-hafif spoiler-
Sonunda dış ses mesajı verdi işte. Gerek var mıydı acaba?
"Sıkıcı sahne" diye tabir edilen sahneyle ilgili okuman ilginç. Beğendim. O sahnenin sonu senin okumanı tamamlıyor. Böyle çıkarımlar hoşuma gidiyor. Film izlemek filmi yeniden çekmektir benim için. Sen de bu yorumunla filme değer verdiğini gösteriyorsun. Teşekkürler.
Bu arada "sıkıcı sahne" ile ilgili senaryonun üzerinde aldığım not:
Sahne çok sıkıcı olmalı. İzleyici çok sıkılmalı.
🙂
Öncelikle..
Senaristi tebrik ediyorum! Kısa film herzaman zeka parıltısını başka insanların gözlerini kamaştırmak amacıyla çekildiğinde çok çok iyi bir yere sahip olur derim hep.
Bu filmde bunu çok iyi başarmışsınız.
Filmin giriş sahnesi filme o kadar büyük bir katkıda bulunmuş ki!
O vurdum duymazlık anları, bazılarını sıkılır halde bırakırken bazılarını ise rollcaption başlangıcında (filmin sonu) tebrik eder gözlerle baktırıyor kendine.
Uuzn lafın kısası, uzun zamandır böylesine hoş bir film izlememiştim.
Müzik dışında filmin hiçbir eksiği yok.Lütfen k,imse kırılmasın ama bu film eğer festival gibi bir amaç için düşünülüyorsa ki bence mutlaka düşünülmeli (bunu düşünün!), mutlaka ve mutlaka müziğinin değiştirilmesi lazım.Estetik durmuyor.Yüzüklerin efendisinde ankaralı yasemin dinliyormuşsunuz gibi düşünün.
Son olarak oyunculuklar çok iyi bulunmuş.
Ben aksine yönetmeni çok başarılı buldum.Neden mi?
Böylesine uyumlu ve herkarakteri kolaylıkla ayağa kaldıran oyuncu seçimlerinde bulunan kişi büyük taktir toplamalıdır.Ki en azından ben sıramı savdım 🙂
Oyunculuklar gayet iyi.Fakat dediğim gibi, onların iyi olması oyunculuklarındaki kaliteden çok kendilerini rahat ve hunharca sergileyebilecekleri bir karakter bulmuş olmaları.
Elbette tesadüflerde bu işin için büyük rol oynamış.
Ki sizler uzun zamandır birbirlerini tanıyan insanlarsınız.Kırmayayıms eni bu rolü ben oynarım diyen adam, hayatının iyiliğini yapmış gibi.
Hem sevgili yönetmene hem de kendine.
Bu filmin bir eksiği ise (müziğinin dışında) görüntü üzerine eğilmeyişiniz!
Malesef tüm düşüncelere ramen tepe ve süliet aydınlatmalarını doğru kullanamamışsınız.
Ya da ekranı bilerek karartınız.Umarım bir sonraki çalışmanızda (böyle bir ışıklandırma olacaksa tabi) oyuncular için belirli hareket alanları çizersiniz.Yoksa her jest çoğunlukla oyuncuya bağlı oluşu yüzünden görüntünüzde çapak verebilir.Bir sahne de özgür'ün ışık çerçevesi dışına çıktığında yüzünün kayboluşu gibi.Ki bu hareket bilinçli yapılmadığı için mutlak hatalar içine giriyor.
Dediğim gibi..Uzun zamandır böyle güzel bir kısa film izlememiştim.
Tebrikler..
What the hell are you doing on there!
Son olarak..Bu film sinematografik oluşu yanında aynı zamanda da güçlü bir tiyatral dramaturji'ye sahip.Bu da benden bir artı almanıza yetti.Çünkü genelde tiyatral yaklaşımlarda bulunulan filmler yere çakılır.Ama sizler bu işin altından gayet hasarsız bir şekilde kalkmışsınız.
What the hell are you doing on there!
Ozan çok teşekkürler önce.
Eksik böyle tespit edilir. Böyle eleştirilir bir film.
Müzik için söylediğine takıldım şimdi :s
Senin müziklerini beğeniyle takip ediyor, yeteneğine saygı duyuyorum birçok kişinin duyduğu gibi. Müzikleri bana Fuat Abi yolladığında, özellikle jenerik müziğini ben filme uygun bulmuş ve beğenmiştim. Ama sen söylüyorsan bir bildiğin de var diyorum. O nedenle kafam karıştı. Yani daha önceki tartışmalarımızda film müziği konusunda yetersiz ve de deneyimsiz olduğumu belirtmiştim. Ama müzik bilgim vardır. -11 senedir bağlama çalarım bunu da belirtmiş olayım arada:)- Film müziği farklı tabi. Şu ana kadar doğal sesin atmosferiyle ilgili bir şeyler yapma çabam beni film müziğine yoğunlaşmaktan uzaklaştırdı. Bilgisizlikten kaynaklı olarak seçimim doğru olmamış olabilir. Bu konuyla ilgili başka fikir belirtmek isteyen varsa lütfen belirtsin, çünkü film müziği konusunda olumsuz eleştiriler olursa, herhangi başka bir konuda yapacağımı söylediğim gibi onda da değişime gideceğim.
Festival düşünüyoruz bu arada. İlk durak Altın Portakal.
Senaryoyu beğenenler için söylüyorum.
Biz yaşadıkça ben Fuat Abi ve Bilal'e enerjimi katacağım -onlarda olmadığı için, ben enerji kısmını tamamlıyorum 🙂 - ve daha böyle çok senaryo çıkartacağız aksilik olmazsa.
Görüntü iyiydi. Yani yüzler genel olarak netti. (Süheyp işini iyi yaptı sağolsun.) Ama orası bir müzik stüdyosu olduğundan arkada ses yalıtımı için olsa gerek, beyaz beyaz süngerler vardı ve onlar sorgu odası atmosferini bozacaktı. O nedenle karartmak zorunda kaldık. Netice: bahsettiğin görsel bozukluk. Haklısın. Bir şey dışında! Özgür'ün yüzünden zoom-out'la çıkılan sahnede Onur'un yüzü bilerek karanlıkta bırakıldı ki dikkat edilirse dik durduğunda kadraj dışına da çıkıyor bu da bir hata. O o sahnenin anlamıyla alakalı bir şey. Tokattan sonra kadrajlama değişiyor zaten. Ama ışık sorunu hala var.
Beğenmene çok sevindim. Bu filmle daha çok oynayacağız. O nedenle eleştiriler altın değerinde.
"Özgür'ün yüzünden zoom-out'la çıkılan sahnede Onur'un yüzü bilerek karanlıkta bırakıldı ki dikkat edilirse dik durduğunda kadraj dışına da çıkıyor bu da bir hata. O o sahnenin anlamıyla alakalı bir şey. Tokattan sonra kadrajlama değişiyor zaten. Ama ışık sorunu hala var. "
Beni yanlış anlamışsın.Özgür'dü ışık çemberi dışına çıkan.Onur'un kadraj dışına çıkıuyor olması zaten onu hareketlerinde özgür (tabi bu da mizansene bağlı kısıtlı özgürlük) olduğu için ışık konusunda da bir yanılsamaya götürmüyor bizi..
Film mzüiği konusuna gelince.
Elbette her müzik beğenilir.Mutlaka beğenen birileri vardır, çıkar..Ki ilk müziklerimden biliyorum bunu, yaşadım yani 🙂 Söylemek istediğim eğer beste ya da melodik yapı aynı kalacaksa bile buı müziğin çekici olma özelliğini kaybetmesine neden olan sesler ve düzenlemenin değişmesi lazım.Elbette bilmişlik ya da, ben bilirim ayakları değil bunlar.
Sadece eğer iyi bir iş çıkarmak istiyorsanız, konsantrasyonumu bu konuya veremedim gibi mazeretler üreterek kendimizi kandırmamalıyız.Ki senin yerinde olsam bu müzik kullanımına birhayli özen gösterirdim.
Çünkü! Eğer bilimsel olarak açıklamam gerekirse; filmdeki müzik kullanımı filmin 0.7/10'sini kaplıyor.Bu da demektirki; müziksiz başlayıp müziksiz süregiden filmin,kendisini müziksiz olarak kabul ettirdiği o önemli anda yani finalde, birden bire grien müziğin (lütfen yanlış anlamayın) kötü oluşu o anda "keşke daha iyi olsaydı" tepkileri alır.
Bu tepkileri marangoz kaldırkulak mehmet abinin oğlu berkcan'dan da gelebir, festival jürisi ahmet tamtakır'dan da.O yüzden herkesin mutlak suretle üzerine titrediği şeyleri, yani filmin sesiyle, görüntüsüyle, ışığıyla, müziğiyle sinemayı oluşturduğu sinemayı aralık bırakmamak lazım..
Bunlar son sözlerimdir.Herkesi ayrı ayrı tebrik ederim.Övünülecek bir iş başarmışsınız.
What the hell are you doing on there!
Çok güzel bi film olmuş, elinize, emeğinize sağlık. O kadar uğraş sonunda, o uğraşa değecek bir film çıkartmışsınız.
Sıkıcı kısım bence filme tam oturmuş. Filmin böyle bir girişle başlaması seyirciye "Dur bakalım dur.. acaip bi film bu" dedirtiyo.
"Gece oturup gündüz uyuyan bi adamın düşünceleri" gibi bi film olmuş. Yani birbirini kovalayan farklı ama birbiriyle bağlantılı bir düşünceler zinciri gibi. Ayrıntıların anlatıldığı bi film. Tam anlatamıyorum seyrederken ne hissettiğimi ama çok hoşuma gitti film.
Tebrik ederim.
Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?
Ben de filmi yeni izledim. Başta artık "sıkıcı sahne"adıyla etiketlediğimiz sahne bana öyle geliyor ki senaryo ile "seyirci ilgisi" arasında sıkışmış. Burada bahsettiğim ilgi seyircinin beğenip beğenmemesi değil filme olan ilgisi ve dikkati.
Yani ben filmin hepsini izledikten sonra baştaki sahneyi %100 gerekli buldum. Filmin bel kemiğini oluşturduğu ortada. Daha sonra "ama gerçekten biraz kısaltılabilirdi" dedim. Daha sonra "ama kısaltırsak oradaki 2 kişinin 2 diyalogu anlamsız olur" dedim. Durdum biraz düşündüm. "Acaba geriye sarma kısmını mı kısaltsalardı, biraz öteden başlatsalardı" dedim. Sonra hatırladım ki senaryo gereği zaten ileri sarma bölümü mevcut. O zaman napmalı napmalı dedim? uyumuşum...
yok uyumadım da, yani evet, kesinlikle ilk sahnede izleyici ilgisini rahatsız eden bir şey var bana göre. Senaryoda "bu sahne seyirciyi sıkmalı" demiş olabilirsin; ama hiçbir yönetmen tam, %100 sözcük anlamıyla seyirciyi "sıkmak" istemez. Orada seyirci bekletilmeli, sabırsızlanmalı gibi bir şey, bir etki yaratma amacı güdülmeli gibi geldi bana.
Biraz anlamsız konuşuyorum şu an ama sabahın 4'ü ve gerçekten filmin de yapısından dolayı kendimi aktarmakta güçlük çekiyorum.
O yüzden ilk sahnenin sorununu çözemedim. Siz çözün lütfen.
Diğer konulara gelirsek, benim gördüğüm dört önemli sorun olabileceğini düşündüğüm nokta var; ama maalesef üçü de çekimlerle ilgili olduğundan geri dönüşü olabileceğini sanmıyorum. Yine de kısaca sıralayayım.
1. İlk sahnede kamerayla konuşulurken ki cümleler hafif klişe gibi geldi. Yani, seyirciye meydan okumak mahiyetinde "işte bekliyosunuz ama bişey göremiceksiniz." sonra da samimi bir şekilde "e hadi çok beklediniz. alın size aksiyon." anlamlarındaki cümleleri biraz da özgünleştirmek mümkün olabilir miymiş? Gerçi nasıl yapılırdı ben de bilmiyorum.
2. Yine ilk sahnede kamera üç kez yer değiştiriyor galiba. Dört pardon, yok beş. evet beş olması lazım. arka, soldaki adamın yanı, arka, sağdaki adamın yanı, arka. Onun yerine tüm bunlar tek bir kamera hareketi olabilseymiş hem seyirci daha çok sıkılırmış, hem de kameraya verdiğiniz o persona da daha perçinlenirmiş gibi.
3. O sorguya çeken polis memurumuz, Onur Bey oynuyordu galiba. İlk sahnelerinde çok beğendim; ama sanki sonradan karakter biraz söndü, biraz ne bileyim hafifleşmiş gibi geldi. Yani orada adam sağlam bir otorite simgesi olmalıyken dudak büzerek yönetmenler hakkında taklitler yapması ve sesini inceltmesi gibi şeyler bana olmamış gibi geldi. Onun dışında oyunculuklar yeterince şık.
4. Yine özellikle polis memurumuz çok küfrediyordu. Yani sansürcü bir mantıkla karşı çıkmıyorum ona; bazı yerlerde sanki küfürler biraz zorlama olmuştu gibi. Onun yerine "lan, ulan, hay..." vs. kaba ünlemler konup küfürlerden bir-iki tanesi çıksaymış daha temiz, daha doğal bir diyalog olurmuş gibi geldi.
Bir de montajla ilgili iki önerim var. Onlar değiştirebileceğin şeyler galiba.
1. Geri sarma - ileri sarma efektlerinin sesini biraz düşürebilir misin? Filmin geneline göre biraz yüksek geldi sesler.
2. Bununla birlikte o silah ateşleme sahnesi o kadar muhteşem ve o kadar şaşırtıcı ki oradaki efektin sesini biraz açabilirmişsin bile 😀
Bunların dışında, daha doğrusu bunlarla birlikte keyifli bir filmdi. Ben baştaki sıkıntı halini yaşadım evet ama genelinden keyif aldım. Yalnız son bir sorum olacak:
Sondaki dış ses karakteri senaryoda gerçekten çok gerekli mi?
Yani ben filmin hepsini izledikten sonra baştaki sahneyi %100 gerekli buldum. Filmin bel kemiğini oluşturduğu ortada. Daha sonra "ama gerçekten biraz kısaltılabilirdi" dedim. Daha sonra "ama kısaltırsak oradaki 2 kişinin 2 diyalogu anlamsız olur" dedim. Durdum biraz düşündüm. "Acaba geriye sarma kısmını mı kısaltsalardı, biraz öteden başlatsalardı" dedim. Sonra hatırladım ki senaryo gereği zaten ileri sarma bölümü mevcut. O zaman napmalı napmalı dedim? uyumuşum...
"Gece oturup gündüz uyuyan bir insanın düşünceri" derken bunun gibi bir düşünceler zincirini anlatmaya çalışmıştım 🙂
Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?
Filmin bir kaç odak noktası olduğu için anlatmak istediğinde bir karmaşa yarattıını düşünüyorum. Şimdi; filmin başındaki sıkıcı tek plan İLAN'ın da dediği gibi "dur bakalım, acayip bir film geliyor" dedirtiyor bize, ama hemen ardından gelen isyankar genç agresif bir tavırla "boşuna beklemeyin" deyince filmin bir öğrenci filmi olduğu yüzünüze çarpıyor. Ve hemen ardından gelen vurulma sahnesi ilk sahnenin acayipliğini tamamlıyor. Yani ilk sahne: 1-açılışıyla, 2-ilk konuşan oyuncunun teenage isyancı gençlere benzemesiyle ve 3-vurulma sahnesiyle bizi 3 kere şaşırtıyor. Bu şaşırtmaların ilki beklentiyi artırırken ikincisi düşürüyor, 3.sü ise biraz önce düşeni ilk beklentiden daha yükseğe çıkarıyor kontrast nedeniyle (yani 2. madde ve 3.nün zıtlığı nedeniyle).
Filmin geri kalan kısmını sahne sahne yorumlamayacağım. Ama genel olarak anladığım şey şu. Filmin en başında durağan ya da acayip bir film geliyor deniliyor bize ve biz bir anda kısa filmlerin en büyük 2. klişesiyle karşılaşıyoruz: sorgu sahnesiyle (birincisi elbette koşan adam). Bu büyük klişenin ben bilerek seçildiğine inanıyorum, çünkü her sıkışan kısacı ya dediğim gibi koşan adamlı bir kısa çeker ya da sorgu sahneli. Başta bize verilen "klişe olmayan" - "farklı bir şey gelecek" - "bekle" ile filmde verilen "aşırı klişe" - "sorgu sahneli kısalardan sana da gına geldi biliyorum" olayı da aslında çok güzel bir kontrast yaratıyor.
Ha elbette filmin başındaki sıkıcı denilen kısım biraz daha hanekevari olsaydı ve filmin 2. kısmı "yöneten-yönetilen" ile "gerçeklik algısı" felsefelerine girmeseydi bu kontrast daha da belirgin hale gelebilirdi. Yani beklenti veren bir ağırlıktan bir anda kısa filmin en büyük klişelerinden birine bir geçiş. Filmin yaratıcı ekibinin de bunun düşündüğünü varsayıyorum. Göstermek istedikleri bütünde, sonuçta bu kısayı uzun metrajcılar izlemeyeceği için tüm kısacılara anlatmak istedikleri bir şey var.
"Kısa filmin tüm yapılarını biliyoruz, anlatmak istediklerimizi her yöntemle anlatabiliriz. Önemli olan hikaye değil kurgu ve özdür. Vermek istediğimizi seyirciye durağan bir entelektüellikle, vurucu bir aksiyonla ya da komik bir klişe ile çok rahat verebiliriz. Seçim bize ait. Seçeriz ve izletiriz. Ama karşınıza böyle de bir film çıkarsa arada kalır ve göt olursunuz. Çünkü verilenin tek olmasına alışmışsınız, verileni yemeye alışmışsınız. Durağanlık size filmin iyi olacağı beklentisini veriyor, vurucu bir sahne iyi kotarılmış bir aksiyon olacağı beklentisini, klişe bir komiklik ise eğlencelik bir film olduğu beklentisini aşılıyor size. Ama hayır. Aslında sadece 2. bölüm klişe olsa da tüm bu anlattıklarımız klişedir. Çünkü sizlerin kısa filmden beklentileri artık klişeleşmiştir."
Biraz ültimatom ya da bildiri gibi oldu biliyorum ama benim bu filmden anladığım bu.
Filmin sonundaki narrator olayı da bir nevi klişe göndermesi gibi geldi bana. Ama gereksiz bulduğumu söylemeliyim. Daha doğrusu başka bir şekilde çekilebilse ve başka bir diyalog kurulsa gayet gerekli bir sahne. Çünkü filmin sorgu sahnesi sonuyla bitmesi bir çok izleyiciye "ne lan bu" izlenimi verebilir. O yüzden son sahnein benzer bir şekilde yeniden düşünülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Ha elbette yanılıyor ve subjektif algımla yorumluyor olduğumu da hesaba katın.
Üçünüze de tebrikler. Böyle bir ekipten beklenebilecek bir film.
Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...
Ben buluşun, yani cevherin harika olduğunu ancak mücevherin aynı oradan etkili olamadığını söylemekle başlayayım. Filmi izlerken oluşturulan atmosfer, yaratıcı bu izleğe bazı yerlerde uymuyordu. Sarkıyor ve akıyordu. Bir çeşit prozodi hatası. Filmle ilgili izlenimlerimi, sekanslara ve planlara bölerek anlatayım, çok daha net olur:
İlk plan: "Ya neden bu kadar uzun olmuş?" (Burada bir diyafram kararsızlığı mı var yoksa bilerek mi yapıldı anlayamadım)
İkinci plan: "Aa tamam, o zaman yerinde, devam."
Üçüncü plan: "Tamam, bam telime vurdunuz, harika, merak üst düzeyde. Arka planda silah sesinden korkan kimse yok, neden acaba, sanırım bir hata, keşke oraya birkaç tane figuran koyup, korkmuş gibi yapsalarmış."
Jenerikle birlikte filmin ilk sorgu sekansı
İlk plan: "Dozu çok yerinde, mizahî tonu da iyi. 'Sadece gösterir' sözüne dikkat et Ali."
Geriye sarma: "Zilzal'da da vardı böyle bir sekans. Tekrar hepsini gösterecek mi acaba? Hah, tamam yapmadı, sardırdı, süper. Demek ki bu bir film olduğu için, figuran koyup onları korkutmalarına gerek yokmuş. Zaten silah patlamadığı için, korkan kimse de olamaz."
İkinci Sorgu: "'Eh bir bakıma öyle' sözü, diyalogda fazla mı kaçtı acaba? Bu makyaj olmuş, pek sevmedim. Ayrıca jenerik sözünden sonra polisin takındığı tavır biraz yapmacıklaştı. Plastik mizaha döndü, halbuki ilk sorgunun ilk planındaki mizah tonu çok iyiydi. Jenerik buluşu, gerçekten çok iyi. Yeni bir söz. Filmin sonuna sararken, polis memuru filmi de görmüş olmuyor mu? Anlayacağız."
Üçüncü Sorgu: "Yönetmen neden bu kadar arketip oldu? Keşke, akıllarda kodu hiç olmayan bir yönetmen imajı yaratılsaydı. Buradaki mizah da, filme oturmamış. Tokat atma sahnesi ve buradaki hadise çok önemli. Filmin belkemiği burası. 'Yaratıcının kontrolünden çıkan kahraman' teması oldukça etkileyici. Tokat attı? Enfes! Bindirmeyle, silah sahnesi de eklendi, harika! O zaman polis memuru, jeneriğe sararken filmi de izlemiş olabilir. O zaman tokat atmamıştı, ama şimdi aynı sahne gelince tokatı yapıştırdı. Diğer oyuncu da mı filmi biliyordu? Tabii ya, senaryoyu biliyor, ona karşı davrandı. Gerçek silah koydu ya da öldürmek istedi, yönetmenden sıkıldı ya da yönetmene çalım atmak istedi. Demek o adamı öldürmüş. Harika, bit film bit, n'olur."
Komiserin filmi açıklaması: "Yapma, seyirciye bıraksaydın, ben de anlayabilirim. Alemin allahı sözü çok vurgulu, görebiliyorum ben de, boyama filmi."
Yönetmenin açıklamaları: "Minimallikle ilgili şaşkınlıkları da çok yapay, çok plastikleşiyor. Filmin, ilk baştaki dokusu 'minimal minimal' diyen ve onu 'yiri lan al şunu' diyerek kakalayan polis memurunun replikleriyle zedeleniyor."
Dış ses: "İkinci bir açıklama ve parmak silahla intihar. 'Biz yönetmenler her şeyi yaparız' göndermesi mi?"
Jenerik müziği: "Filmin, tokat atılan ânına kadarki atmosferine hiç uygun olmayan bir müzik. Hattâ filmin tamamına uygun değil. Hiç kullanılmasa daha iyiymiş. Bir de bu isimleri neden hep büyük harf yazmışlar?"
Ben filmi sevdim. Ama daha çok sevebilirdim. Elinize sağlık. Düşünülmüş olduğu ve ehil ellerden çıktığı her yerinden belli oluyor. İzleyen bunu rahatlıkla hissediyor.
Sabah sabah kalktım harika yorumlar okudum. Ne büyük şans!
Şimdi bir bir bu yorumları cevaplayacağım.
O sahnenin kendi içinde baştaki sıkıcılıkla "bu ne lan" gibi bir his yaratmak sonuyla da "Dur bakalım dur.. acaip bi film bu" etkisi yaratmak vardı. Bu sahneyi hissettirebildiğime çok sevindim. Açıkcası filmin belki de en gerekli sahnesinin (filmin çıkış öyküsü bu sahneydi) film en gereksiz sahnelerinden biri olarak mimlenmesi canımı sıkmıştı başta ama artık hedefe ulaştığını görüyorum ve rahatım.
Benim için önemli olan histir. Anlatamaman da çok hoşuma gitti. İşte gördünüz filmdeki düşünceler zincirini. Ben de anlatamıyorum. Bu yüzden bu his de yerine oturmuş. Tam hissettirmek istediğim şeyi hissetmişsin.
Teşekkürler!
İlk sahneyi çok iyi yorumlayan biri daha. -Ne mutlu bana!- İzleyinin hisleriyle oynamak benim genel tarzımı oluşturan öğelerden biri.
Fakat ilk sahne ile sabırsızlanmak gibi bir his değildi gerçekten yaratmak istediğim. Tam anlamıyla sıkmaktı. O sahneyi kendim dayanabilecek olsaydım biraz daha uzatabilirdim bile. İstediğim şuydu. İzleyici izlerken dayanamasın ve filmi ileri sarsın. Filmde bununla ilgili bariz bir ipucu var zaten. O nedenle kesinlikle sıkmasını istedim o sahnenin. İtiraf ediyorum, kurgu yaparken ben de Bilal de filmin başını atlıyorduk 🙂 Ama filmin en gerekli sahnesi işte 🙂
Maddelerine gelelim:
1) Bilerek klişe o dialoglar. Filmin derdi klişelerle.
2) O sahnenin kendi içinde barındırdığı tezatın kameranın personasına yansımasından kaynaklı kullanılan kesmeler onlar. O sahne tezat barındırıyor biliyorsun. Onun kameranın konumuyla anlatımı. Tüm sahneyi tek plan çekmeyi düşünmüştüm ilk senaryoda. Oyuncular kalkıp arkaya yürüyecekler ve konuşacaklardı. Ama sahnenin genel tezatını kamera yerlerini değiştirerek de yansıtmak istedim.
3) İşte o oyuncluluğun farklılaşmasında da bir numara var. Onur kimin karşısında otoriter kimin karşısında o kimliğini kaybediyor hafiften?
4) Küfrü seviyorum 🙂 O karakter küfür eder.
Kurguyla ilgili eleştirilerin için:
1) Geri sarma efekti çok rahatsız ediyor mu cidden? Öyleyse değiştireceğim. Tüm bu yorumlardan sonra toplayacağım bu soruları bir araya ama bu yazdıklarımı okuyan olur da bu sorumu görürse fikrini beyan ederse sevinirim.
2) Bu ses bile hafif patlıyor. Biraz daha açarsam cızırtı olur artık.
Dış ses'e henüz derinlemesine değinen olmadı. O nedenle bir şey demiyorum. Ama dış ses de ilk sahne kadar gerekli benim gözümde.
Diyecek bir şey bulamıyorum. Filmi bildiğin çözmüşsün. Budur yani. İlk sahnenin başlangıcı bitişi dialogları arasında bir kontrast yaratıldı. Sebebi film için yaptığın o genel çözümleme paragrafında zaten.
"Sorgunun, film içinde filmin" klişe olduğunu ve bu yüzden filmi beğenmediğini söyleyen olmuştu. (IcE söylemişti msn'de) Lütfen mordevrim'in yazdığı ikinci paragrafı okuyalım. Her gün neredeyse bir uzun metraj film, 1-4 tane de kısa metraj izleyen bir insanım. Bunu yaklaşık dört senedir yapıyorum. Sanırım neyin klişe neyin çok kullanıldığını az çok öğrenmişimdir. Hele ki bir de sorgunun, koşan adamın, film içinde filmin klişe olduğunu hakkında bu kadar çok film yapıldığına göre kesin biliyorumdur. Bu filme bir şizofren hikayesi eklemediğim için çok pişmanım şu anda. Keşke keşke!!!
İkinci kısımda hanekevari'den öte başka bir yönetmenvari bir etki yaratılmak istenmişti Haneke'ye ek olarak. O nedenle o etkiden biraz sıyrıldı sanırım.
İkinci kısım aslında birinci kısmın kontrastından ve de filmin bütünün kontrastından ayrı değil. Klişelerle oynamayı bıraktığı için diyorsun sanırım ama sorgu sahnesinde de bir iki yerde var. Ayrıca gerçeklik-kurgu algısındaki kontrastı filmlerdeki klişe klişe olamayan arasındaki kontrasta paralel düşünüyorum. Bunların ikisi kafamda bağlantılı.
Dördüncü paragrafın her şeyin doruğa ulaştığı paragraf. Acaba ben bu kadar kısa ve net yazabilir miydim düşünmüyor değilim. Özellikle buna bittim:
"Aslında sadece 2. bölüm klişe olsa da tüm bu anlattıklarımız klişedir. Çünkü sizlerin kısa filmden beklentileri artık klişeleşmiştir."
Bunun içine bir de yöneten ve yönetileni, kurgu ve gerçekliği eklersek film tamamiyle çözümlenmiş olacak.
"Biraz ültimatom ya da bildiri gibi oldu." demişsin. Harika demişsin. Bilal'in sözünü aktarıyorum direkt:
Bu film aslında bir manifesto.
Filmin sonudaki de bir klişe göndermesi evet. Ama tam detayı hakkında henüz konuşulmadı. Yorum yapan olmadı. Ben çok gereksiz, fakat gereksizliğiyle gereklilik kazanan bir sahne olduğunu düşünüyorum. Filmin bir yeriyle bağlantısı kurulabilirse ne demek istediğim anlaşılacaktır. Bir kurgu oyunu var.
Sonuç olarak:
Başta anlaşılmadığı izlenimi veren birkaç mesaj alınca moralim bozulmuştu. Ama cidden fazlasıyla anlaşıldığını anlatan 3 yorum var yukarıda. Sağolun arkadaşlar!
Bir tohum bulursun toprağa ekersin. Sabırsız bir beklenti vardır.
Ne olcak ? Büyüycek mi ? Nasıl bir çiçek açıcak ?
Bekledim, ilk diyalogda tohumun kıpraştığını hissettim.
Vuruldu karakter ve filizlendiğini düşündüm.
Konuya kamerayla konuşma sahnesi girdi ve çiçeğin açılcağını hissettim derken konu devamında filizin boyun eydiğini canlanmaya çalıştığını gördüm ama umut yok gibiydi.
Ve tohum çiçeklenmedi...
Bana geçen duygusu bu.
Anlattığğım yere kadar çok beyendim sonrasında beyeni grafiğim düştü...
Tebrik ederim Fırat
Bütün yorumunu keyifle okudum. Harika yaptığın bir şey var. Filmi yeniden çekmek! Bunu daha önce "bir yaprağı koparmak" ta yapmıştın. Benim aklıma gelmeyen harika bir yorumdu. Şimdi o filmi izleyenlere bak filmin böyle bir bakış açısı da var diye satıyorum 🙂
İlk sahneyi kendi kafanda çözmüşsün Ali onlara bir şey demiyorum.
Sorgu sahnesi:
İlk plan için söylediklerinin sonunda, "Demek ki bu bir film olduğu için, figuran koyup onları korkutmalarına gerek yokmuş. Zaten silah patlamadığı için, korkan kimse de olamaz." ilk sahnedeki silah patlaması için. Ben böyle düşünerek yapmadım. Başka bir anlamı var. Ama dedim ya sen filmi yeniden çekiyorsun ve inan bana bu yorumlarını da satacağım, bakın böyle bir okuması da var filmin diye 🙂
İkinci sorgu: Jenerik sözünden sonra komiser takındığı tavırda bir yabancılık yaratmaya çalışmıştık. Yani çok yabancı geliyor. Belki yapmacıklık biraz anlam kazanabilir mi o zaman? Jeneriğe yabancılık? Siz filmin sonunda jeneriği izlemezseniz böyle izletirler işte 🙂 Bilal'in okula kadar gelip bana söylediği fikir buydu.
Üçüncü Sorgu: Yönetmen neden öyle? Özgür'e tam bir klişe entellektüel yönetmen rolü istediğimi söyledim. Özgür de bana "merak etme tam bir o.çocuğunu oynayacağım" dedi 🙂 Ama onun parodilerindeki gibi olmasını da istemedim pek. O dengeyi bence harika kurdu. Tavır tarz... Tek kelimelerle cevaplar...
Ha neden bu kadar klişeye hala cevap vermedim. O yönetmen kim? Benim! Benim ismim çıkıyor. Özgür beni oynuyor. Ben öyle biri miyim? Değilim. Ama acaba öyle miyim?
Ben de bilmiyorum.
Özgür'ün tokat sonrası oyunculuğunu da iyi buluyorum. İlki nasıl kendine güvenli bir sanatçı klişesiyse diğeri de tam onun ucu. Allak bullak! Kim olduğunu bile bilmeyen?
Üçüncü sorgu kısmında filmi yeniden çekmişsin yine. Harika! Yani bu okumayla benim kafamdaki okumayı birleştirince harika sonuçlar çıkıyor ortaya. Ali bundan sonra çektiğim her filmi izle ve yeniden çek lütfen!
Komiserin açıklaması yine kafamdaki klişeye hizmet ediyor. Mesaj veriyor işte adamceğiz kendince 🙂
Filmde hoşuna gitmeyen yerlerin, o sarkan yapay kalan yerlerin senin kendi okumanla benim kendi okumam arasında örtüşmeyen yerlerden kaynaklandığını düşünüyorum.
Jenerik müziği: Birileri beğensin ya. 🙂 İlk festivale bu haliyle gidecek çünkü yarın yollamak zorundayım. Son başvuru 5 Eylül'de altın portakal'a. Sonrası için diğer değişikliklerle birlikte ona da el atabiliriz olumsuz eleştiriler geldiği taktirde.
Bir tohum bulursun toprağa ekersin. Sabırsız bir beklenti vardır.
Ne olcak ? Büyüycek mi ? Nasıl bir çiçek açıcak ?
Bekledim, ilk diyalogda tohumun kıpraştığını hissettim.
Vuruldu karakter ve filizlendiğini düşündüm.
Konuya kamerayla konuşma sahnesi girdi ve çiçeğin açılcağını hissettim derken konu devamında filizin boyun eydiğini canlanmaya çalıştığını gördüm ama umut yok gibiydi.
Ve tohum çiçeklenmedi...
Bana geçen duygusu bu.
Anlattığğım yere kadar çok beyendim sonrasında beyeni grafiğim düştü...
Tebrik ederim Fırat
Teşekkürler. Beklentileri düşük tutun dedim ben ama 🙂
Sonuç olarak çok kabul edilebilir ve beğenilebilir bir şey yapmadığımın ben de farkındayım.
Ama bu riski seviyorum. Az kaldı. Bir film daha var bu şekilde. Ondan sonra sinemaya kezzap atmayı bırakacağım. Daha düz hikayelerim olacak.
Hakikaten foruma katkı koyanlara daha çok yorum geliyormuş :D. Ben daha izleyemedim 🙁 Kahrolası dial up.. Umarım bu akşam izleyip tüm mesajları da okuyabileceğim..
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.