Netflix dizisi. Mutlaka bir yerlerde denk gelmişsinizdir.
https://www.imdb.com/title/tt11301642/
Ben diziyi sevdim. Çok değil ama sevdim. Olabilecek en uygun biçimde istenilenler anlatılmış. Psikolojik meselerle ana konu gibi görünmesine rağmen, temel mesele sosyolojik. Dizinin değinmek istediği noktalar da aslında hep toplumsal konular. Nasıl bir toplumda yetişiyorsanız, psikolojiniz de ona göre şekilleniyor.
Her bölüm 40 dk ama yine de bizim prime time yapımları gibi uzun uzadıya sahneler, müzik altı yapılan bölümler var. Ben genelde o kısımları ileri sararak izledim, veya o sırada yemek yiyordum, telefonla oynuyordum vs. Yoksa oturup da dikkatlice izleyeyim türünde bir şey değil. Ayrıca birçok kez diyalogları duyamadım, anlayamadım. Mırıldanarak söylenen şeyler de olsa sesler net değildi, muhtemelen bilerek öyle amaçlanmış diye düşündüm. Başlangıçtaki tesadüf de yine benim için can sıkıcıydı fakat o tesadüfler olmadan bu konunun böyle ilerlemesi zor gibi görünüyor. Daha sonra ufak tesadüflerle her karakterin kendi iç dünyasını öğreniyoruz.
Karakterlerin isimleri de özellikle seçilmiş. Meryem zaten dindar kadın demek, Peri keza farklı bir ruhani inancı temsil ediyor. Hilmi yine nazik demek...
Gizli kalan konular izleyiciye anlatılırken bocalanmış, iyi bir sonuç bulunamamış olsa da, kötü meselelerin özellikle aile içinde konuşulmaması, üstünün örtülmeye çalışılması işe gerçekçilik katmış.
Son olarak, kültürel yapının yeterince iyi gözlemlenmiş olmasının yanı sıra oyuncular, oyunculuklar çok iyi.
Dizinin tamamını izledim, hem de büyük bir merak ve ilgiyle izledim. Beğendim mi, evet beğendim. Genel olarak kalitesi, sanat yönetimi, oyunculuklar her şeyiyle çok başarılı. Senaryonun tekniğine de laf edemem, çok çalışılmış. Niyet de çok iyi, ona da sözüm yok. Bir yabancının gözünden anlamlı olabilecek, Türkiye ve Türkiye'nin ilerlemek istediği yön konusunda fikir veren bir yapım. Evet, bazı diyaloglar maalesef anlaşılmıyor, ben kasten yapıldığını düşünmedim izlerken, "hata" olarak yorumladım; ama işin gerçeğini bilemeyiz.
Eleştirilecek kısmı da çok. Siyaset yapmadan bu diziyi eleştirmek çok zor, elimden geldiğince objektif olarak temasını ve içeriğini eleştirmeye çalışacağım. Bu meseleler maalesef "tam içinden gelen, tam yaşamış" insanlar tarafından, o kesim tarafından işlenmeli; ancak o kesimden senarist/yönetmen/oyuncu çıkmadığı için, başka bir kesime kalıyor yapımı, onda da bazı inandırıcılık sorunları oluyor. Daha doğrusu dizi hüsnükuruntu dolu. Berkun Oya yaşı ve geldiği sosyo-kültürel ve ekonomik arka plana uygun olarak çok güzel Kaybedenler Kulübü çekebilir, Nejat İşler ve Teoman triplerinde, kafalarında çok başarılı işler yapabilir, ama bu dizi bir yerde Deniz Ergüven'in Mustang filminde düştüğü hataya düşmüş. Mesela Aşk 101, bundan çok daha düşük bir dizi bana göre kalite anlamında, ancak onu bu kadar eleştirmem. Senaristi pekala "Size göre 90'ların sonlarında liseye giden bir arkadaş grubu bunları yaşamış olamaz ama ben benzerlerini yaşadım, yaşamadıklarım da yaşanabilecek şeylerdi" diyebilir, çünkü her ne kadar onda da ciddi hüsnükuruntular olsa da, o dizinin senaristi kendi arka bahçesinde takılıyor. Keşke 1.000 imamdan, 1.000 hocadan biri dizideki gibi olsa; ama değil biliyorum. Karavanına atlayıp 2 hafta gezen, kızı açılınca çok saygılı karşılayan vs. kaç imam var? İmamı geçtim, kaç aile babası var? İlk bölümde Meryem, Peri'ye "hocaya sormam, anlatmam lazım" dediğinde hangi izleyici içinden "aha kesin tacizci, istismarcı, cahil kesimi sömüren pislik herifin tekidir" demedi? Haydi onu geçtim, çok güzel zengin ulusalcı kadın eleştirisi yapıyor, bildiği yerler çünkü; "yurtdışı seyahatler, batı hayranlığı, yoga, glutensiz hayat ve başarısız aşk hayatı" çerçevesinde; buraya kadar çok güzel. Peki o Peri denen karakter neden ve nasıl devlet hastanesinde çalışıyor birisi bana bunu açıklayabilir mi? Çok mu idealist? Hayır. Parası mı yok? Annesiyle babası yalıda oturuyor. Mesleğini çok mu seviyor? Hayır. Mevcut siyasi durumda ve kamusal kadrolaşmada, acaba ulusalcı arka planı olan ve bunu göze soka soka gösteren genç bir kadın, bir devlet hastanesinde kadro sahibi olabilir mi? Olsa bile barınabilir mi? Mümkün değil. Sırıtan onlarca detay var; ama güzel mi güzel, izledik mi izledik. En gerçekçi, en üç boyutlu karakter, "akşam kalacak mısın" diye capslere konu olan Sinan'dı.
Keşke 1.000 imamdan, 1.000 hocadan biri dizideki gibi olsa; ama değil biliyorum. Karavanına atlayıp 2 hafta gezen, kızı açılınca çok saygılı karşılayan vs. kaç imam var? İmamı geçtim, kaç aile babası var? İlk bölümde Meryem, Peri'ye "hocaya sormam, anlatmam lazım" dediğinde hangi izleyici içinden "aha kesin tacizci, istismarcı, cahil kesimi sömüren pislik herifin tekidir" demedi?
Bence 1000 imam tanımıyorsun 🙂 Ben de o kadar tanımıyorum fakat tatile giden, hatta geze geze giden imamlar biliyorum. Sibel Can dergileri biriktiren imam da gördüm. Kötü niyetlileri de haberlerden okuyoruz ama bir hocadan bahsedilmişse ve senin kafanda iyi veya kötü biçimde şekilleniyorsa, bu ön yargıdır. Ön yargın doğru çıkmadı diye gerçekçi değil demek doğru olmaz. Bence o kısımda bir ters köşe yapmak istemişler veya çok tepki çekeriz diye hocayı etkisizleştirmişler. Zaten dini anlamda da hoca yetersiz kalıyor. Bu arada birden fazla kızı olup, biri açık diğeri kapalı olan aileler de tanıyorum. Evet çok katı kesimler var ama o kadar da çok değiller.
Mevcut siyasi durumda ve kamusal kadrolaşmada, acaba ulusalcı arka planı olan ve bunu göze soka soka gösteren genç bir kadın, bir devlet hastanesinde kadro sahibi olabilir mi?
Dizide siyasi yapıya dair bir bilgi yok. Hangi yılda geçtiğini dahi bilmiyoruz. O bakımdan bence bu da yanlış bir eleştiri olur.
Bir şey diyemedim, saygı duyuyorum; haklı olduğun noktalar var.
ben de psikolojik bi yapım sanıp heyecanla başına geçtim. baktım açık kapalı vs. zaten Konyalı olduğum için aşırı aşina olduğum konuları işliyor devam etmedim...
Merhaba dostlar,
Senarist toplumdaki kesimleri eleştirmek için yazmış fakat ben sadece bir kesime eleştri görebildim. Seküler kesim nasıl olsa siyasi gücü ellerinde bulundurmuyor düşüncesiyle yapabildiği kadar eleştri bombardımanına tutmuş. Muhafazakar kesime ise herhangi bir eleştri göremedim. Bunu izleyen bir muhafazakar diyebilir ki: Ulan bu adamlar beni hor görüyor ben neden bunları seveyim. Ayna da kendisini tahlil edebileceği eleştriler de yapılsa idi keşke.
Son olarak toplumdaki ayrımın temelini "din" temelli almış fakat asıl ayrım sınıfsaldır. "Her şey sınıfsaldır."
Söylediklerine katılıyorum. Seküler kesimden bir yaptırım görme ihtimalin olmadığı için istediğin kadar sallayabilirsin mevcut konjonktürde. Kadınlara, hayvanlara ve çocuklara yönelik şiddet/tecavüz gibi toplumsal yaraları ise, asla namlunu muhafazakar kesime doğrultarak işleyemezsin. Dizide Türkiye'nin sorunu "kimlik, din, kültür ve toplumsal kopukluk" olarak resmediliyor ancak bunlar Türkiye'nin 10 senedir sorunları değil. Mevcut sorun tamamen sınıfsal ve maddi, yani sosyo-ekonomik. Bence dar gelir grubuna mensup muhafazakar biri bu diziyi izlese diyeceği ilk şey "ben de sevmiyorum sizi, oy da vermiyorum" olmaz; "biz aç karnımızı doyurma derdindeyiz bunlar hala başörtüsü diyor" olur.
Bahsettiğin dar gelirli muhafazakar kesim kökenliyim. Benim tecrübelerime kalırsa diyeceği ilk şey "bunlar beni hor görüyorsa ben neden bunları seveyim, oyumu da ...'ya veriyorum." olur. Bu kesim için kimlik her şeyden önce gelir. Yoksa bu kriz ortamında hala malum partiyi savunmazlardı. Her ne kadar fakirleşse bile "nasıl olsa iktidar biziz" diyerek oy verdikleri partiden kopmuyorlar.
Tabii ki ötekileştirmelerden dolayı herkes kendine en yakın gördüğü, en çok özdeşleştiği partiye oy veriyor günün sonunda. Bu kriz ortamında halkın hala malum partiyi savunmaya devam etmesinin sebebi bence kimliğin en ön sırada olması değil, bu kriz ortamından Türkiye'yi yine kendi partilerinin ancak çıkarabilecek olmasına inanmaları. Çünkü şuan "iktidar biziz" diyebilecek bir durumda değiller. Oy verdikleri iktidar onların derdinden çok, muhalefete oy veren zengin/modern/şehirli kesimin çıkarlarını, şehirli/üst-orta sınıf muhafazakarların çıkarlarını savunuyor. Dün televizyonda şampuan reklamında oynayan başörtülü kız gördüm. Gerçekten "iktidar biziz" diyorlar mıdır? O reklam kızlarına bakınca kendi kızlarını mı görüyorlar? İçini boşalttılar artık bazı şeylerin ve bu çoğu muhafazakarı çok sinirlendiriyor. Başörtülü mankenler, influencer'lar, fenomenler çıktı piyasaya. Senin geldiğin sosyo-kültürel arkaplanı öğrendikten sonra tabii ki söylediklerini çok ciddiye alıyorum, ancak ben de son derece ortalama bir ilçede esnafım ve yüzlerce esnaf tanıyorum. Herkes hem malum partiye oy vermeye devam ediyor, hem de ekonominin ve bazı başörtülü kızların zıvanadan çıktıklarını düşünüyorlar.
@hasbatur
Sekülerlik ve laiklik farklı şeyler ancak sokakta kime sorarsan sor, kimse ayrımını yapamaz. Seküler kelimesini kullanan da, laik kelimesini kullanan da aynı kesimden bahsediyor. Ulusalcılık ve Atatürk Milliyetçiliği kavramları da artık siyasi dilde birbiriyle örtüşmekte. Kimse sorsak aynı şeyi düşünür. Batı hayranlığı argo bir tanım. Her siyasi görüş öyle ya da böyle bir miktar batı hayranı da olabilir, batı hayranı olmakla da suçlanabilir. Maddi değeri belirleyen şey döviz iken, bu ülkede yaşayan herkesin bir miktar batı hayranı olmak zorunda olduğunu göz ardı edemeyiz. Atatürk milliyetçisi ulusalcılarla batıcı aydınların kesiştiği bir küme var, ve magazin değeri yüksek bir kesim olduğu için en ön planda o tutuluyor. Ulus devlet yanlıları olarak bahsettiğin, siyasi konjonktürde "Avrasyacılar" olarak bilinen kesim, halkın çok dar bir kesimini, emekli subayları, memurları temsil ettiğinden, şehirli, ana muhalefet partisine oy veren, eğitimli kesim her fırsatta batıya göç edip yerleşmek istediği için, yıllardır bedelli askerlik yapmak için 73838 takla attığı için sürekli olarak "batı hayranı" olmakla suçlanıyor. Bu da magazinsel bir suçlama. Günün sonunda bu konuları siyaset tartışmadan ele almak çok zor.
Haklısın, biz sinema konuşalım, bunların sonu yok.