Çok beğendim. Eğer indirme iznim olsaydı koleksiyonumda yerini alacak bir film. Çok zekice...
Özgür Bakar'ın oyunculuk olarak en iyi performanslarından biri olmuş. Karakteri muhteşem yansıtmış.
Onur Ünsal'ın ilk sesini duyduğumda tanıyamadım, hatta bu kötü ses de kimin acaba dedim; ama sonra benim algımda ya da ses renginde bir oturma oldu. Hatta çayı höpürtetip, bardağı çay tabağına koyma şeklinden çıkartmam lazımdı. Malesef yakalayamadım. (10 saattir İstanbul'u gezdim ve fiziksel olarak inanılmaz bitap durumdayım belki bunun etkisidir)
Son sahnede yer alan anlatıcı muazzam. Çok iyi vurgu ve tonlama yapmış. Artı, "b" harfini önde vurgulu söylerek ayrı bir tat katmış. En sevdiğim sahneydi.
Diğer oyuncularda iyiydi.
Müzik seçimi de çok iyi olmuş.
Açılış sahnesi görsel olarak çok iyiydi. Karşıdaki kayalar sahnenin ruhunu yansıtmış resmen.
Jenerik meselesinde komserin jeneriği bilmeme durumu; keskin bir oyunculuk dönüşü oluyor. Yani hiddetle ve de şiddete ramak kalmışken sorgulamada
-jenerikte yazar,
-Yani... jenerikte yazar.
Buradaki jeneriği bilmişlik taslaması garibime gitti. Yani o düzeydeyken jenerik ne lan bıla bıla... Onur orada oyunculuğunu yansıtarak mevzuyu çok iyi çevirmiş. (tabi her zamanda alışılagelmiş durumlar olmayabilir)
Filmi izlediğimde aklıma iki şey geldi. Biri Kubrick diğeri Sinemanın Cannibal türü...
Kubrick'i bu filmde senaryo olarak hissettim. İşin tekniğinden anlamadığım için Kubrick bu kısımda nasıl durur bilmiyorum.
Cannibal (yamyam filmleri) meselesinde ise, İspanya'da geçmişte çekilen bir Cannibal filminde insanları kazığa oturtuyorlar. Film vizyonda yerini alıyor ve bir anda yönetmeni gözaltına alıp mahkemeye çıkarıyorlar. Yetkililer kazığa oturtulan kişileri gerçekten ölmüş olarak ele alıyor. O dönemde bunu sağlayabilecek ne makyaj ne de sanat tekniği var. İş bayağı bir ciddiye biniyor. Ama sonrasında ne oluyor bilinmiyor. Sonrası için kaynaklar yetersiz. Ben olayı en sade şeklinde yazdım; sen bunu rahatlıkla abartarak düşünebilirsin. Yönetmen, insanları kazığa gerçekten mi oturttu yoksa sanat tekniğini mi konuşturdu orası meşhul kalmış.
ha bu arada, anlatıcılı sahneyi çok sevdim. 🙂
- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)
HHK'ın yorumu üzerine filmi bir kere daha izlediğimde gördüm ki, bu film bizim için -kezzap, payitaht- bir dönüm noktasıymış. Ortaya iyi bir şeylerin çıkacağını hissedersiniz ya. Bunu hissetmiştim. Fırat (kezzap), "ne dersin abi, yapabilecek miyiz?" diye sorduğunda nedense çok rahattım. "Elbette" dedim, "bunu sen becereceksin, rahat ol". Bu rahatlık ona tam olarak ne kadar geçti bilmiyorum. Ama rahat, sessiz bir ortam, işini bilen ve işimize karışılmayan bir ekip vardı. Şimdi geriye dönüp baktığımda epey yol aldığımızı görüyorum. Elle tutulur anlam da işler yapmasak da kafa olarak her an, hepimiz bir değişime uğramaktayız. Filmin sırıtan yerlerini görebiliyoruz. Bugün çekmek istesek, eminim Fırat birçok değişiklikle gelecektir. Bunun getirdiği bir deneyim var. Yani kafanızda şimşekler çakıyorsa, imkanınız varsa durmayın bir film çekin. Çünkü zaman çok çabuk geçiyor.
İki sekans arasındaki bilinçli tutarsızlığın çözümü, Özgür'ün ustaca oynadığı yönetmen karakterinde. Bütün olayların gerçekten yaşandığını varsaydığımızda işler içinden çıkılmaz bir hal alıyor: Film süsü verilmiş bir cinayet, yakalandıklarında ustaca sıyrılmaya çalışan yönetmen ve oyuncu. Bundan sonraki tutarsızlıklar; komiserin kendinin de içinde bulunduğu kaseti geri ileri sararken, o ileri geri sarma kısmına gelip durması durumunda yaşanabilecek -içiçe geçen gerçek, sonsuz aynalar ihtimali- tuhaflık.
Gerçek olmadığını varsaydığımız da ise, yönetmenin (Özgür) gerçekten iki sekansı (dış ve iç çekim) tasarlayıp bu filmi çektiği ihtimalini düşünebiliriz. Bu da olamaz, çünkü ilk sekansı tasarlayan yönetmen, ikinci sekansta bu iktidarını yitirerek aktörlerinden birine dönüşüyor. Ayrıca sarılan jenerikte gördüğümüz gerçek yönetmenin adının tutmaması bizi bu gerçeğe götürüyor.
Aslında Fırat da şeytani bir zekayla, işin dışında tam olarak kalmayarak filme dahil oluyor. Onun da görünmeden oynadığını varsayarak, ilk sekansın çekiminden kalan kamerayı bir şekilde ele geçirip ikinci sekansı bunun üzerine tasarlamış olduğunu düşünebiliriz. Yani ilk sekansın yönetmeni gerçek anlamda da Özgür'ün oynadığı yönetmen olabilir. İki çekim arasındaki görsel farklılıklar bilinçli olarak bu yüzden gerçekleştirilmiş olabilir. Bunlar varsayımlar elbette. İşin içinde biri olarak bu kadar varsayım yapabiliyorsam -çekimden, filmden kalan anların kalıntıları yüzünden hatalı ve eksik olabilir- dışardan bakan biri, filmi ilk defa veya iki üç kere seyreden biri daha fazla ve daha değişik çıkarımlar yapabilecektir. Film bize böyle bir zenginlik sunuyor.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
izleyecegim !!!!
Yaş, milliyet yada özgeçmiş önemli değil; önemli olan söyleyecek bir şeyin olması.
^^KYKGM^^
şimdi efenim filmi izledim sanırım bu altın portakal'a gönderildi fakat ne özel gösterimde ne de seçmlerden geçebildi. Bu sene altın portakalda bir kaç kısa film izleme imkanım oldu. Bu film ordaki bi çok filme fark atar diyorum arkadaş!!!. Senaryosu falan bence gerçekten hoş. Çekim olarak çok zorlancak bi sahnesi olduğunu sanmıyorum çekimler kolay olsa gerek. Ama şu bi gerçek ki bu filme kafalar patlamış. Düşünülmüş, film olsun değil bu filmin amacı. Başta diyorum ki öf be ne anlatıyor bu ne bu N.bilge kadrajları koy kamerayı çeksin havaları:) sonra bi baktım adam kameraya yok size atraksiyon diyor 🙂 şaşırdım efem. Benim hoşuma gitti film, emeğinize sağlık. Yönetmenin sorgu sahnesi çok çok hoşuma gitti ya o tripler neydi abi öyle:) çok güzeldi. Bu film hala nasıl altın portakalda seçilmedi anlamış değilim. Bütün ekibi tebrik ediyorum. Umarım umarım umarım sizlerle bir film çekme imkanı bulabilirim film çekelim üretelim yapalım abi böyle güzel şeyleri üretebilmenin mutluluğunu yakalayalım hepimiz. Tekrar tekrar bütün ekibi kutluyorum saygılar bizden....
3 2 1 Akııyoorrrr!
Başlıkları birleştirdim ya, başa çıkamayacaktım yoksa. 🙂
Çekelim zuaaa.
Ben yakında çekmek istiyorum bir tane. Dilersen seni Ankara'da misafir ederim.
Başkasının filmine de olabildiğince yardımcı olurum. Burası bu yüzden var. Bu film sanıyorum bu forumun şehirlerarası ilk birleşimiydi. Yani şehirlerarası işler de yapılabilir. Yeter ki, plan-program olsun, her şey önceden programlanmış olsun.
"iCe yazdı:
Hemen indirdim izledim. Fakat bana bir şey vermedi film. O yüzden yorum yapamıyorum kusura bakma.
Ha silahla vurma sahneleri gerçekçi olmuş, tebrikler."
İlk izleyişimde bir şey vermemiş bana film. Fakat sonradan birkaç kez daha izledim ve izlettim insanlara. Geç de olsa sadece silah sahnesi değil, genel olarak yapmaya çalıştığın sinema adına tebrik ederim. Yalnız ben tekrar izlemek istiyorum ne rapid linki çalışıyor ne de vimeo'nun şifresini bulabildim?
Başlıkları birleştirdim ya, başa çıkamayacaktım yoksa. 🙂
Çekelim zuaaa.
Ben yakında çekmek istiyorum bir tane. Dilersen seni Ankara'da misafir ederim.
Başkasının filmine de olabildiğince yardımcı olurum. Burası bu yüzden var. Bu film sanıyorum bu forumun şehirlerarası ilk birleşimiydi. Yani şehirlerarası işler de yapılabilir. Yeter ki, plan-program olsun, her şey önceden programlanmış olsun.
Ankara da kuzenim var onun yanında da kalabilirim ciddi anlamda bir çılgınlık yapıp gelmek isterim şöyle topluca bir film çeksek bende biraz biraz sizleri tanısam çok iyi olurdu ama dediğin gibi plan program şart
3 2 1 Akııyoorrrr!
Ne oldu bu filmin başlığıına arkadaşlar?
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Süs (2008) ile ek sahnelerin olduğu Süs (2009)'un başlığını birleştirdim, çünkü karışıklık oluyordu.
11 sayfa yazılmış ama film yok ortada.rapid dosyası silinmiş vimeoda pass istiyor çok merak ettim filmi başka link varmıdır acaba?
PORTFOLIO: http://xantia.cgsociety.org/gallery/908278/" onclick="window.open(this.href);return false;
izleyeni paradoxların içinde yokedip ,çigneyip, sonra tüküren harika bi çalışma.tek eleştirim ilk sahnenin sıkıcak kadar uzun olması .Emegi geçen herkezin eline saglık 🙂
PORTFOLIO: http://xantia.cgsociety.org/gallery/908278/" onclick="window.open(this.href);return false;
izleyeni paradoxların içinde yokedip ,çigneyip, sonra tüküren harika bi çalışma.tek eleştirim ilk sahnenin sıkıcak kadar uzun olması .Emegi geçen herkezin eline saglık 🙂
İzleyeni sıkacak kadar uzun çünkü izleyenin sıkılıp sardırması gerekiyor, filmdeki polis gibi. 🙂
Teşekkürler yorum için. 🙂
Filmin şifresini ilk mesaja koydum, nadir de olsa değiştiriyorum şifreyi, değiştirdiğim taktirde ilk mesajda yenileyeceğim.
Filmin sadece burada izlenip yorumlanmasını istediğimden böyle bir önlem yöntemim var kendimce bunu da anlayışla karşılayın lütfen.
Kendi facebook'umda bile paylaşmıyorum yani, o kadar.
Koruduğum FF'nın haklarıdır, yanlış anlaşılmaya.
Eski mailleri karıştırırken fuat abi'nin (hegel) bana yolladığı taslak fikir üzerine fikirlerimi beyan ettiğim maile ulaştım, paylaşmak istedim:
Abi geldim İstanbul'a. Ama internet ulaşmım yoktu uzun süreli. Bakıp bakıp çıkıyordum. Neyse ki ulaştım senaryoya.
Senaryo harika başlıyor. Harika devam ediyor. Fakat sonu bu harika giriş ve gelişmeyi haketmiyor bence. Senaryoyu anlayabildiğimi düşünüyorum. Şöyle izah edeyim anladığımı kısaca:
Kendi zihnini (A ve B) yazmışsın. Karakterler yaratıyorsun. Bir hikayeye sokmak istiyorsun. Beceremiyorsun. Ve başladığın yere geri dönüyorsun parçalanmış bir beyinle. Ve zihninin seyircideki yansımasını da C ile gösteriyorsun.
Benim anladığım bu abi. Eğer buysa kafandaki fikir, bunun farklı şekillerde çok yapılan bir şey olduğunu söylemek istiyorum. Yani böyle bir son çok yapılıyor. Eğer bu değilse anlatılmak istenen, biraz kapalı kaldığını söylemeliyim.
Senaryo başında ve ortasında izleyiciyi içine alacak vuruculuğuyla. Sonuyla da aynı oranda vurucu olmalı. Her bilinç düzeyinde bir karşılığı olmalı. Başı ve ortası gibi her izleyiciye hitap eden bir sonu olmalı bence. Sonunu tekrar düşünmeliyiz bence abi. Mesela filme filmi kameraya alan şahsın da dahil edilmesi nasıl bir fikir. Gel ulan deminden beri ne çekiyorsun sen gibi? Bu uzun süredir aklımda olan bir şey. Yani filmin yönetmenin de varlığını sorgulaması gibi. Yani karakterler yönetmeni de alırlar önlerine sinema hakkında konuşurlar en sonunda da yönetmene hadi mesaj ver! gibi. Kameranın karşısında konuşamıyorsun di mi? Tamam bırak bırak kapat kamerayı! Bir bok olmaz bu filmden gibi. Bunlar da benim anlık beyin fırtınalarım.
Kolay Gelsin fılm o numara olmus abi emeğe saygı .Bu arada bızde Ankara oyuncusuyuz 😀