Merhaba arkadaşlar, burada da defalarca tartışılan ama kafamda konuyla alakalı soru işaretleri bitmeyen bir konu üzerinde tekrar durmak istiyorum. Log video çekildikten sonra grading işlemi veya lut atma işlemi nasıl olmalıdır? Hangi yol izlenmelidir? Log videomuzu ilk önce rec709 a çevirip sonrasında mı istediğimiz lutu atmamız gerekir? Kezzapın bu videosunda pek çok yeni şey öğrendim. Davincideki color space transformla tanışmış oldum. Bu işlemi doğru şekilde yapmak için ilk önce hangi log türünü kullandığımızı belirtmemizi söylüyor. Videodaki log slog olduğu için daha çok onun üzerinden konuşuluyor(seçilecek output gamma vs) Ben mesela fuji ile çekim yaparsam flog çektiğimi belirttikten sonra hangi output gammayı seçmem lazım? Bunları seçip görüntümü rec709 a çevirdikten sonra mı eğer atacaksam lut veya kendim düzenleyeceksem kendim düzenlemeye devam edeceğim? Eğer davinci değil de premiere kullanıyorsam hangi adımları izlemem gerek? Çok detay barındıran bir konu, ben de karmaşık bir şekilde sormuş olabilirim. Ben mesela hazır bulunan lutları log çekimlere attığımda iyi sonuç alamıyorum. Muhtemelen onlara uygun lut olmaması da bunda etkilidir fakat genelde rec709 videolara attığımda sonuçlar iyi oluyor. Bu hazır lutları kullananlar önce 709a çevirip sonra mı lutu uyguluyor. Siz nasıl bir yol izliyorsunuz?
@hasbatur sorum sadece lut odaklı değil aslında. Dediğim gibi color space transformda yapbildiğimiz bazı şeyler premierede nasıl yapılabilir mesela? Bu color space transformu kullanmadan grade etmek doğru olur mu ya da?
Benim gözümden kaçmış bu soru kusura bakmayın. Aslında bu mevzu bu kadar karışık değil, ama neden anlaşılmıyor anlamıyorum. Çok basitçe bir daha anlatayım.
Lutların çeşitleri:
1) Log çekilmiş olan bir görüntüyü standart renk alanına yani rec709'a ya da belirli analog filmlerin renk karakteristiklerine çeviren lutlar. Bu lutların isimleri genelde örneğin slog2 to rec709 gibi ya da flog to rec709 gibidir. Yani isminden de anlaşılacağı gibi, bir kameranın log profilini rec709'a çevirir. Eğer analog filme çeviren bir lutsa da, örneğin Davinci Resolve'un içinde gelen Blackmagic Film to Kodak 2393 gibi isimlere sahiptir. Bu da Blackmagic'in log formatında çekilen bir görüntüyü Kodak 2393 filminin renk alanına çevirir.
2) Rec 709'u yaratıcı bir renge çeviren lutlar. Bir görüntü kamerada hazır bir şekilde rec709'a kaydedildiyse, yani log formatında çekilmediyse, ya da log çekildiği halde, yukarıdaki 1.seçenekte bahsettiğim yöntem kullanılarak rec709'a çevrildiyse bir de üzerine bu lut kullanılabilir. Yani yanlış değil söylediğin şey. Flog bir görüntü çekip önce flog'u rec709'a çevirip, rec709 için yapılmış bir başka lut'u onun üzerine atabilirsin.
3) Ya da bazı lutlar var. Bunlar 1 ile 2'nin karışımı. Bunlar log olan görüntüyü doğrudan yaratıcı bir görüntüye çeviriyorlar. Yani bir bakıma 2. seçenekte süreci içinde gizlice barındırıyorlar. İkinci seçenekte iki lut kullanıyorduk. (Tabi eğer doğrundan kameranın içinden log profil kullanmadan rec709 çektiysek direkt tek lut da kullanabilirdik) Log'dan 709'a çeviren lut yani 1.seçenekteki lutlar + rec709'dan yaratıcı bir renge çeviren lut. Bu tip lutlar, 1. ve 2. seçeneği tek bir lutta birleştiriyor. Log çekilen görüntüye LUT attığınızda, direkt yaratıcı bir renk alıyorsunuz.
Özetle anlamanız gereken şey şu:
Bir Lut'u kullanmadan önce iki soru soracaksınız:
Bu lut hangi kameranın hangi profili için yapılmış? Bu profili neye çeviriyor?
Fujifilm için yapılmış lutlar için olası cevaplar
1) Flog'u rec 709'a çeviriyor.
2) Rec709'u Matrix filmi gibi yeşil bir renge çeviriyor.
3) Flog'u doğrudan Matrix filmi gibi yeşil bir renge çeviriyor.
Eğer 1'e sahipsen, log'u rec709'a çevirir sonra da kendin rengini yaparsın, yani yaratıcı kısmını kendin eklersin. Eklemek zorunda da değilsin rec709'da da kalabilir. Tamamen senin keyfine kalmış.
Eğer 2'ye sahipsen ve filminin renginin Matrix gibi olmasını istiyorsan, önce 1'deki lut'u bulman, görüntüne atman, sonra da bu lut'u kullanman lazım.
Eğer 3'e sahipsen ve filminin renginin Matrix gibi olmasını istiyorsan, doğrudan bu lut'u log görüntünün üzerine atarsın.
Color Space Transform olayının kafanızı bulandırmasına gerek yok. Ama yine de anlatmaya çalışayım.
Elinizde slog'u rec709'a çeviren bir lut var diyelim. Ama siz Fujifilm'le flog'ta çektiniz. Bu lut'u kullanabilir misiniz? Hemen sorumuzu soralım. Bu lut hangi kameranın hangi profili için yapılmış? Sony kamera slog için yapılmış. Yani kullanamam. Peki hiç bir yolu yok mu? Var. Eğer elimde benim kamerayla çektiğim flog'u slog'a çevirme şansım olsaydı o zaman bu lutu kullanabilirdim. Color space transform işte bunu yapıyor. Input'um, yani çektiğim flog, output'um ne olacak, slog. Hop ne yaptı color space transform? flog'u slog yaptı. Dolayısıyla artık slog'u rec709 yapan lut'u çektiğim görüntüyle kullanabilirim.
Daha basit bir anlatma yolu bilmiyorum. 🙂
Tüm bunların içinde benim önerim ne?
Esas lut dediğimiz şey sadece ve sadece 1. kategorideki LUT'lardır. Diğer 2 ve 3. lutlar, bunlar satılır falan, her zaman iyi ve güzel sonuç vermeyebilirler, çünkü yapan kişinin bunu nasıl yaptığını, neye göre yaptığını, ne kadar detaylara dikkat ettiğini bilmiyoruz.
Fakat 1. kategorideki LUT'lar profesyoneller tarafından, kamera üreticilerinin kendileri tarafından yapılıyor. Ama 2. ve 3. kategorideki LUT'lardan iyi görüntü çıkmıyor mu, çıkıyor, çıkabilir. Sorun bu değil. Sorun süreklilik, ne kadar farklı koşul altında test edildiği gibi şeyler.
Son olarak da bana kullanmaya çalıştığınız Lut örneklerini atarsanız, Premiere'de de bir video çekmeye çalışırım.
Şöyle...
Rec709’un üzerine lut atılabilir, bunun için de lutlar var, Premiere’in içinde var, ama tercih edilir mi, edilmeli mi bence hayır. (Ya da denersiniz, ve x kamerasında şu tarz çekimlerde a lutuyla iyi sonuçlar alıyorum dersiniz, kullanırsınız. Ama başka şartlarda aynı luttan aynı etkiyi alamayabilirsiniz)
Dediğim gibi, bence sadece 1. seçenek kullanılmalı. Yani mutlaka sıkıntı çıkar demiyorum, ama süreklilik ve tutarlılık sorunları yaratacağı kesin gibi bir şey. Zaten premiere’de bu yüzden yaratıcı lut sekmesinin altında intensity diye bir slider var. Sıkıntı çıkarsa etkisini kıs diye.
Neden istediğimiz lut’u atmıyoruz da önce 709’a çeviriyoruz diye sormuşsun. Öyle bir şey yok ki. 3. Seçenekte anlattığım bu. Elinde logu yaratıcı görüntüye çeviren lut varsa onu kullanabilirsin. Ama premiere’de yaratıcı lut sekmesi altında gelenler çoğunlukla bu tarz lutlar. (hepsini denemediğim için çoğunlukla diyorum, ama muhtemelen hepsi, 2. Seçenek için. Rec709’a çevrili görüntü için doğru sonuç veriyor. Ama yineliyorum, sürekli ve tutarlı sonuç almak zor) Bir de inpıt sekmesi var, oradaki lutlar 1.seçenek lutları. Yani premiere lumetri panelini zaten öyle yapmış. Önce burada rec 709’a çevir, sonra aşağıda yaratıcı lut at diyor.
Şimdi esas mesele son soru. Bu başka bir yere kapı açıyor. Bunu da anlatmam lazım. Kısaca şöyle ama, sen log çekilmiş bir görüntüyü rec709a çevirdiğinde logun esnekliğini kaybetmiyorsun ki, çektiğin görüntü hala log, istersen ona geri dönebilirsin, ama rec709 çekseydin en başta loga geri dönemezdin çünkü öyle kaydetmedin. Bu şekilde anlaması zor, şöyle devam edeyim :
Log dinamik aralık yakalamak için olan bir şey. Kameralar 12-15 stopa kadar yakalayabilecek noktadalar. Fakat 709 renk uzamı 5-6 stop. E madem öyle neden böyle... 🙂 İki sebebi var, birincisi filmini rec709 uzayında göstermeyebilirsin. Rec2020 gelmeye başladı. 12-14 stop. İşte HDR televizyonlar falan. Yani sen aynı görüntüyü 2020’ye çevirirsin tüm tonlarda daha yumuşak geçişler olur. Ama bunu rec709 ekranda yaparsan bunu göremezsin, hadi gördün diyelim, rec2020 monitörün var, rec709 da gösterildiğinde zaten senin gördüğünü başkası göremez.
Siz kaç stop çekerseniz çekin rengini de kendim yapacağım kontrastıyla istediğim gibi oynayacağım deyin sizin görüntünüzün sınırı 5-6 stop. 12-15 e kadar çıkartılabilir, ama çıkartamıyoruz, çünkü çıkarsak da göremeyiz 🙂
İkinci sebebe geçeyim. Bu kısmın stoplarla doğrudan alakası yok. Unutun o kısmı şimdi.
Bizi ilgilendiren kısım bu. Videoda anlattığım bu. Kamera baştan rec709 (aslında lineer demek gerekiyor) çekerse, şöyle çekiyor. Gerçek rakamlar değil basitleştirerek anlatıyorum. Burada az ışık var, siyah kaydedeceğim ne kadar data harcayayım, az harcayayım, 20 tane datamı buraya, biraz daha ışık gelmeye başladı buraya 25 vereyim. Aha ışık mı o, aha buraya 50 vereyim. Işık arttıkça yüksele yüksele dağıtayım. Lineer şekilde yani.
Log çekerken ne yapıyor. Ben en az ışıklıdan en çoğa lineer şekilde dağıtmayayım datamı, olabildiğince ortalarda biriktireyim, çok ışıklı ile az ışıklı arasında çok data farkı olmasın. (Bu yüzden log çekerken yüksek pozlayın diyoruz. Siyahlar orta ışıklı yerlere çıksın diye.) Orada log süper data dağıtımı yapıyor, lokma dağıtır gibi yani. Orta tonlarda lokma dağıtıyorlar diyen siyahlarımız koşa koşa kendilerini oraya atıyorlar log’da. Yani sen atmalarını sağlamalısın daha doğrusu. O tek başına bir şeyler yapıyor, ama çekiniyor, sen ona az ışık ver o bulur yerini. Ama dikkat et bu sefer de beyazları komple sensörün algılayabileceği yerlerden kovma. Almanya’dan oğlum geliyor evden çıkın diyen ev sahibi olma. İki götlük yer açın siyahlar geliyor kardeş kardeş takılın, sen biraz önce çok olan datandan siyah kardeşine ver bakayım diyor. Bu da beyazlarda başka bir soruna neden oluyor da neyse, onu da sonra anlatayım bir ara.
Çektik. ekranda siyahlar beyazlar aynı yerde gibi. Kötü bir görüntü. Lokma tezgahının önü dolu. Ha şimdi sen buna rec709 atarsan ne olur, siyahlar yerlerine giderken daha fazla datayla giderler. Kontrastla oynayıp siyah beyaz noktanla oynayıp, nerenin ne kadar data alacağına karar verirsin. (Tabi siyah derken tam siyah değil, shadow, yani gölge, ani görüntünün kabaca aşağı yüzde 40’ı gibi düşünün. ) Buralara dağıtın. İşte logun verdiği esneklik neyi ne kadar dağıtacağın. Rec709’a çevirince hop bitti dağıttık yine en baştaki gibi az alan az aldı demiyoruz, oynayabilirsin hala, çünkü elinde datan var, kafana göre dağıt. O yüzde kırklık kısım lineerken diyelim toplamda 60’ı paylaşırken şimdi 200 ü paylaşıyor. Rec709a çevirdiğinde haydi aldım sizden 140 datayı demiyorsun. Siyahların arasında hala ışıklılık geçişleri çok zengin değil (hala 5-6 stop) ama görüntünün daha önce az datayla yazılan kısımları daha çok datayla yazıldı. E üstlerde olanlar da bir öncekine göre biraz azaldı haliyle. Ama log sayesinde görece eşitlik gelmiş oldu. 🙂 Log zenginden daha çok vergi alıp aşağıdaki halka dağıtıyor yani.
Herhalükarda sıkıntı yaratmaz, ama yaratma olasılığı da vardır ve stabilite sorunları olur.
Kendince bir standart yakalayıp iyi sonuçlar alan için kullanılabilir. Zaten premiere de çok uğraşmayın diye koymuş.
Ama renk mevzusu, öyle kafama göre yaptım denilecek bir şey değil. Mesela bana sorarsanız, eğer kendiniz iyi renk yapamıyorsanız, bu tarz yaratıcı lutları kullanmak sizin yaptıklarınızdan daha iyi sonuçlar verebilir. En azından bir tutarlılık yaratabilirsiniz. Ama hep bıçak sırtıdır işte. Pozlamayı bir görüntüde başka bir başka görüntüde başka yaptığınızda, o lut her iki görüntüde farklı sonuç verir. Ama renk düzenleme bilmeyen için, denemeler sonucunda, bu lut bu ortamda, şu şekil bir pozlamayla iyi çalışıyor dediğiniz bir sonuç yaratırsanız, o zaman tutarlı bir iş akışınız olur.
Benim gözümden kaçmış bu soru kusura bakmayın. Aslında bu mevzu bu kadar karışık değil, ama neden anlaşılmıyor anlamıyorum. Çok basitçe bir daha anlatayım.
Lutların çeşitleri:
1) Log çekilmiş olan bir görüntüyü standart renk alanına yani rec709'a ya da belirli analog filmlerin renk karakteristiklerine çeviren lutlar. Bu lutların isimleri genelde örneğin slog2 to rec709 gibi ya da flog to rec709 gibidir. Yani isminden de anlaşılacağı gibi, bir kameranın log profilini rec709'a çevirir. Eğer analog filme çeviren bir lutsa da, örneğin Davinci Resolve'un içinde gelen Blackmagic Film to Kodak 2393 gibi isimlere sahiptir. Bu da Blackmagic'in log formatında çekilen bir görüntüyü Kodak 2393 filminin renk alanına çevirir.
2) Rec 709'u yaratıcı bir renge çeviren lutlar. Bir görüntü kamerada hazır bir şekilde rec709'a kaydedildiyse, yani log formatında çekilmediyse, ya da log çekildiği halde, yukarıdaki 1.seçenekte bahsettiğim yöntem kullanılarak rec709'a çevrildiyse bir de üzerine bu lut kullanılabilir. Yani yanlış değil söylediğin şey. Flog bir görüntü çekip önce flog'u rec709'a çevirip, rec709 için yapılmış bir başka lut'u onun üzerine atabilirsin.
3) Ya da bazı lutlar var. Bunlar 1 ile 2'nin karışımı. Bunlar log olan görüntüyü doğrudan yaratıcı bir görüntüye çeviriyorlar. Yani bir bakıma 2. seçenekte süreci içinde gizlice barındırıyorlar. İkinci seçenekte iki lut kullanıyorduk. (Tabi eğer doğrundan kameranın içinden log profil kullanmadan rec709 çektiysek direkt tek lut da kullanabilirdik) Log'dan 709'a çeviren lut yani 1.seçenekteki lutlar + rec709'dan yaratıcı bir renge çeviren lut. Bu tip lutlar, 1. ve 2. seçeneği tek bir lutta birleştiriyor. Log çekilen görüntüye LUT attığınızda, direkt yaratıcı bir renk alıyorsunuz.
Özetle anlamanız gereken şey şu:
Bir Lut'u kullanmadan önce iki soru soracaksınız:
Bu lut hangi kameranın hangi profili için yapılmış? Bu profili neye çeviriyor?
Fujifilm için yapılmış lutlar için olası cevaplar
1) Flog'u rec 709'a çeviriyor.
2) Rec709'u Matrix filmi gibi yeşil bir renge çeviriyor.
3) Flog'u doğrudan Matrix filmi gibi yeşil bir renge çeviriyor.Eğer 1'e sahipsen, log'u rec709'a çevirir sonra da kendin rengini yaparsın, yani yaratıcı kısmını kendin eklersin. Eklemek zorunda da değilsin rec709'da da kalabilir. Tamamen senin keyfine kalmış.
Eğer 2'ye sahipsen ve filminin renginin Matrix gibi olmasını istiyorsan, önce 1'deki lut'u bulman, görüntüne atman, sonra da bu lut'u kullanman lazım.
Eğer 3'e sahipsen ve filminin renginin Matrix gibi olmasını istiyorsan, doğrudan bu lut'u log görüntünün üzerine atarsın.
Color Space Transform olayının kafanızı bulandırmasına gerek yok. Ama yine de anlatmaya çalışayım.
Elinizde slog'u rec709'a çeviren bir lut var diyelim. Ama siz Fujifilm'le flog'ta çektiniz. Bu lut'u kullanabilir misiniz? Hemen sorumuzu soralım. Bu lut hangi kameranın hangi profili için yapılmış? Sony kamera slog için yapılmış. Yani kullanamam. Peki hiç bir yolu yok mu? Var. Eğer elimde benim kamerayla çektiğim flog'u slog'a çevirme şansım olsaydı o zaman bu lutu kullanabilirdim. Color space transform işte bunu yapıyor. Input'um, yani çektiğim flog, output'um ne olacak, slog. Hop ne yaptı color space transform? flog'u slog yaptı. Dolayısıyla artık slog'u rec709 yapan lut'u çektiğim görüntüyle kullanabilirim.
Daha basit bir anlatma yolu bilmiyorum. 🙂
Tüm bunların içinde benim önerim ne?
Esas lut dediğimiz şey sadece ve sadece 1. kategorideki LUT'lardır. Diğer 2 ve 3. lutlar, bunlar satılır falan, her zaman iyi ve güzel sonuç vermeyebilirler, çünkü yapan kişinin bunu nasıl yaptığını, neye göre yaptığını, ne kadar detaylara dikkat ettiğini bilmiyoruz.
Fakat 1. kategorideki LUT'lar profesyoneller tarafından, kamera üreticilerinin kendileri tarafından yapılıyor. Ama 2. ve 3. kategorideki LUT'lardan iyi görüntü çıkmıyor mu, çıkıyor, çıkabilir. Sorun bu değil. Sorun süreklilik, ne kadar farklı koşul altında test edildiği gibi şeyler.Son olarak da bana kullanmaya çalıştığınız Lut örneklerini atarsanız, Premiere'de de bir video çekmeye çalışırım.
Renk konusunda konuştuğumuzdaki mütevazılığın beni öldürüyor @kezzap
Şu açıklamayı al örnekler serpiştirip altı sayfa yap ver bir İstanbul bebesinin eline sezon boyunca workshop üstüne workshop yapar.
Benim mütevazılığım bilgime güvenmemekten ya da az olmasından değil, benden daha çok bilenlere saygımdan ötürü. Millet kendini bilmez şımarık diye kendimizi bozmayalım dostum.
Ama bir yandan da bu diğerkamlık meselesini biraz daha sorgulama sürecindeyim. Tek mütevazılık yapmayacağım konu bilgimi paylaşmak konusundaki cömertliğim. Bugün saat 10.30'da işbaşı yapıyordum sabah, saat 9'da kalktım, hasbatur'un mesajını gördüm ve gerçekten 1,5 saate yakın sürede yazdım ona bu cevabı. Bir insan içinden gelmese, bunu yapmaz. Hiçbir zaman bir karşılık için yapmadım, ama biraz da kendimi geliştirmem, daha fazla şey alabilmem gerekiyor ki yine sizlere geri dönüşü olsun. O nedenle sanırım yakında ben de bilgimi para karşılığı satacağım. Hiç istemiyorum, youtube'ta bağış sistemi denedim kimse destek olmadı, çok da izlenmiyorum, o halde ben de bu yola mecbur kalıyorum. Çünkü artık kademe atlamam lazım, yeni şeyler öğrenmem lazım, bunun için de yatırıma ve paraya ihtiyacım var. Çok uğraştım bu aşamaya gelmemek için. Ama ne yapalım.
Tabi bir yandan ücretsiz paylaşımlar da devam edecek. Ama diğerine harcadığım emekten ötürü azalabilir. Bakalım becerebilecek miyim...
Bir dokun bin ah işit gibi olacak ama, biraz dertleşmek istedim.
Her emeğin bir karşılığı, bir geri dönüşü olmalı; haklısın. Değerli bir şey bedava olunca insanlar mutlu olmaları gerekirken saygısız olabiliyor, değer vermeyebiliyor. Sırf doğru insana ulaşması için bile, sırf saygı uyandırması için bile bilginin parasal bir karşılığı olmalı aslında. Ancak bu çok dar bir kesimde işliyor. Türkiye'deki problem şu ki, bilgiye (emeğe) ne yeteri kadar saygı gösteriliyor ne de yeterince değer veriliyor.
Sinema, görüntü yönetmenliği, fotoğrafçılık gibi konularda, bırak işin eğitim tarafını, piyasa tarafında bile insan emeği bu kadar ucuzken nasıl olur bilmiyorum ama olmalı dediğin gibi.
Benim en çok zorlandığım konu. Hemen hemen her gün emeğime değer biçiliyor, emeğimin pazarlığı yapılıyor, bu bende inanılmaz bir sinir ve özgüvensizlik yaratıyor. Geçtiğimiz günlerde bir müşteri bana silah ruhsatı çekti; evet yanlış duymadın silah değil, silah ruhsatı çekti. Pazarlık yaptı ve "bu para size yeter" demeye getirdi, ben de "iş yeri sahibi olsan, muhasebe bilsen teklif ettiğinin benim maliyetimi anca karşıladığını bilirdin" dedim, bana üzerinde "genel müdür" yazılı kartvizitini gösterdi. "Dönercide de var o karttan" dediğimde ise, "bu da var mı?" diyerek silah taşıma ruhsatı gösterdi. Amacı büyük bir yerin genel müdürü olduğunu, "boş adam" olmadığını kanıtlamak; hani altında yüzlerce çalışan olmayana vermiyorlar ya o ruhsatı; o hesap. "Hava atana kadar çocuklara üç kuruş bahşiş verseydin indirim talep edene kadar, madem paran var" dediğimde sadece güldü. Güldü çünkü gülme lüksü var. Çünkü sırf kurumsal müşteriyle çalışmak için, sırf portfolyosuna iş ekleyebilmek için o işi maliyetine yapacak o kadar çok fotoğrafçı var ki, bunu bildiğinden güldü.
Ben lisansımın son senesinde üstten yüksek lisans dersleri almaya başlamıştım, akademide kalacaktım. Hatta yüksek lisansa önce tezli başladım, sonra projeliye döndüm; "sinemanın büyüsü sette, sahada" dedim; "akademide değil".
Ne kadar yanılmışım. Hala geç değil, hala dönebilirim aslında akademiye; içimde iyi bir his, bir umut, bir istek kalmadı sadece.
Bazen sevdiğin şeyi "business" haline getirme şansı da çıkar hayatta, becerebilirsen; ben yapamadım mesela. Dört sene önce bir film kollektifi kurmaya karar verdim, fikrimi yakın bir arkadaşıma açtım; sıcak baktı. "Sektörde bir yere gelememiş, kariyeri bir yere gitmeyen, umudunu yitirme noktasına gelmiş yetenekli, eğitimli gençleri toplayalım, kısa filmler, kısa diziler çekelim, YouTube'da yayınlayalım." idi fikir. İzlenme arttıkça kollektife katılım da artacaktı, katılım arttıkça daha iyi projeler çıkacaktı, daha iyi projeler çıktıkça da bir yerlerden mutlaka para gelirdi zaten, ana fikir buydu. Ben kendi ekibimi ve ekipmanlarımı seferber edecektim, o da sanat yönetmenliği yapıyordu, kendi atölyesi ve ekibi vardı, o da onları seferber edecekti; senaryolar bendendi zaten, bir tek oyuncu bulunacaktı. Barlarda baristalık yapan güzel sanatlar, konservatuar mezunlarını topladık. Kolumun altında kollektifin manifestosu ve sinopsisler, haftalarca Kadıköy ve Beşiktaş taraflarında bar bar gezdik. Bir teaser çektik, 200 kişi izledi, bir tanışma toplantısı ayarladık, 20 küsür kişi geldi; rüya gibiydi, tüm hayallerim gerçek olmuştu. İlk filmi çektik. Yönetmenliğini ve senaristliğini ben, görüntü yönetmenliğini o zamanki fotoğrafçım, sanat yönetimi de ortağım olan arkadaşım yaptı; sonuç tartışılır. Kurgudan çıkınca film, Beşiktaş taraflarında bir barda 40 küsür kişiye özel bir gösterimi (gala gibi) oldu. İzleyici ikiye bölündü, yarısı bayıldı, yarısı nefret etti ve kavga çıktı. En nihayetinde ortağım "ben film çekmek istemiyorum, bir müzik klibi işi yakaladım, onu çekelim de az para kazanalım" dedi. Herkes de aynı fikirde olunca ben kendi kurduğum oluşumdan ayrılmak zorunda kaldım. "Ben zaten para için düğün klibi çekiyorum, şimdi de para için müzik klibi mi çekeceğim?" dedim. "Ben sinema yapmak istiyorum" dedim. O kadar sinirlenmiştim ki, benim nefret ede ede düğün klibi çektiğim paranın yarısına müzik klibi çekmem istenmişti. Yarısı değil, iki katı olsaydı ne olacaktı sanki?
Kollektif aktif olduğu için ismini paylaşmıyorum, üç seneyi aşkın süredir devam ediyorlar, onlarca müzik klibi çektiler, hiçbiri ünlü ya da zengin olmadı. 🙂
Hayalin, hedefin nedir diye sorsan, yine bir film kollektifi kurmak. Ama bu sefer mevcut işimi, ticari fotoğrafçılığı/videoculuğu bırakıp kurmak. O işle geçimimi sağlamak, ruhumu beslemek.
Ben de senin gibi düşünüyorum, yapabilir miyim bilmiyorum.
@cem123 O kadar iyi anlıyorum ki bu durumu. Hep benzer müşterilerle karşılaşıyorum. İşi küçümseyen, seni küçümseyen, ama falanca şu paraya yapıyor diyen, sağda solda Instagram reklamlarında "meslektaşların" verdiği inanılmaz bedava fiyatları görerek teker tokmak gidiyoruz. Bizim ayağımıza sıkanlar yine bizimle aynı yerden para kazanmaya çalışanlar, uzun vadede kendi ayaklarına da sıkıyorlar ama zaten bunu yapanların eğitim seviyesi, mesleğe bakışı, gelecek hedefleri falan böyle şeyler hak getire. Sonra da bizi bol bol bu tiplerle muhatap ediyorlar.
@kezzap gerçekten çok açıklayıcı oldu. Çok teşekkür ederim. Arkadaşın dediği gibi ben de anlatım tarzına hayran kaldım 😂 ama bunların bir karşılığı olması gerektiğini ben de düşünüyorum. Umarım karşılığını alırsın. Bu konuda youtubeda birkaç kanalın katıl üyesi olarak bir tavsiye, bir fikir vermek isterim naçizane. Ben mesela ücret ödediğim kanallara hep katıl butonu üzerinden ücret ödüyorum oluyorum. Her ne kadar basit olsa da patreonla uğraşmak istemiyorum. Çoğu insana da youtube katıl butonu daha kolay geliyor. Orada takip ettiğim kanalın katıl üyelerine ayrı yayınladığı videoları görüyorum ve katılırsam bunları izleyebileceğimden (eğer yayınlanan video başlıkları da ilgimi çekiyorsa) katıl ile üye oluyorum. Bunun dışında sadece destek olmak amaçlı çok ufak miktar ödediğim, normal abonelikten hiçbir artısı olmayan 1 kanal var, o da katıl ile tabii ki. Ben forumu geç keşfeden biriyim fakat daha önceleri yaptığın şeyleri, verdiğin emekleri görüyorum. Büyük iş yapıyorsun gerçekten, biraz iddialı olabilir ama bu kadar bilgiyi karşılıksız paylaşan bir insan daha görmedim ben. Açıkçası kendim de bunlardan çokça faydalanıyorum. Tekrar teşekkürler her şey için.
Katıl butonu koyamıyorum ne yazık ki yeterince abone/izlenme yok. Ama yüreklendirici sözler için teşekkürler.
Burada eksik bıraktığım bir şeyi tamamlayayım. Daha etkili çalışabilmek için, exposure/kontrast düzenlemelerini log’da, renklilik ile ilgili düzenlemeleri rec709’da yapmak daha doğru olur. O nedenle de sürekli bir ileri, bir geri dönüştürme yapmak lazım. İşin içine daha da girdikçe küçük ama önemli detaylar fark ediyor/öğreniyor insan.