gördüğüm en doğal kısa.. tebrikler..
ANKARADAN AYDIN
Bise sorabilir miyim?
Hikaye gercek mi ?
Bir film ne kadar gerçek olabilirse, o kadar gerçek.
25 yasindayim 4 senelik uni'yi 4. senede terk ettim. Bu filmde anlatilanlari 1e 1 bir yasadim, dedim acaba benim hayatimi cekmeis arkadas diye ; ) Gerci ben yonetmen olmak veya baska bise icin terk etmedim ama olaylarin aynisi (ferrari calma haric : ), diyaloglar ozellikle 1e 1bir aynilarini duydum. Dejavu etkisi yapti bende : )
Benim icin ayri bir yeri olacak bu filmin. Hayatimin son 2 yilini bana gosterdigin icin tesekkur ederim...
Geçenlerde pilavcıdan dönerken yolda Çağrı (Meraklı Öğrenci) yi gördüm ve aklıma bir fikir geldi 🙂
Filmin yukarıdakine benzer DVD'sini yaptım. İçine çekim hataları, kamera arkası ve kullanılmamış birkaç sahne koydum, maksat muhabbet olsun diye. Çekim yaptığım pilavcıya(adresi aşşağıda) 5-6 adet bırakacağım forum ahalisinden oralardan gelen geçen arkadaşlar alıp hatıra olarak saklasınlar diye. Pilavcıyı oynayan arkadaş da orada zaten, tanırsınız hemen 🙂 Dileyenler benim hesaba yazdırıp pilav da yiyebilirler. Uzakta olanlar da eğer isterlerse özel mesaj atarlarsa kargo ile yollayabilirim.
"Pilavi" adres: Mecidiyeköy Mah. Selahattin Pınar Cad. Dostlar Pasajı No:27/E Mecidiyeköy/İST. ("Konyalı Cami"sinin hemen karşısında. Mecidiyeköyden Profilo'ya giderken yol üzerinde.)
Dileyenler benim hesaba yazdırıp pilav da yiyebilirler. Uzakta olanlar da eğer isterlerse özel mesaj atarlarsa kargo ile yollayabilirim.
Pilavı mı DVD'yi mi?
Ona göre toparlıyım mahalleyi 🙂
- baço
Hehe, DVD'yi tabi, pilav pilavcıda yenir 🙂
Arkadaşın pilavı da DVD kadar nefis. İkisinden birini seçmekte en az Sophie* kadar zorlanabilirsiniz.
Sophie’nin Seçimi (1982) Yön: Alan J. PAKULA
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Bu yazıyı yazmadan önce filmi sadece 3 kez izledim. O nedenle kaçırmış olabileceğim yerler olacaktır. Affınıza sığındık.
Bunun bir eleştiri yazısı değil, bir okuma veya okuma terimini sevmeyenler için bu film üzerine düşünceler olduğunu belirterek, ufak ufak yazıya başlıyorum.
Başlamadan şunu eklemem lazım. Yazının bazı kısımlarında teknik konulara ve görüntü psikolojisine gireceğim. Bunların pek çoğunun yönetmen (Bilal) tarafından ya bilerek, ya da bilinçaltının kontrolünde bir farkındalıkla yapıldığını, çok az bir kısmının ise rastlantı olduğunu düşünüyorum. Fazla zorlama gelebilecek kısımları bu şekilde açıklayabilirim sanırım.
(Aşağıda devamlı bahsi geçen Bilal, payitaht Bilal değil, filmdeki karakter Bilal'dir. Söylenen şeylerin hiçbiri payitaht'ın karakterine değildir yani, gülüm o benim)
Gerçekten Fazlası Değil.. Mi?
Bilal’i tanımayanlarınız için, zamanında gerçekten okulu bırakıp kendini bu işlere adamış bir insan olduğunu belirterek yazıya girmekte fayda var. Olayın bu kısmı gerçek olmasına rağmen, izlediğimiz bir belgesel değil, çok iyi ve sinsice kurgulanmış kurmaca bir sahte belgesel. Film boyunca Bilal’in gözünden, “arkadaşlarının” onun yaptığı eylemlerle ilgili yorumlarını ve fikirlerini dinliyoruz, ikisini dinleyemiyoruz aslında ama ona sonra değineceğiz.
Filmin içerisinde pek çok sahnede, toplumsal duyarsızlık ve vurdumduymazlıklarla ilgili, bayağı kör gözüme parmak eleştiriler var. Bunlar gibi kolaylıkla farkedilebilecek konulara fazla değinmeyi düşünmüyorum, zira bir okumaya girmeden bile yapılan bu eleştiriler rahatlıkla sezilebiliyor. Anne ve babanın planları ve bu planlardaki ses kullanımı bunu çok açık ortaya koyuyor. Dediğim gibi, bu konuyu uzatmaya gerek yok. Diğer konulara geçelim..
Gerçek mi?
Filmde gerçekliğini sorgulayabileceğimiz iki şey var: Yorum yapan arkadaşların dürüstlüğü ve Bilal’in dürüstlüğü. Tüm arkadaşların tüm konuşmalarında, açık saçık ortaya konmasa da, bir kıskançlık sezmek mümkün. Özellikle filmde sıkça gördüğümüz epik konuşmalar yapan arkadaşın “ben seni hep daha farklı hayal etmiştim Bilal” cümlesi insanı düşündürtüyor. İnsanın kendini bulmasından daha doğal ne olabilir ki? Burada akla yatkın bir teori (ilk teorimiz) ortaya atmak istiyorum. Bu arkadaş (bundan böyle Ahmet diyeceğim kendisine) 4. duvardır. İlk izlemede bu seçilemese de, bu karakter, aslında Bilal’e değil, bize konuşmaktadır. Tekil temiz planlar genelde göz hizasından çekilir. Ancak Ahmet’in yalnız başına konuştuğu tüm kadrajlarda alt açı kullanılıyor (kamera yukarıya bakmasa da bu izlenim oluşuyor). Deus Ex Machina yani. Tanrının, yönetmenin, müdahalesi. Ahmet Bilal’e değil, Bilal bize konuşuyor. Ahmet’in devamlı suretle “Bilal, Bilal” demesi, gereksiz yere ismi vurgulaması.. “Maaşlı, Memur zihniyetli insanlar mı olacaksınız”, “Ülkenizi kötülemeden sanatta başarılı olamazsınız”, “Varoşu kötülemeden kabul edilemezsiniz”. Bunların hepsi, direkt olarak bize, yani seyirciye söylenen sözlerdir. Ahmet’in kendi olduğu tek plan, başka biriyle beraber göründüğü Ferrari sahnesidir (bu sahnedeki diğer kişinin hiç konuşmaması ile yine düşündürücüdür. Filmde konuşmayan tek karakter odur).
4. duvar meselesine geri dönelim. 4. Duvar zaten daha filmin ilk karesinde, konuşan kişinin kameraya bakması ile yıkılıyor. O sahnede Bilal “oluyoruz”. Ya da yönetmen, bize “oluyormuşuz” gibi hissetmemiz için baskı yapıyor. Oysa film ilerledikçe, daha farklı gerçekler çıkıyor ortaya.
Gerçek mi, Fazlası mı, Mastürbasyon mu?
Bilal’in tüm filmdeki amacı mastürbasyon yapmak, seyirciyi ezmek ve aşağılamak mı? Belki “tüm seyiriciyi aşağılıyor” kadar sert bir cümle kuramayız, ama birilerine sataştığı çok ortada.
Bilal mastürbasyon mu yapıyor? Geldik ikinci teoriye. Bu teoriyi destekleyecek birkaç plan var filmde. En çarpıcı örneği, konuşamayan ilk kişiyle başlıyor. Filmde, konuşmadan önce düşünen (düşündüğünü gördüğümüz) iki kişi var. Bu iki kişinin de konuşmaları daha başlamadan yönetmen tarafından kesiliyor. Niye? Adamlar düşünüyor, yoksa söyleyecekleri çok mu katı? Yoksa gerçek mi? Bilal, gerçeklerden mi kaçıyor? Tarafsızlığını bozup, gerçeklerle yüzleşmek istemiyor. Sadece kendini üstün gördüğü insanların basit eleştirilerini bize sunuyor ve onu yerden yere vuracak, ona gerçekleri söyleyecek kişilerin yorumlarını bizden gizliyor. Peki bu planlar neden tamamen atılmıyor? Bu planlar tamamen atılırsa, Bilal mastürbasyon değil, belgesel yapmış oluyor.
Bu tezi destekleyecek bir diğer plan ise kahvehane sahnesi. Bol echolu seslerle süsleniyor bu sahne, tüm film boyunca duyduğumuz yorumlarla beraber. Bu aslında filmin doruk sahnelerinden biri. Tüm film boyunca yorumlarını aldığı arkadaşlarını (ve bizi) yerin dibine soktuğu sahne. Bu sahnenin altında tek cümle gizli “bu adam gibi mi olayım?”, “sizin gibi mi olayım?” (2 cümle sayılmaz bu). Jenerikle beraber görünen Taxi Driver görüntüleri de son çivileri çakıyor, sarf edilen sözlerle beraber, duygu perçinleniyor. Seyirci, eziliyor, suçlanıyor. Aksini düşünebilmek ne mümkün? Tokatlar üstüste geliyor. Jenerik öncesindeki merdiven planı da bu olayı destekliyor. Biraz ileride ona ayrı olarak değineceğiz.
Siz çok mu zekisiniz?
Pilavcı arkadaşı kendi pilav yerine gördüğümüzde, her şey artık karşı koyulamayacak derecede anlam kazanıyor. Öncelikle pilavcının açılmış olması, zamanın akışını bize gösteriyor. Pilavcı iş bulmuştur, ama Bilal hâlen aynı yerdedir. Kamera hâlen daha hareketsizdir, Bilal’in zihni açıktır. Çarpık kadraj ise, hiçbir şeyin değişmediğinin işaretidir. Pilavcı açmış olması, bu karakterin bir hiç olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Çarpık kadrajlar ters durumları belirtmek için kullanılır. Plan o kadar istenerek çarpıtılmış ki, yine aksini düşünmek mümkün değil. Para kazanıyor olabilirsin, ama Bilal, hâlen daha senden üstün.
Bu adamın Tanrı’ya inanmaya ihtiyacı yok zaten
Her filmde olması gerektiği gibi, film karakterlerini tanıtarak başlıyor. Bu filmin tek başrolü var, o da Bilal. “Ben ailem yüzünden okulu bırakamadım Bilal”. Bir kesme sonra oğlunu merak eden bir baba. “Benim ailem yok mu?” diye soruyor Bilal. Bize soruyor, siz korkaksanız ben ne yapayım diyor. Tüm film boyunca, belgesel estetiğinin tersine, kamera hiç hareket etmiyor, sallanmıyor. Zihnim açık diyor Bilal, kafam, bu diğer insanlar gibi karışık değil.Muhteşem final sahnesi ile bu duygu tokat gibi çarpılıyor yüzümüze. Merdivenin en üstüne yerleştirilen kamera ve çarpık kadraj, Bilal’in boşaldığı an oluyor. Bu sahne için tam tersi, merdivenin yukarılarına bakan bir kadrajla da çekilebilir, daha yolumu bulamadım, ama hedefe doğru tırmanıyorum mesajı verilebilirdi. Ancak tüm film boyunca rahat olan Bilal, son kadrajla olayı noktalıyor. Tüm dünyaya yukarıdan bakan bir kadraj ve ufka doğru ondan uzaklaşan arkadaşları, Bilal hepimizi def ediyor. Hepimizden nefret ediyor, pisliğimizden ve düşüncesizliğimizden. O yukarıda, biz ise aşağıdayız. Belki sağa doğru son bir panla, bu sahne iyice belleklere kazınabilirdi. Ama bu haliyle bile muhteşem.
Evet, sanırım şimdilik bu kadar.
Bu film için neden bu kadar kastın derseniz de.. Çok da bilmiyorum aslında (Bilal’in günde 10 defa hadi yorum yaz düüd demesini saymazsak). Film beni çok özel bir yerden vurdu ve resmen âşık oldum filme. Genelde bir kısa filmi 2. kez dönüp izlemem. Ama bu filmi devamlı izleme isteği duyuyorum. Bilal’in Mastürbasyonu teorisi (karakter Bilal) sadece bir okumadır. Kafamda bu film için çok farklı okumalar da var ama en çarpıcısı ve özgün olanı bu diye bunu anlatmayı tercih ettim.
Bu, sanırım, 7 yıllık forum geçmişimde yazdığım en uzun mesaj oldu. Bilal kıymetini bil diyorum.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Bu, sözlerle anlatılması çok zor olan bir film.
Ben bir film hakkında çok konuşamıyorsam genelde kendi kendime şunu diyorum.
Ya beğenmemişimdir kelimelere gerek duymam. Ya da o kadar beğenmişimdir ki kelimeler filmin büyüsünü bozacak gibi olur.
Burada ikincisi geçerli tabi ki.
Bunu yazıyorum çünkü Eylem'in güzel inceleme yazısının ardından ben de bir şeyler karalayayım istedim.
Yine bir şeyler tıkandı kaldı. Her kare üzerine oturup, saatlerce sohbet edesim var Bilal'le.
Öyle bir film bu.
Ben sanırım hayatım boyunca bu kadar içten bir film yapamayacağım, en azından şimdilik böyle hissediyorum.
Valla ne desem bilemedim. Şaştım kaldım Dude'un bu yorumu karşısında. Filmi senden alıp başka yerlere götürür derlerdi de inanmazdım. Götürmüş işte; kendi filmime yabancılaştım valla...
Kafamdaki bir çok sesi açık etmiş Dude. İyi mi etmiş kötü mü etmiş bilemem ama film çırılçıplak kaldı şimdi. Bundan gayrı film onun olsun artık 🙂 Değiştiriyorum jeneriği...
Teşekkür ettim Dude.
Eylem, helal abi..Ben de yıllardır böylesi sağlam bi yorum okumamıştım. Harikasınız abi ne diyim...
Bu, sözlerle anlatılması çok zor olan bir film.
Ben bir film hakkında çok konuşamıyorsam genelde kendi kendime şunu diyorum.
Ya beğenmemişimdir kelimelere gerek duymam. Ya da o kadar beğenmişimdir ki kelimeler filmin büyüsünü bozacak gibi olur.
Burada ikincisi geçerli tabi ki.
Bunu yazıyorum çünkü Eylem'in güzel inceleme yazısının ardından ben de bir şeyler karalayayım istedim.
Yine bir şeyler tıkandı kaldı. Her kare üzerine oturup, saatlerce sohbet edesim var Bilal'le.
Öyle bir film bu.
Ben sanırım hayatım boyunca bu kadar içten bir film yapamayacağım, en azından şimdilik böyle hissediyorum.
Konuşuruz adamım. Gel sen hele, gerisi kolay.
Sağolasın.
Filmi izledim. Pilavcının tezgahından seni gördüm, heyecanlandım. Bu fabrikadan inanılmaz filmler çıkacak düşüncesini baz alıyorum ve bu yüzden daha tehlikeli olabilirdi diyorum. Suratıma bir tokat misali çarpmasını isterdim. Ama emeğine, uğraşına en doğrusu yüreğine sağlık Bilal Bay.
"Boşa sallanan kürek dalga yaratmaz."
Filmi izledim. Pilavcının tezgahından seni gördüm, heyecanlandım. Bu fabrikadan inanılmaz filmler çıkacak düşüncesini baz alıyorum ve bu yüzden daha tehlikeli olabilirdi diyorum. Suratıma bir tokat misali çarpmasını isterdim. Ama emeğine, uğraşına en doğrusu yüreğine sağlık Bilal Bay.
Eyvallah kurtadam. Sen de sağol. Herkes sağolsun... Tüm yorum yapanlar.