafından dövüldükten sonra Meral’e fotoğrafın yerine “Sana âşık olarak kalmak istiyorum” der ve uzaklaşır Sevdiği kızdan.

Daha sonra Halil’in arkadaşı Mustafa ve Halil’in göründüğü sahnede Mustafa gazetede Meral’in evlendiği haberini okur. Halil bunu öğrenince beyninden vurulmuşa döner. Filmin sonlarına doğru Metin Erksan’ın müthiş sahnesini görürüz. Halil bir nehirde sandaldadır. Yanında gelinlik giymiş bir manken ve Meral’in fotoğrafı bulunmaktadır. Bir süre sonra nehrin kıyısına 1959 model bir Chevrolet yaklaşır. İçinden inen Meral’dir nehre yaklaşır. Sandala yaklaşır, biner ve Halil’e bırak aşkı zihninde yaşamayı dercesine sandaldaki fotoğrafı ve mankeni nehre atar. Âşıklar artık dış dünyadan uzak bir şekilde beraberlerdir hiçbir şey onlara yaklaşamaz derken fark edilmeyen birisi Başar ortaya çıkar. Elinde dördüncü kişiyi taşımaktadır soğuk bir ölümü uzun namlulu dürbünlü silahla âşıkları öldürür. Ve maddenin bittiği bilinç âleminde en başından beri Halil’in Meral’i düşlediği âlemdedir âşıklarımız.

Teknik Anlamda

Filmin büyük bir kısmına geniş planlar hâkimdir. Geniş planlar rahatlığı ve özgürlüğü hissettirir izleyicide. Plan açıları daraldıkça daralmanın olduğu oranda izleyicinin vücut ritmi artacaktır ve filmden hızlı bir ritim bekleyecektir. Metin Erksan filminde belki de bunun bilincinde olarak filminde geniş açılar kullanmış. Mekân olarakta aşkı anlatabilecek güzel mekânlar seçmiş bunlardan en belirgini sadece faytonların dolaşabildiği Heybeli Ada Filmin en son sahnesi filmin afişi olarak kullanılmış ve gerçekten afiş gibi bir kadraj yakalamış üstat. Nehirde Halil, gelinlik giydirilmiş bir manken ve Meral’in fotoğrafı geniş açıda gösterilir. Ve filmin içinden seçme görüntü alırsak da Meralin sandala binerken oluşan sudaki aksi gerçekten ancak bir üstadın elinden çıkabilir.

Profesyonellik iyidir. Profesyonel amatörlük ise harika!

 
Gönderildi : 06/10/2008 7:30 pm
(@payitaht)
Gönderi: 0
 

Gözden kaçmış, güzel bir başlık. Tartışılmalı bu film. Tekrar izleyip, düşünüp, döneceğim buraya.

 
Gönderildi : 16/01/2009 8:43 pm
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
 

Aaaah ah... Bu filmin bendeki yerini bilseniz. 🙄

 
Gönderildi : 16/01/2009 8:47 pm
(@fthslck)
Gönderi: 57
 

Sevmek Zamanı nı düşününce, soru şu, red edilen aşk ve bireyin neden bunu red ettiği? Beyninin hangi kısmıyla hareket ettiği. Peki bu seçim Neye göre doğru. Aklıma eserse yazarım.

Fatih SELÇUK

 
Gönderildi : 20/03/2009 10:52 pm
Paylaş: