Paralel evrenlerle ilgili bir belgesel:
http://www.sonsuz.us/?q=node/1644
Modemin kullanıcı adı ve şifresini istiyor bu linke tıklayınca ???
Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...
Yok öyle birşey ya sayfada google video var sadece. Direk linkini yollıyayım:
http://video.google.com/videoplay?docid=601546985137472922&hl=en
- baço
Bu kadar hızlı olmasa da ben de döndürebiliyorum. Skeptiklere ithaf edilir:
- baço
belgesel'i izledim..yani bizim dünyamızı,çok gelişmiş bir evrendeki 2 veletde bodrum katlarında oluşturmuş olabilirler 🙂
bu arada bu tür belgesel varsa daha burdan paylaşalım,çok güzeller
i've been twelve forever
Belgesel sayılmaz ama Donnie Darko var.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
bende sana onu söylicektim
kesin fanısındır diye...onun sonda çalan müziği benim lise hayatımın sabah alarmı oldu..
o yüzdende hep geç kaldım:)
i've been twelve forever
Olasılık ilkelerini ortaya koyan Blaise Pascal 1623'de doğdu. O zamanlarda zengin ailelerin
çocukları evde eğitim görürlerdi, bu yüzden de Pascal'ı da hem babası, hem de özel öğretmenleri
eğitmişti. Ama Blaise'in babası onu çok çalıştırmak niyetinde değildi, asil oğlunun yorulması işine
gelmezdi; bu yüzden de ona dillere odaklanmasını ve matematiği fazla önemsememesini söyledi.
Her normal çocuk gibi, matematik konusunda kendisine böyle bir kısıtlama getirilince, Pascal bu
konuya ilgi duymaya başladı. Boş zamanlarında geometri çalıştı.
Babası Blaise'in matematik yeteneği olduğunu fark edince de, ona Öklid'in 'Elementler' başlıklı
eserini hediye etti bu da hayatında yaptığı en akıllıca şeydi, çünkü Pascal onyedinci
yüzyıldaki en önemli matematikçilerden biri oldu."
ve bugün hepimizin hayatını etkileyen bir cihaz icat etti. İlk aritmetik makinesini icat etti. Bu da günümüzde hesap makinesi dediğimiz aygıtın
ilk prototipidir. Pascal çok uzun yıllar boyunca matematik ve fizik okuduysa da ölümünden birkaç yıl
önce sayılara karşı tutkusunu bir kenara bıraktı; çünkü matematiksel olarak, dine ve felsefeye
odaklanarak zamanını daha verimli bir şekilde kullanabileceğini kanıtlamıştı Bunu nasıl mı yaptı?
Pascal'ın hâlâ matematik ile ilgilendiği dönemde, 1654'de, Chevalier de Mere adında bir
Fransız asilzade ona birkaç soru sordu. Bu sorulara ilişkin matematiksel veriler çok ilginçti ve Pascal
babasının eski dostu olan bir devlet büyüğüyle, Pierre de Fermat ile yazışmaya başladı.
"De Mere aynı zamanda bir kumarbazdı ve o zamanlar popüler olan bir zar oyunu hakkında soru
soruyordu. Oyunda dört zar kullanılıyordu. Her seferinde oyuncu dört zar atıyordu. Dört zardan hiçbiri
altı gelmezse oyuncu para kazanıyordu, zarlardan bir tanesi bile altı gelirse parayı kasa alıyordu. De
Mere böyle bir oyunda kasanın avantajlı durumda olup olmadığını bilmek istiyordu. Yani olasılıklar
kasadan yana mıydı?"Eğer bu sınıfta bir tek şey dahi öğrenseniz, bu bile size faydadır: O da şudur," Caine tahtaya gitti
ve koca harflerle yazdı.
Olasılıklar HER ZAMAN kasadan yanadır.
Birkaç öğrenci bu espriye güldü. "Peki neden? Bunu bana anlatabilecek öğrencim var mı? Jim."
Caine'in en sevdiği öğrenci oturduğu yerde doğruldu. "Çünkü, eğer olasılıklar kasadan yana
olmasa o zaman kasa para kaybederdi ve sonunda kasa kalmazdı."
"Aynen öyle," dedi Caine. "Bana kalırsa olasılık teorisi ortaya atılmadan bile, de Mere'in bunu
anlamış olması gerekiyordu; ama Fransız asilzadeler o kadar akıllı olsalardı kellelerinin vurulmasına da
izin vermezlerdi."
"Her neyse, Pascal ve Fermat gerçekten de - 'cidden öylemiymiş' gibi nidalarla - olasılıkların hep
kasadan yana olduğunu kanıtladılar. Oyuncunun yüz oyun oynadığını varsaydılar - 100 atışın 48'inde
altı gelmeme olasılığı yüksekken, 52'sinde altı gelme olasılığı daha yüksekti. Böylece olasılıklar
kasadan yanaydı: 52'ye 48. İşte olasılık teorisi de böyle doğdu. Fransız bir asilzade dört zarla altı
atmamaya çalışmanın akıllıca bir kumar olup olmadığını bilmek istediği için."
Birkaç öğrenci başını salladı. Caine bunun öğrencilerin söylediklerini ilginç buldukları anlamına
geldiğini biliyordu. Arka sırada oturan Afrika kökenli Amerikalı bir öğrenci elini kaldırdı. "Evet Michael?"
dedi Caine.
"Pascal hayatını dine adaması gerektiğini nasıl kanıtladı ki?"
"Az daha unutuyordum," dedi Caine. "Bunu yapmak için daha sonra 'beklenen değer' adıyla
anılacak bir teori kullandı. Özünde işlem şu: Birkaç olay olasılığının ürünlerinin toplamını, her bir olay
gerçekleşse elinize geçecekleri de ekleyerek topluyorsunuz."
Caine'e boş gözlerle bakıyordu öğrenciler. "Peki, anlaşıldı, daha doğrusu anlaşılmadı. Neyse,
gerçek hayattan bir şeyle örnekleyelim: Piyango. Bu haftaki piyangoda ne kadar para birikmiş? Bilen
var mı bu hafta Powerball ne kadar veriyor?"
"10 milyon dolar," dedi arka sıralardaki atletik yapılı bir öğrenci.
"Peki, vergi diye bir şeyin olmadığı hayali bir ülkede yaşadığımızı varsayalım. Şunu da biliyoruz ki
Powerball'ı kazanma olasılığı 120 milyonda 1. Çünkü sayısal kombinasyonların toplamı bu. Bir loto
bileti alarak ne kazanmayı beklediğimi hesaplamak için yapacağım işlem kısaca şöyle oluyor; Kazanma
olasılığını kazanacağım miktar ile çarpacağım, sonra da buna kaybetme olasılığımı sıfırla çarpıp
ekleyeceğim; sıfırla çarpmamın nedeni de kaybedersek bir şey kazanamayacak olmamız."
Beklenen Değer. (piyango bileti) = (kazanma) olasılığı * toplam para +
(kaybetme) olasılığı * (0$) [1/120.000.000.000}* ($10,000,000)+
(119,999,999/120,000,000)* ($0) = (0.00000083%) * ($10,000,0000) +
(99.99999917%) * ($0) =$0.083 + $0.000 =$0.083
"Yani bu hafta bir Powerball bileti alsanız ancak 8.3 sent kazanmayı bekleyebilirsiniz. Ama bilet bir
dolar ve görüldüğü gibi aslen değeri 8.3 sent Olasılık kuramına göre piyango bileti almak o zaman
mantıklı değil, çünkü ödenen bedel beklenen değerden daha düşük."
"Yani, siz 1 dolar ödeyip de 10 milyon dolar kazanma şansınız olduğunu düşünerek buna
değeceğini düşünseniz de, bu doğru değil; çünkü aslında biletin değeri 10 sent bile değil." Caine
kahvesini yudumladı ve öğrencilerin bu bilgiyi sindirmesini bekledi. Herkesin bu açıklamayı
anladığından emin olduğunda soru sordu. "O zaman ne zaman piyango bileti almak akıl karı bir iş
oturdu? Madison cevap verebilecek misin?"
Hoş sarışın oturduğu yerde doğruldu. "Herhalde toplam ikramiye 120 milyonu geçtiğinde."
"Doğru. Peki neden?"
"Çünkü, büyük ikramiye diyelim ki 125 milyon dolar ve kazanma şansı 120 milyonda bir, o zaman
her bir biletin beklenen değeri -" Madison durdu ve önündeki hesap makinesinde bir işlem yaptı, "1.04
dolar olurdu, o da biletin bedeli olan bir dolardan fazla."
"Aynen öyle," dedi Caine. "Beklenen değer teorisiyle olayı incelediğimizde, ancak değer bedelden
yüksekse o zaman bu risk göze alınmalıdır. Bu yüzden de ancak 120 milyon dolardan fazlasını
kazanabileceğiniz bir durumda piyango bileti almak gerekir."
"Peki ama, bunun Pascal'ın hayatını dine adaması ile ne ilgisi var?" diye sordu yine Michael.
"Pascal beklenen değer teorisini kullanarak hayatını dine adaması gerektiğini kanıtladı. Her
matematikçi gibi o da, bu soruyu bir formüle indirgedi."
Hangisi daha büyüktür?
a) Beklenen değer (hedonizm yani fiziksel yaşamdan zevk alma)
Ya da
b) Beklenen değer (dini hayat)
Varsayım...
a) Olasılık (ölümden sonra hayat yok) * (hedonizmden alınacak zevk) +
Olasılık (ölümden sonra hayat var) * (sonsuza dek lanetlenmek) Ve
b) Olasılık (ölümden sonra hayat yok) * (dinden alınacak zevk)
Olasılık (ölümden sonra hayat var)* (sonsuz mutluluk)
Pascal'ın mantığı çok basitti: Eğer (a) (b)'den büyükse o zaman hedonizme devam edecekti, ama
eğer (a) (b)'den küçükse o zaman dindar olmalıydı."
"Ama değişkenlerin değerlerini bilmeden bu denklemi nasıl çözdü?" diye sordu Michael.
"Birkaç varsayımda bulundu, örneğin, sonsuz mutluluğun değeri pozitif sonsuzdu ve sonsuza dek
lanetlenmenin değeri negatif sonsuzdu."
Sonsuz mutluluk = +00
Sonsuza dek lanetlenmek =-00
"Eğer bir denklemde sonsuzu kullanırsanız bu diğer her şeyi etkiler, çünkü çok büyük bir sayıdır,
böylece (a) hedonizmin beklenen değeri negatif sonsuz ve (b) dini hayatın beklenen değeri pozitif
sonsuz."
(a) hedonizm =-00 ve (b) din = +00
o zaman
{a)< (b) böylece...
(b) bek. değer (hedonizm) < bek. değer (dini hayat)
"Anladınız mı? Ölümden sonra insanın ruhunun yaşamasının veya her hangi bir şekilde bir hayat
olmasının olasılığı ne kadar az olursa olsun, Pascal'ın dine bağlı bir hayat yaşamasından beklediği
getiri, yine de dünyevi zevklerle hedonistik bir yaşam sürüp de sonsuza dek lanetlenmeyi göze alacağı
bir durumun getirisinden daha büyüktür."
"Pascal bunu anladığı anda da hayatının geri kalanını dine adaması gerektiği açıktı.
Hadi bakalım rasyonelist arkadaşlar, Pascal mı yaman siz mi yaman ...: )
- baço
Hepsini okumadım da doğru anladıysam (kesin yanlış anlamışımdır) dünyanın en aptal teorisi bu.
Sadece dinler gerçek çıkarsa sonsuza değin lanetlenirim diye dindar olmanın cezası muhtemelen sonsuza değin lanetlenmek olacaktır.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Teori, hedonizm ile dini formüle ederek karşılaştırmış ve sonuçta dinin daha mantıklı olduğuna karar vermiş gibi görünüyor ama öyle değil. Bu teoriyi üreten ve kullanan zihniyet ne yaparsa yapsın onun dini hedonizmdir. Dine inanmasının sebebi öldükten sonra lanetlenmemek olan biri yine kendi mutluluğu için dini seçmiştir. Tabi böyle bakınca bir tuhaflık yok gibi gözükebilir. Kimse kendi kötülüğü için dini seçmiyor ama burada bir eksik var. Bu formülü böyle kurarsanız Tanrı'ya inansanız da inanmasanız da kendi mutluluğunuz için varlığını kabul edebilirsiniz. Ben baktığımda bu formülde hedonizm ile hedonizmi tartılırken gördüm.
Ama Eylem'in vurguladığı kadar da keskin değil tabi çizgiler belki de.
Dinle ilgili herkesin aklını yerinden oynatacak ve bütün inanışları sarsacak sonuçlara varmak için neden pozitif bilim kullanılır, bir türlü aklım almıyor. Allah'ın varlığını ya da X dininin en kutsal din olduğunu kanıtlamak için; kozmolojinin, biyolojinin ve matematiğin gösterdiklerini işaret etmek de ne demek? Tanrı ispatlanabilir bir varlık mıdır ki onu laboratuara sokuyoruz. Bilim gerçeklik, Tanrı hakikattir. Bilime deneyle, Tanrı'ya imanla ulaşırsınız ve kimse de sizden Tanrı'nın varlığını kabul ettiniz diye hesap sormaz. Bunlar gayet kişisel meseleler. Pascal'ın kendini dine adaması yerin dibine batsın, ben onu üçgeniyle hatırlayacağım. Benim Tanrım bana, onunki ona.
Tanrı bilimsel bir varlıktır.
Herşeyi bilimsel çerçevede ele alabilirsiniz. Tanrıyı şuan bilim çerçevesinde ele aldığında bilim kabul etmez ve bilimsel bir konudan pozitif sonuç alınamamış bir deneydir ya da araştırmadır. Yani tam anlatamıyorum ama şöyle bir örnek vereyim atıyorum 1500'lü yıllarda birisi televizyondan bahsetseydi o dönemde de bunu bilimsel çerçevede ele alır mümkün olamayacağını söylerdik. Evet şuan da tanrı kavramı 1500'de ki TV kavramından farklı değildir. Sadece kanıtlanmamıştır. Bugün tanrının yapmaya çalıştığı şey belli değildir ama bilim ilerledikçe açığa çıkabilmesi muhtemel bir bilgidir? Değil midir? Göbekten daldım pardooône.
Tanrı'nın bilimsel olduğunu iddia ettiğin an, Tanrı'yı laboratuar ortamından deneylemen ve üretmen gerekir. Bunu şu anda yapamayacağını söylediğin an da, Tanrı'nın bilimsel olduğunu iddia edişinin aslında bir inanç ve iman ürünü olduğu ortaya çıkar. Bu da bizi, sadece senin söylemlerinden ilerlersek bile, paradoks yaratarak Tanrı'nın bilimsel olmadığı sonucuna götürür.
Açıklanamayan ya da keşfedilemeyeni, bir üstün güç tasarımına vakfetmenın adı imandır. Tanrı'nın nasıl olsa bir gün kanıtlanacağı söylemek de imandır. 100 yıl sonra neler olabileceğine dair spekülasyon yapıldığında, Tanrı'nın ispatlanıp ispatlanamayacağı konusunda bir karara varabilmek de imandır. Bilimin bu konuda bir tarafı olamaz. Tanrı hakikati konusunda kesin bir yargıya varan ve vardıran şey, ancak içgörüden kaynaklanır. 500 yıl önce insanlar "Her şeyin yaratıcısı TV'dir ve bir gün kanıtlanacak" demediler çünkü TV bir icattır ve onu oluşturacak bilgi birikiminin ortaya çıkmasına kadar insanların kolektif bilince yer edememiştir oysa Tanrı bir hakikattir ve binlerce yıldır iman duygularıyla var olmuştur (ya da üretilmiştir). İkisi arasında fark var, karşılaştırman sağlıklı değil. Tanrı'nın 500 yıl sonra ya da eninde sonunda kanıtlanacağını söylemek de, bilimsel bir bakış açısı değil imandır.
iman kabullenmekle ve beklemekle alakalı. Ben diyorumki tanrıya bilimel bir materyal olarak bakabilir ele alabilirsin çoğu bilimsel meselenin ele alınıp hala çözülememesi gibi. Tanrının varlığı kanıtlanacak demedim zaten. Şuan da araştırılan ama kanıtlanmamış bir sürü önermenin ileride kanıtlanmayacağı anlamına gelmez dedim. Yani örneğin bi 100 sene sonra bizden daha üstün varlıklarının strateji oyunu olduğunu anladığımızda bilimsel olarak tanrıyı bulmuş kanıtlamış olmayacak mıyız? O yüzden TV karşılaştırması saglıksız değil. Bilimsel çalışarak uyduları güneş sistemini vs keşfeden bilim tanrının aslında ne olduğunu da keşfedebilir.
Kullandığın terimler yanlış bidıl, Tanrı bilimsel bir "varlık" değildir. Tanrı bilimsel bir teoridir. Varlığı veya yokluğu kanıtlanana kadar da teori olarak kalacaktır. Evrenin yaradılışın sırrını keşfettiğin anda bilinen evren için tanrının anlamını bulmuş olursun. Sonra evren sonrası başlar. Ama evren için tanrı kavramı açıklanmış olur.
Tanrı günümüzde sonsuzlukla eşdeğerdir. Sonsuzluk da açıklanamayandır, yani açıklanamayan her şey günümüzde tanrısaldır. Eskiden gök gürlemesi tanrının gazabıydı, şimdi bir doğa olayı. Eskiden kimya çalışmak cadı olmaktı, yakılır ya da boğulurdunuz, şimdi araştırma yapmanız için milyon dolarlar size veriliyor. Vatikan evrimi kabul ediyor vs.. Sonsuzluğu küçültmemiz için. Sonunda, bundan milyonlarca yıl sonra eğer kendimizi yoketmeden hayatta kalmayı başarabilirsek, beynimiz sonsuz kavramını açıklayabilecek kadar gelişkin olacaktır muhtemelen. En güzel kanıtı da insan evriminde çenenin küçülüp beynin gittikçe büyümesidir. Uzaylılar o nedenle hep bu şekilde resmedilir. Evrende bizden daha gelişkin bir ırk var ise o bu cevapları çözmüş dahi olabilir.
Bizim ise daha çok yolumuz var, bir post apokaliptikus'a ulaşalım da bakalım.
Dinler ise ancak ve ancak Doğu dinleri gibi düşünsel ve zihinsel toplumsal duyarlılık paketleri seviyesine indiklerinde yararlı bir hale gelebilirler.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.