Benim derdim şu tip adamlarla kafir ibn... diyip kötülemek sadece dinden dolayı, gavur kelime falan demek. Arapçaysa eyvallah kullarım diyen adamlarla derdim.
Akın var güneşe akın! Güneşi zaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın!Toprak bakır gök bakır.Haykır güneşi içenlerin türküsünü,hay-kır haykıralım!
Benim derdim şu tip adamlarla kafir ibn... diyip kötülemek sadece dinden dolayı
O adamların Müslüman oldukları konusunda şüphem var. Herkes Müslüman'ım der ama değildir aslında. Bir Mevlana'ya bak bir Usame'ye. 🙂 İkisi de Müslüman diyemeyiz. Biri Müslüman diğeri kendini Müslüman sanıyor aklınca...
Yıllar önce bir gazetenin bir haberinin başlığı:
"Karımı işçilerimle paylaşmak istiyorum!"
daha sonra patronun ev telefonu kitleniyor...
"Kârımı işçilerimle paylaşmak istiyorum!" yazılsaydı eğer sanıyorum ki bu yanlış anlaşılma olmazdı..
Şapkalı "a" konusu geçince bunu yazmak istedim..
evet böyle durumları engellemek için şapka tamaman kaldırılmadı.sadece böyle karışıklığa sebep olmayacak kelimelerde kullanılmaması kararlaştırıldı.
...murat...
Benim derdim şu tip adamlarla kafir ibn... diyip kötülemek sadece dinden dolayı
O adamların Müslüman oldukları konusunda şüphem var. Herkes Müslüman'ım der ama değildir aslında. Bir Mevlana'ya bak bir Usame'ye. 🙂 İkisi de Müslüman diyemeyiz. Biri Müslüman diğeri kendini Müslüman sanıyor aklınca...
Kesinlikle doğru tespit elimizde şimdilik bir Türkçe var onuda umarım kaybetmeyiz...
Akın var güneşe akın! Güneşi zaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın!Toprak bakır gök bakır.Haykır güneşi içenlerin türküsünü,hay-kır haykıralım!
evet böyle durumları engellemek için şapka tamaman kaldırılmadı.sadece böyle karışıklığa sebep olmayacak kelimelerde kullanılmaması kararlaştırıldı.
Düzeltme işareti, anlam karmaşası yaratacak kelimelerin ayrımının yanında k ve g'den sonra gelen ve yumuşak okunan a ve u harflerinin üzerine de konur. İmkân, rüzgâr, hikâye, hâkim vs.. (son örnek biraz ters mi oldu ne :)).
Feyza Hepçilingirler çok güzel bir şey demiş Türkçe "Off" kitabında, benim gibi düşünen birini bulmanın mutluluğu ile not etmişim (ben mi onun gibi düşünüyorum yoksa? Ne farkeder :)):
"Dili doğru dürüst kullanamayan insanın, doğru, mantıklı, kapsamlı düşündüğüne inanıyorsanız, bu inancınızdan hemen vazgeçin. Ne kadar konuşuyor, ne kadar yazıyor, nasıl anlatıyorsa o kadardır o insan, daha fazla değil. Düşünmeyi de biçimlendiren dildir. Çünkü hiçmkimse dil olmadan düşünemez."
Şöyle bir şey de demiş kendisi: "Bunca sorun duruken dille uğraşmayı gereksiz bulanlar var mıdır, bilemiyorum. Gereksiz değildir; çünkü dildeki bozulma, hem o sorunların göstergesidir hem de dolaylı olarak nedeni. Türkçe'nin bu kadar kötü kullanılıyor olması, bütün işlerin kötüye gidiyor olmasından bağımsız mı?"
İşte bu nedenle, Fırat'ın Bizik başlığına "bu belgeselin eleştirel bir yönü var mı?" dediğimde, "Bizik"çilerden gelen cevap beni bu denli etkilemiştir. İşte bu nedenle, bu forumda yazan insanların yarısının ne yazdığı, ne düşündüğü beni hiç ilgilendirmez. Düzgün cümle kuramayan insan, düzgün düşünemez de. Bir mesajı anlamak için dört beş kez okumanız gerekiyorsa (konunun sizi aşmasından değil, Türkçe bozukluğundan), o kişinin ne dediğini çok da umursamayın derim..
Neyse, laf gideceği yeri bilir. Bu konuda başka da yazmayacağım. Sonuçta amacım kimseye özel olarak laf atmak değil, bu konudaki hassasiyetimi ortaya koymak. Aynı montaj-kurgu meselesi gibi, bu da ne yazık ki ümitsiz bir çabadır. Sağolsun 80 darbesi, sağolsun adsl..
Ne diyeyim.
Çok mu zor yani, mesajınızı göndermeden önce bir kez üstünden geçmek, ufak tefek düzeltmeler yapmak? Çok mu zor açıp bir kelimenin doğru yazımını kontrol etmek? Bu kadar mı vurdumduymaz ve umursamaz olduk.. Yazık valla..
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Eylem'e katılıyorum. Benim de burada anlamak için çaba sarfettiğim birçok mesaj oldu. Ama yine de anlamaya çalışıyorum tekrar okuyorum. Sonuç olarak iletişim meselesidir, anlamak çaba gerektirir. Tabi herkes özenli olsa çok daha iyi olur.
Zeka ve dil oldukça güzel bir konu. Benim de yıllardır savunduğum bir durum bu. Sonuçta bir insanın bebekliğine dair hatırladığı ilk anılar dili öğrenebildiği yıllara düşer, çünkü denildiği gibi düşünmek dile bağıntılı bir şeydir.
Bir insan dili ne kadar iyi kullanıyorsa o kadar zeki ve düşünen bir insandır. Bana göresi, ona göresi yok. Bu böyledir. Dilinize gösterdiğiniz özen zekanıza gösterdiğiniz özene eşittir ve diliniz ne kadar zenginse yaratıcılığınız da o kadar zengindir.
Bu konuda aklıma takılan tek şey olmuştur benim. Bir kaç dil bilmek. Dil zekayı geliştiriyor, eyvallah, peki ama bir kaç dil bilen birisi daha çok mu gelişiyor. Ya da diğer dillere bile odaklanamayacak kadar kendi dilinin tüm ayrıntılarını bilen mi daha çok gelişiyor.
Fatih Özgüven'den senaryo semineri almıştım (seminer almak? evet, arka arkaya 6 senarist, eleştirmen ve yönetmenden alınan bir seminer). Adamda dikkatimi çeken şey Türkçe ve İngilizceyi birleştirmesiydi. Oldukça da yaratıcı çözümlemeleri vardı. Zaten Bilgi de öğretim görevlisi. Ama diller artık çorbaya dönmüştü. Kendisi iki dil arasında korelasyonlardan çok yaratıcı çözümlemeler yapabiliyor olabilirdi ama biz dinleyene vermek istediğini çoğu zaman veremiyordu.
O zaman İngilizceyi de öğrenmem gerektiğini anladım. Ve çalışmalara başladım (Önce ingiliz dilinde yüksek lisans yapan bir kız arkadaş bularak başladım işe). 🙂
Neyse, ama farkettim ki bu diğer dile kaydıkça kendi dilimden kopuyorum. Şiir yazamamaya başladım, kısa hikayelerim sekteye uğradı, senaryolar desen öyle hakeza.
Sonra bir de dünya literatürü konusu var. İspanyol edebiyatı oldukça gelişkin (latin edebiyatı ve latin dilleri anlamında, Brezilya, Şili, Portekiz, İspanya). İngiliz edebiyatı desen öyle. Ve bu dilelr birbirlerinin içine geçmiş diller. Hiçbiri ari bir dil değil. Bizde ise en gelişkin edebiyat divan edebiyatı zamanında olmuş ama baktığınız zaman o dönem Türkçe'nin en az konuşulduğu dönem. Tek bir şiiri anlaymazsınız. %80i Arapça ve Farsça'dır. Ama yaratıcılık tavanlarda.
Türk Dili'ne dair son zamanlarda en beğendiğim diller Pamuk ve Şafak'a ait. Ama Şafak'ın Baba ve Piç'i bile ingilizceden Türkçe'ye çevrilme. Yani Şafak o romanı İngilizce yazdı, yazarken ingilizce düşündü. Türkçe yavaş yavaş yaratıcılıktan uzak bir dil haline mi geliyor, onu merak ediyorum.
Konuyu bir türlü bağlayamadım ama sanırım anlatmak istediğim kabaca anlaşıldı. Dil konusu uzun zamandır kafamı yorduğum bir konu. Türkçe'nin derinliklerinde mi kaybolmak yoksa dünyanın okyanuslarına mı açılmak. Sorun kısaca bu. Ne için sorun? Zeka ve yaratıcılık için.
Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...
"bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir her şey de bambaşka gelişebilir miydi?"
Bu cümleyi böyle kurarmıydın mordevrim? Bence zeka ile dil arasında bir doğru orantıdan bahsetmek yanlış olur. Bir şeyler ile doğru orantısı var dilin, ama bu "zeka" değil. Gavurun "intelligence quotient" dediği şey ile dil atbaşı gider demek yanlış olur.
Düşünmek ile ilgili eylemler, zekadan daha doğru orantılı gibi. Ama orada da şu çıkar, ne kadar kelime biliyorsak düşünmemiz o kadar kolay olacaktır. Bildiğimiz kelime sayısı düşünmemize direk etki ediyor. Buradan açılan kapıdan bakarsan "okumak" buna en çok etki eden şey.
Zeka elbette etkili dil üzerinde, ama doğru orantı var diyemem.