Forum

O sahnede ne oluyor...
 

O sahnede ne oluyor?

15 Gönderi
7 Üyeler
0 Reactions
3,921 Görüntüleme
(@cogito)
Gönderi: 39
Başlığı açan
 

Şüphesiz artık birçoğumuz filmleri çekirdek çitleyerek ya da filmin arasında ''dur şu maçın sonucu ne oldu bir bakayım?'' diyerek izlemeyi çoktan bıraktık. Artık filmleri sahne sahne irdeleyerek, konuyu derinlemesine özümseyerek, hatalar arayarak, sinematografi bilgimizi sınayarak izlemeye çalışıyoruz. Ancak bu durum zamanla birtakım 'paranoyaları' da beraberinde getiriyor.

Şahsen ben artık filmleri eskisi gibi keyifle izleyemediğimi üzülerek görüyorum. Bazen ayrıntıları kollamaktan filmin özünü kaçırdığım bile oluyor. Mesela bir odanın görüntüsü diğer bir sahnede farklılığa uğramış mı? Dolabın çekmecesi sanki bu kez tam olarak kapalı değil? Oysa evde başka kimse de yok. Evdeki karakter de oturduğu yerden hiç kalkmadı?Bu bir hata mı? Yoksa yönetmen bir oyun mu oynuyor? vs. vs.

Biliyorum bazılarımıza biraz abartı gibi gelecek; ama ben bu abartılı durumlara çoğu zaman dikkat kesiliyorum.

Şimdi sorular ve sorunlar şunlar:
- Filmleri bu denli ayrıntılara dalarak izlemek yararlı mıdır aslında, yoksa zararlı mı?
- Bu bir yönetmenin ya da 'iyi' bir izleyicinin yapması gereken bir şey midir? Yoksa bir yerden sonra bu duruma artık bir -dur ! denilmeli midir?
- Ya da bu aşılıp geçilecek olan gerekli ve kaçınılmaz bir aşama mıdır?

Bu başlığın asıl amacı ise şu: Filmleri tüm ayrıntılarına hakim olarak izlemek isteyen kişilerin defalarca izleyip kimi zaman soyut manalar yüklediği, kimi zaman ise artık saçma bulduğu; ancak aklının bir yanıyla da bir türlü ikna olamadığı, kuşku duyduğu bir takım sahneleri sorup içini ve beynini rahatlatıp huzura ermek. Bir de ikna edici bir cevap alırsa teşekkürü borç bilmek.

Benim ilk aklıma gelen ve çokça kuşku duyduğum sahne ise; Uzak filminin 1:29:00 dakikasındaki Yusuf'lu(Mehmet Emin Toprak) sahne. Bu sahnede Yusuf yerdeki yatağında yatarken birtakım sesler duyulur:
Bir adam ve bir kadının fısıldaşmaları ve gülüşmeleri. Sonrasında Yusuf'un gözünden bir ışığın parıldayıp kaybolduğunu görürüz.

Öncelikle ben o fısıldaşmalarda ne söylendiğini anlayamıyorum. Ne yaptıysam olmadı ve bir türlü duyamadım. O konuşmaların kimlerden geldiğine dair ilk akla gelen fikre ise bir türlü ikna olamadım; çünkü sonraki sahnelerde buna dair bir belirti yok.

Bu sahneyle ilgili tespitlerinizi bekliyorum. Umarım faydalı bir başlık olur.

Çok beklersen,hiçbir şey yapamazsın.

 
Gönderildi : 28/04/2010 12:10 am
(@payitaht)
Gönderi: 0
 

Yanlış hatırlamıyorsam rüya sahnesi o. Fısıltılar vs. karabasan gibi bir şeyler. O kitap da Uzak'ın senaryosu. Yapılan yorumlar vs. de var. Ben pek severim kitabı.

 
Gönderildi : 28/04/2010 12:51 am
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Noktalamadan sonra boşluk olmayınca okunmuyor, ben de sadece girişi okuyabildim o nedenle. İlk paragraftan anladığım kadarıyla cevap vereyim.

Dedikleriniz doğru olsa da bu gözle film izlemek bana göre hatalı. Aynen dediğiniz gibi filmden zevk almaz hale getirir. Hele göstergebilime falan girince iyice boku çıkıyor. Dolayısıyla bir film İLK kez izlenirken asla bu gözle izlenmemeli. Bu tür detaylara, alt metinlere vs.lere sonraki izlemelerde önem verilmeli, yoksa hiçbir filmden hiçbir şey anlamayız ne yazık ki.

Hitchcock/Truffaut kitabında Truffaut defalarca "o filmi sadece 2 kere izleyebildim", "evet o filmi 4 kez izledim ve hepsinde aynı keyfi aldım" gibi cümleleri her film için kurduğunu görüyoruz. "Bu adam bu analizleri nasıl yapıyor yahu!" diye kendimize sormadan önce bu noktaya dikkat etmek lazım. Tabii tüm bu seyirlerin sinemada gerçekleştiğini de hesaba katalım. Geçen hafta İngiltere'deydim ve BFI'da Hiçkok'un Psycho'su oynuyordu. Öyle düşünün.

Tek izlemeyle bir filmi çözmek zaten mümkün değil, o nedenle ilk izleme tamamen keyif için olmalıdır. Diğer şeyleri düşünerek o keyfi yok etmemek önemli.

Bir de günümüzde hayatın hızlanmasından dolayı filmleri tam olarak kavrayamama meselesi var ama onun üzerine ayrıntılı bir yazı yazma planım var zaten, o nedenle değinmiyorum şimdi.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 28/04/2010 2:03 am
(@cogito)
Gönderi: 39
Başlığı açan
 

Kemalettin; o kitabı biliyorum, ama okumadım henüz. Belki de yazıyordur teşekkürler.

Payitaht; rüya sahnesi değil o sahne, tekrar izlersen farkedeceksin. Zaten sonraki sahnede (farenin çöpe atılış sahnesinde) fısıltıların gerçek olduğu anlaşılıyor. Ama fısıltılardaki kadın konusunda bir muğlaklık sözkonusu. (En azından ben öyle düşünüyorum) Işık konusuna ise zaten birçok soyut anlam yüklenebilir.

The Dude; yazım konusunda haklısın. Şimdi elimden geldiğince düzenledim. Umarım geri kalanını da okutabilirim artık:) (gerçekten şaka) Aslında böyle film izlemenin hatalı olduğu çok açık; ama aynı zamanda elde olmadan yapılan bir durum. Aşmak lazım sanırım. Zaten yukarıdaki soru ve sorunlar kısmında 3. maddede bunu sormuştum. Bir tek ben miyim ya bu takıntıları yaşayan? Korkmaya başladım şimdi:) Neyse teşekkürler yorumların için. Yazının devamı için de tespitlerini beklerim.

Çok beklersen,hiçbir şey yapamazsın.

 
Gönderildi : 28/04/2010 5:03 am
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
 

Bazı önemli yönetmenlerin dvd lerinde yönetmenin yorumu oluyor. Misal Kieslowski filmlerinin dvdlerinde bütün filmi baştan sonra sahne sahne neden ve ne göndermeler yaparak çektiğini anlatan bir ablanın sesi vardı. Tabi metin yönetmene ait.

 
Gönderildi : 28/04/2010 1:23 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Biraz kendimizi zorlayıp dengeyi tutturmak lazım. Zaten eğitimli bir göz ister istemez bazı şeyleri seçer, bir filmden bir şeyleri yakalar. Bu yakalama sürecinin düşünce sürecini tetiklemesi ardından olanları kontrol etmek önemli. Çünkü tek bir sahne sizi dünyanın sonuna bile götürür.

Bu BFI dedim ya ilk mesajda, sinema tarihinin ilk sürreal filminin gösterimi vardı (La Coquille et le Clergyman), ona gittik. Zaten acayip uykum vardı, sinemada da çok rahat uyuyan bir adamım. Ben kesin uyurum dedim, zaten Fransız bir uzman çıkardılar 40dk konuştu filmden önce, koltuklar ufacık, uyursam ve kafam düşerse direkt herkes görüyor, rezil oluyorum. Peki ne yaptım? Uyuyacağıma emin olduğumdan hemen bir şeyler düşünmeye, kafamda yazı yazmaya başladım. Adamın konuşması bitti, film başladı, 40dk boyunca esnemedim bile, ki benimle film izleyenler genelde kaç kez esnediğimi sayarlar. 40dk boyunca perdeye baktım ve şu anda filmin açılışı dışında neredeyse hiçbir yerini hatırlamıyorum, zira baktım ama görmedim, düşünüyordum.

Yani eğer bir sahnedeki bir şeyleri göz önüne alıp o sahne üzerine düşünmeye dalarsanız filmin geriye kalanı, ruhu, atmosferi her şeyi çöp olur. 40 dakikalık filmin taş çatlasın 3dksında neler olduğunu biliyorum ama 40dk boyunca perdeye baktım..

Peki o zaman filmleri nasıl izleyeceğiz? Ben kafamda not tutarak izlemeye çalışıyorum. Seyir sırasında bir sahne kafamda şimşek çaktırdıysa hemen o sahneyi veritabanına alıyorum. Filmden sonra ise üzerine düşünüyorum, evde izlemişsem tekrar açıp izliyorum, forumlarda insanlar ne demiş ona bakıyorum, arkadaşlara soruyorum vs..

Daha genel anlam arayışları ise 2. 3. seyirlerde aranmalı, bütünlüğe oturtulmalı vs..

Ben böyle yapmaya çalışıyorum.

Uzak konusunda ise şu yazı belki birkaç şimşek çaktırır kafanda, Ali istedi mi ne de güzel yazıyor.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 28/04/2010 3:18 pm
(@kertenkelebek)
Gönderi: 0
 

Bazı önemli yönetmenlerin dvd lerinde yönetmenin yorumu oluyor. Misal Kieslowski filmlerinin dvdlerinde bütün filmi baştan sonra sahne sahne neden ve ne göndermeler yaparak çektiğini anlatan bir ablanın sesi vardı. Tabi metin yönetmene ait.

Son olarak Vavien filminin dvdsinde gördüm böyle birşey, taylan kardeşler aralarında sohbet eder gibi anlatıyor filmi.

 
Gönderildi : 28/04/2010 4:07 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Amerika'da çıkan dvdlerin (Vanilla değilse) tamamında var, bazılarında 2şer 3 er tane. Shaun of the Dead'de 4 tane vardı, yönetmen, oyuncular yapımcılar falan diye, Yüzükler'de 4 er taneydi sanırım falan.

Çok yapılan bir şey de ben nedense bir türlü sevemedim olayı, pek dinlemişliğim yoktur. Vavien'dekini kesin dinlerim ama :).

Hatta hiç unutmam, biliyorum inanmayacaksınız ama yaşadım, sabah 2 gibi Show Tv açtım bir film oynuyor. Gece ormanda koşuyorlar, aniden bir adam konuşmaya başladı, "bu sahnede gerçekçi bir atmosfer istiyorduk o nedenle şöyle şöyle objektifler kullandım, arkadaki ışıkları şöyle yaptık" falan filan diye. Dondum kaldım. Bu kadar da gerizekâlı olamazlar dedim, ama öyleydiler evet.. Bunu gerçekten yaşadım. Evet.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 28/04/2010 4:26 pm
(@cogito)
Gönderi: 39
Başlığı açan
 

Yönetmen tarafından filmin açıklanmasını ben doğru bulmuyorum. Ha ''şu sahneyi şöyle çektik'' , '' burada böyle teknikler kullandık '' gibi açıklamalar olursa amenna, yapılabilir; ama anlam konusuna hiç girmemelidir.

İyi bir yönetmen anlatacağı şeyleri filmiyle anlatmıştır zaten. Sonradan başka yollarla filmi açıklama derdine düşmez. Düşüyorsa eğer filmi tam manasıyla çekememiş demektir.

Kieslowski' nin böyle bir şey yaptığını bilmiyordum. Çok da severim kendisini ve dekalogları. Ne diyelim bir bildiği vardır heralde. (Olumsuz bir şey demeye dilim varmadı)

Uzak filmindeki sahne konusunda biraz daha bekleyip kendi yorumumu yazacağım. O sahnenin birçokları tarafından rüya sanılması şüphelerimde ne kadar haklı olduğumu görmemi sağladı. (The Dude, verdiğin linkte de rüya diye yorumlanmış)

Bir de sitemim var: Görüyorum ki birçok kişi bütün filmleri yalayıp yutmuş, her şeyi çözmüş, iş bir tek kamera alıp çekim yapmaya kalmış. Başlığa gösterilen ilgisizlik bunları düşündürdü maalesef. (Tabi sözüm meclisten dışarı)

Çok beklersen,hiçbir şey yapamazsın.

 
Gönderildi : 28/04/2010 6:59 pm
(@hegel)
Gönderi: 0
 

............

Bir de sitemim var: Görüyorum ki birçok kişi bütün filmleri yalayıp yutmuş, her şeyi çözmüş, iş bir tek kamera alıp çekim yapmaya kalmış. Başlığa gösterilen ilgisizlik bunları düşündürdü maalesef. (Tabi sözüm meclisten dışarı)

Madem öyle, ben de başlığımı başlığına armağan edip buradan devam ediyorum. Ayrıca burada yazılanların sağlam gözler ve beyinlerce takip edildiğinden emin olabilirsin. Kesinlikle kendimi ima ettiğim düşünülmesin. O değerli kalabalık içinde yer almak büyük bir onur olurdu benim için ama maalesef. Onları övmekten, tüm değersizliğimle ne kadar değerli olduklarını söylemekten ileri gidemem. Bu durumda onlardan bahsetmem bir saygısızlık olarak bile görülebilir. Bunda haklılık payı da olabilir. Ama bunun hakkında konuşmak ve değerlendirme yapmak bana düşmez. Bu büyük erdemleri kirletmekten korkarım. Sanırım fazla ileri gittim.

Altar'dan kaldırdığım kurbanı aşağı serersek ortaya şu çıkar:

Değersizlik, Sıkıntı, Acı ya da Verdana: Bir filmi ilmik ilmik çözmek ya da parça parça etmek ya da "değer mi" diye düşünmek mi gerekir önce? Kabul edilebilinir bir derleme girişimi için yetersiz ve isteksizce bir çabanın sonuçları:

Yazanın kendini tamamen aşarak, kendini hiçe sayıp soyutlayarak, olan bitene başka bir yerden, mesela bir ağaç kavuğundan bakarak –bakamaz diyelim, canlı olmadığını varsayarsak- değerlendirmesi üzerine:

Belki de bu imkansız. Cansız bir varlık olarak değerlendirme yapmak ile ölmüş bir varlığın yapacağı değerlendirme arasında sıkışmış kalmış olan insanlık –yaşıyor olmak biraz da böyle bir şey- için elinden gelenin en iyisi bu şimdilik –organizmayı hiçe sayma çabasının tomurcuklanması- ama çizgi içi tezatlıklar yüzünden toparlayamama üzerine bir ara paragraf.

Yukarıdaki üç paragraftan bir şey anlamadıysanız önemli değil. Söylemek istediğim de buydu aslında. “Film seyretme eylemi” üzerine bir durum değerlendirmesi için sıkıcı bir giriş. Sıkıcı filmlere dayanabilme katsayımızı yükseltmeye çalışıyor ya da en azından bunu diliyor olabilirim.

Film gerçekliğin yerine ne kadar geçebilir? Bunu gerçekten dilediğimiz, bir filmin içinde kaybolduğumuz, hiç bitmesin dediğimiz anlar olmuştur. Bu şekliyle rüyalarımıza benzetebiliriz. Sinema salonları da varlıklarını buna adamışlardır. Kar etme güdülerini bir tarafa bırakırsak, o loş ve serin karanlıkta her şeyden vazgeçmişiz gibidir. Uykuda olma hali gibi. Ya da –kim bilir- mezarda. Unutmak, eğlenmek, gülmek, öğrenmek, şaşırmak, üzülmek hatta acı çekmek için bile sinema koltuğuna oturmuş olabiliriz. Aslında ölmek için oturuyoruz o koltuğa. Varlığımızı unutmak, ondan vazgeçmek, bir bedenin tahakkümünde olmadan havaya karışmak, sinemanın, o anda oynayan filmin tuhaf büyüsüne karışmak istiyoruz. O an aslında müthiş bir deneyim yaşıyoruz. Farklı bir gerçekliği çağırmış oluyoruz. Birleşme için şartlar müsait olmasa da bunu gönülden isteyerek, bir bakıma gerçekleştirmiş oluyoruz. Gerçeğin çölünde susuzluktan çoktan ölmüş olmamıza rağmen aslında biz o an Arnold Layne’iz.

Bu büyük illüzyon bittiğinde biraz daha yaşlanmış, olgunlaşmış ve ortak gerçekliğimize daha anlamlı gözlerle bakarak, bir sonraki bize özel gerçekliği yaşayana kadar hayatın içine karışıyoruz. Dışardan seyrettiğimiz bu kurmaca hayatların büyüsü, belleğimizde tuhaf bir tortu bırakarak uçup gidiyor.

Bu hoş ve aldatıcı durumu kabullenmek ve sürdürmek bize kalmış. Ya da farklı bir kulvara geçerek profesyonel deformasyonu da göze alarak sinemaya bir iş gibi, ders gibi bakmak. Belki de burası araftır, kim bilir? Sanatçı için “cehennem” diyebileceğimiz, yaratım sürecinin –resim, şiir, roman, film, müzik vb.- yaşanacağı yere ulaşmadan önce beklenilmesi, pişilmesi gereken yer. Oraya, “cehennem”e gidenin bir ömür boyu, ya da sonsuzluğa kadar bu “acı” ile yaşayacağı yere varamama tehlikesini göze alarak arada, arafda kalmayı göze alabiliyor muyuz? O tatlı, her şeyi bize unutturan, saflığımızı filmler yoluyla devamlı koruduğumuz “cennet”imize elveda diyebiliyor muyuz? İyi düşünmek lazım. Çünkü bu yolun dönüşü yok ve arada çok insan telef oldu.

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 28/04/2010 7:10 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Yönetmen tarafından filmin açıklanmasını ben doğru bulmuyorum. Ha ''şu sahneyi şöyle çektik'' , '' burada böyle teknikler kullandık '' gibi açıklamalar olursa amenna, yapılabilir; ama anlam konusuna hiç girmemelidir.

Kieslowski' nin böyle bir şey yaptığını bilmiyordum. Çok da severim kendisini ve dekalogları. Ne diyelim bir bildiği vardır heralde. (Olumsuz bir şey demeye dilim varmadı)

Genelde 2. denilen oluyor, burada bunu anlattık falan deyeni fazla duymadım. Kieslowski yapmıyor zaten, uzman bir kadın konuşuyor kendi yorumlarını yapıyor vs., Kieslowski döneminde dvd yorumu olayı yoktu zira dvd olayı yoktu.
Bir de sitemim var: Görüyorum ki birçok kişi bütün filmleri yalayıp yutmuş, her şeyi çözmüş, iş bir tek kamera alıp çekim yapmaya kalmış. Başlığa gösterilen ilgisizlik bunları düşündürdü maalesef. (Tabi sözüm meclisten dışarı)
Foruma hoşgeldin, en büyük sorunumuz bu zaten.

Yalnız başlık da biraz yanıltıcı, onu da kabul etmek lazım.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 28/04/2010 7:12 pm
(@cogito)
Gönderi: 39
Başlığı açan
 

Hegel; armağanını saygıyla kabul edip teşekkür edip bir de itirafta bulunmak istiyorum: Forumda nerede bir hegel yazısı görsem hemen okumaya koyuluyor ve derin düşüncelere gark oluyorum. Keza bu yazı da ziyadesiyle keyifli. (Sanırım Dostoyevski ve Zizek etkisi benim gibi seni de sarmalamış durumda)
Yazıdan payıma düşenleri aldım sağol.

The Dude; benim bir bilgim yok Kieslowski ile ilgili konuda. Zaten yapmaz o öyle bir şey diyorum ama:) beetlejuice da ''metinler kendisinin'' diyor.

Başlık neden yanıltıcı? Ya da ne olmalı?

Asıl amacın başlığa uygun olduğunu düşünüyorum; ama sanırım giriş bölümü biraz konuyu saptırdı.

Önerileriniz doğrultusunda düzenlenebilir. Malum ben tarafsız bir gözle bakamıyorum yazıma.

Çok beklersen,hiçbir şey yapamazsın.

 
Gönderildi : 28/04/2010 8:03 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Hegel'i sevenler burada buluşuyor:
http://tursusuyu.blogcu.com/ " onclick="window.open(this.href);return false;

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 28/04/2010 8:40 pm
(@hegel)
Gönderi: 0
 

Hegel; armağanını saygıyla kabul edip teşekkür edip bir de itirafta bulunmak istiyorum: Forumda nerede bir hegel yazısı görsem hemen okumaya koyuluyor ve derin düşüncelere gark oluyorum. Keza bu yazı da ziyadesiyle keyifli. (Sanırım Dostoyevski ve Zizek etkisi benim gibi seni de sarmalamış durumda)
Yazıdan payıma düşenleri aldım sağol.

................

Saniyede 24 kez peryodik olarak deforme olan bir gerçeği, hayatlarımıza tercih ediyorsak birbirimize değer verdiğimizi göstermeliyiz; teşekkür ederim. Ama bu beni de kapsayan bir değerlendirme ise bu kalkanın dışına kaçmaya çalışmam gülünç olur. Gönüllü bir kabulleniş diyelim o zaman. Evet, Dostoyevski ve onun uğursuz kahramanları. Bunu filmlere de tercih ederim.

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 28/04/2010 9:43 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Ya bu başlığı ben en az 5-6 kez tıkladım, okudum. Ama konuşulmak isteneni tam olarak hala anlayamadım?

"O sahnede ne oluyor?" olgusu, filmde insanı düşündüren bişi değildir ki. Eğer evde izliyorsan filmini durdurup geri alıp tekrar izleyip vs. düşünürsün istersen ama film izlerken bu yaklaşıma girilmez bence. Film karşında sürüyordur çünkü. Anlamadığını geçer, zaman kaybı yapmaz, sınav bittikten sonra boş bıraktığın sorulara dönersin. Bazen çok az rastlanır örneklerde, çok önemli görünen ama açıklanmayan şeylerde olabilir bu ancak. Ama bu durum da çok nadiren olur.

Ben öteden beri öyle giz sunan, anlaşılmaz vs. filmleri sevmedim. Bunun 2 affettiriciliği olabilir. Bir: Mesele çok büyüktür, net çıkarsama yapmak zaten zordur. O yüzden sembolize edersin, herkesin kendi anlamını, sembolize ettiğin şeye anlam yüklemesini sağlamaya çalışırsın (2001/Kubrick). İki: Göstergebilimsel olarak öyle anlamlı ve net bir "anlam atmosferi" kurarsın ki hikayeyi anlamaya gerek olmaz. Olayı anlamasan da olayla anlatılmak isteneni anlarsın (İkilem/Eray Dinç)

Bunlar dışında yok David Lynch'in karmakarışık senaryoları, yok Angelopoulos'un dakikalar süren kadrajlarındaki gilzi anlamlar, yok Fellini'nin çizgiromansı kadrajlarının birer özet oluşu falan vs. hep triptir. Sevene eyvallah ama hepsinin "esas amaç" olmasının garipliği üzerine uzun uzun yazabilirim.

Yönetmen dediğin kişi, algıları kontrol edebilen ve eden, etmekle yükümlü kişidir zaten. "Ben bir kadraj alayım, insanlar içindeki anlamı anlamaya çalışsın" diye birşey yoktur. "Engin denizi çekeyim, bu kadraj başkarakterin zihnindeki boşluğu sembolize etsin!" Yok böyle birşey. (Reha Erdem'in Hayat Var'ı tam bu yönde bir izlekti) Çünkü ben engin denizi görünce özgürlüğü algılayabilirim. "Bu çekim, adamın özgürlüğünü sembolize ediyor" derim. Ardından adamım bacakları kırılır, herif yatağa düşer. Yönetmen zihni boş adamın yatağa düşüşünü anlatırken ben özgür adamın yatağa düşüşü hikayesini izliyor olurum. Ve bu durumda herşey b.ka sarmıştır. Yönetmen bana ulaşamamıştır. BEnimle hiçbirşey paylaşamamıştır. İstediği kadar iyi kadrajlar, oyunculuklar, kurgu vs. olsun. O film olmamıştır!

Yönetmen o kadraja net bir anlam yüklemek/koymak zorundadır. İsteyen istediğini alsın olmaz. Ha, sen isteyerek bilerek 10 tane anlam koyar ve her birininin hikayene aynı bir açıdan hizmet etmesini sağlarsan şahsın, kralsın, canımızsın. Ve söz konusu anlamlar net olmalıdır. "Acaba aşk herşeyi affeder mi?" temalı bir filme "Belki eder" diye sombolize cevap olmaz. "Eder" ya da "etmez" diyen sembolize anlatım olur. Sen buna katılırsın, katılmazsın o ayrı. Cevap de vermeyebilirsin. Flu bırakırsın ucunu, bu da mümkün. Ama "belki şöyledir" olmaz. Yprum yaparsın ya da yapmazsın. Yapıyor gibi yapamazsın. "Cevap veriyor gibiyim" olmaz. Çünkü bu durumda izleyici önce cevap verip vermediğini anlamaya, eğer veriyorsan da ne cevap verdiğini düşünmek zorund akalır. Ve ondan da sonra cevabına katılıp katılmadığının muhakemesini yapmak zorundadır. Kimse kusura bakmasın, hayatın anlamını veriyor ise anca bu kadar enerji harcarım ben bir filme. Ve hayatın anlamına yakın önemde beslendiğim çok nadir birkaç film de zaten gayet açık, net, dürüst, "tripsiz" ve "ben entelim" triplerinde olmayan filmlerdi.... Kanka gibi konuştuk, filozofla konuşmuş gibi oldum. (Dövüş Kulübü, Seconds, Modern Times, Ghost in the Shell....)

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 09/02/2011 5:32 pm
Paylaş: