Forum

Bir ülke sinemasını...
 

Bir ülke sinemasının başarı ölçütü nedir?

34 Gönderi
13 Üyeler
0 Reactions
8,519 Görüntüleme
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

altyapılı endüstri, akıllı insanlar ve işin içine daha fazla para

Altyapılı endüstri: Başarı kazanılmadan, üretim olmadan oluşamaz. Kaliteli üretim, altyapılı endüstri dediğin yapının oluşması için öncü olur, ortada kaliteli üretim yok iken kimse bu sektöre yatırım yapmaz. Sen altyapılı endüstrinin gücünü değerlendirebilecek yetkinlikte olduğunu göstermelisin önce dostum.

Akıllı insanlar: Bunlardan bir miktar var zaten. Ama hiçbiri söz sahibi değil. Kendilerini gösteremiyorlar. Çünkü andığıım gibi, şu an sektör oturdukları koltuğu hak etmeyenlerin elinde. Akıllı olmayanlar, akıllı insanları fark edip seçemezler.

Para: Yeterince var. Fazlası ile var. Ama doğru örnek ve kişilerde kullanılmıyor.

Ülke sinemacıları önce uluslararası platformda seslerini duyurmalılar. Bunun yolu, çok iyi ve evrensel içerik ve kalitede filmle olur. Bu nitelikte uzun metraj yapacak güç ve kapasitemiz yok. Ama kısa için var.

Çok iyi bir kısa yap, birsürü uluslararası ödül al, oskara git, "bu ülkedeki genç sinemacılarda iş var!" mesajını ver, herkes seni konuşsun, bu reklamla yatırımı al, iyi değerlendir... Sonra kim tutar bizi...

İşlem sırası aynen budur...

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 23/05/2012 4:10 pm
(@tolga-depo)
Gönderi: 0
 

Altyapılı endüstriden kasıt stüdyo. Yatırımcının her seferinde tekrar tekrar para yatırmayacağı, filmin ne de olsa yüzde şu kadarı stüdyoda çekilecek diye rahat düşünebileceği oturmuş yapı bir nevi. Yani işi sinema yapımı olan adamların sektöre güvendiğini, kazandığını işine yatırabileceğini gösteren sürdürülebilir film yapımı. Ama kimse tezgahını kurup da sonra çok film çekeceğiz zaten diye bakmıyor. Her şey tek atımlık. ya tutarsa - ya tutmazsa anlayışına göre.

Akıllı insanlardan kasıt da olabilirlerse eğer yine yatırımcılar - yapımcılar. İnsanının akıllısı diğer insanların akıllarından faydalanabilendir. Sadece bugün de değil geçmişte, sadece burada da değil başka ülkelerde, başka insanlar ne yapmışlar, nasıl başlamışlar, nelerle karşılaşmışlar araştırabilen, kendine pay çıkarabilendir.

Para yeterince yok. Birçok insan başka işlerden kazandığını sinemaya yatırarak film yapıyor. Sektörün en varlıklıları dağıtımcılar. Ki onlar da dağıtımcılıktan, çoğunlukla da yabancı film dağıtmaktan para kazanmışlar, kazandıklarıyla filmlere ortak olabiliyorlar. Ama fazlasıyla para batıran, sponsor bulup parayı heba eden var. Bu sene mesela, sadece takip edebildiğim biri iki diğeri bir milyon dolarlık iki filmin biri gişede fena halde battı, diğeri vizyona bile çıkamadı.

Çok çok başarılı bir kısa filmin ülke sinemasına hiç bir katkısının olmayacağı görüşümün arkasındayım. O çok çok başarılı kısa filmi yönetebilecek birçok yönetmen şu anda önemli reklam ajansları bünyesinde zaten. Ara ara film de çekiyorlar ama ülke sinemasına etkisi yok.

Bu arada Ajdar beni öpsün diye uğraşmıyorum 🙂

 
Gönderildi : 23/05/2012 9:21 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Anlaşamadık mı? Sohbete devam o zaman:
Altyapılı endüstriden kasıt stüdyo. Yatırımcının her seferinde tekrar tekrar para yatırmayacağı, filmin ne de olsa yüzde şu kadarı stüdyoda çekilecek diye rahat düşünebileceği oturmuş yapı bir nevi. Yani işi sinema yapımı olan adamların sektöre güvendiğini, kazandığını işine yatırabileceğini gösteren sürdürülebilir film yapımı. Ama kimse tezgahını kurup da sonra çok film çekeceğiz zaten diye bakmıyor. Her şey tek atımlık. ya tutarsa - ya tutmazsa anlayışına göre.

İşte bunun sebebi, ülkede yeterli miktarda, sğalam iş çıkarak bir sinemacı kitle yok... Hala birileri deniyor, oluyor olmuyor vs. Kalifiye sinema üreticisi yok. YAzan, yönetmen vs. Neden? Çünkü yapımcı tayfa, kimin sürekli adam gibi film üretebileceği konusunda fikirsizler. Tutturabilen, ağzı laf yapan bütçeyi kapıyor. Sinema yazarları, karikatüristler, televizyoncular, şarkıcılar falan uzun metraj çektiler bu ülkede. İLker Canikligil çekeceğine Teoman çekti... Neden? Çünkü Teoman ünlü... TAnınıyor. Ama sinemacı değil aslında, yetenekli de değil. Ama İlker Hoca on numara sinemacı. Adam ömrünü görsel sanatlara, digital teknolojilere vermiş. Neden Teo çekiyor da İlker çekemiyor? Çünkü yapımcı tayfa fkirsiz. İlkere destek vereceğine gidip savaş Ay'a veriyor. Neden? Çünkü Savaş Ay meşhur ve apzı laf yapar. Yapımcıyı ikna edecekkarizma var. Sonuç: Savaş Ay da s.çıyor tabii ki. Ne olu şimdi? O yapımcı, sinema yapımcısı değil ki aslında. Sinemadan anladığı falan yok. İşte bir önceki yazımın başlarında yazdıklarım bu noktayı işaret ediyor. Tekrar etmeyeyim.

Akıllı insan dediğim yapımcılar, yatırımcılar yok bu ülkede. Varsa da o işi yapanlar böyle değil. Çünkü, bu aşamada akıllı yatırımcı dediğin adam, yetenek avcısı anlamına gelir. Geleceği parlak, genç sinemacıyı keşfeden. Bize bu laızm. Ama bu, normalde "yapımcı" demek de değil ki... Ayrıca, bir projenin yapımcıya ne kazandırıp kazandırmayacağnı bu ülkede anlamak zor değil. ecep İvedikimsi işler her zaman para yapar. Bunu bilmek mesele değil. Mesele, bizi uluslararası arenada başarılı kılacak hem de bu yolla yapımcısına euro kazandıracak projeyi seçebilmek. Onun da bir örneği olmadığından girişen olmuyor bu işe...

Yeterince para var. Hatta bence fazlası da var. Gökbakarlar İvedik serisinden 30 trilyon kazandılar en az. Cem Yılmaz, Faruk Aksoy... Daha birçok yapımcı trilyonlar kazandılar. 1 trilyon yatırsan 5 tane gence düşük bütçe ile aslanlar gibi uzunb metraj çektirirsin. Selçuk ÇAlgı Çengiyi 30.000 liraya çekti. Özgür Bu Bir Soygundur'u neredeyse parasız çekti. Eray Monolog'u neredeyse bütçesiz çekti. Benim üç kuruşa çekilebilecek bir sürü projem var. Sen ver Selçuk'a, Özgüre, Eray'a ne biliim daha birçok dostumuza 100.00 tl bütçe, bak neler yapıyorlar! Sen ver bana 50.000 tl. İki tane uzun çıkarmazsam kolumu keserim... Bu paralar Cem Yılmazın, Teomanın, Okan Bayülgenin bir alışverişte yediği paralar. O nedenle para yok gibi bir srunu kabul edemiyorum ben dostum... Ha, Büyük İskender çekmezsin, eyvallah. ama sana bir çırpıda 10 tane film sayarım, bizim bütçelere denk gelen Hollywood bütçeleri ile çekilmiş... YAni, ülkemiz genç sinemasını besleyecek para var. Ama o para 1- geleceğe yatırıma harcanmıyor, Yılmaz Erdoğanın jipine, Cem Yılmazın ferrarisine, Şahanın havuzlu villasına, bilmemkimin bilmemnesine harcanıyor. 2- Harcanan az bir miktar da doğru kişilere ulaşmıyor. Türkiyede tek bir tartışmasız fon, destek, festival vs gösterin bana. Jürisinde olmaması gereken bir kişinin olmadığı tek bir örnek! Yoktur. Çünkü, kimin bu tip şeylerde jüri olması gerektiğini de bilen yok!

O bahsettiğin kısa filmleri çekenlerin filmlerinden örnek versene bana, gerçekten çok merak ettim. Ben cayır cayır, yana yana kısa film başyapıtı arıyorum. Kİtaplaştıracağım ciddiyim. 🙂 Hangi kısayı izlesem hayalkırıklığına uğruyorum. Kim ne çekmiş de uluslararası arenada ödül almış? Hani nerde? O beceride iseler de çekmiyorlar çünkü ödemeleri gereken kiraları, doldurmaları gereken bir buzdolapları var. BEnim de söylediğim bu zaten. Adam yok demiyorum. BU adamlara destek yok! Reklam çek, para kazan, hayatını sürdür. Bu işte. Sorun bu!

Biz, açlıkla terbiye edilmiş bir neslin, açlık korkusu ile terbiye edilmiş çocuklarıyız... Tanıştığım para sorunu olmayan kısacı yok ki bizim ortamdaki hemen herkesi de az çok tanıyorum. Para sorunu olmayanın da hayatla, üretmeyle, başarıyla derdi yok! Anlamadığım şey bu! "Param olsa yaparım!" "Param var, neden yapayım?" diye bir kısır döngü... Genelde kısa film, (daha önce de dediğim gibi) kişisel eziklik yakıtı ile yapılan bir iş olduğundan, parası olanın bu ezikliğini tatmin etmesi daha kolay. Al bi jip, konu kapandı. Var mı tandığınız trilyoner bizim ortamda? Yok! Aramızda çok zengin birileri varsa da onlar da yeteneksiz. Çünkü hem zengin hem çok yetenekli olsalar şimdi onların üretimlerini hepimiz duymuş olurduk. Bizler bir anlamda ezik kişileriz. Sosyal, psikolojik, kişisel anlamda demiyorum, yanlış anlamayın. Sanatsal üretim, kayda değer birşeyler söyleme ve üretme anlamında eziğiz. Kİmsenin bize kulak astığı yok bir anlamda. Önemsiziz ülke ve sinema sektörü için yani. Söyleyecek şeylerimiz var ama onları söylemeye sesimiz yetmiyor. Ya ekonomik sebeplerle üretememekten ya da ekonomik sorun yok ise söyleyecek birşeylerimiz olmamasından.

İkisine de ulaşan zaten buralarda durmuyor! Çünkü ezikliğini üzerinden atmış oluyor! Gittiği yerin ise ancak egosuna ve kendi cebine hayrı oluyor. Ülke sinemasına değil.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 23/05/2012 11:25 pm
(@halostendap)
Gönderi: 0
 

Anlaşamadık mı? Sohbete devam o zaman:
Altyapılı endüstriden kasıt stüdyo. Yatırımcının her seferinde tekrar tekrar para yatırmayacağı, filmin ne de olsa yüzde şu kadarı stüdyoda çekilecek diye rahat düşünebileceği oturmuş yapı bir nevi. Yani işi sinema yapımı olan adamların sektöre güvendiğini, kazandığını işine yatırabileceğini gösteren sürdürülebilir film yapımı. Ama kimse tezgahını kurup da sonra çok film çekeceğiz zaten diye bakmıyor. Her şey tek atımlık. ya tutarsa - ya tutmazsa anlayışına göre.

İşte bunun sebebi, ülkede yeterli miktarda, sğalam iş çıkarak bir sinemacı kitle yok... Hala birileri deniyor, oluyor olmuyor vs. Kalifiye sinema üreticisi yok. YAzan, yönetmen vs. Neden? Çünkü yapımcı tayfa, kimin sürekli adam gibi film üretebileceği konusunda fikirsizler. Tutturabilen, ağzı laf yapan bütçeyi kapıyor. Sinema yazarları, karikatüristler, televizyoncular, şarkıcılar falan uzun metraj çektiler bu ülkede. İLker Canikligil çekeceğine Teoman çekti... Neden? Çünkü Teoman ünlü... TAnınıyor. Ama sinemacı değil aslında, yetenekli de değil. Ama İlker Hoca on numara sinemacı. Adam ömrünü görsel sanatlara, digital teknolojilere vermiş. Neden Teo çekiyor da İlker çekemiyor? Çünkü yapımcı tayfa fkirsiz. İlkere destek vereceğine gidip savaş Ay'a veriyor. Neden? Çünkü Savaş Ay meşhur ve apzı laf yapar. Yapımcıyı ikna edecekkarizma var. Sonuç: Savaş Ay da s.çıyor tabii ki. Ne olu şimdi? O yapımcı, sinema yapımcısı değil ki aslında. Sinemadan anladığı falan yok. İşte bir önceki yazımın başlarında yazdıklarım bu noktayı işaret ediyor. Tekrar etmeyeyim.

Akıllı insan dediğim yapımcılar, yatırımcılar yok bu ülkede. Varsa da o işi yapanlar böyle değil. Çünkü, bu aşamada akıllı yatırımcı dediğin adam, yetenek avcısı anlamına gelir. Geleceği parlak, genç sinemacıyı keşfeden. Bize bu laızm. Ama bu, normalde "yapımcı" demek de değil ki... Ayrıca, bir projenin yapımcıya ne kazandırıp kazandırmayacağnı bu ülkede anlamak zor değil. ecep İvedikimsi işler her zaman para yapar. Bunu bilmek mesele değil. Mesele, bizi uluslararası arenada başarılı kılacak hem de bu yolla yapımcısına euro kazandıracak projeyi seçebilmek. Onun da bir örneği olmadığından girişen olmuyor bu işe...

Yeterince para var. Hatta bence fazlası da var. Gökbakarlar İvedik serisinden 30 trilyon kazandılar en az. Cem Yılmaz, Faruk Aksoy... Daha birçok yapımcı trilyonlar kazandılar. 1 trilyon yatırsan 5 tane gence düşük bütçe ile aslanlar gibi uzunb metraj çektirirsin. Selçuk ÇAlgı Çengiyi 30.000 liraya çekti. Özgür Bu Bir Soygundur'u neredeyse parasız çekti. Eray Monolog'u neredeyse bütçesiz çekti. Benim üç kuruşa çekilebilecek bir sürü projem var. Sen ver Selçuk'a, Özgüre, Eray'a ne biliim daha birçok dostumuza 100.00 tl bütçe, bak neler yapıyorlar! Sen ver bana 50.000 tl. İki tane uzun çıkarmazsam kolumu keserim... Bu paralar Cem Yılmazın, Teomanın, Okan Bayülgenin bir alışverişte yediği paralar. O nedenle para yok gibi bir srunu kabul edemiyorum ben dostum... Ha, Büyük İskender çekmezsin, eyvallah. ama sana bir çırpıda 10 tane film sayarım, bizim bütçelere denk gelen Hollywood bütçeleri ile çekilmiş... YAni, ülkemiz genç sinemasını besleyecek para var. Ama o para 1- geleceğe yatırıma harcanmıyor, Yılmaz Erdoğanın jipine, Cem Yılmazın ferrarisine, Şahanın havuzlu villasına, bilmemkimin bilmemnesine harcanıyor. 2- Harcanan az bir miktar da doğru kişilere ulaşmıyor. Türkiyede tek bir tartışmasız fon, destek, festival vs gösterin bana. Jürisinde olmaması gereken bir kişinin olmadığı tek bir örnek! Yoktur. Çünkü, kimin bu tip şeylerde jüri olması gerektiğini de bilen yok!

O bahsettiğin kısa filmleri çekenlerin filmlerinden örnek versene bana, gerçekten çok merak ettim. Ben cayır cayır, yana yana kısa film başyapıtı arıyorum. Kİtaplaştıracağım ciddiyim. 🙂 Hangi kısayı izlesem hayalkırıklığına uğruyorum. Kim ne çekmiş de uluslararası arenada ödül almış? Hani nerde? O beceride iseler de çekmiyorlar çünkü ödemeleri gereken kiraları, doldurmaları gereken bir buzdolapları var. BEnim de söylediğim bu zaten. Adam yok demiyorum. BU adamlara destek yok! Reklam çek, para kazan, hayatını sürdür. Bu işte. Sorun bu!

Biz, açlıkla terbiye edilmiş bir neslin, açlık korkusu ile terbiye edilmiş çocuklarıyız... Tanıştığım para sorunu olmayan kısacı yok ki bizim ortamdaki hemen herkesi de az çok tanıyorum. Para sorunu olmayanın da hayatla, üretmeyle, başarıyla derdi yok! Anlamadığım şey bu! "Param olsa yaparım!" "Param var, neden yapayım?" diye bir kısır döngü... Genelde kısa film, (daha önce de dediğim gibi) kişisel eziklik yakıtı ile yapılan bir iş olduğundan, parası olanın bu ezikliğini tatmin etmesi daha kolay. Al bi jip, konu kapandı. Var mı tandığınız trilyoner bizim ortamda? Yok! Aramızda çok zengin birileri varsa da onlar da yeteneksiz. Çünkü hem zengin hem çok yetenekli olsalar şimdi onların üretimlerini hepimiz duymuş olurduk. Bizler bir anlamda ezik kişileriz. Sosyal, psikolojik, kişisel anlamda demiyorum, yanlış anlamayın. Sanatsal üretim, kayda değer birşeyler söyleme ve üretme anlamında eziğiz. Kİmsenin bize kulak astığı yok bir anlamda. Önemsiziz ülke ve sinema sektörü için yani. Söyleyecek şeylerimiz var ama onları söylemeye sesimiz yetmiyor. Ya ekonomik sebeplerle üretememekten ya da ekonomik sorun yok ise söyleyecek birşeylerimiz olmamasından.

İkisine de ulaşan zaten buralarda durmuyor! Çünkü ezikliğini üzerinden atmış oluyor! Gittiği yerin ise ancak egosuna ve kendi cebine hayrı oluyor. Ülke sinemasına değil.
Anlaştık , eziğiz biz :DDDD

insta https://www.instagram.com/morehalityalcin

 
Gönderildi : 24/05/2012 12:17 am
(@bager)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Aslında Görkem çok değerli şeyler söylüyor arkadaşlar, anlamaya çalışırsak... Bu konulardan hepimiz şikayet ediyoruz ama hemen hemen hepimizde, birşeyler yapmaya çalışmıyoruz'!'.
Mesela kısa kısa diyoruz da. herkes iyi olduğu alanda kendisini önerse, zaten gözlemlediğim kadarıyla burada herkes birbirini uzun zamandır tanıyor.. Uluslararası yarışmalarda ses getiren bir projeyi hep birlikte neden yapılmasın ki? Yani neden olmasın? Ülke'nin sinemasının başarıya açlığı varsa, neden herkes elini taşın altına koyarak birşeyler olmasın? Birilerinin kalemi iyidir, birilerinin kadrajları, birilerinin oyunculuğu vs. Biliyorum, kimileri ütopik gibi görecektir ama değil, yapılabilir! Herkesin muhakak birbirinden öğreneceği çok şeyi vardır...
Arkadaşlar; son senelerde giderek dijitalleşen ve ucuzlayan hareketli görüntü üretimi ( film çekimi ) de giderek KOBİ’leşti. Büyük bütçeli ve popüler çok az film hariç, sinema filmlerimiz artık %90-95 oranında bu KOBİ türü küçük şirketler tarafından yapılıyor. Olumlu veya olumsuz yanlarını tartışabiliriz. İlk anda bir özgürlük alanı gibi görülen film çekimleri, aslında bu süreçte tamamen zarar veriyor denilebilir. Çünkü, eleştiriler çoğu bir karakterde toplanan senarist/yönetmen/yapımcının kendi/öznel bakışıyla sınırlı kalmakta veya yakın arkadaş/dostların (genellikle gerçeği söylemeyen) yüzeysel bir eleştirisinden öteye geçememekte...

Duvarlar… Görüyor musun? Duvarlar yükseliyor. Şşşşş, bağırmayı bırak sessiz ol! Bak bak, duvarları daha çok yükseltiyorlar...

 
Gönderildi : 24/05/2012 12:52 am
(@tolga-depo)
Gönderi: 0
 

Görkem aynı makalelerin farklı paragrafları yazıyoruz. Ben idealden bahsediyorum. Böyle olursa ancak olabilir gibilerinden. Ben de mevcut durumun farkındayım, ara ara da yazmışım. Hem ben genel konuşuyorum. Mevzu ülke sineması. Değerlendirilmeye alınmayan kesim de ülke sineması mevzuları içinde sayılabilir ama "sonuç"ta yer almazlar. İkili ilişkilerle olup biten projeler, magazine yaslı pazarlama anlayışı, tek cümlelik filmler falan bunlar bilindik şeyler.

Ülke sineması deyince ülkenin sinemaya nasıl baktığını da göz önünde bulundurmak gerek. Türkiye'de sinema eğlence sektörünün bir parçası. İran'da sanat, Amerika'da bacasız sanayi, Hindistan'da öteki dünya. Türkiye'deki sinema salonlarının büyük kısmının artık AVM'lerde bulunması, kapitalizmin tadını iyice alan halkın toplu eğilimleri, yerli filmlerin gişe sayısının ve toplam gişe sayısının her yıl artarak gitmesi, sinemanın hala en hızlı para kazandıran işlerden biri olması gibi nedenlerden dolayı Türk sineması gelişecektir. Diğer sinema uğraşçılarının (Forumdan ve değerlendirme dışı kalanlardan bahsediyorum.) bu duruma etki edebilecekleri bir şey yok. Çünkü mevzu özünde ağır kapital.

Düşük bütçe örneklerine gelince, bütçe - yapım mevzularına uzak değilim. Ben de çektim geçen sene belki hatırlarsın Temmuz'da, buradan haberini paylaşmıştım. 30.000'e falan mal oldu son haline kadarkiyle. Selçuk'un bütçesi gibi, yani, tam bütçe bu değil ve açıklayamam. Sadece pazar sonrası ödenecekler var diyeyim. Ama ben yaptığımızı ülke sineması içinde değerlendiremiyorum. Bunlar münferit girişimler. Cesaret isteyen, birçok şeyi göz ardı etmeye neden olan, delicesine yoran, en sonunda da filmden çok filmin içine dahil ettiğin insanların sorumluluğunu - baskısını hissettiğin girişim.

50.000'e iki uzun metraj çok göreceli kavram. 50.000 kenarda dursun, mobese kayıtlarından kurgulayıp binlerce uzun metraj da yapabilisin. Ben hala aynı şeyi söylüyorum. Çok başarılı kısa filmci ülke sineması için sadece bir bireydir. Örnek de istemişsin ama kendin örnek vermişsin: İlker Canikligil. Çok iyi bir kısası yok muydu Onun.

Ezik olduğumuz görüşüne de sonuna kadar katılıyorum.

 
Gönderildi : 24/05/2012 1:02 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Eyvallah tolga depo... yanıldığını düşündüğüm birşey yok gibi.
Filmini görebiliriz umarım. Şööle kimsenin okumayacağı 7 sayfa bi inceleme yaziim de pasım gitsin. KAç zamandır yazmıyorum bişiler. 🙂

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 24/05/2012 1:13 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Bu arada, son bir not: mobesa kayıtlarıyla çekilmeye ve kurgulanmaya "uygun" başyapıt da vardır! Ben, parasız da olsa, iyi film çekmekten bahsediyorum. Parasız çekmeye uygun proje yazmak ve üretmek... Bunu Cem Yılmaz yapamaz! Sen yaparsın, ben yaparım...

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 24/05/2012 1:20 am
(@tolga-depo)
Gönderi: 0
 

İyi dileğin için sağol Görkem. Filmin müzik işi kaldı, ses - müzik stüdyosunda şu an, yapılıyor. Sinema filmi halini görebileceğiz büyük ihtimal. İncelemeni okuma fikri bile heyecan verici.

"Parasız çekmeye uygun proje yazmak ve üretmek." Benim başlangıç noktam buydu. Öyle de devam ettim. Ama parasızlık filmin zenginliğine ister istemez olumsuz yansıyor. Plan, zaman, üstüne düşünme vs. o olumsuzluğu alır kanısındayım ama o rahatlığı bulmak da zor.

 
Gönderildi : 25/05/2012 1:00 pm
 HHK
(@hhk)
Gönderi: 0
 

İyi dileğin için sağol Görkem. Filmin müzik işi kaldı, ses - müzik stüdyosunda şu an, yapılıyor. Sinema filmi halini görebileceğiz büyük ihtimal.

Çok iyi bir haber aldık arada... Ne zamandır beklemedeyiz 😉

- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)

 
Gönderildi : 25/05/2012 8:56 pm
(@x_y_z)
Gönderi: 11
 

amerikan ana akım filmlerine özenmeyi bırakmak.

 
Gönderildi : 22/11/2012 7:57 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

amerikan ana akım filmlerine özenmeyi bırakmak.

Onun yerine Avrupa festival filmleri formatına özenmek değil mi?
Bu ülkede Amerikan ana akım sinemasına özenen filmlerden çok diğer filmlere özenen filmler çoğunlukta oysa ki. Bence biraz ezbere konuşuyoruz konu buraya gelince.

 
Gönderildi : 22/11/2012 2:32 pm
 HHK
(@hhk)
Gönderi: 0
 

amerikan ana akım filmlerine özenmeyi bırakmak.

Onun yerine Avrupa festival filmleri formatına özenmek değil mi?
Bu ülkede Amerikan ana akım sinemasına özenen filmlerden çok diğer filmlere özenen filmler çoğunlukta oysa ki. Bence biraz ezbere konuşuyoruz konu buraya gelince.

+1

Bir de özenti de tartışılabilir. Zira özenti odağı olan Avrupa Sineması'na bakıldığında bariz farklılıklar görünebiliyor. Hele hele uzun ve altyapısız kadraj planları ve dramtiği zayıf yapıları göze batan unsurlar, bunlar rahatlıkla farkedilebiliyor...

- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)

 
Gönderildi : 22/11/2012 4:39 pm
(@x_y_z)
Gönderi: 11
 

amerikan ana akım filmlerine özenmeyi bırakmak.

Onun yerine Avrupa festival filmleri formatına özenmek değil mi?
Bu ülkede Amerikan ana akım sinemasına özenen filmlerden çok diğer filmlere özenen filmler çoğunlukta oysa ki. Bence biraz ezbere konuşuyoruz konu buraya gelince.

+1

Bir de özenti de tartışılabilir. Zira özenti odağı olan Avrupa Sineması'na bakıldığında bariz farklılıklar görünebiliyor. Hele hele uzun ve altyapısız kadraj planları ve dramtiği zayıf yapıları göze batan unsurlar, bunlar rahatlıkla farkedilebiliyor...
arkadaşlar dediğimdeki amaç genel olarak özenmeyi bırakmaktı. avrupa filmlerine de özenmeyeceğiz tabii ki. kendi özgün tarzımızı yaratabilmeyiz. fransız yeni dalgacıların , italyan yeni gerçekçilerin yaptıkları gibi. biraz deneyci olmalı yönetmenlerimiz. Bunu zamanında lütfi akad, metin erksan, halit refiğ gibi yönetmenlerimiz yapmaya çalıştılar başarılı da oldular ama gelgelelim sansürlerden baskılardan kurtulamadılar. filmleri izlenmediği için aç kalmamak için popüler filmler yapmak zorunda kaldılar. ve sonra yitip gittiler. bunların tartışılması lazım . sanatçıya destek olunmalı bir ülkede en önemli ölçüt budur aslında 🙂

 
Gönderildi : 23/11/2012 6:19 am
(@muhammeta)
Gönderi: 0
 

Sinema en kapitalist sanattır. Sinema en büyük reklam aracıdır. Sinema paranın bizzat kendisidir. Sinema ile işçi-emekçi-köylü'nün haline milleti ağlatırsın ama çare olamazsın.
Bakıyosun, adam cannesda en iyi ödülü almış ama hiçbirimiz beğenmiyoruz, başkası yine cannesda en iyi kısa ödülünü aldı adını bile hatırlamıyoruz. Seneye birimiz oscar alsa emin olun yine değişen bir şey olmaz.
Türk sineması diye bir kavram başlı başına saçma. Olay, kim Türk, neresi Türk yurduna kadar saçmalayabilir. Anadolu burası. Yol geçen hanı. Kültürler kaynaşması mı dersiniz yozlaşması mı, orasını bilemem ama memleketimizde karışık bir hal var yaradılışı gereği. Ve bu herşeyimize doğal olarak yansımış durumda. Demokrasimizde kör topal, üniversitelerimizde, siyasetimizde, müziğimizde, sinemamızda. Herşeyimiz arada kalmışlığa mahkumdur. Bu coğrafyadan kimse özgünlük falan beklemesin çünkü olmayacak. Her zaman doğu ile batı arasında bir yerde olacağız. Ne Bollywood olacaz, ne Holy. Ne İran olacaz, ne Fransa. Hep arasında kalacaz. Arri kameranın altına tahta tripodlar koyacaz. Fransız züppesi gibi bakan oyuncalarımız, Afgan mülteciler gibi yürüyecek.
Kısa keseyim azizim, bizden bir halt olmaz demiyorum, bizden özgünlük, kendine haslık, işte bu kareler Türk sinemasının karakteristik özelliğidir diyecek yapıtlar çıkmayacaktır. Böyle bir ahval ve şeraitte başarı ölçütü, sürekli o sektörün en iyisi ile kendimizi mukayese etmektir. Gelişmekte olan bir ülke olarak, her alanda sürekli gelişmekte olan ülke sınıfında kalacağız. Onun için gelişmişler hep gelişmiş kalacak ve bizde başarı ölçütümüzü onların başarılarıyla karşılaştıracaz diyemedim ya la 🙂

"Su Akar, Yatağını Bulur."

 
Gönderildi : 23/11/2012 6:59 am
Sayfa 2 / 3
Paylaş: