Forum

Belki de ülkemizde ...
 

Belki de ülkemizde kısa film böyle birşeydir....?

46 Gönderi
18 Üyeler
0 Reactions
10.4 K Görüntüleme
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Hemen her konuda var olan bir tartışmayı gördüğüm kadarı ile kısa film için yapmadık. "Mevcut" ile "olması gereken" arasındaki gerilim ve uyumsuzluk.

Her türlü değerlendirme ve sıfat, bir karşılaştırma sonucu değer bulur. İşte çok sayıda konuda, elimizdeki örneği "mevcut"a göre değerlendirirsek elde edilen sonuç farklıdır. "Olması gereken"e göre değerlendirirsek farklıdır.

Konuyu kısa film olayına bağlar ve kaba bir bakış atarsak: ülkemizde kısa film üretimi ve üretilen kısaların kalitesi de içler acısı. Olmadık olmadık ülkeler kısa film oskarı alırken (hatta yabancı film oskarı) biz hala (hakaret etmek istiyorum ama dilim varmıyor) yerimizde sayıyoruz. Sürekli izlediğimiz kısaları eleştiriyoruz. Kötü, kötü, kötü....

Tüm bu bağırış çağırış, örneklerin "olması gereken"e göre kıyaslanması sonucu ortaya çıkıyor aslında. Tüm dünya ya da daha çok Amerika sineması ile eğitilmiş beğeni kriterlerimizde göre. Bu doğru mu yanlış mı bilmiyorum ama (size sorduğum da bu zaten) belki de ülkemizdeki kısa filmleri, kendi içerisinde bir bütün olarak görmeyi deneyip, örnekleri komşu örneklere göre değerlendirmeliyiz....?

Yani özetle belki de gayet rahat ve pişkin bir halde "evet kardeşim, biz bu işte kötüyüz, o yüzden dünya çapındaki örneklerle karşılaştırma yapmaya kapattık kendimizi" diyip, Abidin’i Abdullah’la, Kadiri İlker’le, Özgür’ü Fırat’la, Eylem’i Firar’la, Kerem’i Ozan’la karşılaştıralım, kafamız rahat olsun. Uğur'un filmine "harika" diyelim. Özgürün filmine "muhteşem" diyelim. Fırat’ın filmine “sinemada kuramsal bir atılım” falan diyelim. Abartılı mı geliyor? Hayır, değil. Çünkü madem bizim sinema becerimiz, birikimimiz, yeteneğimiz, görgümüz bu, bu yakıştırmalar da gayet normal.

Beni aşağıda özetleyeceğim fikre yönelten bir başka şey de şu: Dünya çapında başarılı olarak kabul edilebilecek (ödül, ilgi olarak falan değil. Filmin yapım kalitesi olarak) işlerin sahipleri de anlatılamayacak “usta” durumundalar. Bazılarının filmlerine ulaşmak olanaksız. Bazıları ile bir röportaj yapmak zor. Bazıları zaten konferanslara, toplantılara çağırıldığı için zaten hayatları boyunca başka hiçbir şey üretmeseler de yeterli saygıyı elde etmiş durumdalar.

Amma burnu büyüklük bu değil mi? Belki öyle ama belki de değil, az bile bu karizma. Çünkü ülkemizde 22 yaşında olup adı her yerde “yazar/yönetmen” olarak geçen, bilmem kaç tane filme imza atmış “sinemacılar” var. Filmlerinin hepsi iğrenç ama o arkadaş sinemacı. Yalan mı? Sinemacı işte…. Eğer o sinemacı ise İlker Canikligil ne? Sinema tanrısı mı?

Düşünmeye itildiğim fikrin özeti: Kısa film meselesi dahilinde çok fazla açıdan “kötü”yüz. Belki de kalkıp kendimizi dünyayla falan karşılaştırmayı, içimizden üretilmiş bir kısa filme yorum yaparken o filmi de kendi çevresindeki örneklerle karşılaştırmayı uygun görmeliyiz. Bu bizi yerimizde saydıracak belki. Varsın saydırsın mı acaba? Zaten kısa film dendiğinde ilk akla gelen şey “öğrenci filmi” değil mi? Daha iyi örneklerin yaratıcıları da zaten Kubrick (ulaşılmaz derecede entelektüel) değil mi? Madem herkese hitap edenler öğrenci filmi, madem gerçekten iyiler de herkese hitap etmiyor?

