Forum

Neşeli Hayat
 

Neşeli Hayat

52 Gönderi
17 Üyeler
0 Reactions
9,976 Görüntüleme
(@karatasa)
Gönderi: 0
 

İki kişi tavla oynarken üçüncü bir kişi gelip "lan lan öle değil bak şunu şöyle koy" der ya, hah işte o adam beetlejuice 😀

Arkadaşım, adam bak ne güzel, zihnimi özgür bırakıyorum diyor, tekrar irdeliyorum bakış açımı diyor. Bırakalım da adam yeraltı karanlığında mı boğulsun? Bak ne güzel açtığı başlığa yazmış, edindiğim tecrübeler, ön hazırlık, tecrübeli ekip diyor. Bence katmanlarıyla farklı seyirci türlerini içine çeken, çekimindeki ustalık, tasarımındaki zeka ile seyirciyi koltuğa zımbalayan filmlere yaklaşıyor Kezzap, çok da iyi ediyor. Bunu henüz benimde izlemediğim "Neşeli Hayat" filmini sevmesinden değil, ötekine bakıp anlamaya çalışmasından dolayı söylüyorum. Bu süreç sonunda ne olacağı bilinmez ama her halukarda daha çok düşünmüş, daha olgun bir Kezzap olacağına inanıyorum.

Dolayısıyla iyi bir yere çıkacak ama neresi belli değil diyorum. Hadi hayırlısı.

 
Gönderildi : 03/12/2009 3:43 pm
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Bak hala 🙂 Zaferini taçlandırıyorsun di mi bu bıyık altından kurduğun "daha olgun bir kezzap geliyor" cümleleriyle... Yedirmeyiz olm minimalist sinemanın son neferlerinden Kezzap'ı.

 
Gönderildi : 03/12/2009 4:28 pm
(@verbal_kint)
Gönderi: 0
 

tdk'da rezalet:
Toplumun duygularını inciten olay veya durum, kepazelik, maskaralık, rezillik.

yılmaz erdoğan'ın kelime esprilerine bile gülerdim. burda fragmanda da olan noel babaların " selamınaleyküm" diyip oturduğu plana ve yukarda bahsettiğim sakala asılıp çekme esprisine güldüm.bu kadar. çok net...
abap, yukarda saydığın esprilerin bir çoğu, hazırlanış, seyirciye sunuş ve cevap anlamında bir demet tiyatro'dakilerin tıpa tıp kopyası. Ben çocuktum bir demet tiyatroyu izlediğimde, ve gülüyordum. Şimdi orta yaşa geldim neredeyse. Gülmüyorum abi bu yaşta. Bunu önüme sunan sanatçının sanatına da rezalet demedim, sadece sunduğu tek bir sanat eserine rezalet dedim. Kaldı ki rezalet demem benim kendi yorumumdur. Kimse ayıplayamaz:)
bu filmin senaryosunu tehlikelidir. Ama kotarılmaz mı, çok iyi kotarılır, eğer iyi sindirmiş ve popülist oyunlara gelmezsen. Örnek mi? Sırrı Süreyya Önder.Beynelmilel.
kimse kimseyi kandırmasın, hele hele kendini.
Kezzap, şaşırdım doğrusu film hakkındaki yoruma. Ama yüz yüze konuşursak sanki anlaşabiliriz gibi geliyo:)
saygılar.

http://www.camurfilms.com" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 03/12/2009 6:29 pm
(@toker)
Gönderi: 0
 

ben yılmaz erdoğan'a gıcıktım. hele organize işler'deki o züppe auraya iyiden iyiye ayar olmuştum. ama bu film sevdim arkadaş. bir kere basitliğini, naifliğini sevdim. karı kocanın yatak üstünde dertleştikleri, arkadan çekim plan hariç aklımda kaln tek bir plan yok, doğru. öyle bir iki replik dışında aklımda kalan replik de yok. ama asıl filmi sevmeme neden olan da bu. o klasik yılmaz erdoğan egosundan uzak, son derece naif, film gibi film. hani bir romanya filmi olsa herkesin birbirine tavsiye edeceği bir film olurdu bence.

filmin açılşı yeter her şeyden önce ya. inönü stadını görüyoruz. sahayı, taraftarları falan. sonra ortada iki twigy terlik. sonra bu terliklerin konuşmaları. film de bu terliklerin birnin hikayesi çıkıyor. bence şahane. o stadda 30 bin küsür kişinin görüp de akıl edemediği şeyi bulmuş adam. film daha açılışıya beni tavladı zaten.

teknik olarak ben hiç br sıkıntı görmedim. kurgu, planlar falan deniyor ya. ama dikkat de etmedim, ne yalan söyleyeyim. anlatılan hikayeye konsantre olmuştum.

bkm mutfak ekibinin oyunculukları da bence iyiydi. ersin ve büşra zaten iyiydi. diğerlerinin rolleri de pek bir şey gerektirmiyordu. tezgahtar kızlar bence gayet iyiydiler. oyuncakçının patronu eh işteydi. ersinin sevgilisi iyi oynamıştı. kızın ağabeyleri bombaydı. murat eken iyiydi. sandviçi oynayan eleman b.ktandı diyebliriz belki.

yılmaz erdoğan oyuncu olarak yardırmış. bundan önceki üç filminde çok afedersiniz b.k gibi oynamıştı. bu filmde bittim adama.

hikayenin çıkış noktası zaten mükemmel. günlük hayatta orada duran ama kimsenin dikkat etmediği bir detay. yılmaz erdoğan bunu oscar hayalleri kurmadan, basit ve gösterişsiz biçimde işlemiş. hikayenin layığı da buydu zaten. hiç gülmedik diyen arkadaşlara bir anlam veremiyorum. bu zaten bir komedi filmi değil. filmin içindeki çoğu espri insana kahkaha attıracak değil, gülümsetecek türdendi. bence bu da doğru tercih. ilk kez yımaz erdoğan komedyen sıatının getirdiği baskıyı görmezden gelmiş. darısı her filmi bir öncekinden daha kötü olan cem yılmaz'ın başına.

son tahlildeben filmi çok sevdim. sevdiğim ilk yılmaz erdoğan filmi bu. çok keyifli bir iki saatti benim için.

 
Gönderildi : 03/12/2009 7:35 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Abi ne zaferi. Minimalist sinemadan vazgeçtiğimi mi söyledim.
Hani minimalizm için bir anlamda bir kıstas olmasıyla alakalı olarak son çekmeyi planladığım film aşağı yukarı 45 dakika ve en fazla 9 plandan oluşacak. Yani geçirdiğim değişim doğrudan popüler sinemaya yönelik bir değişim değil. Sadece sinemaya bakışımdaki bağlam değişiyor.
Bu bağlam içine popüler öğeleri de alabilir, almayabilir de.
Ben hala yapacağım filmlerin Ahmet'in pek hoşuna gideceğini sanmıyorum. Yanılıyor da olabilirim.
Ahmet'le alakalı bu.

Bu arada 8 puan verdim Neşeli Hayat'a 8.5 değil. 🙂

Şimdi iş biraz karışık aslında.
Film yorumu yapmak da aynı oranda karışık.
Neşeli Hayat filmi ele aldığı konu, ele aldığı mekanları tasvirindeki başarı ile, yani filmin
daha sosyolojik, politik-ekonomik bir analizini yaptığımızda cidden başarılı bir tablo çıkarıyor karşımıza.

Ha bu söylediklerim benim bilincimi ve duygularımı oluşturan şeyler, dolayısıyla hem zihnime hem de kalbime etki ediyor bu film. Ama başkasının bilinç ve zihnine etki etmeyebilir. Benim bu filme dair yapacağım değerlendirmeler de sizler için fikirlerinize yönelik değiştirici bir etki bırakmaz belki ama film yorumuna dair geliştirdiğim bakışı anlamanızı yardımcı olabilir.

Bu değişimin sebebi zihnimi özgür bırakmam dedim. Bu aslında zihnimi aslında bana it olmayan bir alandan ait olduğu alana teslim etmem demek. Daha önceden bir film yorumuna dair sahip olduğum tüm düşünceler aslında benim temellendirebildiğim ama temelini düşünsel duruşumdan almayan şeylerdi. Şimdi, okuduğum bölümün düşün dünyamı keşfedebilmeme sağladığı katkıyla sinemaya ve daha genel olarak sanata dair daha benden gelen düşünceleri oluşturmama neden oluyor.

Filme gelirsek, yoksulluğun gösterimi ile ilgili en temel sıkıntılardan biri aslında bu insanların hayatlarının içinde hep bir acı, keder, gözyaşı olduğunun varsayılmasıdır. Bu bu hayata dair biraz dışarıdan bakan klişe bir yaklaşımdır. Böyle bir tarafı vardır, ama yoksulluk eşittir acı değildir. Hatta yoksul insanların çok daha mutlu bir hayatları olduğunu bile iddia edebiliriz bir anlamda. Yoksulluk denilen şeyi yaşamamış bir insan olarak benim düşüncelerim de fazlasıyla dışarıdan bunu kabul ediyorum. Ama içeriden gelen yorumlardan hareketle böyle bir şeyi rahatlıkla söyleyebilirim. Bu filmin kırdığı şeylerden biri bu. Tıpkı 70li yıllarda bir bağlamda "yoksulluğu" tasvir eden Munir Özkul-Adile Naşit merkezli aile filmlerinde olduğu gibi bu filmde de yoksulun hayatı olabildiğince gerçeğe yakın bir duyguyla tasvir edilmiş. Acının, neşenin ve de umudun duygusunu birarada görebildiğimiz bir film. (Başkası görememiş olabilir, ben gördüm.)

Bir diğer mesele tasvir edilen mekan ve mekanın içini dolduran imgelerin gerçekliği.
O mahalle, ve o evin görsel yapısı, bu işin günümüzdeki piri olan Zeki Demirkubuz mekanlarından
farklı değil. Aynı şekilde alışveriş merkezinin renkli tasviri gayet başarılı bir tezat oluşturuyor.

Senaryo da aslında çok iyi benim için. Yoksulun kendini daha üst sınıfların mekanında kendini ancak ve ancak bir eğlence unsuru, bir bakılan, tüm toplumsal bağlarından soyutlanmış bir insan olarak varedebilmesi düşüncesi üzerine kurulmuş senaryo gayet iyi. Yani bu hikaye içinde birçok güzel sahne var bu bağlam içinde irdelenebilecek.

Film yorumuna dair -ki bu benim çalışmayı düşündüğüm konulardan biri- eksik olan şeylerden biri filmin "üretim ilişkilerinin film yorumu dışında bırakılıyor olması". Bu açıdan baktığımızda bu film kökünden çelişkili bir film. Bununla ilgili daha detaylı bir yazı yazmayı planlıyorum bu film üzerinden ama özetlersem:

Bu filmin çekimi esnasındaki üretim ilişkilerine bakarsak, yani doğrudan kamera arkasına, çalışanlara, set işçilerine, birçok "Rıza" görebiliriz diye düşünüyorum. Yani film kamera önünde eleştirel bir gözle tasvir ettiği durumu kamera arkasında yeniden üretiyor. Filmin içindeki Rıza'nın çalıştığı katın birkaç kat altında sinemada "Neşeli Hayat" filmi oynuyor olsa, Rıza kendi hikayesini izleyebilecek kadar bile para sahibi değil. İşte temel mesele bu. Film sadece filmin kendisi değil, filmin makarasını da içine alır. Sanat eserini üretim ilişkilerinden bağımsız düşünmemeliyiz gibi bir tezim var. Bu da benim ideolojik duruşumdan kaynaklanıyor haliyle.

 
Gönderildi : 03/12/2009 7:49 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

filmin açılşı yeter her şeyden önce ya. inönü stadını görüyoruz. sahayı, taraftarları falan. sonra ortada iki twigy terlik. sonra bu terliklerin konuşmaları. film de bu terliklerin birnin hikayesi çıkıyor. bence şahane. o stadda 30 bin küsür kişinin görüp de akıl edemediği şeyi bulmuş adam. film daha açılışıya beni tavladı zaten.

Evet bu mesela! Çok harika. Filmin bütünü de bu sahne gibi aslında.
Kocaman bir şehir içinde, sadece bir imgeye dönüştürülmüş ve de o maske altında görülmeyen yok sayılan bir adam. Bu insanların da filmi yapılmalı.

 
Gönderildi : 03/12/2009 7:52 pm
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Ya zorla babam zorla:) Kemal Sunal'da kapıcıları, çöpçüleri, oynamadı mı yıllarca. Onlar büyük adamıon hikayesi miydi? ilkkez yapılmış gibi sizde yani.

 
Gönderildi : 03/12/2009 8:23 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Kaç gündür yazacağım, erteledim durdum, üzüldüm şimdi.

Filme ali.ünal'la gitmiştik ve film bittiğinde ali'ye ilk dediğim şey "şaşırdım ya, adam komedi yapmamış, minimal bir hikâyeye komik sahneler eklemiş". Ancak ne yazık ki henüz o kadar olgun bir yönetmen değil Yılmaz Erdoğan. Becerememiş. Evet, niyetini çok sevdim ama o kadar acemice hareketler var ki harcamış filmi. Bu filmi izleyeceğime Bisiklet Hırsızları'nı, Masumiyet'i vs.yi tekrar izlerim, daha çok şey katar bana.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 03/12/2009 8:35 pm
(@verbal_kint)
Gönderi: 0
 

Kaç gündür yazacağım, erteledim durdum, üzüldüm şimdi.

Filme ali.ünal'la gitmiştik ve film bittiğinde ali'ye ilk dediğim şey "şaşırdım ya, adam komedi yapmamış, minimal bir hikâyeye komik sahneler eklemiş". Ancak ne yazık ki henüz o kadar olgun bir yönetmen değil Yılmaz Erdoğan. Becerememiş. Evet, niyetini çok sevdim ama o kadar acemice hareketler var ki harcamış filmi. Bu filmi izleyeceğime Bisiklet Hırsızları'nı, Masumiyet'i vs.yi tekrar izlerim, daha çok şey katar bana.

altına imzamı atarım.

http://www.camurfilms.com" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 03/12/2009 8:36 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Ya zorla babam zorla:) Kemal Sunal'da kapıcıları, çöpçüleri, oynamadı mı yıllarca. Onlar büyük adamıon hikayesi miydi? ilkkez yapılmış gibi sizde yani.
İlk kez değil tabi abi.
Bu sayılar artmalı anlamında söylüyorum.
90lar sonrası popüler sinema içerisinde kaç tane peki bu bahsettiğimiz karakterler, buna da bakmak lazım mesela. 90'lardan sonra neden birden azalıyor, 70'lerdeki yoksul imajları.
Neden yoksullukla ilgilenen programlar daha çok dini kanallarda gösteriliyor.

 
Gönderildi : 03/12/2009 8:37 pm
(@sickman)
Gönderi: 0
 

Kemal Sunal'a gitmeye gerek yok, yeni filmlere bak.

www.fadeoutstudios.com - www.soberworks.ist - www.budabi.tv

 
Gönderildi : 03/12/2009 8:50 pm
(@ali-unal)
Gönderi: 0
 

Yılmaz Erdoğan'ın en büyük avantajı: çok popüler olması. Yalnız çok büyük bir dezavantajı da var: çok popüler olması.

Bunu söylememe sebep, Erdoğan'ın bir türlü kabul edilmeyen, hakkı verilmeyen şâirliği. Ancak şâirliğinin, ikiyüzlü edebiyat dünyasında, popülaritesi nedeniyle piç edilmesindeki tek suçlu, edebiyat dünyası da değil. Hazret ne yazık ki buna çanak tutuyor. Filmini eleştirenlere "5 milyonlarını vereyim çok laf etmesinler" ya da şiir albümü çıktığında "Bunu sizin için yapıyoruz, alın, almazsanız bir daha yapmam" yahut "Ben profesyonelim, ilham beklemem, oturur yazarım" dediğinde [böylelikle, başka başlıkta süren ilham tartışmasında da taraf tutmuş oluyorum] yapıyor bunu ve zedeliyor. Yaptığı her güzelliği zedeliyor.

Filmi de benzer bir nedenden ötürü aynı kadere gidiyor sanki. Senaryosu, [yıllardır İstanbul'da yaşayan Kürt Yılmaz Erdoğan'ın Ankara ağzını tutturduğu üst düzey oyunculuğunun yanı sıra diğer] oyunculukların çoğu ve görüntüleri oldukça başarılı olan film, ne yazık ki tempo ve kurgu (kesmeler) anlamında biraz rahatsızlık veriyor. Tanım itibariyle neşeli olması beklenen karakterlerin aslında hüzünlü olduklarını belirtme klişesini bir yana bırakırsak (Ağlayan palyaço klişeliğindeki gibi), anlattığı varoş öyküsü inandırıcı. İnandırıcı, çünkü -her ne kadar ultra-burjuva bir hayat sürmeye başlasa da- "Hiçbir lahmacun da / O okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin / Tadını vermeyecek bir daha / Çok daha iyilerini yedim sonra / Bizzat Urfa'da hatta / Ama hiçbirinde o kadar aç oturmadım sofraya" diyen bir geçmişten geldiğini biliyorum. Bu da, Erdoğan'ın içinde kalan, ama artık, yalnızca şiirlerde ve filmlerde ortaya çıkardığı yanına yaklaştırıyor beni.

Sürprizbozan
"Filmini mutlu sonla bitirmesi, onulmaz hüzüncü ve demagog Yılmaz Erdoğan için çok büyük bir artı. Ağlaklığa gitmemesi, hüzün ve kahkahanın dozunu çok iyi ayarlaması; senaryo konusunda birkaç adım ileri gittiğini gösteriyor. Eğer kurgu masasına oturmayıp bu işi, bu işin ehline bıraksaydı, bence film birkaç tık daha yukarı çıkardı.

Not veriyorum: 7,5 / 10

 
Gönderildi : 04/12/2009 12:14 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Kemal Sunal'a gitmeye gerek yok, yeni filmlere bak.

Abi hangi yeni populer film ajitasyona kacmayan bir yoksul ve dislanmis imaji cizmis 70lerdeki gibi?
Ben mi unutuyorum? Cok az var.
Hep bagimsiz sinema urunleri: Tabutta Rovaseta ile baslayan Zeki Demirkubuz'a uzanan bir yelpaze var.

Populer filmlerden Eskiya o topraklara gider. Hadi Agir Roman diyelim basarisi tartisilsa da...
Baska da aklima gelmiyor varsa da tek tuktur.
Bu anlamda bu film populer sinemanin icine gayet dislanan ama bir donemin Turkiye sinemasini belirlemis bir kesimi tekrardan canlandiriyor. Bu bile onemli yapar bu filmi benim gozumde.

 
Gönderildi : 04/12/2009 1:33 am
(@toker)
Gönderi: 0
 

Kaç gündür yazacağım, erteledim durdum, üzüldüm şimdi.

Filme ali.ünal'la gitmiştik ve film bittiğinde ali'ye ilk dediğim şey "şaşırdım ya, adam komedi yapmamış, minimal bir hikâyeye komik sahneler eklemiş". Ancak ne yazık ki henüz o kadar olgun bir yönetmen değil Yılmaz Erdoğan. Becerememiş. Evet, niyetini çok sevdim ama o kadar acemice hareketler var ki harcamış filmi. Bu filmi izleyeceğime Bisiklet Hırsızları'nı, Masumiyet'i vs.yi tekrar izlerim, daha çok şey katar bana.
yani becerememe kısmı, tabii ki öznel, o tartışmaya girmek istemem. ama bisiklet hırsızları diyorsun, masumiyet diyorsun. bu fimler birer başyapıt. birisi dünya sinema tarihine, diğeri türk sinema tarihine geçmiş.

neşeli hayat böyle bir film değil. büyükler liginde adı telaffuz edilebilecek bir film değil kesinlikle. zaten bu yüzden de iyi bir film. biraz açmak gerekirse, vizontele'de yılmaz erdoğan'ın konuşmalarında itici bir auteur havası vardı. "alın, budur!" diyordu adam film için. ama aslında bol eksili bir filmdi. hamdı. vizntele tuuba'da çakma bir sosyal içerik. popüler sinema ile politik sinemayı birleştirmeye çalışan, "yardan da serden de geçmemci" bir tavır, tarık akan'ı yılmaz erdoğan'ı yeni yılmaz güney ilan etmesi, filmin içinde yine bir ton olmamışlık. organize işler'de sağır sultanın bile duyduğu helikopter kamerası. bunun filmin birincil promosyon aracı haline gelmesi. film içindeki dillere pelesenk olan ama aslında at penisinde kelebek tadındaki alakasız replikler.

bu film böyle değil ama. dün mirgün çabas'ın programında izledim yılmaz erdoğan'ı. bir miktar iticilikle birlikte daha akıllı uslu konuşuyor. bu efendi tavır bence filme de yansımış. yılmaz erdoğan'ın kapasitesi belli, bunu kabul etmiş önce. bir başyapıt çekmek için çok erken olduğunun sanıyorum ki kendi de farkında. bu da kendi kalıbının filmi olmuş. iyi ve gösterişsiz bir film. ama masumiyet demeyin, bisiklet hırsızları demeyin gözünüzü seveyim.

bi de bu filmin hikayesi çöpçünün hikayesini anlatmakla bir değil kesinlikle. çöpçü çok göz önünde, herhangi bir yeni gerçekçi sinemacının hikayesini ilk anlatmak isteyeceği karakterler arasında. bu filmde yakalanan şey daha keskin, daha zekice. ha dahice mi değil, ama zekice. sıradan değil, bunu kabul etmek lazım.

 
Gönderildi : 04/12/2009 1:38 am
(@aydemirse)
Gönderi: 0
 

Bana bir şeyhler oluyordan bu yana ilk kez yılmaz erdoğanın yaptığı bir şeyi sevdim, ama çok sevdim.
Nerdeyse tüm genel planların flu olmasına rağmen sevdim, yapay yağmur ve kar rezaletine rağmen sevdim. Ersin ve diğer mal BKM oyuncularına rağmen sevdim.

Herif çatır çatır oynamış, TV filmi çeker gibi çekmiş. Ama hikayeyi üzerine oturttuğu adama öldüm bittim ben. Rıza derim başka bir şey demem. "Bir türkü okuyayım mı? Ciddiyim abi bir türkü okuyayaım mı?" Helal lan dedim film boyunca. Kızdığı yerlerde şivesi kayıyordu yer yer ama bakışlarındaki hüzün, hayatın sillesini yemişlik. ulan bu nasıl bir hünerdir. Sen ne yetenekli adammışsın birader. Madem bu akdar yetenekliydin, niye antin kuntin roller yazdın hep kendine?

7/10 bu herif çok çok çok daha iyilerini yapabilir ama biraz yükleri atması lazım. Ne rezilliktir o BKM mutfak tayfası birader!

Evlat öyle deme,mizah çok ama çok ciddi bir iştir!
Münir Özkul

 
Gönderildi : 04/12/2009 2:01 am
Sayfa 2 / 4
Paylaş: