Forum

Süs (2008)

176 Gönderi
53 Üyeler
0 Reactions
34.2 K Görüntüleme
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

çok güzeldi.insanların ilk sinemaya ilgi dönemlerini anlatan , kendilerinden çok şey bulabilecekleri çok güzel bir çalışma olmuş.bende bazen söylerim kısa film çekme heveslisi arkadaşlara , öyle hemen olmuyor, çekiyorsun düğün kasedindeki gibi görüntü çıkıyor. öyle sinematografi oluşturmak kolay mı 🙂

"size heyecan verici hiçbir şey göstermiycez" de güzeldi 🙂

Teşekkürler. 🙂

 
Gönderildi : 02/06/2009 2:41 am
 ikon
(@ikon)
Gönderi: 0
 

bu filmin son kısmının ayrı bir kısa film olabilecek havası ve güzelliği var.hani cinayet durumunu kısa filme çekenler, bunun polis sorgusu.o çekimler size ait dimi? çok iyi çok başarılı bence. görüntü yönetimi, ışık kullanımı. diyaloglar oyunculuklar çok iyi.birde hangi kamera kullandınız orda

 
Gönderildi : 02/06/2009 2:50 am
 ikon
(@ikon)
Gönderi: 0
 

ben önce süs 2009 u izledim.şu ilk kısımlar olmasa çok iyi bir kısa film çıkarmış ortaya dedim.sonra gelen bir mail yönlendirmesiyle bunu izledim.çok iyi olmuş.vimeo linklerini bazı arkadaşlara yolladım onlarda izlediler.ama bence sadece sorgulama sahnelerinden bir film oluşturulabiliyor olsaymış daha bir sağlam bütünlüğe sahip film olurmuş(tabi illaki senaryo gereği bahsi geçen cinayet kısa filminin de gösterilmesi gerekiyor ) sorgulama sahneleri gerçekten öttürüyor.diyalogları,gelişimi,sesi,ışığı,kamera kullanımı. festivallerde komedi filmleri pek yer edinemeyebiliyor ama bu film sağlam sinematografisiyle ve ağır başlı komedi üslubuyla yer edinebilir.yolladınızmı,antalyaya vs.
birde hangi dvx kullandınız,mikrofon ve ışık olarak neleriniz vardı

 
Gönderildi : 03/06/2009 9:47 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

ben önce süs 2009 u izledim.şu ilk kısımlar olmasa çok iyi bir kısa film çıkarmış ortaya dedim.sonra gelen bir mail yönlendirmesiyle bunu izledim.çok iyi olmuş.vimeo linklerini bazı arkadaşlara yolladım onlarda izlediler.ama bence sadece sorgulama sahnelerinden bir film oluşturulabiliyor olsaymış daha bir sağlam bütünlüğe sahip film olurmuş(tabi illaki senaryo gereği bahsi geçen cinayet kısa filminin de gösterilmesi gerekiyor ) sorgulama sahneleri gerçekten öttürüyor.diyalogları,gelişimi,sesi,ışığı,kamera kullanımı. festivallerde komedi filmleri pek yer edinemeyebiliyor ama bu film sağlam sinematografisiyle ve ağır başlı komedi üslubuyla yer edinebilir.yolladınızmı,antalyaya vs.
birde hangi dvx kullandınız,mikrofon ve ışık olarak neleriniz vardı

Yolladık Antalya'ya fakat sonuç çıkmadı.
Ses konusunda çok yetersizdi film.

İyi bir ekiple çalışmama rağmen sesçi olmayışı olumsuz sonuçlar verdi...

 
Gönderildi : 04/06/2009 12:09 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Gayet iyi bir film. Her ne kadar izleyiciyle ilişkisini biraz abartmış olsa da en azından belirgin bir amaç için bunu yapan ve altını doldurmakla uğraşan bir film.
Tebrik ederim tüm ekibi.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 06/07/2009 5:23 pm
(@schumacher87)
Gönderi: 64
 

Beni etkileyen filimden ziyade videonun altındaki söz oldu. ''Beynimin filmini çekebildim doktor bey!'' Önemli olan beyninin filmini çekmek değilmidir. Bir konu bulursun, o konu hakkında bir şeyler çıkarmaya çalışırsın. O çıkardıklarında hep klasikleşmiş şeylerdir. Herkesin bildiği gibi... Ama klasikleşmeyen insanın beynindeki düşünceleridir. Bunları senaryomuza yansıtırsak o zaman bir şeyler yaptığımızın farkında oluruz. Yapılan bu filmden etkilenmedim değil. Benim bu işe başlamadan önce ki düşündüklerimi anlatıyor.Kameramı küçümsemem, yada yazdığım senaryo hakkında olumsuz düşüncelerim, yazdığım senaryoyu çekemeyecek olan korkum vs vs... Kısacası emeğine sağlık Fırat filmin güzel olmuş.

Ben İstanbul oldum, sen Bursa...

 
Gönderildi : 20/07/2009 4:30 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Beni etkileyen filimden ziyade videonun altındaki söz oldu. ''Beynimin filmini çekebildim doktor bey!'' Önemli olan beyninin filmini çekmek değilmidir. Bir konu bulursun, o konu hakkında bir şeyler çıkarmaya çalışırsın. O çıkardıklarında hep klasikleşmiş şeylerdir. Herkesin bildiği gibi... Ama klasikleşmeyen insanın beynindeki düşünceleridir. Bunları senaryomuza yansıtırsak o zaman bir şeyler yaptığımızın farkında oluruz. Emeğine sağlık Fırat.

Sağol Schumi. 🙂

 
Gönderildi : 20/07/2009 4:34 pm
(@bekir66)
Gönderi: 0
 

bence ek sahneler koyarak rahatlatbillirsin çünkü baygınlık geliyor bir süre sonra yani çok bilmiş gibi ahkam kesmiyim de ek sahneler koyar ritmin değiştirebilirdin.konuşmalar güzel başarıların devamını beklerim

 
Gönderildi : 25/07/2009 6:33 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

“Çivi çiviyi söker” mi?

Hiç, çiviyle çivi söken birini gördünüz mü gerçekten? Ben görmedim. Demek ki bu bir mecaz. “Tabii ki” demeyin çünkü aslında bu kalıp hep “kısmen mecaz” gibi gelmiştir bana. Nedense çiviyle çivinin sökülebileceği hissi bir ölçüde mümkünmüş gibi bir his vermiştir.

Ben çiviyle çivi söken birini görmemiştim. Ta ki Süs’ü izleyene kadar.

Fırat Konuşlu, “çivi, çiviyi söker” kalıbı ne kadar mecaz ise o kadar çiviyle çivi söküyor.

Film yaparak, filmleri, film izleme olgusunu, sinemayı hem sanat hem sektör olarak yargılıyor ve aslında s(ö).kip atıyor. Çiviyi söküp…. atıyor. Çiviyle.

Süs’ü süslemeye, çekiçle başlıyor. Yakın çekim. Çekici bize tanıtma çabası, pornografik bir hal almış durumda. Fikirleri bile değil, o fikirlere sahip kişiyi gözümüze sokuyor. Kadrajda, o fikirleri içeren kişi dışında gözümüzü kaçıracağımız bir santimetrekarelik bir boşluk bile bırakmıyor bazı anlarda. “Söke söke” izleyeceğiz çekici yani. Ama gariptir, nedense, çekicin de hedefini tutturmada zorlandığını söylüyor. Hatta, çekicin hedefi tutturmasının olanaklı olmadığı iddia ediyor. BU çabayı, sancılı bir süreç olarak değerlendiriyor. Ama bu iddiayı, çekicin, tam yerine vurulması gereken bir filmde savurması hayli ironik.

Biz bu denklemde, çürümeye yüz tutmuş bir tahtayız. Birileri tam göbeğimize paslı bir çivi çakmış bir zamanlar. Bu çivi, çürümemizi hızlandırmış hatta. En çürük yerimiz o çivinin girdiği nokta belki de. Ve zaten, çürümesi en kolay bölge göbeğimiz olduğu için çivi o noktaya çakılmış.

Çekiç yeni çiviyle, öyle sert darbeler indiriyor ki tam tahtanın göbeğine çakılmış çivinin başına, iki seçenek var. Eğer tahta, bir zamanlar içerdiği esnekliği ve sağlamlığı hala içeriyorsa sağlam durmayı başarıp göbeğindeki paslı çivi darbe yöninde kopup gidecek ve yerine yeni çivi girecek. Yok eğer artık tahta eski gücü ve esnekliği kaybetmişse zaten bu darbelere dayanamayıp tamamen parçalanacak, ne eski çivinin önemi kalacak ne de yeni çivinin. Tahtanın parçalanması önemli değil ki çekiç için. Çekicin görevi çiviyi çakmak. Çivi çakılacak tahta, yeryüzünde ağaç olduğu sürece var olacak zaten. Çürüyenler er geç zaten parçalanacak. İster erozyonla ister çekiç darbeleri ile. Bari yeni bir çiviye enerjisi olanları ayıklayalım değil mi?

Darbeler geldikçe geliyor. Tahta hala sağlamsa da zorlanmaması olanaksız. Oyunculuklar, replikler, kamera kullanımı, kurgu, ses…. Sinema ne verdiyse yağıyor üzerimize. Dayan yüreğim dayan.

Eğer çatlaklarınız ayrılmaya, kıymıklarınız kopmaya başladıysa hadi size eyvallah. Pause, Alt+f4. Hatta direk alt+f4. Ama ya çivinin çürüttüğü delik iyice genişlemişse ve çivinin başı çürümüşse?

Çivinin başı delikten geçip yeni çivi tahtaya girmiş ise başlıyorsunuz filmden keyif almaya. Yepyeni bir dünya değil burası belki, benzerini gördünüz muhtemelen (yoksa zaten çoktan parçalanırdınız) ama böylesine pornografikçesini görmüş olmanız ve Konuşlu’nun yemlerinden keyif almamak çok zor.

Ama…. Ama bu tahta belki de çürümemeyi başararak sadece olgunlaşmıştır?

Çakılan yeni çiviye ev sahipliği yapması ile, yeni çivinin ne tür bir çivi olduğunu yargılamaya hakkı vardır?

Süs bir film mi gerçekten? Bilmiyorum?

Tamam, tabii ki bir film ama ne üzerine bir film? Nasıl bir film? Kurmaca belgesel mi? Değil. Kurmaca film mi? Hiç değil. Deneysel mi? Bu ne demek ki? Süs’ün “üzerine olduğu” şey zaten, filmlerin, üzerine olduğu bir şey.

Sinema yapmak isterken, sinemanın “yapılacak bir tarafının kalmadığını” fark ederek, sinema değil, sinema üzerinden başka bir sinema yapmanın gerektiğini fark eden ve bunun üzerine sinemaya benzemeyen bir sinema yapmaya çalışırken tıbbi desteğe ihtiyaç duyan bir amatörün hislerini anlatan bir film Süs.

Bu, bir film için “fazla!” Süs, “deneysel bir kurmacacı”nın, “kurmacaya yatkın bir belgeselci”den yardım isteyip, bildiğimiz anlamdaki sinemadan bıkmış ve hatta belki de tiksinmiş bir “senarist yapımcı”ya götürdüğü ve bu üç deneyselcinin içindekileri boşalttığı “sinema üzerine fikirler ve hisler” silsilesi. Anlatılanın iletilme çabasının devasalığı, bir film yapma azminin ötesine geçmiş halde. Bu yüzden Süs, üretim yöntemi olarak öyle olsa da izleme tecrübesi olarak kurmaca bir film değil. Başka bir şey. Oturup kurgudur, kadrajdır, oyunculuktur, renktir, sestir incelemek, “yönetmene ne oldu belli değil? Hikâyede boşluk var!” diye söylenmek filmi incelemek olmuyor sanki (Ses işçiliği ve Özgür Bakar’ın oyunculuğu hariç her şey gayet iyi geldi bana. Ses kötü, Özgür enfes). Filmlerin politik içeriğine eğilme çabasında olmayan birine işkence olsun diye yapılmış olduğundan bu açıdan eleştirilmemesinin keyif verici olduğu, ama bu işkenceyi ve zorlamayı, eleştirdiği şeye olan saplantılı aşkı ile de haklı çıkarabilmiş bir iş.

Ama ortada, diğer filmlerin kullandığı malzemenin aynısı var. Buyurun bakalım…. Market poşetinde bomba taşımak. Büyük cesaret ama öldürücü bir risk. Görsel tercihleri inceledik ve bir değerlendirme yaptık diyelim. Peki senaryo? Acaba gerçekten “yönetmen hüküm giydi mi?” “Polis yerde ceset yatıyor dedi. Yoksa gerçekten öldürme var mı?” diye sormak ve bir cevap beklemek haksız bir yaklaşım mı? Acaba tutarlı ve anlaşılır bir hikâye de anlatmak, filmin tematik değerini azaltır mıydı? Süs’ün, çok minimalist de olsa, tutarlı bir hikaye içermesini istemek haksız bir talep mi?

Süs, sinema üzerine bir zihin jimnastiği. Bir kısmını incelemeye çalıştığım bu soruları sordurması zaten ortada muhteşem bir “şey” olduğunu gösteriyor ama sanki bana öyle geliyor ki, “muhteşem bir şey” yerine, “muhteşem bir film” diyebilmek, bir parça daha keyifli olurdu. Ama belki de biz zaten bir film izlemek istemek istemiyor, kafamızın allak bullak edilmesini istiyorduk. Çünkü galiba günümüzde bu ikisi birbirini dışlayan şeyler. En azından sinema üzerine konuşurken….

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 07/03/2010 6:33 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Tekrar izledim. Ne kadar iyi bir film bu yahu. 🙂

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 02/09/2010 4:48 pm
 HHK
(@hhk)
Gönderi: 0
 

Çok beğendim. Eğer indirme iznim olsaydı koleksiyonumda yerini alacak bir film. Çok zekice...

Özgür Bakar'ın oyunculuk olarak en iyi performanslarından biri olmuş. Karakteri muhteşem yansıtmış.

Onur Ünsal'ın ilk sesini duyduğumda tanıyamadım, hatta bu kötü ses de kimin acaba dedim; ama sonra benim algımda ya da ses renginde bir oturma oldu. Hatta çayı höpürtetip, bardağı çay tabağına koyma şeklinden çıkartmam lazımdı. Malesef yakalayamadım. (10 saattir İstanbul'u gezdim ve fiziksel olarak inanılmaz bitap durumdayım belki bunun etkisidir)

Son sahnede yer alan anlatıcı muazzam. Çok iyi vurgu ve tonlama yapmış. Artı, "b" harfini önde vurgulu söylerek ayrı bir tat katmış. En sevdiğim sahneydi.

Diğer oyuncularda iyiydi.

Müzik seçimi de çok iyi olmuş.

Açılış sahnesi görsel olarak çok iyiydi. Karşıdaki kayalar sahnenin ruhunu yansıtmış resmen.

Jenerik meselesinde komserin jeneriği bilmeme durumu; keskin bir oyunculuk dönüşü oluyor. Yani hiddetle ve de şiddete ramak kalmışken sorgulamada
-jenerikte yazar,
-Yani... jenerikte yazar.
Buradaki jeneriği bilmişlik taslaması garibime gitti. Yani o düzeydeyken jenerik ne lan bıla bıla... Onur orada oyunculuğunu yansıtarak mevzuyu çok iyi çevirmiş. (tabi her zamanda alışılagelmiş durumlar olmayabilir)

Filmi izlediğimde aklıma iki şey geldi. Biri Kubrick diğeri Sinemanın Cannibal türü...
Kubrick'i bu filmde senaryo olarak hissettim. İşin tekniğinden anlamadığım için Kubrick bu kısımda nasıl durur bilmiyorum.

Cannibal (yamyam filmleri) meselesinde ise, İspanya'da geçmişte çekilen bir Cannibal filminde insanları kazığa oturtuyorlar. Film vizyonda yerini alıyor ve bir anda yönetmeni gözaltına alıp mahkemeye çıkarıyorlar. Yetkililer kazığa oturtulan kişileri gerçekten ölmüş olarak ele alıyor. O dönemde bunu sağlayabilecek ne makyaj ne de sanat tekniği var. İş bayağı bir ciddiye biniyor. Ama sonrasında ne oluyor bilinmiyor. Sonrası için kaynaklar yetersiz. Ben olayı en sade şeklinde yazdım; sen bunu rahatlıkla abartarak düşünebilirsin. Yönetmen, insanları kazığa gerçekten mi oturttu yoksa sanat tekniğini mi konuşturdu orası meşhul kalmış.

ha bu arada, anlatıcılı sahneyi çok sevdim. 🙂

- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)

 
Gönderildi : 04/11/2010 1:36 am
(@zuuaa)
Gönderi: 0
 

ben neden izleyemiyorum 🙁 tılayınca ahanda böyle bir şey yazıyor:
Sorry, "SÜS (2009)" was deleted at 10:59:04 Sun May 2, 2010. We have no more information about it on our mainframe or elsewhere.
ingilizce yerlerde sanırım silinmişmi ne

3 2 1 Akııyoorrrr!

 
Gönderildi : 04/11/2010 2:18 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Filmi izlemek isteyenler benimle irtibata geçmek durumdalar, özel mesaj aracılığıyla.
Film Farbrikası'nın filmlerin yayın haklarını koruyan bir sistemi oluşana kadar böyle bir kararım var.
Filmlerimin sadece Film Fabrikası'ndan izlenmesini istiyorum, buranın bir film salonu haline dönüşmesini istiyorum. Saygıyla karşılansın.
D-Smart Digitürk yapınca marka değeri oluyor, ben de yapıyorum, bunun da adı marka değeri. 🙂

Bu arada filmin asıl başlığı:

http://filmfabrikasi.com/forum/viewtopic.php?f=14&t=4299&hilit=sues " onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 04/11/2010 6:04 pm
 HHK
(@hhk)
Gönderi: 0
 

Önceki yazılarda belli farklılıklar olduğu gözlemleniyor. Doktorun olduğu sahne varmış ve bizzat Kezzap oynamış; 2008 versiyonunda böyle bir durum yok. Bu başlık filme daha sonradan eklenen sahnelerin olduğu başlık oluyor heralde.

Ben yanlış yere yorum yaptım... 🙄

- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)

 
Gönderildi : 04/11/2010 6:18 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Evet öyle bir versiyonu da var. Ek sahneli. Filmin anlamını biraz daha açık etmeye yönelik. Ama o sahneler olmadanki halini daha çok seviyorum ben. Yani senin izlediğin halini. Yorumunu 2008 olana kopyalarsan sorun olrtadan kalkar HHK.

 
Gönderildi : 04/11/2010 6:25 pm
Sayfa 10 / 12
Paylaş: