Perşembe günü Zeki Demirkubuz u Skyturk'te spor yorumlarken gördüm.. Lucescu yu anlatıyordu 🙂 onu çok seviyormuş falan.. Demirkubuz'un yaptığı filmlere uyuz olmaya başlamıştım bunu görünce kendisinede uyuz oldum. Kıl kaptım 🙂 Tam yerini bulmuş.. Dilerim Serhat Ulueren'in müstesna programına transfer olur orda dilediğince konuşur, kavga eder.. Tam ona göre bi iş.. Sinemayıda mümkünse bıraksın 😛
off amma dolmuşum.. ağzıma geleni söyledim..
Niye yavv..Futbolu seviyorsan,sinema yapmamaz mısın?
Serdar Akar' da futbolu çok sever mesela.
Yapar payitah yavv niye yapmasın. 😀
yok zeki demirkubuz sinema yapmasın diyorum ben 🙂
payitaht beni cok şaşırttın yav.
yok yav benim garezim programdan dolayı değil, sinema anlayışından dolayı. Program bahane oldu. Zeki Demirkubuz'un yaptığı filmleri ilk başta büyük bir zevkle izlemiştim hatta orda burda beğendiğimide belirtmiştim. Lakin şimdi baktığımda, yaptığı sinemanın hiç bir vasfı olmadığını farkettim. Boktan melankoliye teslim olmuş karakterlerin yaşadığı aşk ve ayrılık hikayeleri, donuk karakterler, umursamaz insanlar ve onların umursanmaz niyetleri vs.. Yani kötümser, karamsar bir bakış. İlk izlediğim zamanlarda bende kötümser bir tavır içindeydim ve belkide bu yüzden sevdim bu filmleri hatta o aralar yazdığım bir kaç şey var ve hep karamsar karanlık şeyler.. Böyle bir film çekecektim fakat biraz düşündüğümde çekeceğim şeylerin bi farklılık yaratmayacağını düşündüm.. İşte Z. Demirkubuz bunu 15 yıldır göremiyor. Aynı şeyleri ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyuor. Halbuki farklı bir bakış açısı yada o karakterlere bir çıkış noktası gösterse öpüp başıma koyacam. Ama yok o her zaman kolaya kaçıyor ve karamsarlığa devam ediyor.
Evet karamsarlık kolaycılıktır; bir sofra dağınıksa ve ben bu olaya "uff sofrada ne kadar dağınık" diye yaklaşırsam bu ne kadar doğrudur? Halbuki kalkıp o sofrayı toplayabilirim, gücüm yetmiyorsa ordan bir tabak kaldırabilirim hiçbirini yapmazsam sofranın nasıl toplanacağını tarif ederim.. işte Demirkubuz kendini ahmak bir melankoliye kitlemiş gidiyor. Bana Bekir'in intiharını değil makul bir çözüm yolu göstermek zorunda göstermezse bi etki uyandıramaz.. Sadece izleriz ve vah yazık adama deriz.. Bizim helal olsun adama nasılda çıktı işin içinden dememiz lazım..
Ben böyle bir sinema yapacağım.. Bir çözüm üretmeye çalışacağım.. Kafiye olsun diye film yapanlarıda benimsemiyorum, sevmiyorum.
Şimdi bir çok insan bana sinemanın ne olduğunu bolca cümlelerle açıklayacak. Bi anlatı
sanatı olduğunu.. Bekir'in intiharını etkili bir şekilde anlatmanında sinemanın içinde var olduğunu, olacağını söyleyecekler.. Eğer sadece öyle olsaydı Bergman yaşlandığında da filmlerini izleyebilirdi.. Ama izleyemedi, demek ki bi yerde yanlış yaptı.. Bergman ın yaptığı sinema açısından doğruydu ama insani açıdan yanlıştı. O bunu 80 inde anladı ve belkide pişman öldü bilemeyiz..
O yüzden sinema yaparken iki hatta 3-4-5 kere düşünmeliyiz.. Sadece estetik olsun diye yaparsakta bi şey katmaz kimseye... Film alkış alır ve biter..
Demirkubuz sinemasının sinematografik ögeler barındırmaması ve karamsar senaryolara dayanması onun tercihi olduğundan bu tarzı sevmemeni anlarım ama sinemada en zor olan şeyin gerçekci sinema akımının en iyi ustalarından birine sinema yapmasın şeklinde bi tavırla yaklaşman bence hoş bir uslub degil. (yani ben seni sevdigimden yakıştıramadım sadece) he filmeri bana göre degil dersinde rüştünü kanıtlamış bi adama sinema yapmasın demek yanlış sadece.Herşeyden önce yazgı yı masumiyeti kaderi izlediğin zaman sanki gözümüzün önünde ceryan edercesine doğal oyunculukların sebebini kamera arkalarınıda izledigin zaman görüyoruzki yönetmenin verdiği oyundan kaynaklı. Yurtdışında ödüllere bogulması da tabiki sana burada dayatacagım sebep değil ama en azından bi yerde göstergedir. Yazından katıldıgım noktalar var ama yinede demirkubuz'a sinemamızda bir kayıp olarak bakmamak gerek. Sonuçta Yeşilçam öldükten sonra özgün ve yönetmen sineması dediğmizde bir elin parmagını gecmeyen isimlerimizden biri. Ha kariyeri aşağı doğru gidiyor o ayrı!.
işte abi benim verdiğim sebepler neden Demirkubuz sinemasının aşağı doğru gittiğini gösteriyor.Bende bu yüzden bıraksın diyorum ya. Yeni bir şey üretmiyor. Hep aynı terane..
He inşallah çeker şöyle güzel bi film bende bu laflarımı büyük bi afiyetle yerim. Ama demeçlerinde Bekleme Odası 2 , İtiraf 2 yi çekecem falan diyor. Hayırlısı..
Arkadaşlar, hemen söyleyeyim bence "Kader" Zeki Demirkubuz sinemasının zirvesidir.Kariyerinin inişe geçtiği düşüncesine katılmıyorum.
Payitah'ı tabi ki anlıyorum ve ona katıldığım noktalar var fakat Demirkubuz'u sırf melankolik hikayelerin üzerine gidiyor ve bunlara çözüm getiremiyor diye eleştirmek pek doğru değil.Sanat denilen şeyin gerçeğin dışavurumu olduğu düşüncesine Demirkubuz'un gerçekçi bir sinema üslubuna sahip olduğunu katarak değerlendirirsek; onun toplumumuzun hatta insanın gediklerini çok gerçekçi bir biçimde ortaya koyduğunu görürüz.Kaldı ki zaten sanatçının yapması gereken de budur.
Payitah melankolik filmler izlemekten sıkılmış olabilir ama ben hastalıklı bir şekilde bundan hala zevk duyuyorum.Ben,toplumda ezilen insanların dramını,işlediği suçtan dolayı vicdan azabı çeken insanları,yalnızlığı,kaderi,ölümü,insanı irdeleyen melankolik hikayeleri seviyorum.Bu yüzden Yavuz Turgul,Zeki Demirkubuz,Çağan Irmak gibi yönetmenlere ihtiyacım var.
Payitah'ı tabi ki anlıyorum ve ona katıldığım noktalar var fakat Demirkubuz'u sırf melankolik hikayelerin üzerine gidiyor ve bunlara çözüm getiremiyor diye eleştirmek pek doğru değil.Sanat denilen şeyin gerçeğin dışavurumu olduğu düşüncesine Demirkubuz'un gerçekçi bir sinema üslubuna sahip olduğunu katarak değerlendirirsek; onun toplumumuzun hatta insanın gediklerini çok gerçekçi bir biçimde ortaya koyduğunu görürüz.Kaldı ki zaten sanatçının yapması gereken de budur.
abi bunun için Demirkubuz izlemene gerek yok.. Bugun'un(8 Eylül) Hürriyetin de iki tane haber var; sevgilisiyle anlaşıp kocasını öldüren kadınlar.. iki tane.. Şimdi üçüncü sayfa filmini aç.. Aynı.. İşte benim dediğim şu;
Sanatçının yapması gereken buna bi çözüm bulmak.. Bunu göstermek değil. bu zaten var ve ben bunu biliyorum.. Sen bana bi şey kat. Sen o katile öyle bi şey öğret ki bunu yapmasın.. Yoksa sen o katili kullanarak prim yapıyorsun başka bi şey değil.. Saygı duymuyorum..
Payitah'ı tabi ki anlıyorum ve ona katıldığım noktalar var fakat Demirkubuz'u sırf melankolik hikayelerin üzerine gidiyor ve bunlara çözüm getiremiyor diye eleştirmek pek doğru değil.Sanat denilen şeyin gerçeğin dışavurumu olduğu düşüncesine Demirkubuz'un gerçekçi bir sinema üslubuna sahip olduğunu katarak değerlendirirsek; onun toplumumuzun hatta insanın gediklerini çok gerçekçi bir biçimde ortaya koyduğunu görürüz.Kaldı ki zaten sanatçının yapması gereken de budur.
abi bunun için Demirkubuz izlemene gerek yok.. Bugun'un(8 Eylül) Hürriyetin de iki tane haber var; sevgilisiyle anlaşıp kocasını öldüren kadınlar.. iki tane.. Şimdi üçüncü sayfa filmini aç.. Aynı.. İşte benim dediğim şu;
Sanatçının yapması gereken buna bi çözüm bulmak.. Bunu göstermek değil. bu zaten var ve ben bunu biliyorum.. Sen bana bi şey kat. Sen o katile öyle bi şey öğret ki bunu yapmasın.. Yoksa sen o katili kullanarak prim yapıyorsun başka bi şey değil.. Saygı duymuyorum..
O zman sana göre Dostoyevski Suç ve Ceza'yı yazmasaydı.
Zaten her şey ortada suç da var ceza da!
Şimdi sen Dostoyevskinin bu romanı yazarkenki çıkış noktasının tüm suçları önlemek olduğunu söyleyebilir misin?
Dostoyevski'nin çıkış noktası vicdandı oysaki.
Sanatçının görevi toplumda gördüğü çarpıklılıkları yüksek sesle ve kararlılıkla dile getirip çözüm üretecek kişilere ulaştırmaktır.Bu da zaten seninde dediğin gibi dolaylı yoldan çözüm üretmektir.Yani aynı şeyi konuşuyoruz.
Hııı bu arada,eğer sen gördüğün tüm sorunlara çözüm getirmek istiyorsan emin ol politika senin işine sanattan daha çok yarayacaktır.
🙂
"...Bilgi Paylaştıkça Güzelleşir..."
"Aradığım şey şu ana kadar bulduklarıma denk olmamalı ki onlardan bir farkı olsun"
(Mutsuru Kanu)
Politikadan bahsetmişsin.. Politika insanların arasına çizgi çekmekten, onları uzaklaştırmaktan başka ne işe yarıyor söyler misin?? Bana politikanın çözdüğü bir tane olay getir. Hemen bugun gidip partilerin gençlik kollarına(hangi parti olduğu önemli değil) üye olacam. Sen hayatında hiç bir Ermeniyle konuşmamışsındır ama ona düşmansındır.. Buda politikadır.. Politika sınırlardır, politika soğukluktur, politika seni komşuna düşman edendir.. Neyse..
Dostoyevski Suç ve Ceza'da kendince bi çözüm üretmiş ve vicdanı ortaya koymuş.. Bak bunu şu sebeplerle yaparsın ama şu sebeplerden dolayıda azap çekersin demiş.. Yani bir yol gösteriyor, bir çözüm üretiyor. Zeki Demirkubuz her fırsatta Dostoyevski'yi sevdiğini söylüyor.. Bekleme Odası gibi abuk bi filmide ona adamış 🙂 Dostoyevski görse ağlardı heralde..
Böyle gider bu..
günümüzde insanlar oturdukları yerden seyrettikleriyle tıka basa doldurdukları bilinçaltına ve duygusal çıkarımlarına göre hayatlarına yön vermekteler ve okuduklarından,hatta yaşadıklarından çok görsel olarak kendilerine sunulanlardan etkilenmekteler...
sanatçının,elinde bulundurduğu "etkileyicilik" gücünü; her eserinde insanlara hizmet uğruna kullanması gerektiğine kesinlikle inanıyorum ve bu konuda payitaht'ın yaklaşımına katılıyorum...
Zeki babanın sıradaki filmi esaslı bir komedi olabilir ve hepimizi ters köşeye yatırabilir. Bir de kendisi baş rolde olursa değmeyin keyfimize derim. 😛
Dip Not : Payitaht gibi düşünen varsa öbür tarafta , Dostoyevskiye kabir azabı niyetine bol bol Demirkubuz filmleri seyrettiriyorlardır. 😕
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer