......
Zizek demişken Zizek'in Avatar yorumunu da paylaşalım, bazı Türk sinema yazarlarına tokat olsun:
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date=08.03.2010&ArticleID=984386 " onclick="window.open(this.href);return false;
Muhteşem şekilde tanımlamış yine Zizek:Cameron’ın yüzeysel Hollywood Marksizmi.
Sonunu çok güzel bağlamış.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
yüzeysel Hollywood Marksizmi.
yüzeysel olmayanını Hollywood'da barındırırlar mı ki ?
Sundance'de bile şüpheli.
gerçi Sovyetler'de de barındırmıyorlardır artık. 🙂
Ama JiJek'in Neo-con zırvaları Marksizm diye yemeyeceği kesindi.
ogni suono diventa realta...
......
Zizek demişken Zizek'in Avatar yorumunu da paylaşalım, bazı Türk sinema yazarlarına tokat olsun:
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date=08.03.2010&ArticleID=984386 " onclick="window.open(this.href);return false;
Muhteşem şekilde tanımlamış yine Zizek:Cameron’ın yüzeysel Hollywood Marksizmi.
Sonunu çok güzel bağlamış.
-----Biraz spoiler biraz küfür içerir---------------------
Abicim ben anlamıyorum. Bu film sonuna kadar en basit dille de olsa ne dediği ortada değil mi? Bu filmi milyonlar izledi ve binlerce kişi aklında doğanın o eşsiz güzelliğini hatırlatacak hatırlara canlanmadı mı? Bunu başarmadı mı?. Yönetmen sonunda kendi ülkesini mağlup etmedi mi? Kahrolsun işgalci güçler demedi mi? (mağlup edenler arasında yine asil amerikan askerlerini koydu ama olsun o kadar olacak tabi amk) Daha sonra bunların tam tersini bağıra bağıra söyleyen bir filme ödülleri kaptırmadı mı? Bu söylemlerin derinliği, samimiyeti vs. ayrıca tartışılır ama mesajı onikiden vuran bir film. Doğa duaları duyup kendini korumaya aldığı sahnede o ikralar, kaplanlar birlik olup saldırıya geçtiğinde insanın derinliklerinde yatan birlik olmaktan doğan güce karşı bir heyecan duymadık mı? Bu kadar kasmaya gerek yok bence ama öyle ama böyle doğru iki cümle etmiştir bu film ve hemde müthiş bir görselliğin içinde masalsı bir hikaye ile. Rüya gibiydi. İlla her metafor Tarkovski usulüyle olmuyor. birde yoruma açık şeyler vardı. Ben mesela ağacın devrilmesi sahnesini Saddam'ın o meşhur heykelinin devrilmesi sahnesiyle bir tuttum. Zaten "sizin olmasını istediğiniz bir şeyin üzerinde başka birisi oturuyorsa onu düşman ilan edersin ki savaç açtığında haklı sebeblerin olsun" sözü durumu bugüne çok güzel uyarlıyordu.
O zizek'in de ben yedi silsilesini eşşeklere kovalatmak isterim. Zaten belgesilini bir buçuk saat izleyip tek kelime bişi anlamamıştım. Filmi ya da adamı anlamadım demiyorum. Bu kadar ortalığı yıkan bir tane söyleme denk gelmemiştim. Benim eksikliğimdir muhtemelen ama "mao'culara da hayranmısınz başlığı altında Avatar'ı eleştirmek o kadar saçmaki. Bu harekete kalkışmışlarsa alır lokumumuzu gideriz o birliklere de kalbimiz onlarla yani.
-----Biraz spoiler biraz küfür içerir demiştim---------------------
"Filmlere politik bakma" olgusundan tiksinmek için her denememde yeni bir neden buluyorum.
Ve bu nedenlerin hiçbiri, söylenenlerin doğruluğu/yanlışlığıyla ilgili değil.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Bence yanlış düşünüyorsun. Filmler politik olabilir. Resim, Heykel, Müzik, Fotoğraf politik olabiliyorsa...
Filmlerin politik olmasına bir itirazım yok. Filmler politik olmaz da demiyorum.
İtirazım, "Tüm insanlar kardeştir" diyen bir karakterin don renginden hitlerle bağlantı kurmaya ve bu yolla söylemi inandırıcı bulmamaya.
Bu çok uzun bir konu.... Konuşulmalı belki de. Ama bu sohbeti açacak kişi de ben değilim. 🙂
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Filmlerin politik olmasına bir itirazım yok. Filmler politik olmaz da demiyorum.
İtirazım, "Tüm insanlar kardeştir" diyen bir karakterin don renginden hitlerle bağlantı kurmaya ve bu yolla söylemi inandırıcı bulmamaya.
Bu çok uzun bir konu.... Konuşulmalı belki de. Ama bu sohbeti açacak kişi de ben değilim. 🙂
Zizek'in yazısını okumadım ama, konuşur o. Olayı o onun.
Bir şeyler söyler, ama net bir hat izlediğini bugüne kadar görmedim.
🙂
Tabi dediğin gibi don renginden bağlama işleri bana da biraz sorunlu geliyor. (Bunu zamanında ben de yapardım)
Daha önce konuşmuştuk, renkler örneği çerçevesinde. İdeoloji öyle içine her şeyi koyabileceğin bir şeydir ki, her şeyi bir anda bir ideoloji içine bağlayabilirsin. Ama her şey ideolojiktir demek, "e madem her şey ideolojik, ideolojik olanla olmayanı nasıl ayıracağız" sorusunu getirir akla?
"Bu don kırmızıdır" sözü de ideolojik olabilir, ama "Ne mutlu Türküm diyene" sözü kadar ideolojik midir?
Bunu tartışmaya başlamak gerekir bunun sonunda da. Yani her şeye ideolojiktir dersen, aslında hiçbir şey ideolojik olmaz, önemini yitirir.
Ama Avatar'da durum farklı.
Çok net politik ifadeler var. Ve avatar'ın söylemi daha öncede dediğim gibi, aşağı yukarı her Hollywood filmindeki gibi çelişkili.
Özgür'ün işaret ettiği gibi "özgürlükçü" olarak nitelendirilebilecek şeyler de varken, onu yok eden şeyler de var.
Saydım daha önce. En önemlisi Na'vileri kurtaranın yine insan olması.
Tam Obama'lık bir söylem değil mi?
Bir an için, "gök insanlarını" eski Amerika (Bush Amerikası-ne kadar eski tartışılır-) olarak, kurtarıcı abimizi de Obama olarak düşünelim.
Her şey yerine cuk diye oturuyor. Obama'nın başkanlığında vurgulanan şeylerden biri kökeninin "Müslüman" bir aileden gelmesi değil miydi.
Yani, "müslümanlık" Obama'nın, Bush'un katlederek girdiği topraklara güler yüzle girebilmesi için giydiği bir "avatar" değil miydi?
Filmde de ana karakteri Obama gibi düşünebiliriz. "Size özgürlük getiriyoruz, bunun için kendi ülkemizdeki canilerden sizi kurtardık" sözü filmin temel sözü aslında. Bu o kadar da gizli değil ve bence karakterin don renginden ideolojik yerlere bağlamak kadar zorlama değil bana kalırsa.
Konunun Avatar ile olan bağlantısı aslında çok önemli değil. Bazı şeyleri sorgulamadan kalbullenme gibi bir durum var bence. Lafa değil söyleyene bakma durumu var. Kimin söylediği değil ne söylediği önemli aslında. Bunu hem Cameron hem de Zizek açısından değerlendirmek lazım tabi. Cameron'ın doğruyu söylemesine "bozuk saat bile günde iki kere" mantığıyla yaklaşmak mümkün tabi ama bence en önemli konu entelektüalitenin ıskaladığı algı seviyesi mevzusudur.
Bakılan obje (film) ile kurduğunuz bağ tamamen sizin algı düzeyinizle alakalıdır. Dolayısıyla yaptığınız çıkarımlar tamamen sizin algı düzeyineize ait çıkarımlar olacaktır. "Bu adam bu filminde bunu anlatmış" dediğiniz anda başına otomatikman kendi gizli öznenizi yapıştırmış oluyorsunuz. Zizek de kendi açısından baktığı filme bir etiketi yapıştırmış. Bu hoşunuza gidebilir ama ne kadar doğru olduğunu ve daha önemlisi ne kadar gerçek olduğunu ben tartışırım.
"Filmin görünen yüzü öyle diyor olabilir ama altında başka naneler var" diyor Zizek. Fakat onun işaret ettiği şeyleri onu okuduğumuzda görüyoruz. Peki görmediğimiz şeyin gerçek olduğunu kim iddia ediyor? Zizek'i okumadan önce, onun işaret ettiği şeylere gerçek diyebilirmiydik? Derine inmeden Beetlejuice'in gördüğü şeyleri gören insanlar için gerçek, Zizek'in anlattıkları mıdır, yoksa kendi gördükleri mi? Milyonlarca izleyen filmden "görünen"'i anlayarak çıkarken, Zizek "ama..." dediğinde gerçeği ne kadar değiştirebilecek insanlar? Algı düzeyleri değişmeyeceğine göre, Zizek sadece belli algı düzeyinin üzerindekileri tatmin etmek için mi yazıyor? "Ya Cameron öyle demiş ama bak Zizek ne diyor?" diyen bir grup var ama filmi çekenden çok onu kendi algısına göre yorumlayana mıdır itibar? Peki Cameron gerçekten Zizek'in çıkardığı ince kıvrımları hesaplamış mıdır acaba. "Ben burada böyle göstereyim ama bu Hollywood marksizmini gerizekalı seyirci anlamaz nasılsa, alttan vereyim Amerika'ya boyun eğmeyenin ağacı yıkılır mesajını" mı demiş gerçekten?
Daha bir sürü soru var da, biz kim Zizek'e laf yetiştirmek kim tabi, değil mi öyle?
Sickman'in dediği de bana kalırsa işin en özü.
Algı. Zizek sabaha kadar konuşsun, anneme izletsem Avatar'ı "bu ne ya mavi mavi adam mı olur, kapat şunu, kandırıkçı film der" 🙂
Bu çoğu noktada Zizek'in filmle ilgili çıkarımlardan "daha gerçek" bana kalırsa.
O nedenle, daha önce şöyle bir cümle kurmuştum:
Bu filmin bir anlamda söyleminin ne olduğunu anlamak için halka bakmak gerekiyor.
Ve ben çok eminim ki, bu filmi izleyen birçok kişi Özgür'ün bahsettiği "özgürlükçü" çıkarımları yapmıştır. Daha yüzeyde olandır mesele. Ama bizler o yüzeyin de hakkını vererek, bir üst algıda filmin aslında ne demek istediğiyle ilgileniyoruz ki, gerçek hayattaki "amerika propaganda söylemlerine" dair çıkarımlar yapabilelim. Popüler kültür içerisinden hakim ideolojiye dair söylemleri ayıklayabildiğimiz için, bir üst algı bizim için gerekli.
Halkın anladığı "özgürlükçü" söylemi değil, üstteki algıyı değiştirmek istiyoruz en nihayetinde. En azından benim için bu böyle.
O nedenle "avatar"ın iyi yanlarını alalım diyor, susuyorum. 🙂
projenin tarihçesini ve filmin yapım süresini dikkate alırsak "obama"ya kadar varmak biraz zor oluyor sanki.
- zaman ne çabuk geçiyor.
- zaman duruyor da içinden biz geçiyoruz galiba.
"James Cameron bu projeyi yazdığında Obama'nın başkanlığı yoktu ki" demeye gerek yok. Oladabilir yani. Biri kalkıp, Tolkien'i kıskandıracak bir yaratıcılıkla, "Obama'nın 2000'lerin ikinci yarısında başkan olacağı, Sidney Poitier'nin 1963'te oscar alması döneminde amerika silah şirketi ve petrol şirketi yöneticileri tarafından kararlaştırılmıştı. Cameron da gilzi bir silah şirketi yatırımcısı olduğu için bunu biliyordu. Avatarı bu yüzdne böyle yazdı" diyebilir ve ben buna hiç şaşırmam. Bahçelievler berberindeki namık abi, bu konulara accayip hakimdir mesela.
Seni kast etmediğimi biliyorsun zaten KEzzAP.... Ama sana şunu sormam lazım: Tamam. Diyelim ki Na'vileri kurtaran herif Obamayı hatırlatıyor olsun. Bana dürüst bir cevap ver: Sen şahsen Cameron'ın bu karakteri yazarken Obama'yı örnek aldığını düşünüyor musun?
Alın size okuma: Bence avatar'ın ana mesajı şu: Dünyadaki en büyük itici güç egodur! Sakat, seks hayatı olmayan, gariban, kimseden saygı görmeyen, öyle bir ortamda bulunmasının bile bir hata olarak görülebileceği bir zavallı, bu konum ve rolden kurtulmak için böyle bir çıkış bulur. Kendi ırkının sömürgeci olması, işgalci olması vs. onun umrunda değildir. İnsnaoğlu zaten böyledir, hiçbir akıllı insan Avatar adlı bir filmde bunu fark etmeyecektir. Ama cillop gibi bir beden, etli butlu seksi bir hatun, temiz hava bol gıda, kirasız bir ev, oh bir de taruk makroyu keklersem toplumdan saygı. Gel keyfim gel. Kapitalizm, emperyalizm.... HEpsi traştır bunların. Pandorayı kurtaran şey, bir zavallının sağlıkla, seksle, saygıyla egosunu besleme gayretinden başka birşey değildir.
Çok bodoslama özetledim ama inanın ki, filmle ilgili yapılan binbir çeşit politik okumaya göre bu küçük paragraf çok daha doğrudur. İşin bu tarafı kesindir yani. "Belki de böyle" falan değil. Bu kesin var, belki başka okumalar da mevcuttur. Kimse herifin sakat bir zavallı iken, kısrak gibi hatunla fingirdeşmesini konuşmuyor? Fİlm, bu sakat askerin hikayesi değil mi? Fİlmin göbeğinde bu herif yok mu? PEKi o herifin yaşadığı değişimdeki en büyük etki ne? Daha önce de söylediğim gibi..... Bazı şeyler konuşuluyor ve "belki de böyledir" diye bahsediliyor. BU "kesin böyle" şeyler nedne konuşulmuyor?
Hiçkimse neden "sakatların ezik egosu gezegen kurtardı anasını satiim!" demiyor. Nedne kimse "demek engellilerin içinde böyle bir güç var" demiyor? Ve kesinlikle Cameron, filmde adamın iki dünya arasındaki sağlıklı ve engelli olma zıtlığını işliyor.
Daha önce de benzerini söyledim. Çünkü bunların hiçbiri, günümüzde sidik yarıştıran politik fikirlerle direk bağlantılı değil. Çünkü iki görüş de engellilere aynı yaklaşır. İki görüş de ego meselesine itiraz etmez. Bir sağcı ve bir solcu hangi konularda sürtüşüyorsa, filmler de, o konular üzerinden incelenir ve çıkarsamalara varılır. Bu yüzden Obama göndermesini görüyoruz. Çünkü dünya Obama'yı konuşuyor. Ve sağcılar şu an solcu duruma gelmiş gibiler bir anlamda. Git bir ayak fetişistine, "filmde baş karakterin yeni dünyayı ilk hissedişi ayakları ile oluyor" der, bu onun hoşuna gider. Bir dalgıç "naviler mavi, sudan gelmiş olmalılar" der. Bu söylemler, başka bir gruba ait izleyiciyi ilgilendirmez. Ama işin içine sağ/sol, muhafazakar/değişimci vs. gibi gruplar girince akan sular durur. Çünkü bunlarla ilgili bir taraf gözetmemek eksiklik gibi görülür.
Bir film, güncel politik akımlarla ilgili söylemini, 22. tabakada veriyor olsa bile, 21 tabaka es geçilir, o konuşulur. Çünkü dünyadaki en önemli şey politikadır. Herşeye sızabilen, herşeye bulaşabilen tek şeydir. Yöntemi sınırsızdır çünkü kökü paradır, paranın satın alabilecğei herşey politikanın aletidir. Bir filmin, daha önce onbin kez konuşulmuş çok basit bir politik söyleme sahip olması, o filmi politik sinema kapsamında değerlendirmeye yeter. Gaspar Noe, alt geçitte çok güzel bir kadına iğrenç bir herifin zorla anal tecavüz edişini çekirdek çitlettirerek bize izlettirir. Ama politik sinema cinsel bir çıkarsama yapmaz. Kadının politik görüşünü, adamın politik görüşünü temsil eden birşeyler arar. Ve bu tecavüzden Avruğa birliği ile ilgili net fikirler alırlar.
Tamam, tabii ki politik sinema incelemesi olsun. Ama:
1- Herkes yapmasın
2- Her örnekte yapılmasın.
Yeter bıktık da diyemiyoruz ki alttan yeni nesil geliyor!
Ama gerçekten yeter, bıktık.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Ben iki şeye takıldım. Birincisi Cameron filmde zaferi içine soktuğu amerikalı askere de kazandırmıyor. Onunda elinden bişey gelmiyor ve devreye doğa giriyor. Doğa kendini kurtarıyor. Burada hala kendiyle çelişen bir şovanistlik göremiyorum.
ikincisi Eylem'in Türk yazarlara tokkkkkkkaaaat gibi insin dediği yazada hangi kısım tokat gibi iniyor? hangi cümle gerçekten anlamadım. Forum kurallarına aykırı olmasa zizek şorolodur topoştur diycem o ama diyemiyorum.
Öncelikle Obama meselesine açıklık getireyim:
Obama sadece bir araç. Emperyalizm teorisinde yıllardır, teoride olmasa bile pratikte yüzyıllardır, iki fikir kapışıyor.
Ya bir bahane bulur pata-küte dalarsın, ya da içeri bir "avatar" sokarsın. (İkisi beraber de olur)
Obama da avatar fikrinin temsilcisi. Yani avatar filmindeki karakter doğrudan Obama'yı temsil ediyor demek eksik bir ifade olur, haklısınız.
Ama ikisinde de ortak bir fikir vardır. Bir yerin hakimi olmak istiyorsan, onlardanmış gibi davran, onlara kendi kendilerini kurtaramayacakları fikrini ver. Kurtarıcıları ol. (Kurtuluş Savaş'ında buna "manda" deniyordu.) Bu fikirlerden biri avatar'ı çektirir, diğeri Obama'yı başkan yapar.
Görkem'in Cameron sorusuna ise cevabım net:
Cameron hiç de Obama'yı düşünerek falan yapmamıştır. Bu söylediklerimizi hiç düşünmemiştir.
Hatta filmi üzerine söylenenleri, konuşulanları anlamıyordur bile belki.
Senaryoyu da büyük olasılıkla senin çok güzel özetlediğin biçimde "bireysel" temelli konular üzerinden yazmıştır.
Şimdi bu filmlere bireysel ve toplumsal (sosyolojik-politik) bakma meselesi hep birbirlerinden ayrı şeylermiş gibi gösterildiğinden oluyor
bütün bir ayrım. Oysa bireysel olan ne tam anlamıyla bireyseldir, ne de toplumsal olan tam anlamıyla toplumsaldır. İkisi birbiri tarafından içerimlenmiştir.
Bir kişi ben bu filmi tamamiyle bireysel zeminde okuyorum, toplumsal zemini yerin dibinde diyebilir.
O değerlendirme, düzgün bir biçimde yapıldığı taktirde birçok "toplumsal" gibi gözüken değerlendirmeden daha toplumsaldır.
Bunu yapan kişi bunun toplumsallığıyla ilgilenmez, ilgilenmemelidir de.
Halk avatar filmini, "zalim adamın birinin, masum yaratıklara yaptığı zulüm olarak okur" çok büyük olasılık. (Araştırmak lazım.)
Bu fazlasıyla bireyseldir. Bu yorumun Erol Taş'ın herhangi birine yaptığı kötülükten bir farkı yoktur genel Türkiye izleyicisinin gözünde.
Çok da haklı bir yorumdur.
Ama...
Bireysel olan şeyin arkasındaki "toplumsal etkenler"i gözardı etmek, o yapılan bireysel yorumun eksik kalması gibi bir sonuç doğurur.
" Sakat, seks hayatı olmayan, gariban, kimseden saygı görmeyen, öyle bir ortamda bulunmasının bile bir hata olarak görülebileceği bir zavallı, bu konum ve rolden kurtulmak için böyle bir çıkış bulur" bu tanımladığın kişiden sokakta milyonlarcası var ve o insanlar için de "Kendi ırkının sömürgeci olması, işgalci olması" önemli değildir. Bu kişi için amaç, cillop gibi bir beden, etli butlu seksi bir hatun, temiz hava bol gıda, kirasız bir ev, oh bir de taruk makroyu keklersem toplumdan saygı.'ya dönüşür.
Sokakta gördüğümüzde "boş" adam olarak tanımladığımız bu adam, aslında toplumsal bir dışlanmışlığın ürünüdür.
Hitler'in bireysel problemlerinden hep bahsedilir. O bireysel problemler koca bir Nazi Almanya'sı orta sınıfının bireysel problemleridir.
Sonuçta ortaya faşizm çıkar.
Yani... Özetle...
Bireysel okumalar harikadır. Hep yapılmalıdır. Hiç toplumsal tarafına bakılmadan yapılmalıdır isteniyorsa.
Ama birisi de gelip bunu kaçınılmaz bir şekilde içinde bulunan, biz istesek de istemesek de içinde bulunan, toplumsal bir okumayla değerlendirebilir. Ortaya da, toplumsal içindeki bireyseli, bireysel içindeki toplumsalı bir arada analiz eden güzel bir değerlendirme çıkar.
Hayır, buna katılmıyorum.
Hiçkimsenin kişisel eksiklik, acizlik, garibanlıkları sonucu tüm dünyayı kasıp kavuran bir politik akım ortaya çıkmaz.
Bu kişisel durum ve vaziyet, birilerinin zaten var olan politik fikirlerini uygulamasında etki sahibi olabilir.
Hitler zaten faşisttir. "Gariban olduğu için faşisttir" söylemine inanmıyorum ben. "Faşisttir, gariban olduğu için bu kadar hırslı olmuştur" BUna eyvallah.
Filmdeki gariban ise garibanlığın kendisine yaşattığı eksiklikleri besliyor. Kişisel birşey bu. Politik değil. Bu herif bol yiyeceği, keyifli bir sevişmeyi, dostça bir sohbeti bulsun bırakır gerisini. Gidip kabilenin liderine rakip olmuyor. Ona "kardeşim" diyor. Amaç liderlik değil. Amaçladığı şeylere ulaşması için lider olması gerek. Lider olmak için Neytiri'yi tavlamıyor. Neytiriyi tavlayabilmek ve ötesinde onunla sevişebilmek için lider roluyor. O toplum var olmazsa Neytiri de olmayacak. Kimse ona yiyecek, öpücük, yatak, kankalık vermeyecek.
Ve yine hayır, katılmıyorum. Buradaki adam toplumsal dışlanmışlığın ürünü değil. Ona ünvan, yeni bacaklar, rütbe, para verilecekti. Kahraman olacaktı. Neden hem hazır Neytiriyi da tavlamışken bir gece sabaha kadar terleyip bu dünyaya dönmedi? O toplumda da dışlandı önce. Neden bu onu etkilemedi? Çünkü cillop gibi bir beden, kıskar gibi hatun! Aşk işte.... Varsın dışlasınlar. Neytiriyi bile dışladılar. Neytiri bunu savundu mu? Ohh.... Kadın derdi.... Hatun meselesi 🙂
Avatar'a "politik tarafı yoktur" demiyorum, tekrar söyleyeyim. Vardır!
Ama 10 sayfanın 9'u politik.
Biraz seks konuşalım! 🙂
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
iyi de filmin sonunda insanlar galip gelmiyor ki. naviler emperyalist gök insanlarının emrine girmiyor.
obama avatarsa filmin sonunda hacı olacak demektir. "batı" kabenin etrafında toplanıp secde edecek demektir. en "kahraman" olanları müslümanların allah'ını anlayıp teslim olacaklar demektir.
- zaman ne çabuk geçiyor.
- zaman duruyor da içinden biz geçiyoruz galiba.