Forum

Kendini "Fazla" Ciddiye Alan Yönetmenlere

27 Gönderi
10 Üyeler
0 Reactions
6,792 Görüntüleme
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Sinema ciddi bir iştir elbette, ama "kendini fazla ciddiye alma" meselesi işi değiştiriyor.

Kastım "sanat yapıyorum" meselesi. Sanat filmi denilen mesele.
Açıklayacağım:

Sinema ciddi bir iştir. Bu konuda sinemanın ciddiyeti ile ilgili bir problemim yok.
En mühim sanattır benim için.
Ama kişi kendini yaptığı işin ötesinde bir çeşit "bireysel" ayrıcalıkla ön plana çıkardığı anda iş değişiyor.

Bazı sahneler var. Yönetmenler üzerinde oynamışlar oynamışlar, bir şeyler koymuşlar, yan öğelerle süslemişler.

Baktığınızda sadece bir kişi atıyorum bir yerden bir yere yürüyor, ya da bakıyor.
Ona dayamışlar anlamı, dayamışlar anlamı. İnce detaylarla süslemişler.
Ama o anlam bence sadece o yönetmen için var. Sadece onun için net.
Çoğu izleyici için ise, "hmm bu sahnede bir anlam olmalı" diye yaklaşmadığın müddetçe anlamsız.

İşte kendini fazla önemseme noktası burada ortaya çıkıyor. Ben o kadar önemli bir insanım ki benim bu filme kattığım anlamı az miktarda da olsa seyirci, uğraşmalı üzerine didinmeli yazılar yazmalı, anlamalı. Sen kimsin ya? Senin filminin bir sahnesine ben niye bu kadar kafa yorayım. İzlerim filmi zaten anlam dediğin şey filmin kendisini izleme süreci içinde yaşadığın duygularla birlikte gelir.
Ha favori filmim olur, kare kare izlerim. Ama bu nasıl bir egosentrik durumdur, kendini önemli görmedir ki, o sahnede bir anlam var, çok derin bir anlam, izleyici o anlamı çıkarsın demektir. İzleyicinin işi yok onunla uğraşacak. 🙂 Zaten işi olmayan uğraşır bence.

Var öyle tipler. Zaten böyle tipler olmasa bu yönetmenler böyle prim yapmaz. Kendini önemli gören bir yönetmeni önemli görüp
onun bir sahnesi üzerine saatlerce kafa yorup kimsenin yapamadığını yapmış olur, sen de kendini önemli bir yerde görmeye başlarsın. Bu iş karşılıklı bir kendini önemseme hadisesi olarak karşımıza çıkıyor. Kendini çok önemli gören bir güruh.

Bir video paylaşacağım. Bazı teknik yorumları dışında her tepkisinin her cümlesinin altına imzamı atarım ve sorarım. Danyal Topatan oyuncu değil miydi? Zeki, Atıf Yılmaz yönetmen değil miydi? En krallarındandı. Bir kere gördünüz mü çıkıp Zeki gibi alengirli laflar ettiğini.

https://www.youtube.com/watch?v=

 
Gönderildi : 17/05/2012 3:59 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Başlığı yanlış anlamalara sebebiyet verebilir diye değiştirdim.

 
Gönderildi : 17/05/2012 6:30 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Bu ve etkileştiği konularda KEzzAP'la hep hemfikir olmuşumdur.
İmzamdaki cümle fikrimi açıklamama ihtiyaç bırakmamaktadır.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 17/05/2012 6:46 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Sinema bence ikili bir kuşatma altında.

Bir tarafta Cannes, Venedik ve benzeri "seçkinci" festivallerin ve onların sırtlarını sıvazladığı yönetmenlerin, bir tarafta da, para geliyorsa gerisi önemli değildir deyip, sinemanın bütün varlığını izleyici çekmek için kullanan sektörün.

Nesimi demiş zamanında bir sanatçı olarak:

KAH ÇIKARIM GÖKYÜZÜNE SEYREDERİM ALEMİ
KAH İNERİM YERYÜZÜNE SEYREDER ALEM BENİ

Bir tarafta gökyüzüne çıkıp alemi seyreden ve yeryüzüne inme derdinde olmayan yönetmenler...
Bir tarafta da tamamıyla yeryüzünde kalıp yaşadığı gökyüzünde toplumun ötesine geçemeyen yönetmenler...

Derdimiz bir kurtuluş aramaksa, bu ikisinin arasında bir yerlerde aramak gerek.

Tabi bunu gerçekleştirebilen yönetmenler de var.

 
Gönderildi : 17/05/2012 7:00 pm
(@halostendap)
Gönderi: 0
 

öyle bi yönetmen olmak ümidiyle Kezzap 🙂

insta https://www.instagram.com/morehalityalcin

 
Gönderildi : 17/05/2012 7:07 pm
(@sirulas)
Gönderi: 19
 

Paylaştığın video ile Zeki ve benzeri yönetmenler hakkında söylediklerinin alakası yok. Sırrı orda iyi bir oyuncu olan fakat sinema oyuncusu olmak için hiçbir ekstra birşey bilmesi gerekmediğini bilmeyen ve bu işin felsefesi hakkında sağlam fikirleri olmayan fakat hazır cevap olan Engin Günaydın'ı skıştırmaya çalışıyor.

 
Gönderildi : 18/05/2012 7:48 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Teşekkürler bilgilendirme için ama demek ki ben bir alaka kurmuşum.

 
Gönderildi : 18/05/2012 3:53 pm
(@sirulas)
Gönderi: 19
 

Kurduğun tek alaka örnek verdiğin yönetmenlerle yakın bir çizgide durman herhalde. Ben başka alaka göremedim Sadece kendini ifşa etmişsin, Sırrı ve Atıf Yılmaz sinemasını beğeniyorum ve aynı taraftayım demek istemişsin. Bu arada sahnelerden çıkarılan anlam hakkında yazıdıklarına katılmıyorum. Minimalist filmlerdeki metaforlar parçadan(tikelden) bütünü(tümeli) görmemizi sağlar. Bu durumu Umberto Eco gerçek simgecilik diye tanımlar ve şiirde bunun sağlandığını söylemiştir. Nuri'nin filmleri bu yüzden şiirseldir, ağır ve uzun sahneler ve filmin ritminden dolayı değil. Örneğin Uzak filmindeki fare sahnesi tüm filmi açığa çıkran parçadır. Şu anda en önemli Türk yönetmen Nuri Bilge olduğu için izleyicininde diğer önemli minimalist Türk filmlerinde böyle bir şey aranması doğaldır.

 
Gönderildi : 18/05/2012 7:32 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Tartışmayalım bence. Milyonunca defa minimalist sinemayla ilgili yorum yapmayacağım burada, aynı şeyleri söylüyoruz dönüp dolşaıp çünkü. Benim yeterince kendimi ve görüşlerimi ifşa ettiğim bir yer burası, burada öyle özel bir ifşa çabam yoktu yani.

Sırrı hem konuşurken, hem film yaparken "fazla" soyutlama yapmayın diyor, ben de aynı şeyi söylüyorum. Alaka bu.

