teknik bilgim olmadağından eleştiri yapamam ama bir izleyici olarak rahatlıkla izlerken keyif aldığımı söyleyebilirim. Samimi anlatım ve keyifli söyleşiler falan çok güzel olmuş.

Ne taktın frizbiye be arkadaş 🙂

Anlatıcı yani bildiğimiz senin sesin çok temiz, ama sanki garip bir eko var, arkaya biraz hışırtı eklesen diğer konuşmacılar çıktığında duyduğumuz sesle arasında bir benzerlik olacağından bu kadar kulak tırmalamaz. Çok nasıl desem heyecansız konuşmuşsun bir de yani sanki bir spordan değil de daha üzücü bir olaydan bahsetmişsin gibi ne biliyim, prompterdan okuyorsun gibi.

Başına ufak bir animasyon yapıp oyunun kurallarından bir bukle bahsedebilirsin, birileri seviniyor bir şeyler oluyor ama ne olduğu hiç anlaşılmıyor.

- A lot of cool people play ultimate. (bu söz belgeselin adı olmalı)

Şu sürekli futbol ile karşılaştıran çocuk ne abi? ben olsam o bölümleri çıkarırım, bu sporun özündeki iyilik ve hakemsizlik durumu ile çelişmiyor mu? ultimate'in başka bir sporla karşılaştırılmaya ya da ondan daha üstün ve ya altta olmaya ihtiyacı mı var? (Baştan çocuğun futbol kariyerini de bu durum için ekledin diye düşünüyorum)

Sorular

- Bu sporu yapan herkes neden bir nick kullanıyor?
- Bu nicklerin hikayesi ne?
- Bu sporu yapanlar nasıl örgütleniyor?
- Ben bu sporu nasıl yaparım?
- Bu sporda federasyon ligler klüpler vs.'mi var yoksa sadece turnuvalar mı oluyor?
- Ben ELTON kim lan?

Ortalama bir izleyicinin aklına gelen ilk sorular yukarıdaki gibidir.

Çok klasik bir belgesel nasıl olması gerekiyorsa öyle olmuş, belki de seni tanıdığım için bu kadar acımasız oldum lakin, açıkçası senden daha iyi ve daha orjinal bir iş beklemek benim hakkım, insanlara olan çemkirmelerini ve kavgalarını hatırla Düd 🙂

Aşağıdaki cevap ili'nin eleştirisini kaldıramamışım gibi algılanabilir, alakasyı yok, ili'yle bizim bir geçmişiz var, böyle içli dışlı insanlarız biz, o samimiyetimizden bu :).

Bu belgeseli izleyenlerin büyük kısmı, özellikle de Türkiye'dekiler böyle bir sorun varolduğunu geçtim, varolabilme ihtimalinden bile haberdar değiller. Şimdi böyle bir kitleye, 20 dakikada bir şeyler anlatmak zorundasın. Oyunun kuralları pilotta vardı (proje olduğundan önce pilot yapmam gerekiyordu), daha sonra çok da önemli olmadıklarına karar verdim, birazcık anlatmak iyi olurdu, nasıl sayı yapılır vs. gibisinden ama yapmadık işte, öküzlük.

O çocuk niye devamlı futbolla karşılaştırıyor? Çünkü futbol Amerika dışında dünyanın her yerinde bilinen, ilgelenmeyen insanların bile temel kurallarını bildiği bir spor. Dolayısıyla seyirciye bildiği bir şeyle kıyaslama imkânı tanıyabilmek için futbolla kıyaslanıyor spor, futboldan ultimatea geçmiş bir insanın arada gördüğü farkları dinliyorsun.

Mesela şu ki açıkcası benim amacım sporu olduğu gibi tanıtmak değildi, nasıl oynanır nasıl yapılır değildi amacım. Amacım bu spor için pek çok şey feda insanları göstermek ve onların bunu neden yaptığını anlatmaya çalışmak. Hepiniz ara sıra halı sahaya gidiyorsunuz ama hanginiz haftalık halı saha maçlarınız için haftada 4 gün antrenman yapıyor? Takımının forması için 200 lira para harcıyor? Kendi ülkesini dünya kupasında temsil edebilmek için binlerce lira, senelik izin ve vaktini harcıyor?

Belgeselin amacı bu spor için bunları yapan insanların bunu neden yaptığını çözmek, dolayısıyla belgesel kuraldan çok insanların sporla ilgili ne düşündüklerine odaklanıyor. Ben bu sporu burada anlattığım sebeplerden dolayı inanılmaz bir bağlılıkla seviyorum. Nasıl sayı yapıldığı çok önemli değil.

Bu sporda değil her sporda lakap kullanımı çok yaygındır. Bu sadece Türkiye'de pek yaygın değil, NBA oyuncularından futbolculara kadar kullanılır bu da dediğim gibi bizde 2 3 örnek dışında yaygın değil. Ben buradaki bazı takım arkadaşlarımın adlarını hâlen bilmiyorum. Öyle bir gelenek işte bu.

Lakapların hikâyesi kayıtta var da uzun olduklarından belgeselde yerleri yok, uzun metraj olaydı koyardım belki.

Bu sporu yapanlar nasıl örgütleniyor sorusu aklına geliyorsa bir seyircinin bu güzel, hedefim buydu, merak et, araştır, aramıza katıl.

Bu sproun federasyonları var, bir yerde alt yazı olarak bile geçiyor, gözünle izlesen görecekmişsin :). Gerçi kaldıracağım o altyazıyı çeşitli sebeplerden de dediğim gibi bunlar benim yola çkarken cevaplamayı düşündüğüm sorular değildi.

Bu belgeseli izleyen onlarca kişi arasında bu soruları soran da ilk sen oldun :D.

Dış sesim konusunda bir şey diyemiyorum çünkü katılıyorum. Belki el atarım ona da son düzeltmede, bakalım.

Acımasızlığı severim hacı bilirsin, ben de acımasız eleştiririm. Açıkcası bu cevapları yazma gereğinin doğması belgeselin tam olarak başarılı olamadığını gösterir, dolayısıyla üzücü. Ama en azından sporu tanıtıyoruz, hayırlısı :).

zayt gast 4 şerefsiziyn. Ali düşenkalkar gibi seslendirmişin mübarek. O değil de bu oyun futboldan daha zevkli ve estetikmiş valla. İngiltere'nin o boğuk havası da olmasaymış daha sevecektim. İlişme adama ili bu adam bu spora merak sarmadan önce yarım dünya geziyordu. Kıvanç tatlıtuğ gibi oldu şimdi. Olum bunu bi de Türkçe seslendirelim hemen götürüp TRT okul'a veya iz tv ye satak 🙂 kırışırız ama.

Olum bunu bi de Türkçe seslendirelim hemen götürüp TRT okul'a veya iz tv ye satak 🙂 kırışırız ama.
Haha, oluru var diyosan yapalım dönünce, Duygu kızı seslendirir, sen elemanlardan birini, sickman diğerini falan, yaparız bu işi, sonra gelsin paralar 🙂

Olum sami gibi cevap vermen gerekiyordu: "bakarız, bakarız"

Olum sami gibi cevap vermen gerekiyordu: "bakarız, bakarız"
Sen bir çay koy da..

Çalışmanızı izledim ve beğendim elinize sağlık. Keşke ingilizcem daha iyi olsaydı. Dikkat ettiğim çoğu noktayı anlayamadım 🙂

ula ne diyor bu gavurlar?
Tabi bu işin espirisi...
İngilizce bilmediğimden bir b.k anlamadım. Sporun kendisini(adını hatırlayamadım) sevdim ve ilgi duydum. Hadi beni camiaya soksana? Çekimler, kadrajlar oldukça iyi... Klasik bir belgesel olmuş fikri yerinde, kadrajların iyiliği belgeseli klasiklikten kurtaramamış. Anlatıcı olarak, belki bir kadın olsaymış dahada etkileyici olurmuş. Bunun Türkçe versiyonunu da bekliyoruz, eline sağlık başarılar...

Düd, öncelikle belirtmem gerekir ki belgeselini izleyeli epey oluyor ama o zaman yaşadığım dumur durumu yüzünden yorum yapamamıştım, açıkçası belgesel tarzı değil kurgu tarzı kısa film bekliyordum senden...dumur olma sebebim bu, belgeselin çok güzel olmuş, eline gözüne sağlık, tabi hepsini anlayamadım, o derece gelişmiş değil ingilizcem 🙂

boyle bir spor için cok klasik cekimler olmuş bence, bir de ben sanırım daha ust seviye bir sey bekliyordum senden. Konu ve anlatım bence fena değil ama resim sahne geçişleri vb sarsıntılı kamera ve dusuk cozununurluk iyi olmamış, roportajlar için bright lowerthird ve daha bright goruntuler, daha agresif toplantı-topluluk-saha çekimleri bekliyordum belkide, belkide discovery vb kanallarda ust kalite işlere gozlerimiz alıştı hic bir sey begenmez olduk. Belkide diyorum cunku aslında vimeoda ya da bir kanalda tesadufen yakalamış olsam bile devamını seyredebileceğim bir iş olmamış. Pilot olarak ya da hedef konsept olarak zaten bilenin iyi bildiği sporla ilgili bir seyi seyredecek insanlar hedefleniyorsa o başka tabii, ama bilmeyeni cezbedecek merak uyandıracak sporu seyretmeye anlamaya teşvik edici bir cekiciliği yok. Tabi ingilterenin boguk havasını da ekleyebiliriz bu duruma. Daha agresif = cok kısa aralıklarla kamera acılarının değişimi mesela roportajı iki ya da 3 kamera ile cekmek birisi yuze ( face) sabitken diğeri karakterin kolundaki dövmeye ya da spora ait sporcunun taşıdığı bir maskota sabit gibi surekli değişken goruntulerden bahsediyorum. Ayrıca doğru bir netlikte ve biraz daha dark karanlık ve canlı renk skalası ile ingilterenin boguk havası cok guzel gorunen bir halede dönüştürülebilir. Haliyle ulkedeki hersey ıslak ve parlak ...

Maç görüntüleri eleştirisine katılıyorum, filmdeki açılış ve müzikli kısım dışındaki tüm maç görüntüleri SD arşiv görüntüleri. Ne yazık ki hiçbir arkadaşım da yardıma gelemeyince, e kendim de oyuncu olduğumdan ve ciddi turnuvalara hazırlandığımızdan neredeyse hiç düzgün maç görüntüsü çekemedim. Arşiv görüntüleri de ne yazık ki bayağı kötü, ancak hiçbir şey koymamaktan iyiydi.

Röportajlarda tek kamera olması da aynı dert, tüm arkadaşlarım son dakika sattı, sadece tek röportaja çift kamera girebildik, o da bir röportajda çoklu açı kullanıp diğerlerinde kullanmamaktansa hiç kullanmamayı tercih ettim mecburen, o da elde patladı.

Tabii bunlar mazaret değil, dediğin gibi filmi kötü gösteriyor. Ben de kendimden daha iyisini beklerdim, İngiltere pahalılığı ve fazla arkadaş olmayışı baltaladı işte, burada olsa sırayla arayabileceğim 8 10 insan var, orada 2 tane vardı ikisi de satınca kaldım öyle. Eldeki de bu oldu.

Amacım sporu tanıtmak değil, sporun arkasındaki felsefeleri anlatmak idi, o nedenle kural tanıtımı veya kuralları anlamaya yarayacak şeyler yok filmde, ilk pilotunda vardı ancak sonradan çıkardım. İlgi duyan zaten kendisi daha fazla araştırarak onlara erişebilir, izleyeni araştırmaya teşvik etmeyen belgeselleri başarısız bulduğumdan kendim böyle bir yolu bilerek tercih ettim. Neredeyse herkes "keşke bir kuralları anlatsaydın" dese de ben yine de kararımın arkasında duruyorum. Bir tercihti, yaptık bir kere :).

Gerisi kişisel görüşlerinden bana yorum yapmak düşmez.

Teşekkürler yorumların için.