Atladığın ve tecrübe etmeden anlayamayacağın bi konu var Görkem Usta. Yaptığın işe profesyonel bakmak ile bu ülkede bazı şartlarda bağımsız sinema yaparken geliştirmek zorunda kaldığın manevra kabiliyetin arasındaki kalın çizgiyi anlamıyorsun. Bağımsız sinema yaparken kriz yönetimi çok önemlidir. Sen ne kadar profesyonel yaklaşırsan yaklaş elindeki bütçeye göe bir çekim programı yaparsın. Bunun içine kamera ısınınca aksayacak olan 4-5 saatin. Ya da bir mekan sahibinin sözünden dönmesinin hesaplamasını zaten katman gerekir. Katamıyorsanda orada filmi iptal etmek yerine çözüm üretmen gerekir. O filmi bitirirsin. Ortaya çıkan şeyi beğenmezsin ve sunmazsın o ayrıı bişi. Fakat kısa film gibi herkesin gönüllü olarak geldiği çalıştığı bir sinema anlayışında bugün istediğim olmadı yuarın geliyoruz çocuklar gibi bi lüksün yok.
Atladığın ve tecrübe etmeden anlayamayacağın bi konu var Görkem Usta. Yaptığın işe profesyonel bakmak ile bu ülkede bazı şartlarda bağımsız sinema yaparken geliştirmek zorunda kaldığın manevra kabiliyetin arasındaki kalın çizgiyi anlamıyorsun. Bağımsız sinema yaparken kriz yönetimi çok önemlidir. Sen ne kadar profesyonel yaklaşırsan yaklaş elindeki bütçeye göe bir çekim programı yaparsın. Bunun içine kamera ısınınca aksayacak olan 4-5 saatin. Ya da bir mekan sahibinin sözünden dönmesinin hesaplamasını zaten katman gerekir. Katamıyorsanda orada filmi iptal etmek yerine çözüm üretmen gerekir. O filmi bitirirsin. Ortaya çıkan şeyi beğenmezsin ve sunmazsın o ayrıı bişi. Fakat kısa film gibi herkesin gönüllü olarak geldiği çalıştığı bir sinema anlayışında bugün istediğim olmadı yuarın geliyoruz çocuklar gibi bi lüksün yok.
Ağzından bal damlıyor, adam haklı beyler.
Görkem'in de haklı olduğu noktalar var bolca tabii de, her şey öyle konuşurkenki kadar kolay değil. O noktada da bidıl haklı.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Haklı olabilirsiniz, söyleyebilecek birşeyim yok. Zaten bunların aksini iddia etmiyorum.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Şu ana kadar 1 film yönettim, buna ek olarak Şoray UZUN'un Kanal 7 için çektiği iki türkü filminde yer aldım...
Sen yazınca aklıma geldi Şoray'ın setinde, yönetmen kılıklı herif basit bir kameramandı... elinde kamerası vardı ve yönetmenlikle hiç alakası yoktu... Senaryo zaten ortada yoktu... Biz doğaçlama bir şey yapıyorduk... Zaten konunun özü belli...
Bir yerde Şoray şöyle yapalım dedi, kameramanla anlaşamadılar... Şoray'ın üstünlüğü de vardı.. kameraman aptaldı... Kameraman hem dediğini yaptırdı hem de Şoray'dan o kadar af diledi... Bu ilişkiyi ben de anlamadım...Çok tuhaftı...
Yeni oluşturulan set ortam durumları ve diğer setler içinse; başka set ortamı da yaşamadım, bilmiyorum... Bu yukarda yazdığın olaylar beni tedirgin etti... Ne demek kız gelmiyor... Nasıl yani senaryo hazır değil... çok ilginç ve sinir bozucu durumlar... ben olsam deliririm yahu, şu anda bile acayip sinir oldum...adam çıkmış projeyi iptal ettik diyor...
Kendi çektiğim filmde yukarda bahsedilen aksilikler olmadı... Nedeni çok basit tiyatro sayesinde almış olduğumuz iş yapma eğitimi bunu sağlamıştır... İnsanları kontrol edebilmek ayrı bir beceridir... Herkesin birbirini iyi tanıması ve ortak amaç bizim için yetebiliyor...
(Abi acayip sinirlendim, bu yazıyı çok uzun yazdım sonra konudan biraz alakasız oldu düzeltim falan 10 dakikamı yedi... hep o kız yüzünden 🙂 )
- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)
İçine kısa film kaçmış gibi konuşan Görkem'in dedikleri uzaktan davulun sesi gibi geliyor bana. Şöyle ki:
"Düşük bütçe film yapmak demek plansız programsız film yapmak değil, planların parasızlıktan dolayı herhangi bir olumsuzlukta hemencecik bozulması demektir." diye not düşmüştüm buralarda bir yerde. Konunun özeti bu bence.
Jenerikte her şeyi yapan olarak isminin yazmasından kimsenin hoşnut olduğunu düşünmüyorum. En azından ben olmuyorum. Ama ne yapacağız? Param olmadığı için her şeyi ben yapmak zorunda kalıyorum. Ben de biliyorum vereyim kasetleri bi stüdyoya, asistanlar aktarsın, montajcı montajlasın, sesleri biri yapsın, rengi biri yapsın, ben de oturayım sikimle fındık, götümle ceviz kırayım. Buna kimse karşı değildir. Ama durum öyle olmuyor ki?
Uzun metrajda sağolsun Kerem(sickman) seslere el attı da ondan kurtulduk. Renk yapmak için Firar (kaydıraklıyılan)’ın TV sini aldık, sesleri iyi duyalım diye de Eylem (The Dude)’un hoparlörlerini aldık. Çekimde tanıdık herkesten de 10-20-50-100 yardım istedik. Geri kalan her şeyi biz yapmak zorunda kaldık. 6 gün export beklemenin ne olduğunu bilmeden burada konuşmak çok doğru gelmiyor bana. Emin olun hayat eskisi gibi olmuyor. Şimdi misal yine aynı tipte bir projeye girersem tekrar nasıl yardım isteyeceğim bu insanlardan? Ha sen diyorsun ki yapmayın o zaman film. Yapıcaz hoca, inadına yapacaz. 300 milyara Bakkal Hüseyin de film yapar. Yapıyorlar da, izle işte son dönem Türk sinemasını. Ama biz filmlerimizi böyle yüzümüzü yıprata yıprata yapacağız. Çünkü ben klasik bir işçi sınıfı çocuğuyum. Böyle proleter söylemleri sevmem ama benim babamın hiçbir zaman toplu 20 milyarı olmadı, olmayacak da. Bize dayatılan şey şu: 10 sene piyasada sikik işlerde piş, ardından bir yapımcıyla tanış, kafala ya da bakanlığa başvur paranı al, ondan sonra filmini yap. İşte günümüz sinemasının içler acısı hali de buradan geliyor. Bütün filmler birbirine benziyor. Kimse bir şeyler denemiyor. Bu dediğim aşamadan geçip bir yerlere gelmiş 10-15 isim var, o sene kim film çekmediyse onlar jüri olup, o sene film çekenlere ödül veriyorlar. Ödül alan filmler ya sosyal sorumluluk projesi kıvamında, ya da politik bir söylemi olan cılız, kalorisiz filmler. Sen diyorsun ki onlardan biri olak, ben diyorum ki özgürleşek: Umursamadan filmler yapak. Eleştirek, küfredek, kızak, bağırak, sevişek, beğenek, sinirlenek. Benim net bir amacım var: Sinemayı ayağa düşürmek. Bunu yaparken de insanların bana sanat anlamında dayattığı, dayatacağı hiçbir şeyi de kabul etmiyorum, etmeyeceğim. İnadına da film yapacağım. Artık nasıl olursa.
Belki de ülkemizde filmcilik böyle bir şeydir?
Şİmdi Payi.... Accayip derecede güzel bir mesaj yazmışsın.
Söylediklerinden anlıyorum ki, ben söylemek istediklerimi iyi özetleyememişim.
Yazdığım mesajdaki yüz tane şeyden muhtemelen tek bir tanesine katılmıyorum, onda da katılmadığım odak, senin amacından farklı: sinemayı ayağa düşürelim. Sen, hiçbir olanağı olmayanın bile sinema yapabilmeye hakkı olması gerektiği, ortaya çıkacak işin kalitesinin, bu işi yapma azminden daha önemli birşey olmadığı iddiasıyla bunu savunuyorsun anladığım kadarı ile. BUna bir itirazım yok. Ama "Sinemayı ayağa dşürmek" söylemi, başka açılardan bakıldığında da çok yanlış geliyor bana. Çünkü savaş Ay'ın sinema yapması bana göre sinemanın ayağa düşmesi demek. Sinemacı ruha sahip olmayanın (sadece sinemayı sevmek bile buna dahil. Ed Wood örneği gibi. Yeteneksizdi, kötüydü ama yaptı ve iyi de yaptı), söylecek birşeyi olmayanın, hayata dönüp bakmayanın, birşeylerle ilgli kaygı ve rahatsızlıkları olmayanların sinema yapıyor gibi görünüp iğrenç işler ortaya çıkararak bundan kişisel paye almasına, hatta sadece bu yolla kar etme yaklaşımında olunmasına ciddi biçimde sinir oluyorum. Çünkü bu da bana göre sinemayı ayağa düşürmek. "Zihinsel bir ayağa düşürme" anlamında baktım ben olaya yani. Bu söyleme bakışlarımız farklı ve ben senin bakışına katılıyorum o anlamda. Ama benim kast ettiğim anlamda dşünürsen de katılmıyorum. Sen benim bu bakışıma ne dersin, bunu da bilmiyorum.
Diğer bir konu, "yapmayın film" falan asla demedim, demem, diyemem, haddim değil. “O projeyi yapmayın” diyorum ve bu benim şahsen, kendi projelerim için uyguladığım bir yaklaşımdır. Eğer olanaklarım, bir projemi hakkı ile gerçekleştirmeme yetmiyorsa o filmi çekmem. Yazmam da çekmem de. Ya da yazıp çekebilecek olana vermeye çalışırım “benim gücüm yetmiyor” derim. Yeteneğim yetmeyebilir, aklım yetmeyebilir, param yetmeyeblir, enerjim zamanım yetmeyebilir. BU “yapmayın film falan” demek değil. “Yapacağız hoca, inadına yapacağız” diyorsun ya. İşte bu yaklaşımının muhatabı ben değilim Payi. Ben seni ve senin gibileri destekleyen biriyim. Örneği de var.
Bünyesinde olduğun ekonomik seviyeden bahsediyorsun. Ben olayı kişiselleştirmekten pek hoşlanmam, sadece istemeden kırıcı olunabileceği için çekinir bundan yani. Ama sen kendinden örnek verdin, ben de vereyim gayet ve kısa ve özce: Sence benim Ferrarim mi var? BU ne seni ne de beni, eksiklikler yüzünden “yetersiz” filmler yapma özgürlüğüne kavuşturmaz benim fikrime göre. Garip bir örnek gibi görünecek belki bazı açılardan ama bir açıdan da doğru bir örnek: George Lucas’ın, Yıldız savaşları 1-2-3’ü çekmek için sinema teknolojisinin gelişmesini beklemesi, Clint Eastwood’un Unforgiven’ı çekmek için yeterince yaşlanmayı beklemesiyle, benim projemi gerçekleştirebilmek içn baız şeyleri beklemem aynı şey. On yıl proje bekletecek birini örnek ver bana bizim alemden! Bu olmalı, şart falan demiyorum ama OLABİLMELİ. Öyle bir örnek olur ki bu gerekli görünür. Gerçekten harika bir işe imza atabilmek için Payi, Görkem, Fırat, Özgür bunu yapmalı. Çünkü ortaya harika bir iş çıkacak.
Ve son olarak: bana göre sen zaten, benim eleştirilerimi savurduğum kapsamda biri de değilsin. Uzun metrajını izlemedim, bir şey diyemem o yüzden. Ama “Gerçekten Fazlası Değil” işin, bana göre enfes bir film. Sen bunu çekerken Ferrarini mi sattın? Eray İkilem’i çekerken ne sattı? Kaç paralık film İkilem ya da senin filmin? KEzzAP’ın enfes filmi SÜS kaç paralık iş? Bunları söylerken tepkisel yaklaşmıyorum, “demek ki neymiş? Paraya gerek yokmuş” demiyorum. Paranın engel olduğu örnekler, parasız çekilebilmiş işlerden daha fazladır, bunu da biliyorum. Ama mesele, söylemeye çalıştığım ama kolay özetlenemeyeceği gibi “yaklaşım” meselesi. “Oldu bitti, çektik işte” olmaması meselesi. Sabır, özen, ne istediğini bilme, neden orada olduğunu bilme” meselesi.
Bu anlamda sen söyle: ülkemizde kısa film nasıl bir şey?
Katılmadıklarını söyle, devam edelim. Ama tekrar söylüyorum, sen zaten benim tepkili olduğum grupta bir kişi değilsin. Ha, senden gelmiş böyle bir iş görmedim yani. Ama yarın bir filmin Erkan’ın İkiyüzlüra’sını çekerken düştüğü hatalara benzer sebeplerle gümlerse derim ki “Payi bu kez iyi bir işe imza atamamış. Filmi kötü. Sebebi de özensizlik, hazırlık yetersizliği vs” Yani “yaklaşım”
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Seviyorum sizleri. 🙂
Yani hem Payitaht'a, hem Görkem'e , hem beetle'a, hem de Dude'a aynı anda katılıyorum, hepsi birbirlerinin söylediklerini o kadar güzel tamamlamışlar ki bize laf kalmamış. Ben bireysel maceramı anlatarak gireceğim o yüzden işe. Ben nasıl bakıyorum, film çeken, çekmek isteyen, çekemeyen insana? Biraz kendimi anlatmam lazım o yüzden. Onu da bir yerlere bağlayacağım kısmetse. 🙂
Sinemayla ilgim alakam başladığında daha küçücüktüm aslında. Film izlerdim televizyonda, mesela hayalet avcıları, sonra hemen oturur devamını çekerdim kendi kendime. Herkesin buna benzer bir bağlanma hikayesi vardır zaten. Ama sinemanın benim hayatımın ne kadar merkezinde olduğunu anlamam için biraz daha büyümem gerekti. Bu forumda, paylaşmıştım bu durumu, çünkü bir çeşit evim yuvam olarak görüyordum, kimseyi o zaman yüz yüze görmemiş olmama rağmen, söylemiştim herkese. Birkaç kişiden iyi dilek duymak içindi, bir çeşit rahatlama ya da. Şimdi de söylememde bir mahsur yok sanırım. Çok ciddi bir hastalık atlattım, ölümden döndüm. Tam döndüm demek için erken de olabilir, ama atlattık gibi duruyor. Neyse, o dönemde tedavi olurken vücut çok ciddi zorluk çekiyor, hiçbir şey yapamayacak kadar kötü bir duruma düşüyorsunuz. Başınızı kaldıracak, söz söyleyecek haliniz kalmıyor. Hiçbir şey duymaya ve de görmeye tahammülünüz yok neredeyse. En azından benim için böyle oldu. İşte o dönemde tek bir şey yapabildiğimi farkettim, elimde kamerayla, kendimi, çevremi, hastanemi çekiyordum. Bana tek keyif veren şey buydu. Anamın babamın yüzünü görmek istemediğim anlarda elinde kamerayla bir şeyler çekmek istiyordum ve bitsin şu hastalık sonra kurgulayacağım bunları bir şekilde diyordum. O zaman anladım ki, evet fazlasıyla merkezindeydi bu şey hayatımın. Yani müzikle de ilgiliydim, ama müzik değildi o durumda beni kendine çeken, ya da edebiyat, sadece kamera ve görüntüler.
İşte ondan sonra bende bir refleks gelişti. Bu işle uğraşıyor olan herhangi bir kişiye, o kişinin ne ölçüde başarılı olduğunu sorgulamadan önce, "ya benimki gibi bir bağlanma hikayesi varsa" diye soruyorum. Edeceğim herhangi kötü bir lafın onun bir şekilde benim yaratmış olduğuma benzer bir bağı ortadan kaldırabileceğinden ya da en azından ona zarar verebileceğinden korkuyorum.
Bu demek değildir ki kötü ya da iyi olmasının önemi olmadan yapılsın bu iş, ya da kimse kimseyi eleştirmesin demek de değil. Sadece bu meselenin, herkes için olmasa da birileri için, teknik bir şeyleri başarmanın ötesinde, hayatın çok daha derinlerinde bir yerlere nüfuz edebiliyor olabileceğinin bilincinde olalım istiyorum. Film çekmeye yeteneği, becerisi, imkanı olmayan bir insanın, bunların hepsine sahip olan bir insandan daha fazla sinemaya bağlı olabileceği ihtimali de aklımızda bulunsun. Herhangi bir filmi, ya da kısa filmin ülkemizdeki durumunu incelerken bu küçücük faktörü de aklımızda tutalım istiyorum. Tabii ki bunu kendim için söylemiyorum. Birilerinden daha fazla bağlıyım demek de değil bu kesinlikle yanlış anlaşılmasın. Sadece kendi hissediyor olduklarımdan hareketle böyle bir refleks geliştirdiğimi anlatmaya çalışıyorum. O nedenle ülkemizdeki kısa filmin durumuna eleştirel bakarken, sırf bir yerlerde sinemaya çok bağlı fakat beceremeyen insanlar olabileceğini düşündüğümden,
ülkemizdeki kısa filmin durumuna çok karamsar bakmayacağım. Bir şey yapmak lazım, kendim için öyle çok ciddi beklentilerim yok, ama birileri için bir şeyler yapmaya çalışacağım.
Mektup gibi oldu, mektup gibi bitsin.
Kucak dolusu sevgiler Ankara'dan. 🙂
Söylediklerinden anlıyorum ki, ben söylemek istediklerimi iyi özetleyememişim.
Görkem bir de özet geçmese neler gelecek başımıza çok merak ediyorum..
Ne güzel yazmışsın Kezzo ya..
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Fakat kısa film gibi herkesin gönüllü olarak geldiği çalıştığı bir sinema anlayışında bugün istediğim olmadı yuarın geliyoruz çocuklar gibi bi lüksün yok.
paran olmadıktan sonra bırak bu lüksün olsun abicim. zaten o "lüksün" de yoksa o zaman o yanında duranlar da hiç bir işe yaramaz demektir, boşuna orada durmuş demektir. Şöyle ki,
para verip çalıştırdığın adam için "tekrar çekmek" ayrı bir masraf ise onun parası verilir. adam parasını alır, çeker, zaten ne çektiğini de çoğu zaman bilmez.
parasız çalışan, senin olduğun için sete gelen, senaryoyu beğendiği için vb ayrı motivasyonları olan adamlar da zaten bir daha gelmezse," o gün de gelmeseymiş keşke" derim.
görkemin dediği gibi, iyi kısa için çok para gerekmiyor.payinin dediği gibi keşke herkes başka işler yapsa da jenerikte bir sürü isim yazsa. kezzapın ve eylemin de dediği gibi.
bence sorunun özü ve kilit kelimesi şu: ne kadar samimiyiz? hem kendinize karşı, hem yaptığınız işe karşı, hem de sizin filminizi izleyenlere karşı.
http://www.camurfilms.com" onclick="window.open(this.href);return false;
Söylediklerinden anlıyorum ki, ben söylemek istediklerimi iyi özetleyememişim.
Görkem bir de özet geçmese neler gelecek başımıza çok merak ediyorum..
Ne güzel yazmışsın Kezzo ya..
Eyvallah düd. Gece gece nedensiz, alkolsüz duygulandım. 🙂
Taylan Biraderler "bir daha Vavien gibi bir film çekmeyi düşünmüyoruz" dediler örneğin, gözümün önünde canlı canlı dediler. Üzücü.
Arada bu cümleye takıldım ben. Kimse herhalde Vavien 2'yi çekmelerini beklemiyor. Ne demek ki şimdi bu? Bir daha iyi film çekmeyeceğiz mi demek? Bundan böyle, yeniden Okul gibi filmler mi çekeceğiz demek? Ne kastettiklerini hiç anlamadım.
Filmin garip karakterleri, garip senaryosu, garip ilişkileri yüzünden olsa gerek. Çok masalsı bir filmdi. Ama bu öyle her çocuğa anlatılacak masallardan değil. Kafdağının eteklerinde yaşayan bir türkeli gibiydi. Belki de dramaturjisi için çekmeyiz demişlerdir. Çünkü cidden izleyenleri zorlayan bir filmdi. Ha ben filmi sevmiş miydim? Tabi ki evet!
Bu arada yakın zamanda bir kısa filme başlıyorum. Buradan birçok kişi başlayacağım filmin senaryosunu bilir. 6.000 tl sponsorluk yardımı buldum. Birçok kişi bunun oo iyi para şeklinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünmüş. Fakat ben inatla hala yeterli değil, en azından 10.000 tl olsun derdindeyim.
Sorum şudur:
Bu 6.000 dediğimiz hilkat garibesi çok mu fazla, yoksa çok mu az?
Ya da Cem Başerskioğlu gibi bir yönetmen bu senaryoya talip olduğunda bu 6.000 onun için az bir yardım eli mi olur?
What the hell are you doing on there!
Bu arada yakın zamanda bir kısa filme başlıyorum. Buradan birçok kişi başlayacağım filmin senaryosunu bilir. 6.000 tl sponsorluk yardımı buldum. Birçok kişi bunun oo iyi para şeklinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünmüş. Fakat ben inatla hala yeterli değil, en azından 10.000 tl olsun derdindeyim.
Sorum şudur:
Bu 6.000 dediğimiz hilkat garibesi çok mu fazla, yoksa çok mu az?
Ya da Cem Başerskioğlu gibi bir yönetmen bu senaryoya talip olduğunda bu 6.000 onun için az bir yardım eli mi olur?
Bol tebrikler ve hayırlı olsun... Çok sık rastlanan bir durum değil kısa film için, sponsor bulmak.
Miktara gelince 6.000 TL'yı Kayseri'de bulsaydın çok fazla para; İzmir'de ise az sayılamayacak bir para...
- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)
Taylan Biraderler "bir daha Vavien gibi bir film çekmeyi düşünmüyoruz" dediler örneğin, gözümün önünde canlı canlı dediler. Üzücü.
Arada bu cümleye takıldım ben. Kimse herhalde Vavien 2'yi çekmelerini beklemiyor. Ne demek ki şimdi bu? Bir daha iyi film çekmeyeceğiz mi demek? Bundan böyle, yeniden Okul gibi filmler mi çekeceğiz demek? Ne kastettiklerini hiç anlamadım.
Vavien gibi filmden anladığın Vavien 2 mi can_alk ya :). İyi film çekmeyecekler demek mi bilemeyiz, ama evet, biraz daha Küçük Kıyamet, Okul vs. sularına dönecekler demek bu. Daha ticari filmler yani. Zira Vavien anca amortiledi.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Jenerikte her şeyi yapan olarak isminin yazmasından kimsenin hoşnut olduğunu düşünmüyorum. En azından ben olmuyorum. Ama ne yapacağız? Param olmadığı için her şeyi ben yapmak zorunda kalıyorum. Ben de biliyorum vereyim kasetleri bi stüdyoya, asistanlar aktarsın, montajcı montajlasın, sesleri biri yapsın, rengi biri yapsın, ben de oturayım sikimle fındık, götümle ceviz kırayım. Buna kimse karşı değildir. Ama durum öyle olmuyor ki?
Birde şöyle bir durum var, paran var diyelim, stüdyo olarak verdiğin yerde, asistanlar asistan, montajcılar montajcı, sesci sesci mi? Daha komik yanı stüdyo stüdyo mu?
Bende sistem eleştirisi yapan gruba katılacağım. Hiç bir konuda uzman yetiştirmediğimiz gibi, uzman çalıştırmıyor, veya uzamanlaştırmıyoruz.
Payitah, paran olmadığı için sen yapıyorsunda, muhtemelen paran olsa ve stüdyoya ses düzenlemesi için kayıtlarını versen, zannetmiyorum ki ordaki sesci bu konuda uzmandır. Muhtemelen o kişi, o işe girerken şöyle bir ilana baş vurmuştur, Şunu, bunu, onu filan bilen, ayrıyetten şunuda bilen, şunuda biliyorsa tercih sebebidir... diye uzayan bir iş ilanıdır. En çok bildiği konu sestir, ama bir türlü diğer işler yüzünden ses konusunda uzman olamamıştır. Zaten öyle bir eğitimde almamıştır o kişi...
Para yoksada, idareten veya o konuda iyi olan birinden yardım almak veya en temel seviyede işi öğrenip kendimiz yapmak zorunda kalındığı için, ülkemizdeki işler böyle yürüyor, onun için filmleride böyle oluyor diye düşünüyorum.
Bizde her sektörde her iş idarelik. X Mühendisiysen, pazarlamada yaparsın, misafirde karşılarsın, personelin sorunu ile de ilgilenirsin, odanın temizliğinide sen yaparsın, çayıda sen yaparsın, yemek fişi verilir yemeğinide sen alırsın. Doğal olarak, yönetmende sen olmak zorundasın, senaryoyuda yazmak zorundasın, oyuncuyu bulmak onu mekana taşımak, ki mekanı bulmakda senin işin vs. vs. Stüdyoya versen, ordaki kişide amcasının oğlu bilgisayardan anlıyordur, onu montaj işine vermiştir, bir kaç şey öğretmiştir idareten orda duruyordur. Daha iyisinin durumu iş ilanında yazıyor zaten.
Adamlar kısa filmlerinde hollywood yıldızı oynatabiliyorlar. Belki para, belki hatır veya kişilikle alakalıdır denebilir. Ama asıl olan, o hollywood yıldızının ona ayıracak zamanı vardır. Malesef bizim oyuncularımız zamanı yoktur. Ya bir iş yapıyordur, ya da bir işin koşturmacasındadır. Değilsede maddi sıkıntısı vardır, iş kovalıyordur, size ayıracak vakti yoktur. Çünkü ondan sadece oyuncu olması beklenmez, süperman olması gerekir. Böyle oluncada baş rolü arkadaşa idareten oynatmak zorunda kalınır. Sonrasında her konuda kalite ve standart olmalı diye bir birimizi yeriz ama ortada zaten kaliteli adam yoktur, işi iyi idare eden elemanlar vardır. Onlarlada iş ancak bu kadar olur.
Kısacası ülkemizde her iş (kısa film) bence böyle bir şeydir.