 
Gönderildi : 19/05/2012 2:10 am
 Vlad
(@vlad)
Gönderi: 0
 

Geçmişte izlerken en çok sıkıldığım filmler daha sonra en beğendiklerim oldu. O yüzden izleyicinin sıkılması pek umurumda değil. Bazen onları bile bile sıkmak istiyorum çünkü günler veya yıllar sonra filmi tekrar izlediklerinde o sıkıntının içinden bir mucize doğabilir'' diyor Nuri Bilge Ceylan.
Ben de diyorum ki, bağımsız sinema kurumsal değil kişisel olduğu sürece sinemadır. O yüzden yukarıdaki cümleleri destekliyorum. bağımsız sinemanın hedef kitlesinin ve hedefinin olması saçma olurdu. bence tam anlamıyla kişisel olmalı ki öyle zaten. buna egoizm diyebilirmiyiz tartışılır. kişisel demek daha doğru.
Bir rüyanın etkisi sadece onu gören için şiddetlidir ve travmatiktir. ne kadar anlatılsa da dinleyende o etki gerçekleşemez. yönetmenin en mutlu anı belki de anlaşılmaktır. işte bu yüzden bağımsız sinema biraz kişisel olmak zorundadır. ve bu yüzden de çok zor bir sinemadır.

 
Gönderildi : 19/05/2012 5:24 am
(@sirulas)
Gönderi: 19
 

Soyutlama olmayan sinema Vertov'un sinemasıdır. Yaptığı iş müthiştir ama sanat değildir ve kendiside sanat olduğunu iddia etmez. Soyutlama yapmayın demek sanatla alakanızı kesin demektir ve saçmadır çünkü sanat bir bakıma yapma ediminin düzenlenmesi ve denetlenmesidir. Soyutlamayı geçtim bir sanatçıya yapma demek daha da anlamsızdır. Sen sinemanla devrim yapabilirsin halkları özgürleştirebilirsin ama yapma diyemezsin çünkü yaptığın işle alakası yoktur.

Konuştuğumuz kelimeler, kullandığımız matematik semboller bunlar hep soyuttur. Soyutlama yapmamaya çalışırken zaten soyut olan kavramların ne kadarını somut kabul edeceğiz? veya neden daha önce zamanla somutlaşmış kavramları kabul ediyoruz? neden sabitliyoruz bu kavramlarıda yenilerini oluşturmuyoruz?

 
Gönderildi : 19/05/2012 5:41 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Geçmişte izlerken en çok sıkıldığım filmler daha sonra en beğendiklerim oldu. O yüzden izleyicinin sıkılması pek umurumda değil. Bazen onları bile bile sıkmak istiyorum çünkü günler veya yıllar sonra filmi tekrar izlediklerinde o sıkıntının içinden bir mucize doğabilir'' diyor Nuri Bilge Ceylan.

NBC gibi bir yarı/deha, beğendiği, önemli gördüğü filmleri "bir zamanlar sıkıldıklarım" olarak özetlemişse ben şu "Bir Zamanlar Anadoluda"yı bir daha izliim bari... BU naısl bir genellemedir, bu bir... "Sıkıcı gibi duranlar ama anlamak ve sevmek için 50 yaşına gelip filozof olunması gerekenler" diye bir film sınıfının varlığını bana kabul ettirmeniz için beni bir sandalyeye bağlamanız ve Ajdarın Şahdamar parçasını 12 kez falan dinletmeniz lazım. Muhtemelen 13.ye dayanamam. YOK BÖYLE BİR ŞEY! Ben, gönül rahatlığı ile, göğsümü gere gere, NBC'ye gerçekten büyük saygı duymama rağmen "NBC sineması bana göre sıkıcıdır, anlatım dinamikleri ve yöntemleri, (örneğin) Bir zamanlar Anadolu'danın enfes hikâyesini ve derin altmetinlerini flulaştırmakta ve filmin değerini dşürmektedir" diyorum ve diyebilmeliyim... NBC'nin "geçmişte sıkıldığım filmler sonra an beğendiklerim oldu" söylemi tamaman, baştan sona bomboş bir söylemdir. Hiçbir şeyi açıklamaz, özetlemez. Konuyu bulandırır, saçma yerlere taşır. Ve öyle de yapmış zaten. NBC'nin çocukken hangi filmlerden sıkıldığını bilmemiz falan açıkça çok de önemsediğimiz birşey olmamalıdır. Ve bir sinemacının bunu söyleyip de, insanları sıkması olası filmler yapması da, Kubrick'in sinemaya meyil etmesi sebebini gölgede bırakabilecek "garip"likte bir açıklamadır. (O kadar kötü filmler gördüm ki, daha kötüsünü yapamazdım). "İnsanların sıkılması umrumda değil" söylemi ise adamın gayet hakkıdır, garip ya da saçma bir açıklama falan değildir. Mantıklı ve anlaşılır bir söylemdir. Sadece hoş değildir. Kaba bir ifadedir. Eh, o da NBC! Kabalık etti diye eleştirecek değiliz. Babamzdır, hocamızdır, popomuzu yırtıp incelediğimiz, saygı duyduğumuz bir isimdir. O kadar burnu büyüklük yapmaya da hakkı vardır elbet.

Vlad, senin mesajına şöyle bir cevap vermek istiyorum: Hani kişisel sinemadan bahsetmişsin ya. Haklısın, söylediklerine ilk bakışta katılıyorum ama kullandığın "kişisel"lik meselesinin sen sadece bir yüzünü görmektesin. Senin bahsettiğin kişisellik "anlatım dinamikleri" bağlamında. E peki temalar? Konular? Mesajlar? Bir sanatçı, eserini inşa ederken, ona verdiği biçimde ne kadar kişisel ise, incelediği ve konu edindiği temalarda, öykülerde ve mesajlarda da o kadar kişiseldir. Tamam, "ben şu şu konuları incelemek istiyorum" dediğinde buna karar veren tamamen benim. Peki, "bu konuyu şu şu üslupla incelemek istiyorum" dediğinde itkin, meyil aldığın şey, tutturduğun bakışı ne belirler? Bu sorunun cevabını görebildiğim kadarı ile 3 başlıkta toplarız. 1- Kişisel dünya, görsel, sanatsal algın... (Canının ne istediği) 2- Sinema sanatının tarihi, dinamikleri, "temel" kuralları (Sinemayı baştan keşfetmiyorsun, Eisenstein'e mecburen uğrayacaksın) 3- Hitap edeceğin kesimin sinemasal birikimi, sinemaseverlik kariyeri. Bunların üçü de eşite yakın önemdedir, "şunu şunu önemsemiyorum" demek gibi bir lüksün yoktur... Eğer herhangi bir maddeyi önemsemezsen (maddelere göre sırası ile yazıyorum) 1- Kişiselliğin varolmaz 2- Sıradan, basit bir sinema yaparsın 3- Burnu büyük olursun, derdini anlatamaz, paylaşamazsın. Körler sağırlar, birbirini apırlar durumu olur. İşte NBC'nin durumu 3. maddedir.

1 ve 3. maddeler birbiri ile ilşkileri çok önemli olan maddelerdir. Herhangi birine tamamen yaklaşır isen saçmalarsın. Tamamen kişisel bir sinema yapıyor isen çek filmini, otur evinde dvdde kendi başına izle! O kadar da kendine yapamazsın. Ki yaptığını sanan da "ben sinemayı kendim için yapıyorum!" lafı, olabilecek an salakça laftır... Tek bir soru bu tribi yıkar: Filmlerini neden insanlara sunuyorsun o zaman? Bitti! Hiçbir sanatçı sanatını sadece kendisi için yapamaz! İnsanlara ulaşamayan sanatın hiçbir anlamı yoktur... Adresine ulaşmayan mektup gibidir o. Yollamanın ne anlamı var? Ha, hepten izleyici için de yaparsan, Recep İvedikten başka bişi yapamazsın. O zamanda hiçbirşeyi ileriye götüremezsin. YEni hiçbirşey söyleyemezsin. Para kazanır, jiplerle gezer, havuzlu villalarda oturursun, üretmediğin zaman zerre umursanmaz, öldükten 3 gün sonra da asla hatırlanmamak üzere unutulursun. O kadar...

NBC sineması, Türk sinemasını ileriye götüren bir sinemadır... Güzelliklerini keşfetmek için uğraşmak, çabalamak gerekir. Ama Demirkubuz d aöylemidir acep? Reha Erdem? Semih Kaplanoğlu? KEzzAP'ın dediği şey bu işte... Birileri, söyleyecek önemli şeyleri olan ve bunu çeşitli sebeplerle (ama lütfen, bir zamanlar sıkıldığı filmleri şimdi çok seviyor olmasından faklı bir sebeple! Lütfen!) kişisel sinemasına adapte ederken katlanılmaz kılmaya başlıyor ise, onun bu yaklaşımına saygı duymak zorunda mıyız? Altından aslanlar gibi metinler, enfes mesajlar, sağlam karakterler çıkacaksa eyvallah. Çıkmıyor ise? İşte ben de KEzzAP’ta bir sürü böyle “ben önemliyim, yırtın poponuzu da beni anlayın!” tribine giren adamı inceledik ve incelediklerimizin altından bir b.k çıkmadı arkadaşlar! E ne b.k yemeye bu havalar yahu? “Benim mesajım çok derinlerde! Bulamazsın kolay kolay!” Hadi oradan! Yok bir mesajın falan! Delikanlı gibi, Yasujiro Ozu gibi küçücük bir konuyu işle, zaten sakin kişilikli bir adam olduğun için minimalist ol, (inanın esas sebep bu ise saygıdeğerdir, gerisi yalandır!) canımı ye… Nedir bu entelektüellik tripleri?
Peki… Darren Aronofsky, David Fincher, Steven Spielberg, Ridley Scott, Alfred Hitchcock falan daha mı az etnelektieldi bu elemanlara göre? Sakin/yavaş/durağan anlatım: entelektüellik gibi bir bağıntı ne zaman kuruldu yahu? Delireceğim! Kimdir bu “gizli verilen mesaj değerlidir. Bir mesaji gizli vermenin yolu da filmi izlemeyi zor kılmaktan geçer!” gibi bir saçmalığı, bize kuralımsı bir şeymiş gibi kakalayanı bir yakalarsan şerefsizim onu sandalyeye bağlayıp Şahdamar dinleticem. : )
Bir mesajın alttan verilmesi, üstten verilmesi, oral verilmesi, anal verilmesi (töbe töbe), sürülerek verilmesi, yutularak verilmesi, göze damlatılması falan yalandır! Bunlar hiçbir mesajı daha değerli ya da değersiz yapmaz. Bir mesajın değeri, içeriğidir. Ve değerli mesaj taşıyan film, ne kadar çok kişiye ulaşır ise o kadar değerlidir, nokta!
İşte ben, Bir Zamanlar Anadoludanın enfes mesajını, NBC’nin “kişisel” üslubu daha anlaşılmaz kıldığı için o filme 7/10 vermişimdir… “Bırak kişiselliği Nuri abi… Mesajın, konun, teman mükemmel o filmde. Sen, o filmi, kişisel üslubunla çektiğin için “daha değersiz”leştirmiş durumdasın. 10/10 olacağına 7/10 yapmış durumdasın. O filme hayran 10 kişiyi alalım karşımıza, yarısı filmi gerçekten anlamış olsun kolumu keserim! Bunun sebebi de NBC’nin eskiden sıkıldığı filmleri şimdi iyi buluyor olmasının önemli ve de değerli bir anektod olduğunu sanmasıdır!
Özet: Mesajda kişisel, sağlam, entelektüel, zor ol, sinemasallıkta izleyicinin hizmetkârı ol! Gerisi yalan!

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 19/05/2012 3:26 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Soyutlama olmayan sinema Vertov'un sinemasıdır. Yaptığı iş müthiştir ama sanat değildir ve kendiside sanat olduğunu iddia etmez. Soyutlama yapmayın demek sanatla alakanızı kesin demektir ve saçmadır çünkü sanat bir bakıma yapma ediminin düzenlenmesi ve denetlenmesidir. Soyutlamayı geçtim bir sanatçıya yapma demek daha da anlamsızdır. Sen sinemanla devrim yapabilirsin halkları özgürleştirebilirsin ama yapma diyemezsin çünkü yaptığın işle alakası yoktur.

Konuştuğumuz kelimeler, kullandığımız matematik semboller bunlar hep soyuttur. Soyutlama yapmamaya çalışırken zaten soyut olan kavramların ne kadarını somut kabul edeceğiz? veya neden daha önce zamanla somutlaşmış kavramları kabul ediyoruz? neden sabitliyoruz bu kavramlarıda yenilerini oluşturmuyoruz?

Ha, hazır ısınmışken şu mesaja birşeyler yazayım... Arkadaşım; söylediklerinde haklısın temelde yine. Ben de Vertov okudum, izledim. Ama sen de olayı fazla "soyut" özetlemiş durumdasın. Sanatta soyutluk tamam, vardır ama bu soyutluğu arttırmak, abartmak, olan biteni flulaştırmak birşeyleri daha derin, daha önemli, daha değerli kılmaz ki... Soyutun b.kunu çıkarırsın, kimse hiçbirşey anlamaz, ne oldu şimdi? Daha mı değelri oldu senin filmin? Yok böyle birşey...

Senin o dediğin, daha çok "görsel çekicilik"le iş gören adamlarda işe yarar. darren aronofsky'nin Fountain filmi gibi. Ben o filmden birçok şey anladım. Ama anladığımın daha fazlasını da anlamadım. Ama bu beni hiç rahatsız etmez. Çünkü adam, soyutun b.kunu çıkarırken bir mesaj vermeye (NBC gibi örneğin) falan çalışmıyor. Adam bir his yaratmaya, bir duygu yaratmaya, kurduğu atmosferle seni bir duygular dünyasına sokmaya çalışıyor. Ve bana göre başarıyor. 9/10dur o film bana göre. Bir başyapıtımsızıdır. Birçok insan sevmedi, olablir. O kişisel olarak daha çok, metne önem veren sinemaseverlerdir, bu bir tercihtir, haklı haksız yapmaz kimseyi. YAni ben 9/10 verirken sen 3/10 versen bu bana garip gelmez, seni saçmalıyor saymam, "o anlamamış, ben anladım demek ki ondan daha akılıyım" tribine hiç ama hiç girmem. Ama Bir zamanlar Anadoludayı sevenler, sevmeyenlere bu tribi yapıyor...

Bir aamanlar andoludanın "soyutluğunun seviyesi" "bağları koparır" seviyede. Sanatın soyutluğu doğasında var olarak içermesi, bahsettiklerinizi haklı kılmaz.

Bakın şimdi, size (Vlad ve sirulas, sizi kast ediyorum arkadaşlar. Ya da tabii ki ilgilenen herkesi) bir örnek vereceğim: Düşünün ki ben hayatında izlediği en iyi film Scary Movie olan bir salağım tamam mı... Birileri koydu dvdye bir zamanlar anadoludayı, aldık elimize kolayı mısır, geçtik ekran başına. haliyle ben 20. dakkada falan uyukladım, sıkıldım "eeeh, s...rim enetelektüelliğini" dedim kapattım filmi. Bu biiiir...

Peki, bir de şunu düşünü. Ben 40 yaşnda, yeterince zeki, az çok okumuş, aklımın, olanaklarımın izin verdiği kadar kendimi geliştirmiş bir adamım (ya da kadınım) diyelim. Açtım bir zamanlar anadoludayı, başladım izlemeye. Ve 30 dk sonra sıkıldım, kapattım ve dedim ki "çok sıkıcı abi, akmıyo film ya!" Bu ikiiii...

Ben 34 yaşında, sinema yazarı olan, yazdığı bir iki senaryo çekilmiş, kendisi film yönetmiş, bir iki filmde oynamış oynamış, elinden geldiğince okumuş, kendini geliştirmiş ve sinema tarihini mümkün oldğunca araştırmış ve ulaştığı biriim, sinema tarihi dersi vermeye yaklaşmış biriyim. Sinema ilgisi ve sevgisi dışında da yine elinden geldiğince hayatı bilimi sanatı incelemeye çalışmış, amatörce d eolsa kendi fikir ve yaklaşımlarını oluşturmaya çaba sarf etmiş bir adamım. Koydum Bir zamanlar anadoludayı dvdye, 30. dakika izledim, sıkıldım ama mesleğim bu olduğu için sonuna kadar sabrettim. Bitince de dedim ki "film, rahatça izlenemeyecek kadar sıkıcı, hikâye kurgusu çok ağır ve mesajı çok flu! Ve ayrıca, bu metni dğru bir şekilde sinemaya aktarmanın kesilnikle bu değil, yönetmenin tercihini anlamak güç" Bu da üüüç..

Şİmdi... Şİmdi, birinci olay NBC'nin umrunda mı Kesinlikle hayır. Sizin ya da benim umrumda mı? O da hayır. O salak zaten o filmi izlese birşey anlamayacak. Anlasa bile o mesaj onun için önemli, değelri değil, olamaz. Olsaydı öyle bir tipleme olmazdı o zaten.

Peki 2 ve 3e ne dersiniz? O adam o filmi izlese, NBC'nin derdini, mesajını, temasını tamamen ya da kısmen anlayacak. KIsmen anlarsa tamamen anlamak için uğraşacak. Ama ne oldu? Boşverdi filmi... Şİmdi, NBC filmi için, "salaklar izlemesin" deme lüksüne sahip olablir. Peki ama "minimalist sinemayı sevmeyenler s..tirsin gitsin!" diyor ise? Oldu mu şimdi? Nedir NBC'nin yaptığı?

Bu örneği ve ayırımı şu nedenle yaptım: "Sinema kişiseldir, benim sinemam böyle ağır, akıcı ve kimine göre sıkıcı, doğru ya da yanlış!" deniyorsa eyvallah. Ben derim ki "sorunlu" Bunu kabul etmek zorundadır insanlar. Böyle dşündüğüm için beni salak, sığ, anlamamış kılamazlar. (Ki bunu yaopmalarının sebebi, bunu yapınca bana uygun gördükleri sıfatların zıtlarını içerdiklerini sanmaları. YAzık, eziklik bu işte) Benim onların birçok fikrini kabul ettiğim gibi. "NBC'nin sineması çok derin, anlamlı oldğudan böyle, herkes anlayamaz, söz konusu yavaşlık filmi daha özel/güzel kılıyor, adam öyle anlatıyor ise sanane?" deniyor ise kanımın son damlasına, klavyemin son tuşuna kadar direnirim...

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 19/05/2012 4:03 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Ben soyutlama demedim ki fazla soyutlama dedim.
Demediğim bir şey üzerine açıklama gelmiş.

🙂

Daha önce yazdığım bir yazı açıklayıcı olur bence.
http://esekcinneti.wordpress.com/2010/10/21/soyutlamalarla-konusmak-sinema-yapmak/

 
Gönderildi : 19/05/2012 5:49 pm
(@tolga-depo)
Gönderi: 0
 

Süreyya çok kızmış ama. Çoğunlukla da saçmalamış. Engin Günaydın "bazen bilmek oyuncular için daha kötü" diyor ve bunu biraz uzunca açıklıyor. Süreyya da "bırak ya bunları Danyal Topatan'la Erol Taş biliyor muydu?" diyor. Çok sinirlenmiş sahnelerinin atılmasına.

Ayrıca ben "film izlemem çekerim, kitap okumam yazarım" diyor, aralara "fazla"yı iliştirerek (O "fazla"nın ne kadar farazi bir kavram olduğunu bile bile) ki bence bu başlıktaki kendini fazla ciddiye alan yönetmen tabirini destekleyen Zeki değil Süreyya.

 
Gönderildi : 19/05/2012 7:26 pm
Sayfa 1 / 2
Paylaş: