Forum

Yönetmen düşüncesi ...
 

Yönetmen düşüncesi ve düşleri

26 Gönderi
8 Üyeler
0 Reactions
5,209 Görüntüleme
(@msaricay)
Gönderi: 410
Başlığı açan
 

genel bir başlık oldu ama kafamdaki soruları şöyle aşagıda detaylı anlatmaya çalışıcam.
filmleri analiz etmek yerine yönetmenlerin düşünce ve düşsel dünyalarını görmeye çalışmak, daha mantıklı diye düşünüyorum
yani önce en beğendiginiz bi yönetmenin anlamayı hissetmeyi,onun penceresinden filmi görmek..ayrı bi derinlik katacağını düşünüyorum
bu yüzden bu başlık altında kafamdaki düşünceleri yazmak istiyorum.

Benim gözümde Nolan ve film temel düşüncesi..
Nolan filmlerinde bir döngü yaratıp,o döngünün ortasına bir karakter yerleştiriyor...karakter o döngüyü kırmaya çalışırken,seyircide aynı şekilde bu döngünün içine girmiş oluyor. karakter filmin sonunda o döngüyü kırdıgında..genelde mutlu veya mutsuz son olması gerekirken..koca bir boşlugun ortasında kalıyor..izleyenler genellikle bu boşlugu anlamlandırmaya çalışması filmin beyinde tekrar tekrar oynatılmasına sebeb oluyor..ve parçaları tekrar tekrar birleştirirken izleyen başka gerçeklerle karşılaşıyor. buda filmin bi hazine sandıgı gibi gizemli ilginç çekici kılıyor....tabi bunlar benim düşüncelerim. yanlış veya eksigim varsa uyarın lütfen

beni büyülegen yanı şudur..realist dünya ile düşsel dünyayı harmanlaması..film içindeki düşsel dünya ile gerçek dünya arasında bambaşka bi köprü kuruyor. bana göre filmin en can alıcı tarafı bu köprü...seyiriciyi gerçek dünya ile düşsel dünya arasında getirip götürmek.(bana göre seyircinin salaklaştırılması diye bilirim 😀 ). bunun üzerine ustalar aydınlatırsa, bi kaç püf noktası yazarsa sevinirim..

Nolanın izleyiciye..bir poşet camdan yapılmış bilye verip.içine bitane siyah porselende yapılmış farklı bilye atıyor.
tabi nolan bu işi..siyah bilyenin geçmişini nasıl yapıldıgını neyden yapıldıgını düşünmemiz saglamak,o bilyenin o poşette ne işi oldugunu düşündürmek..onu düşünürken siyah bilyenin farkını keşfetmek için baya bi çaba vermemiz..siyahın bilyenin anlamını daha da güçlendiriyor..

kısaca genelin içinde farklı olanı aramamız bizim normal dogamızda olan bişey..asıl fark ise izleyici farkı keşfetmeye çalıştıgında yüzleşiyor.. o bilye bize nası farklılaştığını o yolcukta anlıyoruz,her filminde bu yolculugu başka şekilde yaptırıyor...fiziksel,işlevsel,doğuştan gelen bir farklılık mı? hayırr bence üçünüde güzel şekilde birleştiriyor..

kavramsal olarak bi timeline oluşturuyor aslında..işin temeli bu olabilir mi? bunu oluşturmak benim gibi felsefe ve mantık tarafında yüzelsel kalmış biri için çok zor..bu konu benim başlı başına bir dert. kafamda şekillendirebilirsem..ayrı bi başlıkda somut örnekler sizden yardım isteyebilirim...

Nolanın bir aşk filmi çektiginin düşünün..bence film içinde hiç sevişme sahnesi koymaz..sadece dokunmayı odaklanır
herşeye dokunuşla başlar..her dokunuşun farklı gösterir ve farklı bir düşsel dünya iter..acı çekmenin bi sevişmek olduguna size inandırabilir..o dünyada gerçek dünyaya döndügünüzde dokundugunuz insanın aşık oldugunuz kişiyi degilde başka bişeyle sevişdiginizi hissedebilirsiniz.
bu aradaki gelgitleri yaratmakda çok usta oldugunu düşünüyorum...
kendi çapımda bişeyler anlatmaya çalıştım..filimin kavramsal,düşüncel,düşsel tarafını iyi işlemek üzerine fikirlerinizi merak ediyorum.

 
Gönderildi : 13/09/2016 6:41 pm
(@anonymous)
Gönderi: 0
 

Nolan'ın yaptığı o kadar da eşsiz bir şey değil. Senaryo bağlamında avrupa'da, asya'da benzer hikayeler çokça işleniyor. Nolan iyi bir hikaye anlatıcısı ve bana kalırsa memento dışında yaptığı yeni bir şey yok. Memento da dahil -batman filmleri hariç- yaptığı şey ise yazarlıkta çember kapatma denilen bir tekniği uygulaması. bunun dışında da son iki filmde eşzamanlılıktan beslendi. işin içine zaman, rüya falan sokarsanız yapabileceklerinizin sınırı olmaz. Bizim yazarlık derslerinde bunlar yasaklanırdı mesela. fakat tekrarlıyorum nolan iyi bir yönetmen ve iyi bir hikaye anlatıcısı. sonra gelip yine nolana nasıl bok atarsın diyecekler diye iki kere belirtiyorum.

 
Gönderildi : 13/09/2016 11:48 pm
(@osmanxx)
Gönderi: 0
 

Çember kapatma yöntemi nasıl bir şey?

 
Gönderildi : 14/09/2016 2:03 am
(@bagimsiz)
Gönderi: 752
 

Çember kapatma yöntemi; ordu, savaş anında merkez, sağ ve sol olmak üzere üç kısma ayrılırdı. Merkez kuvvetleri düşmana saldırır, bir süre sonra saldıran bu kuvvetler, kaçar gibi geri çekilirdi. Bunu yaparken de at üzerinde ok atmak suretiyle savaşa devam ederlerdi. Böylece geri çekilen askerlerin peşinden gelen düşman, ordunun sağ ve sol kısmı tarafından pusu kurulan yere çekilir, çember içine alınarak imha edilirdi.

Teknik yazıyorum ki işten anladığım belli olsun.

 
Gönderildi : 14/09/2016 3:08 am
(@theonun-ruhu)
Gönderi: 0
 

Teknik yazıyorum ki işten anladığım belli olsun.

Espri mi yaptınız yoksa üstteki yorumla dalga mı geçtiniz anlayamadım.

 
Gönderildi : 14/09/2016 4:12 am
(@seddata)
Gönderi: 446
 

@Msaricay, alınmazsan konu ile alakalı alakasız bir yorum yazacağım.

Yönetmenlerin veya filmlerin matematik yapısını anlamaya çalışıyorsun, işi sadece teknik olarak görmek istiyorsun. Ama herhangi bir dil için oluşturulan gramerler bile yapay zeka programlar tarafından doğru çözülemiyor, kalıplar vs. Yönetmenin belki hayal dünyasında belki de geçmişinde yaşadıkları yüzünden yaptığı filmleri matematiksel bir yapısını anlamak, Stephen Hawking gibi bir yaratıcıya inanmadan, evren için tek bir matematiksel formül aramak gibi geliyor bana.

Bazı insanlar sinemayı kendisi için yapar, beğendirmek için değil, onlardır sinemayı ayakta tutan insanlar. Onlar, sevdiği ya da görmek istediği ya da göstermek istediği şeyi yapmaya çalışır, başkasının beğenisi için film yapmaya değil.

Ne inception ne de interstellar filminde çok büyük birşey yok, fikir ve işleyiş var. Fikir satın da alınabilir, geliştirilebilir ama işlemek Yönetmenin işi. Momento filmi, bence de yaptığı en iyi filmlerden biri, çünkü filmin kurgusu seyirciyi beş dakika sonrasını unutan adamın yerine koyduruyor. Hatta orada sinemanın bir durumu göstermek yerine yaşatabileceği fikrine de vardım. Ama bu demek değildir, böyle yaparsan böyle sonuç alırsın, herkese gamze yakışmayabilir.

Batman Begins filmindeki "Neden düşeriz Bruce" cümlesini hatırlamanı tavsiye ederim, cevabı da filmin içinde gizli zaten. Bence Sinema öyle öğrenilir, en azından ben öyle öğreniyorum, çünkü bildiğini uygulamadan daha ilerisini öğrenemeyeceğimi kesinlikle biliyorum.

Not: Bu yorum, hatırı sayılır bir matematikçinin yorumudur. =)

https://www.youtube.com/@seddata

 
Gönderildi : 14/09/2016 11:40 am
(@msaricay)
Gönderi: 410
Başlığı açan
 

benim sordugum şeyler senaryo,dramatik yazarlık,oyunculuk vs vs kitabı bilgilerini sormuyorum..bu yüzden teknik konuşacaz diye kasmayın
3bin yıllık sanat tarihinin,felsefenin dibine vurmuş,tüm yurtdışı festivallerine matbaa gibi film basan,ödül alan arkadaşlar varsa yazsın tabi.

yönetmenin kalemi kagıdı eline almadan beynindeki fırtınayı nası biçimlendirigi sorguluyorum..düşünme ve görme şekli

düşündügünü..görme ve onu tekrar biçimlemeyip göstermek..farklı meziyet.!

@sedat. yazdıklarımın matematikle nerden alakası var..benle ilgili herşeyin formülünü arayan adam ön yargısını kır lütfen.
benim nolan hakkında verdigim örneklerden...ben nolanı keşfedeyim,nolan gibi düşüneyim,onun gibi filmler yapayım..asla böyle saçma mantık olamaz..ben nolan olmak istemiyorum zaten ben. ben olmak istiyorum. asıl sorguladıgım noktalar farklı..hikaye anlatımındaki derinlik ve ilişkileri kurma evresi..daha eline kayıt kalem almadan.kafasının içindeki fikir fırtınasının dayanabilen bunu yönetebilen biri. siz buna tecrübe diyeceksiniz.yada başka bişey..

 
Gönderildi : 14/09/2016 6:23 pm
(@seddata)
Gönderi: 446
 

..daha eline kayıt kalem almadan.kafasının içindeki fikir fırtınasının dayanabilen bunu yönetebilen biri. siz buna tecrübe diyeceksiniz.yada başka bişey..

Konuyu anlamadan yazdığım için kusuruma bakma.

Bir yönetmeni veya herhangi birini, gözünüzde Ne kadar büyütürseniz çevreyi o kadar az görmeye başlarsınız, Ne kadar küçültürseniz ondan o kadar az şey öğrenirsiniz.

Bilemicem, konuşulan konu teknik bir konu değilse, tartışma hayranlık duymaktan ileri gideceğini sanmıyorum.

https://www.youtube.com/@seddata

 
Gönderildi : 14/09/2016 8:25 pm
(@fulgura)
Gönderi: 5141
 

Bunu nasıl bileceğimizi bilemiyoruz diyeyim. Yani dehanın kafasının çalışma şeklini bilemiyoruz. Deha derken yaratıcılılğın her türünü kastediyorum. Yoksa izleyince hepimiz anlıyoruz ve eğer o adamın kafası tamamen farklı çalışsaydı anlayamazdık. Demek ki aynı şeyleri görüyor, yaşıyor ve duyuyoruz ama birisi bunlar arasındaki ilişkileri diğerlerimizin kuramayacağı şekilde kuruyor. Kafamızda öyküler var ama anlatmaya başlayınca daha en başından ben senin öykünün sonunu anlayabiliyorusam artık ilginç değil. Demek ki ben bildiğim şeylerin benim öngöremediğim ya da beklemediğim şekilde bana gösterilmesinden zevk alıyorum. Hiç bilmediğimiz şeyler de var elbette ama bunlar da birer olasılık olarak aklımızda vardır. Örneğin ensest çok nadir bir durum gibi olsa da bunu anlatan bir filmi izleyince demek bu kadar yaygın olabiliyormuş ya da böyle şeyler oluyormuş, 'gerçi bizim ailede böyle bir durum yok ama belki yan dairede oluyordur, ulan yoksa..' gibi şeyler aklına gelmeye başlıyor.

Kısacası her ne kadar hep yenilikten bahsetsek de aslında yeni olan tek şey bence bu ilişki kuırma durumu. Malzeme aynı. Yönetmenlerin bunu nasıl yaptığına da benzer şekilde yaklaşıyorum. Yani su aynı, et aynı, pirinç aynı ama nasıl bu adam bu yemeği bu kadar güzel yapmış diye soruyorum. Her yemek ayrı güzel olunca da aslında tek bir formülün olmadığını, her yemeğin ya da filmin ayrı formülle yapılabileceğini görüyorum. Bu noktada ya ben yemek falan yapamam demeli, ya da daha çok yeyip daha çok yapmaya çalışarak kendi becerimi geliştirmeliyim.

Nolan benim çok sevdiğim türden yemekler yapan biri değil mesela ama başkası buna hayran olup sorabilir. Ben basit malzeme ve yaklaşımla ortaya güzel şeyler koyan insanlara hayranım. Becerikli bir ev kadını evde mutfakta o anda ne varsa ondan yemek çıkarabiliyor ya hani, aynen öyle. Çünkü bana en başından beri 'yahu şunu aslında şu anda bu evde ben de yapabilirmişim' dedirtiyor. Yoksa Kubrick vb gibi tam set çalışan yönetmenlerin başarısını sonuçta tam doğru olmasa da imkanlara bağlayabiliyoruz. Hatalı ama 'aynı imlkanlar bende olsa...' mantığıyla açıklayıp geçiyor bir çok kişi. Verse elbette yapamaz. Oysa öyle çalışmalar var ki şu anda ben kendi kameralarıım, tripodum ve ışık-ses setimle tek başıma çekebilirmişim. Beni vuranlar bunlar mesela.

Demek seni vuran da Nolan. O zaman kendine sor 'beni bu adamda vuran şey ne?' zaten sormuşssun ve bir cevap da vermişssin; 'çember kapatma' dediğin şey olsa gerek diyorsun. Biraz daha anlat, örnek var yani bu çember kapatma tam olarak nasıl gerçekleşiyor senin zihninde ki tartışalım, kapışalım, kavga edelim de olay bir adım öteye gitsin. Ben çember kapatma deyince olay örgüsü yani plot ile iligli şeyler anlıyorum ama tam olarak na anlama geldiğini anlayamadım. Hemen her başarılı öyküde bir çember açılır ve kapatılır gibi geliyor bana.

Selamlar.

Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.

Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.

 
Gönderildi : 14/09/2016 10:20 pm
(@msaricay)
Gönderi: 410
Başlığı açan
 

Fulgura beni bir tek sen anlıyorsun..başlıga ne yazsan sanki bütün soruları çözüp atıyorsun.
anlayışın ve ilginç ne kadar teşekkür etsem azdır.

bir örnek üzerinden somutlaştırmaya çalışacagım

köy yerinde yaşayan, 10 yaşında bir kız çocugu düşün..aynada asla yüzünü görmemiş birisi
ayna ve yansıyan şeyler bakmak gibi bir dayanılmaz bir korkusu var.

kendi yüzünü keşfetmesi için yüzüne dokunması,onu hissetmesi gerek.
kendi beyninde yüzünü görmeden onu resmetmeye çalışma çabası.yüzüne çarpan herşeyden (yağmur,rüzgar,su) ve kendi veya başkalarının dokunuşlarıyla. kızın beyninde farklı etkiler yaratılıyor
bu etkilerden yararlanarak kafansında bi yüz çizdiğini düşün...kızın kafasında oluşan yüzü izleyen görmüyor..kızın gerçek yüzünü izleyen görüyor...şimdi bu noktada kızın kafansında gördügü resmi ..filmin sonunda izleyene göstermeliyiz, filmin sonunda kızın gerçek yüzünüde kıza göstermeliyiz. bu iki durum aynı anda gösterdigimizde arada büyük bir boşluk oluşacak. hem izleyenin,hem karakterin şoka sokma etkisi yaratıyor..bu örnek açıklayıcı olmadıysa senin güzel örneklerin vardır mutlaka onlarıda duymak isterim

edit: çember kapatma nedir bilmiyorum.bilenler açıklar sanırım

 
Gönderildi : 15/09/2016 12:30 am
(@fulgura)
Gönderi: 5141
 

Ben mesajları biraz aralıklı okuyunca aklımda öyle kalmış. Çember kapatma ifadesi senin değil de JeanG'nin saptaması. O da sanırım senaryo yani öykü kurmaca bağlamında yaklaşmış.

Senin anlattıklarını doğru anladım mı bilemiyorum ama halk ağzıyla sanatsal/soyut denen bir tavır bu. Yani bana soyuta dayanan bir yaklaşım gibi geliyor. Bunu yapmanın birden fazla yolu vardır elbet. Yani bana bunu senaryo olarak versen ve çekeceksin desen ve tüm karar benim olsa aklıma gelenler bunlar olur. Hepsini yanyana getirir ve en sonunda ortama ve imkanlara ve o andaki kişisel ruh halime göre bunlardan birinde karar kılarım herhalde.

İlk aklıma gelen Persona tarzı bir anlatım. Ben o filmdeki kadınları birbirinden farklı bağımsız insanlar değil de aslında aynı kişinin yani kişiliğin farklı boyutları olarak görüyorum. Ya da farklı görünen iki kişiliğin bir anda keşişip bir olması ya da yer değiştirmesi gibi. Senin kızn öyküsü bana bunu hatırlattı. Fakat bu şekilde çekecek olursam belki izleyicinin bir kesimi bunu takip edemeyip 'bu da ne yaa entel kasıntısı film' deyip bırakacaktır. O nedenle belki daha Hitchcock-vari bir yaklaşımla kişiliklerin ve kimliklerin değiştiği, yüzlerin yer değiştirdiği bir görsel teknik denerim. Burada Mulholland Drive gibi bir karmaşa da yaratılabilir ama bu da bazı izleyiciler tarafından hoş karşılanmayacaktır. Bunu ilk filmim olarak yapıyorsam yani zaten oturmuş bir adım yoksa ilk filmimin bu kadar soyut ve zorlu olması belki hoş olmayabilir. Bu nedenle biraz daha kitlelerin takip edebileceği bir teknikle kızın iki ayrı karakter olarak betimlemesini tercih ederim herhalde. Çok kabaca yine Mulholland Drive ve daha da popülerleştirirsek Sliding Doors geliyor aklıma. Persona ve Sliding Doors aynı çizginin ik farklı ucu bence yaklaşım olarak.

Kısacası, anlattığın öykücük bir insanın içsel durumunu betimlediği için zaten görsele dökmek zor. Doğrudan dökersen izleyici aynı kişinin kendine ait algılayışını takip edemeyebilir ve kaybolabilir. Bu nedenle hadi Fight Club diyelim, bu kızın iki ayrı kişi olarak betimleneceği bir öykü kurardım sanırım. Bir de aklıma nedense Upstream Color geldi. Ya GH2 kullandığı için ya da görsellikle karmaşık bir öyküyü hem uzak tutup hem de izletebildiği için. O adam da zorlu biri ve bu tür içsel öyküler kuruyor ve dışarıdan takibi zor. Dediğiim gibi sen belki taviz vermeden daha soyut yapmak isteyeceksindir ve aynaları, ışık oyunları, yansımalarla izleyicinin algılayışını yönlendirerek her andaki betimlemenin içsel mi dışsal mı olduğunu anlamasını bekleyeceksindir. Ben biraz da korkarak daha popüler bir olay kurgusu denemek isterdim ve aklıma gelen teknikler ve numaralar şu anda bunlar. Belki biraz daha düşününce daha başka şeyler de gelir.

Gördüğün gibi aslında bakınca biz de keni öykülerimizi o ana dek anlatılmış diğer öyküleri referans alarak kuruyoruz. Ben senin sorundan hemen kendi bildiğim öykülere gidip onlardan birer seçki yaptım ve herhalde bunların karışımından bir şey çıkarırdım. Benim sonucum daha sağda kalırken seninki daha solda kalabilir aynı çizgi üzerinde. Belki bazıları Kieslowski diyebilir ama ben çizgime koymazdım onları. Bugüne dek benden yaratıcı bir katkı bekleyen tüm projelerde yaklaşımım bu oldu ve genelde beğenildi. Sonuç olarak benim metodum şöyle oluyor denebilir:

Öykünü kur. Kısa cümlelerle (maksimum 5 cümle) bir kağıda yazıp gözünün önüne as. Sonra bu filmi kafanda biraz çekmeye çalış. Orada dur. Nasıl bir şeyler ortaya çıkmaya başladığını görünce dur ve bu noktada o güne dek duyduğun tüm öyküler, izlediğin tüm filmler ve yaşadığın her şeyden bu öykü ile ilgili olabileceklerini bir çizgi üzerinde sırala. Önce bunları serbest çağrışım yöntemiyle bir kağıda döküp sonra da sıralayabilrsin ki 1980lerde öykü-senaryo derslerinin standart tekniği idi bu. Ben önce filmlerden sonra öykü-roman ve duyduklarımdan gidiyorum ama olabildiğince filmlerden kalıyorum hep nedense. Yukarıda anlattığım gibi bu filmlerin adlarını bir çizgi üzerinde diziyorum. EN solda anlatım olarak en uzak, en soyut ve ilişki olarak da en zorlu olanb başlıklar yer alır. En sağda ise en popüler ve bilindik olanlar olur. Ortadakiler ideal aday denebilir ama bundan sonrası artık bir pazarlık yapmak denebilir. Yani bunları harmanlayıp biraraya getirme kısmında evrensel bir formül olmaz. O artık benim formülüm olur ama ben bu malzemenin hepsinden bir şey alırım işi yaparken. Birinin görselliğini kullanırım (Upstream Color), diğerinin renkleri akllıma yatar (Push vb), diğerinin oyunculuk yaklaşımı (Spellbound) diğerinin doğrudan simgeleri (The Man Without a Face, Sliding Doors) (bak yazdıkça geliyor mübarekler) derken ortaya senin filmin çıkar. Yaratıcılık var olanları kullanmaktır. Yeni bir şey bulmak değil. Plato'dan beri aynı şeyleri tartışıyoruz.

Sonra bunları çekerken o şeyi görsel olarak hangi numara ile anlatacağıma düşünür ve ilginç teknikler ararım. Mesela şu anda kızın kendi gerçek yüzüyle buluşması/hesaplaşması/kabullenmesi anını göstermek için TMWAF'nin aynalı sahnesi aklıma geliyor. Güzel bir teknik çıkar oradan. Buna girince de tüm filme dağılacak ve filmin görsel karakterini oluşturacak aynalar, ışık yansımaları ve yüz imgeleri vb gibi unsurlar eklenir diye düşünüyorum. Yani artık görülecek unsurlar ve bunların gösterilme biçimleri (kamera açıları ve ışık kullanımı) aklıma geliyor. Herhlade aynalara ek olarak lambalar, gölgeler vb ile bir şeyler yapar ve K-Pax'in açılışı gibi bir şeyler yaparım. Ben buyum. Böyle yaparım. Hatta şimdi düşününce bu iş için GH4 daha iyi olur, lens de Jupiter 85 bence doğru olur gibi şeyler geliyor. Çok solda kalacaksam tamamen c mountlarımı bile denemek isteyebilirim. Bokehler kıvrık olsun, alan derinliği değişsin vb vb onca şey eklenir bu görsellik boyutuna bence.

Sen ise aksine görselliğe değil de tamamen diyaloğa ağırlık verebilrsin. Mesela bir olay yaşamışsındır ve bunu anlatan çok kilit bir cümle vardır kafanda ve tüm metnin aslında o cümlenin söylenmesi için yazılmış bir bahaneye dönüşür. Bazen elinde bir kız oyuncu vardır ki baktın mı yüzü öykü anlatır. Var böyle insanlar, ben bakınca resmen kızın yüzü bir öykü anlatır gibi geliyor bana. Belki onu bulunca tüm kafamdaki şey değişir. O cümleni atarsın gider. Kız bir bakışıyla anlatır her şeyi bir şey demeden. Daha dün izledim, bak kızcağıza neredeyse hiçbir şey demeden herşeyi anlatıyor Suriye savaşı hakkında. Tüm senaristler biraraya gelse bunu yazarak anlatamaz. Tek kare görüntü 300 sayfa roman kadar anlatabiliyor.

http://9gag.com/gag/apLYdZn

Gerisi de var öykü ve proje geliştirmenin ama bugünlük yeter herhalde. Benden bu kadar. Danışmanlık ücreti için IBAN'ı özelden gönderiyorum. 🙂

Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.

Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.

 
Gönderildi : 15/09/2016 2:10 am
(@msaricay)
Gönderi: 410
Başlığı açan
 

fulgura videodan giriş yapcam. video hakkında söylediklerine tamamen katılıyorum. bunun üzerinden bir yere varmak istiyorum. yukarda konuştugumuz şeylerin biraz dışında kalsa da. yeri gelmişken değinmek istedim.

hayatın kendi akışında oluşturdugu bir sahne..hazırlanmış bir kamera açısı,ışık,bir kurgu yok,sanat dedigimiz şey burda yok. biz bu sahneyi yazıp çekmeye kalksak.gidip başka filmlerden alıntılar yapacagız.seninde dedigin gibi birilerinden esinlenmek durumunda kalacagız.aklımıza gelen fikirler hep başkalarının yaptıgında parçalar taşıyacak..
peki soru hayat nası napıyor..bunu?
biraz yapılsalcı davrancam burda..görüntüyü açtım ilk gözüme çarpan kızın gözlerindeki parlama ve gülümseme geldi..videodaki yazı ve sesleri hiç duymadan kızı izledim..ordaki diyalogu da bilmiyorum. sadece kızın yüzüne odaklandım,sadece mimik ve tavırlarıyla..kızın kafasındaki boyut ve zamanın değiştiğini gördüm..mutluluk dan hüzne döndü bi kaç saniye içinde..(bu dönüşüm o kadar hızlı ve ansızın oldu)..senden ricam videoda sesi ve yazıları görmeden oranın süriyede olan bir savaş oldugu düşünmeden izlemeni isterim. etkisini belirtirsen çok iyi olur..bendeki etkisiyle aynı mı merak ediyorum.. videoyu daha sonra alt yazılarıyla veya diyaloglarıyla dinledigimizde etkisi görmemiz gerek ve bence diyalogların bana bi etkisi olmadı. o yazıları okudugumda gördügüm şey suydu amerikalı yazarların yaptıgı diyalog tarzında birşey hissetim b

baban nerde? babam öldü - kız gülümsüyor..
nerde öldü ? halabah da
kahvaltı yaptın mı? /görüntüde ise kız aglamaya başlıyor.. kıza göre anlamlı ve önemli sorulardan, sonra saçma ve anlamsız bi soruyla diyalog bitiyor.. olayların ve diyalog birbirine ters bir şekilde ilerliyor bana göre klişe bir teknik olsa da..hala etkisini görebiliriz.

basit ve düz düşünüyorum.. sorularla kızın babasını ölüm anına,zamana,o boyuta götürdüler. kızdaki değişimin ana sebebi buydu. piskolojik değişimin yüzdeki fiziksel değişime etkisini iyi analiz etmemiz gerek. karakter animasyonu yapanların çoğu bilir, bir duygu önce gözlerden başlar ve vucuda yayılır.
diyalog görüntüye göre nasıl ilerlemeli sence,sen buna nasıl bir diyalog yazardın.

edit :
basit ve düz düşünmezsek.benim penceremde bakınca... şöyle bişey aklıma geliyor..en son saçma dedigim şey. kahvaltı muhabetini burda düzeltiyorum
duygusal dönüşüm devam ediyor..son soru kahvaltı yaptın mı sorusu geldiginde. kızın kafasında canlanan şey babasıyla yaptıgı en son kahvaltı. ve babası olmadan bir daha hiç bir kahvaltıdan tad almayacagını görüyoruz...ama kızın o an kafasındaki baba ve kızın kahvaltıdaki portersini çizmek..görsel anlamda zor bi iş..burda diyalogla bu iş çözülmüş. tabiki anlayana

sorular içindeki anahtar kelimelere odaklan
baba(karakter için en degerli olan)
öldügü şehir(mekan)
eylem(kahvaltı yapmak)
bu üçünden bir portre çıkarmak gerek hem diyalog ve görsel olarak...
kızın kafasındaki anı ve zamanı yada o boyut anca bu şekilde çizebilir ve izleyene gösterebiliriz

neyse yukarda yazdıklarım sadece video ile ilgili kısımdı..

senin yazdıgın onca şeye karşılık,biraz daha düşünmek istiyorum bazı şeylere katılmıyorum. bunlar üzerinde birazda düşünmem gerek. öyle cevap versem daha iyi olacak.
yukardaki yazın tam bi blog yazı olacakmış devamı gelseymiş 😀 ıban nosunu isticem zaten bi gün

 
Gönderildi : 15/09/2016 3:45 pm
(@fulgura)
Gönderi: 5141
 

Çok yazıyorum çünkü biraz çala kalem yazıyorum ve yeni klavyeme de alışmaya çalışıyorum bahaneyle. Hızlı yazmak için aldım ama dur bakalım ne olacak, çok hata yapıyorum hala.

Kız videosu özel bir durum ve aslında üzerinde konuşurken de kendimi çok rahat hissetmiyorum. Neden? Sanki o gerçekmiş de biz burada bu gerçekliğin nasıl role dönüştürülebileceğini konuşuyormuşuz gibi olacak. Oysa bundan bir sorun yok çünkü teoride bu forumda bulunan herkesin amacı bu. Biz dış dünyadaki gerçekliğin nasıl kendi filmlerimizde tekrarlanabileceğini konuşuyoruz. O nedenle kafamı bu noktaya vermeye karar verdim. Dediğin gibi 'hayat bunu nasıl yapıyor?' diye sormakta bir sorun yok bu durumda.

O videoda bence olan şu: Kız zaten belli bir ruh hali içinde. O üst üste sorulan sorular aslında herkesin her çocukla karşılaşınca soracağı sıradan ve boş sorular. Hani utanmasak 'kaça gidiyorsun? Anneni mi çok seviyorsun babanı mı?' falan diyeceğiz çocuğa. Çocuk ise kendi gerçekliğini yaşıyor ve bu sorular gelmeye başlayınca önce afallıyor ve sonra kısmen rolüne bürünüyor. Yani adını söyleyemiyor, sonra ise bilgi sorularına cevap veriyor ama o yüzündeki değişim onu kendi gerçekliğine geri döndürüyor. Yani o çocuk gözlerinden yaşlar süzülmese de aslında her anında ağlar durumda. O gerçeğine geri dönüyor. Yoksa biz ona ölmüş babasını hatırlatmış falan değiliz. Hayatının her anı perişan o çocuğun ve biz sadece ona birden yaklaşıp sorular sormaya başlayınca o rol oynamaya başlıyor çünkü kibar olması gerek. Gülümsüyor, bir çocuğun vermesi beklenen cevapları vermeye çalışıyor. Sonra katlanamayıp kendi gerçeğine dönüyor. Bir kırılma var elbette. Bizde de bunun dengi bir şeyler var ki bunu hepimiz anlıyoruz dilini bilmesek de. Bence bu nedenle o sorulan sorulara bakmamak lazım. Biz soruların dilini anlamasak da o kırılmayı o çocukla aynen yaşarız. Bence videoyu baştan izleyip tekrar bakın. O çocuk babasını hatırladığı için ağlamıyor. Daha en başta adını söyleyemeyecek durumda ve gülümseyerek gelen sorulara otomatik nazik cevaplar veriyor yani çocuk rolü yapıyor ama bir noktada kırılıyor. Babasını sormasak da 2-3 cümle sonra kırılacaktı o çocukcağız. Normaline dönüyor kısacası.

Bu konu olaydan yani öyküden oyunculuk tartışmasına geçti. Sorularını anlıyorum ama sanki artık bu konu psikolojik ve antropolojik olarak tartışılabilir. İnsan neden ağlar ve ağlarken neler olur ki bunları biz yaratabilir miyiz, kendimiz hayatın gerçeğe denk bir kopyasını kontrollü bir ortamda oluşturabilir miyiz sorusuna denk geldik ki bu tartışma aslında bu ortamda bizi aşar. Duygular nedir ve nasıl ortaya çıkıyorlar, Bu bir oyuncuda nasıl ortaya çıkıyor diye sorabiliriz ki ben bunu çok sordum çünkü çok gözlemledim.

Bazen oyuncu seçmelerine katılırdım Sydney'de. Oyuncuların kendilerine ait bir dünyaları, dergileri ve web siteleri var. Bir tiyatro ya da film projesine oyuncu arıyorsan buralara ilan veriyorsun ve örnek bir pasaj veriyorsun. İlgililer hazırlanıp geliyorlar onu orada ksa bir sürede canlandırıyorlar. Profesyoneller için bile bu geçerli aslında çünkü izlediğin meşhur diziler vb hepsinde oyuncunun o role uygun olup olmadığını bilmen gerek. Bazen bir oyuncuyu o kadar ilginç buluyorsun ki sırf onun için özel karakter yaratıyorsun. Sanırım Lost vb bazı projelerde olan buydu. Ya da bazen o oyuncunun o role değil de başka bir role daha uygun olduğu sonucuna ulaşıyorsun. Bu gibi durumlarda bazı oyuncu ya da oyuncu adaylarının inanılmaz becerileri olduğunu gördüm. Beklenmedik anda ağlamaya başlayanlar, o cümlenin yeri geldiğinde hiç ummadığın bir vücut hareketi yapanlar vb akıl almaz şeyler vardı ki seçiciler buna kendilerinin neden olduğunu sanabiliyor. 2011 yılında böyle bir kızla tanıştım. Diyaloğun en umulmadık yerinde böyle bir tepki verince olayın esas taraftarı olmadığım halde resmen panikleyip utandım. Oysa kız bunu rolün parçası olarak yapıyormuş. Gerçek oyunculuk becerisine gerçekten hayranım. İstendiği anda ağlayabilen başka insanlarla da tanıştım ama olay bundan ibaret değil.

Şimdi bu durumda tüm mesele bazı insanlar nasıl oluyor da kendilerine ait olmayan bir ruh haline böyle bir beceriyle geçebiliyorlar diye sormak lazım. Bunu o insanın dışında olan bizim üretebilmemiz mümkün mü? Yönetmen olarak ben bunu nasıl sağlayabilirim? Yılmaz Güney ağlayacak durumda olmasını istediği simitçi çocuğa çekim arasında tokat atmış ve çocuğu ağlatmış. Bunu nedenini de çocuğu o ruh haline sokmak diye açıklamış ama bana pek mantıklı gelmiyor. Bazı projelerde (Alien, Coherence) yönetmen doğaçlamayı esas alıyor. Yani oyunculara kabaca bir şeyler verip tam ne olacağını onların da bilmesine izin vermeyip ani gelişmeleri pat diye ortaya koyuyor. Yerinde güzel bir teknik ve kendince projeye bir gerçeklik katıyor. Oyuncu gerçekten şaşırıyor vb ama her şeyde bu olamaz. Film çekerken kafamızdaki gerçekliği aslında aynen kamera önünde yaratmayı bekleyemeyiz. Bunun tek alternatifi de gerçek anlamda oyuncu karakterine sahip kişilerle çalışmak. Ben, bir yönetmenin ya da senaristin bu konuda kontrolünün bittiğe inanıyorum. Yani bir noktada o işi tamamen oyuncuya devretmek demek bu. Ben teknik direktörüm ama topa vuramam. Oynayacak olan takım. Bu nedenle takıma motivasyon verebiliriz, güzel taktikler verebiliriz ve hatta satranç oynar gibi stratejilerle yönetiriz herkesi ama ayağına top gelen oyuncunun eylemlerini kontrol edemeyiz. Oyuncunun gerçekliği yaratışına müdahale edemeyiz ve hatta buna saygılı olmak durumundayız. O bunu kendi yaratacak.

Bu nedenle o kızı ağlatan etmenlerin senin sıraladığın adı, babanın ölümü, yeri gibi belirleyemeyeceğimizi düşünüyorum. Bambaşka bir yerde bambaşka biri üzerimizde aynı ya da denk etkiyi yaratacaktır ve o zaman da bunun çok farklı etmenlerden olduğunu göreceğiz. Benim bu noktada en hayranı olduğum oyuncular Meryl Streep ve Tilda Swinton. Nedense erkek oyuncu adı veremiyorum bu beceri için.

Bu nedenlerle ben bunu nasıl yaratabilirim değil de bugüne dek bunları yaratanlar bunu nasıl başarmışlar diye soruyorum ve o nedenle o filmleri bir çizgi üzerinde diziyorum. Oyuncum iyi değilse o iş olmaz olamaz. Elimde bitmiş bir kısa film var ama bitiremiyorum. Çünkü tüm olay son sahnedeki oyuncunun gülümsemesinde düğümleniyor ve cevaplanıyordu. Ve çekimde fark ettim ki adam o anlamda gülemiyor. Yani filmin sonu olmuyor. Film 3 yıldır bitemedi bu nedenle. Geçenlerde ilgili bir iki arkadaşı başına oturtup filmin montajını yapmalarını istedim. Bana ertesi gün gelip filimi anlamadıklarını çünkü filmin sonu olmadığını söylediler. Benim de korkum buydu işte. Filmin geneli ortanın üzerinde gitti ama sonu olmuyor çünkü oyuncu olması gereken kişi olamıyor. Bunu alternatiflerle kurtarmayı düşünüyorum. Oraya oyuncunun sesiyle bir cümle koyacağım ama oyuncuyu aynı mekanda çekmem mümkün olmadığı için bunu dış ses gibi yapmam gerek. O zaman da o anda gösterecek başka bir materyalim lazım. Yani görsel yama lazım. Gördüğün gibi her zaman elimizde imkanlar yok ama tüm filmi de çöpe atmak istemiyorum. Kurtarmak lazım ve bu gerçekliğe denk bir gerçeklik üretmek için 2-3 yıldır ara ara kafa patlatıyorum ama hala çözebilmiş değilim. Kısacası hayat her zaman çözümler vermiyor işte. Bazı şeyler yarım ve havada kalıyor. Belki oyuncunun bu eksiğini teknikle kurtaracağım ve o benim için bir başarı olacak.

Gerekirse devam ederiz.

Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.

Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.

 
Gönderildi : 15/09/2016 6:02 pm
(@msaricay)
Gönderi: 410
Başlığı açan
 

fulgura. oyunculuk konusunda hiç şüphem yok aynı fikirdeyim ama oyunculuk konusu benim için detay. aşagıdaki resimden örnekliyim film için bir kız çocugu buldum.resimde öldürülmüş kızın bakışını yapacak oyuncu bir çocuk bulamam da. bu bakışların etkisini verecek başka semboller gerek. kendi adıma konuşayım oyunculuk konusunda hiç bir çevrem yokken, oyunculuk,rol becerisi yapacak birilerini bulmak konusunda ümitsizim. oyuncada öte başka şeylere yönelmek zorundayım.
ayrı bir soru hayat şu sahneyi oluşturmak istediginde biz gibi oyuncu seçmiyor dimi?
asıl biz şu soruya cevap veremedik.
"Hayat bunu nası yapıyor sorusu"

olaya duygsual ve insani taraflarımız bırakarak yaklaşalım önce seninde dedigin gibi bu tarz şeylere benimde canımı sıkıyor..sinema gerçegi yansıtma sanatıysa..buna yapmaya mecburuz

bir fotograf üzerinden yaklaşalım soruna
http://hizliresim.com/RQD8g7
yukardaki görüntünün senin yazıp çektigin filmin en vurucu sahnesinden bir an oldugu düşünelim

bu resme farklı pencereden bakalım
1.izleyenin
2.yönetmenin
3.resimdeki kızın gözünden(karakter)

3tane ayrı kağıt alıp onların yukardaki anı,3 farklı gözden ayrı ayrı anlatalım. ve üç görüşün ortak noktalarını/zıtlıklarını ele almak gerek.
ele almalı..ayrı ayrı ruh durumu içine girmek zorunda kalmak zorundayız burda.

an=durum
ele alırkende şu şekilde bakmak lazım.. anın öncesi-an-anın sonrası
bu üç evre arasındaki değişim ve değişime karşı gösterilen reaksiyonun en tepe noktası bizi vuran yerdir.

bu nokta yönetmenin,izleyenin,karakterin ruh hali içindeki aynı noktayı yakladıgımızda..durumun kendisinin birebir yansımasını oluşturmuş olabiliriz.

 
Gönderildi : 16/09/2016 9:15 pm
(@fulgura)
Gönderi: 5141
 

İlgini çekeceğini düşünüyorum. Bir oku, belki kafandaki bu temaların adını koyma vb konusunda burada daha yardımcı olur bize.

http://www.edebiyathaber.net/bir-haber-fotografini-roland-barthes-teknigi-ile-gormeye-calisalim-filiz-gazi/

Bir görüntüyü insan nasıl okur bilmeliyiz ki onu yazmak yani oluşturmak aşamasında müdahale edebilelim.

Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.

Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.

 
Gönderildi : 17/09/2016 12:43 am
Sayfa 1 / 2
Paylaş: