Adamın filmi 138 bindi yamulmuyorsam izleyicisi sinemada. Politik ödül verecek adam "lan bu adam kendi ülkesinde bile izlenmemiş, ödülü buna verirsek çok az kişiye ulaşırız." demiştir bence.
Film kötüyse neden ödül versinler? Böyle bir zorunluluk mu var? Türkiye'de daha az izlenen filmler var onlara neden vermiyorlar? Fikret Bey diye bir film 258 mi ne izlenmişti. Ona versinler o zaman?
payitaht, mesajın başında politik ödülden konuşuyorum, o kısmı almaz sadece bu kısmı alırsan dediğin doğru olur. Ama bu örneği verirken mesajın üstündeki politik ödülüde göz önüne almalısın, ona istinaden bunu dedim çünkü.
Kötü filme politik ödül bile verilmez. Onu kastetmiştim.
Bende filmin iyiliğini veya kötülüğünü kasdetmemiştim. Yani sadece politik ödül verilecek, önemli olan film değil, böyle bir ödülü Türkiye'ye verecekler misal, ortada bir şeyi baz alması lazım bu adamlarım, şaibeleri gözardı etmek için adam her kezin onayını alacağı bir filme ödül verir. Cannes'da ödül olan bir filme bu ödülü vermek şaibeleri ortada kaldırır, ama politik amacına ulaşamazsın çünkü film kendi halkında bile benimsenmemiş. Kime şirin gözükecek Abd o zaman?
Mesajı başında dedim zaten işin komik yanı burda.
Konuyu hiç anlamamışım demek ki. Hala da anlamadım. Neyse.
Ve herşey bir yana tabii ki işin içinde reklam, tanıtım, sesini duyurup duyuramama gibi konularda mevcut. Ama bu artık günüzde çok daha kolay. Alın işte, 2-3 senede bir-iki Cannes macerası ile, bir İtalya (Özpetek) macerası ile tüm Avrupa Türk sinemacıları tanıdı. Tek bir çok iyi, evrensel film yaparsınız, en iy yagancıda oscara aday olursunuz. Zaten oscarın politik tarafı meşhurdur, müslüman ülkelere bir düşmanlığı olmadığını göstermek için akademi sizin filminizi aday alır, olay biter. Hatta ödülü bile verebilir, deymeyin keyfimize.
Olay burda başlıyor payitaht.
Abi okudum zaten. Okumadan yazmıyorum ki...
Muhabbeti algılayamıyorum sanırım. Sinemamız gayet evrenseldir, tartışacak bir şey göremiyorum.
Türk sineması hiçbir zaman gerçekten "evrensel olabilecek konular"la ilgilenmemiştir.
Görkem bunu da dedin ya, tamam abi. Helal, başka bir şey diyemem sana.
Sinemamız evrensel değildir, Fransız neden izlesin bizim filmimizi deniyor. Uzak gibi bir başyapıt yapılınca, bütün dünyadan, Filipinler dahil, ödül alınca da olmuyor, filme bok atılıyor. Evrensellik nedir? Kime, neye benzer bu meret? Yol, Umut evrensel değil midir, Sürü mesela? Canım Kardeşim, Uzak, Kader, Anayurt Oteli? Otobüs, Sarı Mersedes, Eşkiya. Bu yazdığım filmlerde biçim ve içerik olarak bir eksiklik var mı? Var diyen adamla daha sinema üzerine değil, ciklet üzerine bile konuşmam.
Endülüs Emeviler'i İspanya'da hakim olmaya başlayınca İspanyol gençler şiirlerini Arapça yazmaya başlamışlar ve bir süre sonra kendi dillerini unutmaya başlamışlar. Neden? Çünkü Arapça o zaman daha çağdaş ve daha evrenselmiş. Evrensel olan yani güçlü olan, daha politik olan, sözü geçen dolayısıyla özenilen. Yapmayın Allah aşkına.
Aşk'da evrensel bir konu. Bizimkiler envayi çeşitini çekiyor. Bizimkiler izlenmiyor Allah'ın Fransız'ı çekiyor bütün dünya izliyor. Yani şimdi aşkı, filmde işlemek evrensellik getiriyor dersek, bu durumu açıklıyamayız.
Uzak baş yapıt diyorsun, Filiphinler'den ödül aldı diyorsun tamam bende oke o zaman diyorum, nie uzağa gidiyoruz, ülkesinde bu filmin kaç kişi varlığından haberdar? İzlenmeden veya başka bir şeyden bahsetmiyorum bile. Benim yaptığım bok atmaksa atıyorum o zaman. : ) Peki bu film kime göre başyapıt?
Görkem'in dediği bir şey var gidip alıntı yapmakla uğraşmayacam, "Selamsız Bandosu'nu imbd'de ilk 5 de görmezsem nedenini sormam" diye. Adamın Baba filmiyle kafa kafaya girdiği film. Bende Baba film ile Kibar Feyzo'yu kafa kafaya girerim, ama gidip imdb'de ilk 5 da görmeyi beklemem.
Kibar Feyzo gayette evrensel konuları işliyordur. Politika sistem, aşk vs. vs. ne ararsan var ama gerçekçi olmak lazım, bir Türk'ün o filmi algılayışı ile yabancının algılayışı aynı olmaz. Fight Club'ı Türk'üde aynı şekilde algılıyor, Alman'ıda vs vs. Bu nasıl oluyor peki? Abd elinden çıkan film tüm dünyada aynı şekilde algılanabiliyor. Din, dil, güç, irk fark etmeksizin. Ama senin Uzak filmin kendi ülkesinde bile algılanmıyor, sen zevkle izliyorsun, ben ağlıyarak... Tabi burda bak ne güzel farklı anlamlar çıkartabiliyoruz, müthiş çeşitlilik söz konusu diyebilirsin : )
Kişisel zevklerimizi objektif değerlendiremiyoruz gibime geliyor.
Fight Club'ı Türk'üde aynı şekilde algılıyor, Alman'ıda vs vs. Bu nasıl oluyor peki? Abd elinden çıkan film tüm dünyada aynı şekilde algılanabiliyor. Din, dil, güç, irk fark etmeksizin.
Kendin söylüyorsun zaten: "ABD elinden çıkan film" Sektörü de, şartları da, zevkleri de kendileri belirledikleri için herkese hitap etmiş oluyorlar. Endülüs örneğini verdim zaten. Daha fazla diyeceğim bir şey yok.
KEzzAp'ın yazdığı "Hollywood gibi yaygın iletişim ağlarını geliştirebilmiş olsaydı..." görüşüne katılıyorum.
Buna ek olarak Türk Sineması'nın gelişimini de iyi bilmek gerekiyor. Amerikan Sineması'nın hızla büyüyüp geliştiği, sinema alanına hakim olmaya başladığı, dünyaya pazarlandığı, teknik anlamda yetkinleştiği bir sırada Türk Sineması'nın durumu çok farklıydı. Senaryoların sigara kutularına yazıldığı, teknik bilgisi olmayan insanların, tabiri caizse Ali'nin Veli'nin ışıkçı olduğu bir dönemden geçti. Bu dediğim şeyleri de bizzat Yeşilçam döneminde çalışmış insanlardan öğrendim. Şimdi bir yanda sinema alanına hakim olan, dolayısıyla pek çok şeyi belirleyen bir Amerikan Sineması var. Diğer tarafta da (o zaman için) yeni yeni gelişen bir Türk Sineması...
Benim için evrensel olmanın önemi içerikte saklıdır. Bugün savaşlar, intiharlar, uyuşturucular, kıtlık (örnekler çoğaltılabilir) evrensel bir sorundur. Bunları işleyebilen adam benim için evrenselliği yakalamıştır. Türk Sineması'nın da bu konuda hakkını yememek lazım. Bugün Kiyarüstemi gibi bir yönetmen çıkıp, "Yol"dan etkilendim, diyorsa bunu takdir etmek lazım. Ödül almamış, az izlenmiş,.. bunlar benim için bir ölçüt değil. Çünkü sorun başka bir yerde.
Bir de darbe ve sıkı yönetim zamanlarını unutmamak gerek. Kaç yıl geri gidildi o zamanlarda acaba. Aslında 1930-1940lı yıllar, belki biraz ilerisi bence Türk sineması dünya standartlarındaymış...
- baço
Fight Club'ı Türk'üde aynı şekilde algılıyor, Alman'ıda vs vs. Bu nasıl oluyor peki? Abd elinden çıkan film tüm dünyada aynı şekilde algılanabiliyor. Din, dil, güç, irk fark etmeksizin.
Kendin söylüyorsun zaten: "ABD elinden çıkan film" Sektörü de, şartları da, zevkleri de kendileri belirledikleri için herkese hitap etmiş oluyorlar. Endülüs örneğini verdim zaten. Daha fazla diyeceğim bir şey yok.
Yok artık daha neler. Fight Club Abd elinden çıktığı için bütün dünya benimsedi, sektörde onun o tarzı gözümüze soktu için benimsedik, güce taptı yani Endülüsler gibi dünya, Uganda'nın elinden bu film çıksa beğenmeyecekti yani dünya. Böyle bir şey olamaz, örneği değiştirim. Kore Oldboy, hadi aynısını diyebilecen mi? Koreliler o filmi nasıl sevdirdi peki dünyaya? Bu Abd ile alakalı bir şey değil. Tamamen iyi filmle alakalı.
Bu kadar popüler olarak görülen sinemaya karşı bu denli ağır eleştiri. Bu üzümü yemekle alakalı değil, direk bağcıyı dövmekle alakalı. Abd iyi filmler yapıyor ama, Adb şöyle, Abd böyle, millet Abd'ye özeniyor, güce tapma şu bu vs vs.
Ortada film var, iyimi, kötü mü, kimin yaptığını boş ver, sinemada iyi şeyler yapmaya çalışan ülkelerin sinemasından dünyada çoğu kişi tarafından hayranı olunan filmler sayabilirim. Peki bu iyi filme karşı biz ne çıkartıyoruz karşılarına. Ben çıkartamıyoruz diyorum. Çıkarttığımız iddaa edilen filmlerinde, kendi zevkimizle alakalı filmler olduğunu düşünüyorum.
Bu Endülüsler'in arapçayı benimsemesi kadar normal, kendini kaybedecek kadar benimsemesi kadar anormal bir şey olamaz. Ama ben demiyorum ki Abd gibi film çekelim, bütün sinemamızı ona endeksliyelim, eğer bazı şeylerden bizden ilerideyseler, iyi yönlerini alalım, bu iyi yönlerini almak özenmekse, özenelim.
Tamamen yerel olunmadan, evrensel olunamaz! (sani abi'nin lafıdır bu, ben ondan duydum)
Adam benim sinemamı neden izlesin?. Ben ona yeni bir şey vaad etmiyorsam farklı sıkıntıları farklı yaşayışları onun gözünün önüne sunamıyorsam neden izlensin. Şimdi yeşilçam'ın evrensel olup olamadığından bahsediyoruz ama "çoğu" senaryo hollywood' dan arak be abi.
Geri kalan orjinal fikirler ise maalesef tanıtılamamış evet.
Halen aynı kafayla gidiyoruz hiç bir değişiklik yok, absürd karakterler hiç olmayacak mevzular, bir kere artık aksiyon yaratmadan önce gerçek bir karakter yaratmayı öğrendiği anda Türk sinemasında bir şeyler olur.
Baco'nun dediğine paralel olarak, 80 darbesi sonrası Türkiye'de ki tek tip insan yaratma zırvaları, sinemamıza büyük darbeler vurmuştur, anlatılabilecek karakterleri resmen ortadan kaldırdık, ekonomik boyurduğun altında istediğimiz hayatları yaşayamadık ki, ne anlatalım.
Hayal kurdurmadılar bize, hayal ettikleri için insanlar hapislerde işkence gördüler. Kitapları toplatıp yakan bir neslin evlatlarıyız biz. Halen daha Ne moziği ulan! diyebilen canlılarla beraber yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Çok ağladım ama görüşüm budur.
Şu anda sinemamızın önündeki en büyük engel otosansürdür, insanın yaşayındaki en büyük engelde bu bize bir güzel yedirildi , çok güzel kulaklarımıza fısıldadılar şöyle ya da böyle olmamız gerektiğini.
Biçem konusu bence bu yukarıda anlattıklarımdan çok daha sonra.
Amatör set işçisi.
Bir de darbe ve sıkı yönetim zamanlarını unutmamak gerek. Kaç yıl geri gidildi o zamanlarda acaba. Aslında 1930-1940lı yıllar, belki biraz ilerisi bence Türk sineması dünya standartlarındaymış...
17 yıl boyunca Türkiye'de tek film çeken adam Muhsin Ertuğrul. Devlet eliyle sunulan imkanlar 17 yıl boyunca sadece ona kullandırılmış, acı ama gerçek. Yanlış hatırlamıyorsam 1923'lerden 1940'lara kadar olan bir süre.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Doğru, Atatürk'ü bile oynatmış adam.