En iyi film listeleri başlığında, her biri için ayrı başlık açılabilecek en az 20 tane fikir, yazı, görüş var. Ben, kendiminkilerden birini buraya atıyorum ve dönüp baktıkça bazı arkadaşların yazdıklarını da buraya atacağım. Bunları konuşmalıyız mutlaka bence, millet uçmuş gitmiş, accayip keyifli.
Bakınız ben nasıl uçmuşum! :
-------------------------------
Hiçbir sanatta genel ilgilenici kitlesi, sinemada olduğu kadar "eğitimli ilgilenici" değil. Herkes az çok film eleştirmenidir, herkes az çok film izler, filmden anlar.
(Aslında bunun bir sebebi de sinemanın hayatın gerçek bir yansıması olmasıdır. Yani herkes zaten hayattan anlar. Hiçbir sanatta gerçek hayatın sanatsal malzemeye yansıması sinemadaki kadar gerçeğe uygun olmak zorunda değildir. Bu durum da aslında "hayata hakim olanın, sinemaya da hakim olduğu" fikrini çıkarır ortaya. Kısmen doğru ama büyük ölçüde yanlıştır bu. Ve buna ek olarak, hayata hakim olanın sinemaya da hakim olduğunu hissetmesi, kendisini bir sanat eleştirmeni olarak görmesi gibi çok tehlikeli bir durum çıkarır ortaya. Çünkü sinema, hayatı kendine aktarırken en hilebaz -bu ifade rahatsız edicimidir bilmiyorum ama gerçektir- davranan, en "birşeyleri çaktırmayan" sanattır. Bunun farkında olmayan genel izleyici kitlesi üyesi kendisini sinema tarihine hakim zanneder. 1930 yapımı bir filmi izlediğinde de ona 2009 yapımı bir iş gibi bakmakta beis görmez bu yüzden de problem çıkar. Çünkü 1930 yapımı bir film, kendi olanak ve gerçek hayat anlayışı ile kendini inşa etmiştir. Ve o günlerdeki gerçek hayat bugünkü gibi değildir ki sinemaya yansıması şu an için garip karşılanmasın)
Ama sinemadan anladığını söyleyen izleyici aslında bir tüketici olarak sinemadan anlar. Bu yüzden, sinema sektörünün tüm tecrübelerinden yararlanan filmler yapılması bir zorunluluktur. Sinema sektörünün tecrübelerini ona kim vermiştir? Sinema sanatının "denenmiş ve onaylanmışları" Bir sanat malzemesi olarak onaylanmış teknikler.
Hele hele zaten günümüzün film tarzı bu zaten. Sinema tarihi üzerinden film yapmak. 2009 model bir filmle 1930 model bir film arasında dağlar kadar fark vardır genel sinema izleyicisine göre. Çünkü 1930 model filmin bir sanat eseri olarak lanse edilmesi günümüz izleyicisine çok basit gelir. Çünkü günümüz izleyicisi, gerçek sanatsal teknik ve uygulamaları, onay görmüş birer uygulama olarak görmeye alışmıştır.
---------------------
Sizce yanılıyor muyum?
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
EXTREME TITILLATION (aşırı uyarılma)
KR: Korku ve porno filmler ,her iki türde izleyiciyi bir tür uyarılma içine sokar.Korku filmlerinde korku, porno filmlerde ise şehvettir uyarılan his..İkisi de ekstrem heyecan biçimleri..
Öyle ki iki türün yarattığı bu uyarılmanın etkisinde iken izleyici pasif olarak korku taşıyıcısı mı ,aktif olarak arzu eden suje mi olduğunu anlayamıyor..
LvT: Bu ifadeyi ortaya güzel koydun.Ben böyle iyi dile getiremezdim..
KR: Birisi pozitif olarak hissediliyor ,arzu olarak,diğeri negatif şekilde hissediliyor "korku" olarak. Senin filmlerin seyirci üzerinde sanki böyle ikili bir etki yaratıyor.Bu senin bilinçli tercihin mi yoksa kendiliğinden ortaya çıkan duygusal bir ifade mi?
LvT: Sıkı sorular soruyorsun.Gerçekten ilginç...Filmlerimi izleyicilerin duygularına seslenmek için yapıyorum.Ancak bu doğrudan yapılan bir şey değil.Kendimi ifade edebilecek imajları yaratıyorum.Hatta içinde bir parça yalan olsa da şunu iddia edeyim; film çekerken seyirci aklımda yoktur.Esasen kendi yaptığım imajlar ile kendim tatmin olurum.Ancak bütün bunların bir etki yaratmak için yapıldığını da inkar edemem...
KR: Bu film gerçekten benim için korkutucuydu.Titrememeye çalıştım..İnsanı ele geçiriyor .Eğer ben kendi zihnimde filmi çekmek üzere bu imajları yaratsaydım,böyle bir duygusal dışavurum ile yüzleşme durumunda kalsaydım muhtemelen ruhsal bir çözülme-çöküntü içine girerdim..
LvT: Filmler, gerçek dünyanın solgun bir yansımasıdır sadece.Sinemada ağlayarak perdeye baktığında bu gerçek hayatta yaşadığın benzer duyguların solgun bir imitasyonudur .Film ikinci derece bir gerçekliktir.Zira her zaman gerçek hayattan ödünç duygular alarak var olabilir..Eğer birisi korkmuşsa ,gerçek hayatta duyduğu gerçek bir korkuyu almış ve film esnasında solgun bir şekilde deneyimlemiştir. Fakat film duygular uyandırmaktan öte niteliklere de sahiptir. Munch’un "Scream" (çığlık) tablosuna bakalım -ki ufak oğlum henüz bir kopyasını yapmayı tamamladı.. "The Scream" bir duygunun dahice ekspresyonudur fakat insanlar müzeden çığlık atarak çıkmazlar..
KR: Filmleriniz çığlık mıdır(‘screams’) peki ?
LvT: Hmm. Antichrist çığlığa en yakın olanı galiba..Hayatımda gerçekten kötü hissettiğim bir döneme denk geldi.Esin kendi korkun kendi duygundadır.Oradan gelir ve gidip başka bir şey olur sonunda.. Bu yönetmen ile seyirci arasındaki telepati gibi işleyen bir şey değildir.Neden korku türü bir film yaptım bu sefer -ki öyle olduğundan emin değilim;bir çok farklı şeyi bir araya getirmek ilginç gelmiş olmalı herhalde...
Lars Von Trier röportajından
http://www.antichristthemovie.com/?cat=8&language=en " onclick="window.open(this.href);return false;
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
"Eve döndüğünüzde annenize anlatamayacağınız hiçbirşeyi senaryonuza yazmayın." buyurmuş hiçkok baba.
"Eve döndüğünüzde annenize anlatamayacağınız hiçbirşeyi senaryonuza yazmayın." buyurmuş hiçkok baba.
Bu aşırı hatalı bir çeviri. Anlamı tamamen değişiyor. Orjinal metni okuduğumdan doğrusunu söyliyeyim. Senaryo annenize anlatabileceğiniz kadar basit olmalı kıvamında bir şeyler diyor usta. Yoksa yukarıdaki çeviriden sevişme sahnesi koymayın anlamına kadar gider ki Hitchcock'un çoğu filminde vardır bir sevişme yiyişme.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Ben de bidılın söylediğine şüpheyle yaklaştım önce ama sonra fark ettim kastedileni.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Ananeye anlatır gibi anlat demiş adam 50 yıl önce demekki.
Valla senin dediğin anlamda bişi hiç gelmedi aklıma. Tamamen yalınlıktan bahsettiği belli. Ali Fırat Hiçkork 🙂
"İyi bir filmin %80'i iyi bir senaryo, %20'si iyi aktörlerdir. Hepsi bu!" William Wyler.
Bunu söyleyen adam 3 oscar almış, 70 tane film yönetmiş, sinema tarihinin en büyük isimlerinden biri.
Ve bence gayet abartılı ve hadi abartıyı geçtim hatalı/yanlış bir iddia. Sizce?
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Yüzdeler değişse de çok yanlış olduğunu düşünmüyorum. Her şey hikayeye hizmet ediyor filmde yapı olarak bakınca. En iyi x ödülünü verirken de en çok bu değerlendiriliyor. Yanlış diyemem.
Aktörlere katılabilirim de senaryoya katılmıyorum. "Senaryo işlenişi" dersek olabilir. Atmosfer de diyebiliriz. Zaten bu şekle getirince tüm dalları kapsamış oluyor, zira bunları oluşturanlar her şeyin toplamı.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Aktörlere katılabilirim de senaryoya katılmıyorum. "Senaryo işlenişi" dersek olabilir. Atmosfer de diyebiliriz. Zaten bu şekle getirince tüm dalları kapsamış oluyor, zira bunları oluşturanlar her şeyin toplamı.
Dude, senaryo işlenişi temelde iyi rejisöre işaret eder, iyi senaryo ayrı bir şey.
hımmm.. biraz eksik gibi...
Katılıdğımız bir sohbette Tiyatro Eleştirmeni Üstün Akmen şöyle demişti: "Sinema yönetmenin, tiyatro oyuncunun eseridir."
Bu sözde yönetmene değinmemiş... Asıl tartışılması gereken nokta bu...zira yönetmen etkisi %0 demiş oluyor...
- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)
Aktörlere katılabilirim de senaryoya katılmıyorum. "Senaryo işlenişi" dersek olabilir. Atmosfer de diyebiliriz. Zaten bu şekle getirince tüm dalları kapsamış oluyor, zira bunları oluşturanlar her şeyin toplamı.
Dude, senaryo işlenişi temelde iyi rejisöre işaret eder, iyi senaryo ayrı bir şey.
Özetle ne anlattığın değil nasıl anlattığın demek istedim.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
"Bir film ayakkabının içine kaçmış taş gibi olmalıdır." Lars Von TRİER
Aslında sevdiğimiz bir çok film bizi rahatsız eder. Ufak yada büyük miktarlarda rahatsızlık duygusu verilmezse sanki bana da bu iş olmazmış gibi geliyor. Komedi filmlerini bu kategoriye koyamıyorum. Onlar farklı bir fısıltı ile geliyor. Korku-Gerilim, Drama, Macera filmlerinde hep bu duygudan yararlanılır. Trier son filminde üst seviyede bir rahatsızlık vermiş.
"Bir film ayakkabının içine kaçmış taş gibi olmalıdır." Lars Von TRİER
Bu sözü incelemek için uzun sohbetlere, derin açıklamalara ihtiyaç var.
Ben genel bir açıklama yapayım: Bu önerme bence genel olarak ve kast ettiği anlamla kesinlikle doğru bir söylem değil. Filmler insanları duygusal olarak rahatsız da edebilir, mutlu da edebilir. Filmler insanları mantıksal olarak rahatsız da edebilir, mutlu da edebilir. Bu konuların hiçbiri kendi başlarına birer iyilik/kötülük, başarılılık/başarısızlık kriteri değildir. Hiçbiri illa şart da değildir. Şart olan şey, izleyicinin filmde paylaşacağı birşeyler bulmasıdır. İster rahatsızlık verci, ister mutluluk verici olsun. İzleyici, filmle etkileşime girmek için bir sebep bulabilmelidir. EN ama en önemli gereklilik budur. Ve siz kalkıp, peşinen, hiçbir gereklilik/şart/vaad sunmadan izleyiciyi rahatsız etme motivasyonu ile yola çıkarsanız gayet gerzek bir duruma (Von Trier gibi) düşersiniz. Tamam, rahatsız edin beni ama bana buna katlanmak için bir nedne vermelisiniz.
Bu ayakkabı içindeki taş meselesi, izleyicinin paylaşmakta zorlanacağı, birşeylere katlanmayı kabul etmesinin gerektiren birşeydir. Eğer böyle bir durum söz konusu ise, izleyiciye büyükçe birşeyler vaad etmelisiniz ki sizin rahatsız ediciliğinize katlansın. Katlanır da sonunda ödülünü alırsa herşeyi hoş görür, filmi başarılı bulur. (Katil Doğanlar, çoğu Cronenberg filmi, bazı Haneke filmleri gibi) Yok bir sürü rahatsız ediciliğe katlanır da sonunda rahatsız olduğu ile kalır, bu rahatsız ediciliğin birşeye hizmet etmediğini görürse basar küfürü, sizi de kara listeye alır. (Lars Von Trier'in bir sürü filmi. Salgın, Gerizekalılar gibi)
Lars Von Trier aslında muhteşem bir adam. Hala sinema sanatı üzerine kuramsal açılımlar için kafa yoran ve müthiş derece yetenekli bir herif. ama bu gerzek yaklaşımları, tripleri onu ciddi biçimde yaralıyor.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;