Amerikan bağımsız sineması denince ilk akla gelen isim genelde Jim Jarmusch'tur. Sitemizde de çılgın fanları var zaten.
Şahsen Jim Jarmusch'a duyulan bu devasa hayranlığı ben pek paylaşmıyorum. Çok önemli bir sinemacı ve gerçek bir bağımsız olduğunu kabul ederim ve bunun keyfini de çıkarmışlığım vardır ama onu en temsil ettiği iddia edilen, en öne çıkan işleri (Stranger Than Paradise, Coffe and cigarettes ve Down by Law gibi) bana o kadarda etkileyici gelmemiştir. Daha çok Dead Man, Broken Flowers gibi bağımsızlık açısından bir parça daha "esnek!" filmlerini daha güçlü bulurum.
Ve gerçekten çok merak ettiğim bir konu da şudur ki: Jim Jarmusch'a çok büyük hayranlık duyan bu kişilerin ağzından Amerikan Bağımsızlarının önde gelen ismi Abel Ferrara ismini neden duymuyoruz acaba? 🙂 Bir diğer önemli isim olan Tıpkı Gus Van Sant’ı duymadığımız gibi? (Bu bir eleştiri değil, yanlış anlamayın) Bu ayrıntıdan dolayı, Jarmusch’a duyulan ilginin, Amerikan bağımsızlarına duyulan ilgiden çok şahsına ve bir ölçüde minimalist sinemaya duyulan ilgiden ileri geldiğini düşünüyorum ve bu durum gösteriyor ki, bağımsızlık zaten bir "ortak tarz" sunmaz. Bir bağımsızı seven, diğerini sevecek diye birşey yoktur.
Ki Amerikan bağımsızları dendiğinde Gus Van sant’ın adını anmamak olmaz. Onun da bağımsızlık açısından “esnek” sayılabilecek işleri olmasına rağmen bir Amerikan ve bir bağımsız ve gayet de üretken bir isim olduğu şüphe kaldırmaz.
Gus Van Sant denince de ilk akla gelen film çoğunlukla My Own Private Idaho. Onu dünyaya tanıtan film de sanırım Good Will Hunting.
Ama son birkaç yıldaki işlerine bakacak olursak, geçen yılın öne çıkan yapımlarından olan ve tanınmışlığını 5’e katlayan Milk’i, yine Last Days’i ve Gerry’yi sayabiliriz ama bence Van Sant denince akla gelecek en baba 2 film Paranoid Park ve ondan bir ölçü daha iyi bir film olan Fil’dir.
Fil (Elephant/2003) baştan sona bağımsız, çok güçlü bir film. Tam tarihini hatırlamıyorum, sanırım 2001’di…. Amerika’da bir lisede bir öğrenci silahla sınıfını rehin almış, birçok öğrenciyi ve öğretmenini öldürmüştü. Bu film de buna benzer bir olayı perdeye yansıtıyor.
Angelopoulos’u ve De Palma’yı kıskandıracak uzunluktaki plan/sekansları ile, steadycam’e şaşırtıcı hakimiyeti ile, kullandığı enfes renklerle, soğuk mu soğuk dingin mi dingin tavrı ile ve tabii ki çok sağlam tespitleri ile tadından yenmeyen bir film Fil.
Oyuncu kadrosu tamamen amatörlerden oluşuyor ama yakalanan oyunculuk düzeyi gayet iyi. Olay çok ürkütücü ve şok edici ama Van Sant şiddet pornografisinden ısrarla ve özenle –takdiri hak ederek- kaçıyor, başka bazı filmlerin yaptığı gibi eleştirdiği şeyi -yine onu kullanarak- yapmıyor asla. Filmin tavrı inanılmaz derecede soğuk. Yakın çekimin, duygusal paylaşım anlamına gelmediği bir film bu.
Silah, cinayet, baskın var ama zerre aksiyon yok. Gerilim çok ama gerilim sineması sinematografisi hiç yok. Paylaşım var ama bu paylaşım duygusal bir düzeyde değil.
Birçok açıdan garip mi garip, bağımsız mı bağımsız ve bana göre bağımsız sinemanın eksikliği durumunda ortaya çıkacak açlığı belgeleyen, gişe filmlerinden gına gelmiş hemen herkese ilaç gibi gelecek, enfes filmlerden biri bu.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Amerikan bağımsız sineması denince ilk akla gelen isim genelde Jim Jarmusch'tur. Sitemizde de çılgın fanları var zaten.
Şahsen Jim Jarmusch'a duyulan bu devasa hayranlığı ben pek paylaşmıyorum. Çok önemli bir sinemacı ve gerçek bir bağımsız olduğunu kabul ederim ve bunun keyfini de çıkarmışlığım vardır ama onu en temsil ettiği iddia edilen, en öne çıkan işleri (Stranger Than Paradise, Coffe and cigarettes ve Down by Law gibi) bana o kadarda etkileyici gelmemiştir. Daha çok Dead Man, Broken Flowers gibi bağımsızlık açısından bir parça daha "esnek!" filmlerini daha güçlü bulurum.
Ve gerçekten çok merak ettiğim bir konu da şudur ki: Jim Jarmusch'a çok büyük hayranlık duyan bu kişilerin ağzından Amerikan Bağımsızlarının önde gelen ismi Abel Ferrara ismini neden duymuyoruz acaba? Bir diğer önemli isim olan Tıpkı Gus Van Sant’ı duymadığımız gibi? (Bu bir eleştiri değil, yanlış anlamayın) Bu ayrıntıdan dolayı, Jarmusch’a duyulan ilginin, Amerikan bağımsızlarına duyulan ilgiden çok şahsına ve bir ölçüde minimalist sinemaya duyulan ilgiden ileri geldiğini düşünüyorum ve bu durum gösteriyor ki, bağımsızlık zaten bir "ortak tarz" sunmaz. Bir bağımsızı seven, diğerini sevecek diye birşey yoktur.
Taş bana geldi. Cevap vereyim:
Ben Gus Van Sant'ı sevmiyorum demedim ki. Adını daha önceden anmama sebebim Wim Wenders'ın da adını anmama sebebiyle aynıdır. İkisini de çok severim ama Jarmusch'u daha çok sevmem, ona inanırım. Saymaya kalksak ne isimler sayılır. Kaldı ki Amerikan bağımsızlığı beni zerre ilgilendirmiyor. Ben senin de dediğin gibi Jarmusch'u seviyorum. Bana ne Amerikan bağımsızlığından.
Elephant benim de çok sevdiğim bir filmdir. Cannes'da büyük ödül aldığında Uzak ikinci olmuştu. O yüzden biraz buruk hatırlarım Elephant'ı. Ama taş gibi film olmadığını kimse söyleyemez. İzlemeyenlerin izlemesini tavsiye ederim.
Amerikan bağımsız sineması denince ilk akla gelen isim genelde Jim Jarmusch'tur. Sitemizde de çılgın fanları var zaten.
Şahsen Jim Jarmusch'a duyulan bu devasa hayranlığı ben pek paylaşmıyorum.
Aha. Payi'den deli bir avatar çalışması daha geliyor demek ki haha:)