Bütün üyelerin gözü önünde adminler, moderatörleri sorgulayabiliyoruz, Bir üyenin çıkarlımasının ne kadar önemli bir olay olduğunu düşünüyoruz. Bütün gece birbirimizden hesap soruyoruz. Bu hem üyelik meselesinin ne kadar değerli olduğunu hem de kimsenin kayırılmadığını göstermiyor mu? Demokratiklik sorunumuz olduğunu düşünmüyorum. Demokratiklik benim anlayışıma göre herşeyi yapabilme özgürlüğüdür bi anlamda.
Yani Ahmet demiş ya isteyen istediğini yapabilir diye... Bedeline katlandıktan sonra herşeyi yapabilirsiniz. Yani herhangi biriniz gidip patronunuzun masasının orta yerine kakanızı yapabilirsiniz. Bunu yapabilirsiniz, özgürsünüz... ama bedeline katlanırsınız.
Çıkarılan arkadaş bu özgürlüğünü kullanmıştır. Foruma kakasını yapmıştır demiyorum... Forumda istediği gibi konuşmuş Bir üyeye (moderator demiyorum bakın) hakaret etmiş, forum ahalisine güdük demiştir. Bedeline katlanmıştır. Gelen tepkiler üzerine yine çoğulcu bakış açısıyla kendisinin üyeliğini aktif ederim derim o zaman. Yani Kadir'cim benim veto etmem gibi bişi söz konusu olamaz forum istiyorsa üyelik geri gelebilir.. çıkarılan arkadaş bakalım artık bizi istiyor mu bu da önemli. Ben kaldırırm sorun değil. Forum ne diyor.
Abilerim noldu bize , nerde çalışmalarımız çabalarımız yorumlarımız çok gereksiz şeylerle zaman öldürüyoruz. Hepimizin hataları,yanlışları oluyor. Ama biz bir aileyiz ve hiçbir şekilde birbirimizi kırmayalım. Ki sonumuz dandik forumlara dönmesin.
Belki mesaj yazmak haddime değil ama üzüntümü belirtmek istedim.
Sevgiler...
Akın var güneşe akın! Güneşi zaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın!Toprak bakır gök bakır.Haykır güneşi içenlerin türküsünü,hay-kır haykıralım!
Özgür sen hakikaten Ice'ın mesajını anlamamışsın, mesajlarından bunu anlıyorum.
Şu mesajın neresinde bize güdük deniyor?
Sizin gibi ezikler yüzünden forumdan soğudum girip okuyasım yazasım kalmadı. Objektiflikten, saygıdan bihaber insanlar moderatör olunca forum da böyle güdük kalıyor ne yazık ki. (Umarım daha önce yaptığın gibi forum yoluyla bana laf edip de sonra sıkılınca hepsini toptan silmezsin.)
Adam diyor ki yönetim yetersiz kalırsa bu forum sakat kalır, büyüyemez, olan da budur demiş. Bence olan bu değil ama devamlı ertelediğin şu yönetimi oluşturma işini yapmazsan olacak olan budur.
Devamlı okuyorum Ice'ın mesajını ve hâlen daha sorunlu görmüyorum (üslubu dışında).
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Bir ara da artık şu diline pelesenk olmuş "sanat için sanat" lafını da açıklarsan.
Çünkü ben öğrenebilmek için bir sürü şey okuyup bir sürü ders aldım, almaya devam ediyorum,
hala şu sanat için sanat, toplum için sanat saçmalığının anlamını kavrayabilmiş değilim.
Hocam karşılıklı tartışmaların uzaması taraftarı değilim ancak dilersen uygun başlıkta ve zamanda yazışabiliriz. Gerçi ben oturup yazma konusunda pek becerikli sayılmam yüzyüze konuşmayı her zaman tercih ederim. Referans olarak söylediğin ders almak, birşeyler okumak, sanatçıyı hangi kefeye koyar bilemiyorum ama bunların insanı sanatçı yapmadığı kesin, ders alıp kitap okumayla olsa olsa akademisyen olunur sanırım. Bence sanatçı hissettiği yerde varolur zaten yapıtlarını halk için veya sanatı geliştirmek için yapmaya çalışması bir anlam ifade etmez. Aslında daha da kısacası ben bu tip şeylerin yazarak veya konuşularakta bir yerlere vardılarabileceğine inanmıyorum. Aslolan erserlerdir, ainesi iştir kişinin lafına bakılmaz sözüne kesinlikle katılırım. Bu sebeple oturup sanat ne için yapılmalıdır tartışması çok içinde bulunmaktan zevk duyacağım bir şey olmasa da yazmış olduğun sorular çerçevesinde sohbet edebiliriz. Yoksa bahsettiğin kavramları açıklayabilecek kişi ben değilim. Zaten kendimi arama yolculuğum bittiğinde, benim için sanatta bitmiş olur.
Çağan Irmak; Küçük Emrah Filminin başarısını bilen ve bu başarıyı kendi üslubunca iyi bir şekilde anlatan yönetmendir.( Bu yorumu dikkatli anlayın). Küçük Emrah'ın çekildiği dönemlerde, ülkenin sosyo ekonomik durumu ve insanların hayatı algılayış biçimleri, filmleri çeken yönetmenler tarafından çok iyi algılanmış ve uygulanmıştır. Buradaki algılama ve uygulama şurdadır: Dönem Türkiyesi'ide köyden kente belirgin şekilde, göç yaşanmaktadır. (Ayrıntılara çok girmicem), Kente göç eden bir kültür ile kentte yaşayan, kentli kültür arasında yaşamsal anlamda çok büyük ayrılıklar vardır ( Sosyo ekonomik vb.. durumlar buna dahildir) Kente, yeni bir hayat için göçen ve kentli olamayan insanlar, (artık bu insanlar ne kentlidir ne de köylüdür) kentte tutunmaya ve hayatta varolmaya çalışmaktadır. İşte değeri bir türlü anlaşılamayan bu yönetmenler, bu arada kalmış ve uyum sağlayamamış, kendi anlam biçimlerine göre doğru olanı yapmış insanları irdeler ve işler (yönetmende algılar ve uygular). Küçük Emrah Filmlerinin başarısı işte burada yatar, yani arada kalmış insanların anlatılmasında. ÇAğan Irmak: Peki o neyi yakaldı ve başarılı oldu? Çağan Irmak, tıpkı Küçük Emrah'ın yaratıcıları gibi döneminin gereğini çok iyi algılamış ve uygulamıştır. Peki bu neden bir başarı olur? Çünkü Dönemin insanlarının beklentileri çok iyi algılanmış ve sinemada realize edilmiştir. Küçük Emrah gibi... Bu yazı ne diyor övüyormu yeriyormu: Bunada alımlayıcı karar verecek. Onu seviyorlarsa ben kaybettim ona düşmanlerse gene ben kaybettim. Neyse, hayat devam ediyor. Takılıp kalmayalım devam...fatih selçuk
Fatih SELÇUK
Sonuç olarak nereye vardı bu ice meselesi , arada kaynadı mı yoksa 🙂 ?
Ya Ahmet canın mı sıkılıyor?
Son bir hafdır biraz ama canım sıkılıyor değil canım sıkkın.
bugün izleme fırsatım oldu. daha doğrusu daha önce başlamıştım ama başları bayağı sapıkça gidiyordu filmin, biraz soğutmuştu,depresif bir havası vardı, ancak sonlara doğru birraz hava değişti.
İLK UZUN METRAJ FİLMİM : www.zamakfilm.com
http://www.yabancifilm.com" onclick="window.open(this.href);return false;
AZRAİL
http://www.youtube.com/watch?v=F68E08k_U5w" onclick="window.open(this.href);return false;
GERÇEK DÜŞ
http://vimeo.com/10479111" onclick="window.open(this.href);return false;
Biri Türk usülü romantik komedi (Türk usülü olduğunda son 45 dakka alakasız biçilde komple melodram saçmalık), diğeri bildiğin damardan depresyon. Nasıl ilgi kurabildin iki film arasında ben ona şaştım :).
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Ağlayanları görüp salondan kahkaha atarak çıkmama sebep olmuş derinlikte bir filmdi. Bu arada requem for a dream de duman avcıları ve yeşilay reklamlarını aratmayan bir finale sahipti. Candy'i tercih ederim.
Filmi yakın zamanda izledim.
Burada 7 sayfa konuşulduğunu görünce "zaman buluduğumda bakayım" diye düşündüm.
Hepsini okuyunca da ciddi ciddi birkaç başlığı bir arada tüketmiş gibi hissettim kendimi.
Şimdi hem Issız Adamla, hem Kızsız Adamla (eşim göstermişti filmi bana, ıssız adamdan bile önce izlemiştim. Bir de "işsiz adam" varmış galiba), hem Fırat'ın söyledikleri ile, hem site yönetiminin yaklaşımı ile ve daha daha birşeylerle ilgili yazmak istesem feci olacak, yaz yaz bitmeyecek. Duyarsız olduğumdan falan değil, zaten tartışmalar soğumuş biraz, kapansın mümkünse. Ben Issız'da kalayım.
Hemen her film gibi istenirse uzun uzun incelenebilir tabi bu film. En kısa haliyle değerlendirecek olursam: uzun uzun değerlendirdiğimde fazla birşey bulamayacağım, kısacık değerlendirdiğimde "fena değil" diyeceğim bir film.
Önemli olan şu: filmin hikayesinin gelişimini, karakterlerin tercih ve seçimlerini derine inerek değerlendirme ihtiyacı hissediyor muyuz? Yönetmen bizimle böyle bir bağ kuruyor mu? Bunu yapmamızı talep ediyor mu?
Cevap: Yönetmen, böyle bir hikayede böyle birşeyi talep etmiyor, ama aslında etmeli. Ama etmiyor çünkü hikayesini gerektiği gibi kuramamış, anlatamamış, çeşitlendirememiş. Çünkü filmde uzun uzun izlediğimiz, oldukça mutlu anlarına şahit olduğumuz karakterler pat diye ayrılıyor. Bu ayrılışla ilgili yapılan tek bir açıklama var: "Ben ıslah olmam" gibi birşey söylüyor adam. Sadece bu söze dayandırılan bu ayrılık filmin içerdiği tüm denge bozumunun (yani dramatik yapıya sahip filmlerin vazgeçilmezi olan şeyin) tek kaynağı. Ama bu denge bozumu neden ortaya çıkıyor bilmiyoruz. Herif kızdan ayrılıp seks partisi veriyor mu? Hayır. Çılgınlar gibi eğleniyor mu? Hayır. Peki ilişki esnasında "ah şu fahişeyi amma özledim ha!" gibi bir belirteç var mı? Hayır. Peki bu herif neden ayrıldı da bu filmi çekmek için yeterli görülen sebep ortaya çıktı?
Bu belirttiklerimin net bir cevabı olmadığı için film, sevimli tiplerin yaşadığı aşk ve sebepsiz ayrılığı pek net bir sebep gözetmeden anlatma amacı gütmüş oluyor. İşte bu amaç yeterli itki teşkil etmiyor ve bu yüzden film, yükü oyunculara nakledip karakterlerinin sevimliliği ile kendini izlettirmeye çalışıyor. "Neden ayrıldıklarını boşverin, ayrındıkları anda kız nasıl üzülüyor ona bakın" demiş oluyor. "Herif neden ayrıldı? Önemli değil. Grup seks yapan bir adam, içinde sevgi olan sevişmeyi böyle öğreniyor" Bu temel yaklaşım hamlesi de ortaya iyi bir film çıkarabilir, örnekleri vardır. Ama bu çok zor bir iştir. Ortada çok net bir hikaye, denge bozumu vs. olmadan bir hikaye anlatacaksanız bambaşka bir hikayeye, bambaşka bir yönetime, bambaşka bir yaklaşıma ihtiyacınız var.
İşte Issız Adam, "klasik dramatik yapılı bir aşk filmi" ile, "normal bir aşk yaşayan karakterlerin bu ilişkideki rol ve durumları üzerine tespit ve gözlemler" filmi arasında kalmış, ikisi de olamamış ve zaten ikisi olmak için de fazla basit bir film.
Ama Çağan Irmak kötü bir sinemacı değil. Şahsen ben Irmak'tan 7-8 tane daha arada kalmış, fena olmayan, idare eden, vasat, hatta belki kötüye yakın film bekliyorum. Ama bunların arasında en az 2 tane de iyi'nin üzerinde film çıkacağını düşünüyorum.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Filmi yakın zamanda izledim.
Burada 7 sayfa konuşulduğunu görünce "zaman buluduğumda bakayım" diye düşündüm.
Hepsini okuyunca da ciddi ciddi birkaç başlığı bir arada tüketmiş gibi hissettim kendimi.
Şimdi hem Issız Adamla, hem Kızsız Adamla (eşim göstermişti filmi bana, ıssız adamdan bile önce izlemiştim. Bir de "işsiz adam" varmış galiba), hem Fırat'ın söyledikleri ile, hem site yönetiminin yaklaşımı ile ve daha daha birşeylerle ilgili yazmak istesem feci olacak, yaz yaz bitmeyecek. Duyarsız olduğumdan falan değil, zaten tartışmalar soğumuş biraz, kapansın mümkünse. Ben Issız'da kalayım.
Hemen her film gibi istenirse uzun uzun incelenebilir tabi bu film. En kısa haliyle değerlendirecek olursam: uzun uzun değerlendirdiğimde fazla birşey bulamayacağım, kısacık değerlendirdiğimde "fena değil" diyeceğim bir film.
Önemli olan şu: filmin hikayesinin gelişimini, karakterlerin tercih ve seçimlerini derine inerek değerlendirme ihtiyacı hissediyor muyuz? Yönetmen bizimle böyle bir bağ kuruyor mu? Bunu yapmamızı talep ediyor mu?
Cevap: Yönetmen, böyle bir hikayede böyle birşeyi talep etmiyor, ama aslında etmeli. Ama etmiyor çünkü hikayesini gerektiği gibi kuramamış, anlatamamış, çeşitlendirememiş. Çünkü filmde uzun uzun izlediğimiz, oldukça mutlu anlarına şahit olduğumuz karakterler pat diye ayrılıyor. Bu ayrılışla ilgili yapılan tek bir açıklama var: "Ben ıslah olmam" gibi birşey söylüyor adam. Sadece bu söze dayandırılan bu ayrılık filmin içerdiği tüm denge bozumunun (yani dramatik yapıya sahip filmlerin vazgeçilmezi olan şeyin) tek kaynağı. Ama bu denge bozumu neden ortaya çıkıyor bilmiyoruz. Herif kızdan ayrılıp seks partisi veriyor mu? Hayır. Çılgınlar gibi eğleniyor mu? Hayır. Peki ilişki esnasında "ah şu fahişeyi amma özledim ha!" gibi bir belirteç var mı? Hayır. Peki bu herif neden ayrıldı da bu filmi çekmek için yeterli görülen sebep ortaya çıktı?
Bu belirttiklerimin net bir cevabı olmadığı için film, sevimli tiplerin yaşadığı aşk ve sebepsiz ayrılığı pek net bir sebep gözetmeden anlatma amacı gütmüş oluyor. İşte bu amaç yeterli itki teşkil etmiyor ve bu yüzden film, yükü oyunculara nakledip karakterlerinin sevimliliği ile kendini izlettirmeye çalışıyor. "Neden ayrıldıklarını boşverin, ayrındıkları anda kız nasıl üzülüyor ona bakın" demiş oluyor. "Herif neden ayrıldı? Önemli değil. Grup seks yapan bir adam, içinde sevgi olan sevişmeyi böyle öğreniyor" Bu temel yaklaşım hamlesi de ortaya iyi bir film çıkarabilir, örnekleri vardır. Ama bu çok zor bir iştir. Ortada çok net bir hikaye, denge bozumu vs. olmadan bir hikaye anlatacaksanız bambaşka bir hikayeye, bambaşka bir yönetime, bambaşka bir yaklaşıma ihtiyacınız var.
İşte Issız Adam, "klasik dramatik yapılı bir aşk filmi" ile, "normal bir aşk yaşayan karakterlerin bu ilişkideki rol ve durumları üzerine tespit ve gözlemler" filmi arasında kalmış, ikisi de olamamış ve zaten ikisi olmak için de fazla basit bir film.
Ama Çağan Irmak kötü bir sinemacı değil. Şahsen ben Irmak'tan 7-8 tane daha arada kalmış, fena olmayan, idare eden, vasat, hatta belki kötüye yakın film bekliyorum. Ama bunların arasında en az 2 tane de iyi'nin üzerinde film çıkacağını düşünüyorum.
Görkem bu filmle ilgili ne düşünüyorsam söylemişsin.
Yazmak bile istemedim çünkü Çağan Irmak'ın bu yaptığını söylediğin tüm bu şeyleri izleyicinin yaralı olduğu yeri bulup onun üzerinde düşünmesini sağlamadan etkilemek için kullandığı yöntemler olarak görüyorum.
Örneğin neden ayrıldıklarına değil, kızın ayrıldığında neler hissettiğine yoğunlaşmış demişsin. İşte mesele burada. Çağan Irmak'ı sevmeyiş sebebim de bu yüzeyselliğinde yatıyor. O acıyı biz de biliyoruz, herkesin yaşamış olduğu bir acıdır mesela, Cağan Irmak bu acının etkileyiciliğinin farkında ama bizi acıya yabancılaştırıp üzerinde düşünmeye sevk etmek yerine salya-sümük moduna sokmaya kastığı için o kısmı atlıyor. Duygusal milletiz vesselam, hüngür hüngür gidiyoruz. Kötü bir film olduğunu düşünememe rağmen hüngür hüngür ağlamıştım "Babam ve Oğlum" da. Sonra düşündüm dedim ki ben Eşkiya'da Cumali ölürken de hüngür hüngür ağlamıştım ve aralarındaki fark nedir diye sormuştum kendime. Ve cevap şuydu: Cumali'nin ölümünde beni yaralayan şey hayatın kendisiydi ölüm değil. Cumali'nin ölüş nedeniydi yani. Issız Adam'da izleyiciyi ağlatan terkediliş değil terk etme /edilme nedeni olsa işte o zaman değerli olurdu demeye çalışıyorum.
Valla Fırat, doğru söylüyorsun ama birde işe şöyle bakmak lazım:
Tanıdığımız, çok sevdiğimiz bir sürü yönetmen filmlerine bilerek isteyerek derin alt metinler ya da düşünsel boyut eklemekten kaçınır. Bunu neden yaparlar? Çünkü amaçları birşeyler üzerine fikir jimnastiği ya da tespitler yapmak değildir. Bak hemen örnekleyeyim: Tony Scott. Bu adam kaba tür adıyla ajan filmi yapar örneğin. Hükümet, gizli servis, rüşvet, gizlenen gerçekler vs. gırla gider filmde. Ama o aksiyona odaklanır. Hikayeyi basite indirger, birileri iyi birileri kötüdür. İyi kötüyü yener, bitti. Bu kadar. Çünkü işin politik, siyasal tarafı onun pek umrunda değildir. Amacı böyle bir hikayeyle politik söylemlerde bulunmak değil bizi eğlendirmektir. Ona, "böyle bir hikayede neden politik bir bakış atmıyorsun yahu? Böyle bir hikaye anlatıpta cumhuriyetçi bilmemkimi eleştirmemek olur mu? Pis herif" demek doğru değildir.
Çağan Irmak'a da "sen bir aşk filmi yaptın ama filminde günümüz orta yaşlı bekar erkeğin sosyal ve psikolojik açılımlarını incelemedin? BU yüzden filmin yaramaz" demek doğru değil. Çünkü amacı bu değil gibi görünüyor bana.
Sen böyle diyorsun demiyorum zaten ama anladığım kadarıyla Irmak'ın tarzı ve genel bakışı sana eğlenceli, hisli dakikalar geçirtemiyor, sen de benim şart olmadığını söylediğim kısımdan beklentiler gözetiyorsun. Eğer bu tip bir bakışa sahipsen eleştirilerin gayet doğru.
Sonuç olarak seninle tamamen aynı kapıya çıkıyoruz. Bu film tatmin edici değil ikimize göre de. Ama Irmak'a yaklaşımımız biraz farklı. Çünkü yine anladığım kadarı ile sen yönetmeni, bazı eğilmesi gerektiğini düşündüğün meselelere eğilmediği için eleştiriyorsun. Ben, "madem bunlara eğilmiyorsun, ötekini yap birader" diyorum. Ama bunu da beceremediğini görüyorum. Yani sana göre Çağan Irmak, olaya yaklaşmaması gerektiği gibi yaklaşıyor, bana göreyse istediği gibi yaklaşır ama becerebildiği taraftan yaklaşsın bari.
Sence tespitlerim doğru mu?
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Kesinlikle doğru. Hatta o kadar doğru ki benim sinema eleştirisine dair yapılması gerektiğini düşündüğüm noktayı bile içeriyor.
Bana göre dediğin gibi, yaklaşmaması gerektiği biçimde yaklaşıyor.
Ama tam da dediğin gibi o şekilde yaklaşmak zorunda değil.
Bu benim söylediğim, kendi ahlaki beklentimle alakalıdır, onun yaptığı ise kendininkiyle.
Ben sadece kendi kıstaslarım dahilinde, Çağan Irmak'ı iyi bir yönetmen olarak görmediğimi söyleyebilirim.
Fakat, küstahlık yapıp "bu adam film çekmesin" demem.
Bu çok sık yapılan bir şey olduğu için söylüyorum bunu. Birçok kişi de benim beğenmiş olduğum yönetmenler için,
"bu ne abi, sinemayı böyle şeylerle meşgul etmesinler, herkesin izleyeceği şeyler yapsınlar, aksi halde film çekmesinler" diyebiliyor.
Dediğim gibi bu küstahlıktan başka bir şey değildir.
Her insan hayata belli bir ahlaki çerçeveden ya da politik bir duruştan baktığı için, sanatı da bu çerçeve ve duruştan etkilenir, bu da o sanatın aşağı yukarı adının konulabileceği akımı oluşturur.
Eğer o sanatın değerlendirilmesi mevcut bulunduğu akımın içinde yapılmıyorsa, ben bu akımı sahiplenmiyorum deyip ve bunun sebeplerini anlatıp bir köşeye çekilmek gerekir. Benim kızsız adam'la ilgili yaptığım eleştiri de tamamiyle bu çerçevedendi zaten. Ben yapılan işi ve yapılma amacını kendi ahlaki çerçevemden dolayı etik bulmadığımı söylemiştim. Aynı şeyleri de belli duruşlar çerçevesinden Issız Adam için de söyleyebilirim başka birçok film için de. Fakat her şeyin içinde hayata dair sahiplenilecek ve dönüştürülecek bir şey olduğunu düşünüyor olmamla alakalı olarak o şeyi bir köşeye atmak bana yine etik gelmiyor.
Sadece beğenmediğimi söyleyip bir daha muhattap olmamayı yeğlerim örneğin.