Kısa filmlerimizi “olması gereken”e göre değil de “mevcut”a göre değerlendirmeye çalışsak sizce yaklaşımımız hatalı mı olur?

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 08/06/2010 2:39 pm
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
 

1 hafta daha beklesen ana sayfaya koymak isterdim bu yazıyı. Eline sağlık.

 
Gönderildi : 08/06/2010 2:43 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Çok. Olduğumuz yerde sayarız sonra. Yüksektekiyle yarışmazsan asla oraya ulaşamazsın. Bizim o kaliteye erişememizin tek sebebi cehaletimiz, daha da kötüsü o cehaletin farkında olmayışımızdır. O da böyle bunu daha da körükleyen, alttan alıcı, üst örtücü, görmezden gelici tavırlarla aşılamaz. Ben erişilemez görmüyorum, ama cehaletimizden dolayı daha uzun yıllar erişemeyeceğiz. O başka.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 08/06/2010 3:50 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Yok bence de böyle bir şey.
Bu akış açısı zararlı. "böyleyiz" demek ve bununla yetinmek bir fayda getirmez.
Farklı bir açıdan bakacak olursam, "kendini kiminle ne ölçüde karşılaştırıyorsun?" sorusu önemli.
Kendini "kalite" olarak karşılaştırdığın bir alanın "içerik-biçim" olarak taklidi olacak kadar kendini karşılaştırırsan sıkıntı başlıyor. Bu sık sık karşımıza çıkan bir mesele.
Dolayısıyla sorun "özgünlük" sorunuyla da beraber düşünülmeli. İçerik-biçim olarak taklit de edebilirsin kalitesine ulaşmak istediğin "kısa filmleri", ama içinde özgünlüğünü de sağlamalısın.
Ama biz daha "kalite"de ilerleyememişken özgünlüğü tartışmak ne kadar önemli?
Bence ikisi bir arada düşünülmeli. İkisi de eşit derecede önemli.

Bunun aksi bir bakış açısı da, özgünlüğü sağlayayım derken "buranın filmi budur"a ulaşmak, ki Görkem'in belirttiği yer bir anlamda bu kapıya çıkabilir.
Yani bir noktadan sonra evrensel standartlarda kalite sorunlarıyla boğuşan filmler "buranın özgün yapımları" olarak anılabilir.

Yeşilçam'ı örnek vereceğim, ama benim ne kadar büyük bir Yeşilçam hayranı olduğumu belirterek yapacağım bunu.
Yeşilçam'ın içinde evrensel kurallara göre "kalite" sıkıntısı çeken birçok filmimiz var. Fakat biz bunların kendi içindeki özgünlüklerine hayranlıkla bakabiliyoruz.
Ben öyle yapıyorum örneğin. Bir Yeşilçam filminin bana verdiği o tadı hiçbir yabancı filmden alamam. (Ayrı bir tadı vardır anlamında söylüyorum bunu. Özgündür yani.)
Ama birtakım kalite sorunlarını da görmezden gelmemek gerekir.
Dolayısıyla özgün ama kalitesiz olma meselesi sıkıntı verici.

Bu durumda evrensel kalite standartlarının nasıl belirlendiği de ek olarak belirtilmesi gereken bir mesele.
Yani bu o kadar masum bir şey değil. Birilerinin hakimiyetiyle geliştirilen bir tarz, yani aslında belli kesimlere ait beğeniler, evrensel kalıplara dönüşebiliyor. (Bu nasıl oluyor tartışılabilir.)
Fakat bunlar evrensel kalıplara dönüştükten sonra sen bunları istediğin kadar reddet, beline gelen suda boğulursun.
Eğer sen de belirleyici olmak istiyorsan işte bu "özgünlük " dediğimiz şeyi "mevcut" standartlara uygun bir biçimde, yani "kaliteli" olarak, ifade edebilmen gerekiyor.
Böylelikle evrensel olanda söz sahibi olabilirsin, yani reddederek ve kendi içine kapanarak değil.

Düzeltme: İkinci satırdaki akış açısı değil, bakış açısı olacak. 🙂

 
Gönderildi : 08/06/2010 6:36 pm
(@enjeksiyon)
Gönderi: 0
 

Görkem vallaha bak bu şekilde kendinle ilgili beklentiyi çok yükseltiyorsun. Senden bir başyapıt oscarlı bir kısa film bekleyecez kanka 🙂 E bu da seni strese sokacak haliyle.

şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...

 
Gönderildi : 08/06/2010 7:39 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

enjeksiyon, hemen ama hemen bu mesajını siliyorsun. 🙂
Bir daha da benim adımı "beklenti", "başyapıt", "bekleyeceğiz", "oscarlı bir kısa film" gibi kelimelerle bir arada kullanmıyorsun. 😀
Çekmeyi planladığım bir projem falan olduğuna dair oluşan tüm fikirleri silmek için (yok öyle birşey çünkü) seni acilen göreve çağırıyorum ve emeklerinin karşılığını peşinen vermeyi tahahhüt ederek hesap numaranı bana özelden yollaman ve zaten bu tip özel konuları hepten özelden konuşmamız hususunda, gereğini rica ediyorum. 😀

Ayrıca hayırsever bir üye arkadaşımdan, konuya geri dönmemiz için küçükçe bir emek harcamasını arz ediyorum.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 08/06/2010 7:50 pm
(@verbal_kint)
Gönderi: 0
 

ben karşılaştırmaları,kıyaslamaları ve diğer bütün değerlendirmeleri dünya normlarına göre yapma taraftarıyım. kaldı ki öyle yapıyorum. yaptığım kısalar için de bu geçerli. bunu yaptığınız taktirde insanın kendine acımasız ve dürüst olması gibi bir şartı var. eğer siz bunu yapamıyorsanız kendinize- ki bu gerçekten çok zor forum kullanıcıları için- bırakın güvendiğiniz, ama gerçekten güvendiğiniz birileri yapsın.
eğer buna göre kıyaslamayıp, üretim koşullarındaki aksilikleri ve olumsuzlukları vb parametrelerle değerlendirirseniz yapabilecek fazla bir şey kalmıyor.
ülkenin her bir zerresine yansımış egosantrik problemler sinema ve özellikle kısa film bünyesine fena halde yansımış durumda. "tavsiye" ve "yardım eli" boyutu artık "öğüt" ve "çıkar" düzeyine ulaştığını düşünüyorum. benim umudum yerlerde, kendimi bu bataktan kurtarma peşindeyim.
bir kaç kısa filmci de yok ki bu durumu paylaşayım.görkem deşmiş yaramı, teşekkürler.

http://www.camurfilms.com" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 08/06/2010 9:54 pm
(@can_alk)
Gönderi: 0
 

Yani bence kısa film bu işin çok özele indirgenmiş hali, bu durum Türkiye-sanat ilişkisi için hep aynı şekilde ve ben hem kısa film hem sanat olarak kendimizi hep karşılaştırdığımız o mesela Batılı, Avrupa ülkelerinden falan geri, eksik olmamızı hiç şaşırtıcı bulmuyorum, tersine tam da olmasını beklediğim gibi olduğunu düşünüyorum. Ülkelerin sosyal-ekonomik (tarihi, kültürü, geleneği hep dahil ediyorum buraya) düzeyleriyle sanatları arasında doğrudan, dümdüz bir ilişki var. Bizim genel sanatsal başarımızın mesela İtalya'dan geri, ama gene mesela Nijerya'dan ileri olması çok doğal.
Sinema ve kısa film belki genel sanat kavramından burada biraz ayrılıyor, çünkü daha üretim aşamasında son derece külfetli ve masraflı bir dal sinema ve sinemacı, romancı, ressam, hepsi satış, pazarlama sırasında aynı sıkıntıyı çekseler bile üretim aşamasında fakir ülke sinemacısı diğer sanatçılardan daha çetrefil bir konumda buluyor kendini doğrudan ekonomik sebeplerden ötürü. Yani kendimize denk görebileceğimiz bir ülke, mesela Ekvador'un (gerçekten var mı bilmiyorum) bir tane yabancı film oskarının olması, ama bizim olmaması, o kadar büyütülecek bir sorun değil bana göre. Neticede sanat işleri tüm bu nesnel gerçekler arasında belli ölçüde kişisel yetenek ve çabaya da bakıyor, ama gene nesnel bir gözle bakıldığında bu kişisel yetenek ve çaba ancak bir 'raslantı'ya denk geliyor. Seneye belki çok iyi bir film çekeriz, kırk yılda bir bizim de bir tane oskarımız olur; aynı edebiyatta Orhan Pamuk'un çıkması gibi.

 
Gönderildi : 08/06/2010 11:54 pm
 HHK
(@hhk)
Gönderi: 0
 

Yazı çok iyi...

neden biz oscar alamıyoruz?

Heralde 2008 yılı kısa film oscarı alan filmdi; (Filistin ve İsrail'in iki lokantasının rekabetini müzikal olarak işlemiş bir filmdi)... bu filmin yönetmenine sorulan bir soru...
"bir çok uzun metraj teklifleri alıyorsunuz, sizi bu alanda çok yakında göreceğiz heralde?"

.................. başka bir şey yazamıyorum bunun üstüne (çok yazdım ama sildim; boşver bu kadar kısa olsun niyetine :))

- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)

 
Gönderildi : 09/06/2010 2:22 am
(@mr-badii)
Gönderi: 0
 

Burada anlamadığım kavramlar var. Örneğin Görkem, "...ülkemizde kısa film üretimi ve üretilen kısaların kalitesi de içler acısı. Olmadık olmadık ülkeler kısa film oskarı alırken (hatta yabancı film oskarı) biz hala (hakaret etmek istiyorum ama dilim varmıyor) yerimizde sayıyoruz. Sürekli izlediğimiz kısaları eleştiriyoruz. Kötü, kötü, kötü...." demiş. Burada "kalite" ve "kötü" kavramlarıyla sözü edilen nedir? Aynı şekilde The Dude de, "Bizim o kaliteye erişememizin tek sebebi cehaletimiz, daha da kötüsü o cehaletin farkında olmayışımızdır." demiş. "Cehalet" ile sözü edilen nedir?

 
Gönderildi : 09/06/2010 2:25 am
 iLAN
(@ilan)
Gönderi: 0
 

Bizim gelisemememizin sebebi bir arada duramayisimiz. Dogru duzgun bir sinema okulumuz yok, avrupada bir cok ulkede cok kaliteli sinema okullari var, ordaki ogrenciler deli gibi sinema egitimi alip bizden kat kat daha iyi imkanlarla filmler cekiyorlar. Benim 3-5 kitap okuyum internetten yaptigim arastirmalarla o adamin seviyesine ulasmam imkansiz degildir belki ama zor. Turkiyede kimse kisa filme kimse onem vermiyor. Sorsan kisa film onemlidir, olmasi gereken bir seydir diye anlatirlar, kisa filmciyi yuceltirler ama mail atsan cevap vermezler (herkes oyle degildir muhakkak, cogunluk boyle). Herkes kendi cabasiyla, biriktirdigi parayla film cekmeye calisiyor sonuc da boyle oluyor dogal olarak.

Dude`un dedigi gibi bizim sorunumuz cehalet ama bu cehalet sadece kisa filmcinin cehaleti degil, toplumun ve yonetenlerin cehaleti. Ben egitim almak istiyorum okul yok, illa oss`ye mi girmem lazim sinema okumam icin, oss`yle girebilecegim okullarda okuyanlar benden de kotu filmler yapiyorlar neden gireyim ki oraya, o okul da bana elimdekinden fazla bir imkan saglamiyor. Dogru duzgun sinema egitimi veren sinema okullari olmali, puan orayi tuttu diye gidilen degil, sinema ogrenmek icin gidilen okullari olmali.

Kisa filmciler bir arada durmali, birbirlerine yardim etmeli, beraber yukselmeli. Benim kendi cekitigim kisa filmden cok yardim ettigim kisa film var. Sadece bilgi degil emek de paylasilmali. Kendi cabamizla ancak bu sekilde gelisebilecegimizi dusunuyorum.

Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?

 
Gönderildi : 09/06/2010 11:00 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Burada anlamadığım kavramlar var. Örneğin Görkem, "...ülkemizde kısa film üretimi ve üretilen kısaların kalitesi de içler acısı. Olmadık olmadık ülkeler kısa film oskarı alırken (hatta yabancı film oskarı) biz hala (hakaret etmek istiyorum ama dilim varmıyor) yerimizde sayıyoruz. Sürekli izlediğimiz kısaları eleştiriyoruz. Kötü, kötü, kötü...." demiş. Burada "kalite" ve "kötü" kavramlarıyla sözü edilen nedir? Aynı şekilde The Dude de, "Bizim o kaliteye erişememizin tek sebebi cehaletimiz, daha da kötüsü o cehaletin farkında olmayışımızdır." demiş. "Cehalet" ile sözü edilen nedir?

Buradaki kalite ve kötü kelimeleri ile sözü edilen şey, bildiğimiz şeyler. Çok farklı bir noktaya dikkat çekmeye çalışmıyorum. Örneğin Star Wars ile Dünyayı Kurtaran Adam'ı art arda izlemek kullandığım kelimelerin neyi işaret ettiğini net biçimde gösterebilir.

Dude kendi söylemine kendi cevap verir sanırım ama onun bahsettiği de yüksek olasılıkla konuya tutturulan "yaklaşım biçimi"

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 09/06/2010 12:03 pm
(@mr-badii)
Gönderi: 0
 

Öncelikle "kötü", "kalite", "cehalet" gibi sözcükler çok yuvarlak kalıyor. Kötü diyoruz, kötü olan nedir? Konunun işlenişi mi? Oyunculuk mu? Kurgu mu? Görsellik mi? Cehalet diyoruz, hangi konuda cehalet? Görüntü, ışık, ses, kurgu, oyuncu yönetimi gibi teknik konularda mı cehaletimiz var? Yoksa başka bir konuda mı? Bunların ne anlamda kullanıldığımızı açıklamamız gerek ki, ona göre bir yorumda bulunalım.

Bu anlamda Görkem'in, "Buradaki kalite ve kötü kelimeleri ile sözü edilen şey, bildiğimiz şeyler. Çok farklı bir noktaya dikkat çekmeye çalışmıyorum. Örneğin Star Wars ile Dünyayı Kurtaran Adam'ı art arda izlemek kullandığım kelimelerin neyi işaret ettiğini net biçimde gösterebilir." açıklamasındaki "...bildiğimiz şeyler." bölümünü yine anlayamadım. Star Wars ile Dünyayı Kurtaran Adam örneğinden çıkarabildiğim ise bu konudaki yakınmanın teknik konularla ilgili olduğudur. Yani "Kısa filmlerimiz teknik yönden kötü ve kalitesiz. Dünyadaki örnekleriyle karşılaştırdığımızda bu açıkça görülüyor." demek istenmiş.

Egemen olana baktığımızda böyle bir sonuç ile karşılaştığımız doğrudur. Buna katılırım, ama bu aşılabilir bir sorun ve gerçek sorun da bu değil. Teknik alandaki ve hatta senaryo alanındaki bilgisizliğimizi giderdiğimiz zaman bütün bu yakınmalarımız bitecek mi sanıyorsunuz? Hayır, bitmeyecek! Çünkü sorun zihniyet sorunudur. Zihniyetin değişmesiyle ilgili bir sorundur. Zihniyet değişince bırakın filmlere olan yaklaşımımızı, kullandığımız sözcükler bile değişir. Bizim, kısa filmlere getirdiğimiz eleştirilerin temelinde de bundan kaynaklanan çatışma vardır. Aşağıda bunu iki örnek ile açıklayacağım.

"Tüm dünya ya da daha çok Amerika sineması ile eğitilmiş beğeni kriterlerimizde göre. Bu doğru mu yanlış mı bilmiyorum ama (size sorduğum da bu zaten) belki de ülkemizdeki kısa filmleri, kendi içerisinde bir bütün olarak görmeyi deneyip, örnekleri komşu örneklere göre değerlendirmeliyiz....?" düşüncesini yanlış buluyorum. Beğeni ölçütlerini etkileyen sinema değil, zihniyettir; o zihniyeti yetiştiren kültürdür. Örneğin, bir İranlının önüne Hugh Grant'in oynadığı aşk filmini koyup, onu sevmesini; onun bir ölçüt olarak kabul etmesini bekleyemezsin. Çünkü doğulu bilincin, aşka bakışı ile batılı bilincin, aşka bakışı aynı değildir. Başka somut iki örnekle bunun daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum: Nuri Bilge Ceylan filmleri neden batıda ilgi görüyor da, ülkemizde ilgi görmüyor? Çünkü Nuri Bilge Ceylan filmlerinde görsellik ön plandadır, konuşmalar daha azdır. Görsel sanatlar (heykel, resim vs.) batıda çok gelişmiştir. Batı insanının yüzyıllar öncesinden beri görsel sanatlara ilgisi ve bağı vardır. Peki kendi sanat tarihimize baktığımızda böyle bir şeyden söz edebilir miyiz? Tabii ki edemeyiz. Belki minyatür sanatını buna dahil edebiliriz, ama Batı'daki gibi görsel sanatlarda ileride değiliz. Bunda dinin de etkisi vardır. Çünkü İslam dininde resimin ve tasvirin günah olup olmadığı konusunda ayrılmalar vardır, ama buna karşın kiliselerde resimler ve heykeller vardır. Kısaca, bizim toplumumuzun görsel sanatlara bakış açısı ve algısı görsel sanatların gelişmiş olduğu Batı toplumlarından farklıdır. Peki bizim toplumumuz neden yıllarca Hababam Sınıfını ve diğer ünlü yerli yapımları izliyor ve seviyor? Bu da yine toplumsal yapımızla ilgilidir. Bir kere bizim toplumumuz sohbet toplumudur. Herhangi bir bekleme alanında, toplu taşıma araçlarında ve başka birçok yerde, birbirini tanımayan insanların sohbet ettiğini görürsünüz. Dolasıyla bu bol konuşmalı, esprili filmler toplumun genel yapısına uygundur. Bu yüzden de insanlar bu filmleri sever. TV sahipleri, kanalının izlenme oranları düştüğü zaman Kemal Sunal'ın oynadığı filmleri yayınlayıp durmadı mı?

Ortada böylesine -her ne kadar kürselleşme denen hastalıktan birçok kişi etkilense de- zihniyet ve kültür ayrımı varken, kendi kısa filmlerimizi başka ülkelerin kısa filmleriyle karşılaştırmak doğru olmaz.

 
Gönderildi : 10/06/2010 5:11 am
(@exxexeex)
Gönderi: 0
 

Bizler cesur değiliz...

la vita é bella

 
Gönderildi : 10/06/2010 6:17 am
(@admin)
Gönderi: 0
Admin
 

@ mr.badii

Dostum star wars ile Dünyayı kurtaran adam'ı arkaarkaya izlediğimde ben teknik konulara hiç takıldığımı hatırlamıyorum. Orada da kesinlikle bir zihniyet sorunu olmasına üzülürdüm. Bugün Ejder Kapanı'nı izlediğimde de farklı bir üzüntü yaşamıyorum al sana tekniği düzgün bi iş. Evet batıda görsel sanatlar gelişmiştir biz de resim yasak olduğundan otomatikman şiir gibi edebiyat gibi organlar gelişmiştir. Bunları neden aktaramıyoruz sinemaya. Sorun biz de doğunun genelinde böyle bi sorun yok. Uzakdoğu, iran vs. çözmüş durumda meseleyi. Sorun bizim kısalarda dahi dünyayı kurtaran adam'ı çekmemizde.

 
Gönderildi : 10/06/2010 1:20 pm
Sayfa 1 / 4
Paylaş: