Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı araştırmaya göre toplam nüfusu 7 milyon olan Azerbaycan’da kitaplar 100.000 tirajla basılıyor. Türkiye’de bu rakam 2000- 3000 civarında. Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen kitap alımı 100 doların üzerinde, Türkiye’de ise 10 doların altında.
Japonya’da yılda 4 milyar 200 milyon kitap basılıyor, Türkiye’de ise 23 milyon. Türkiye’de 100 kişiden sadece 4,5 kişi kitap okuyor.
Japonya’da yılda kişi başına düşen kitap sayısı 25, Fransa’da 7 olurken, Türkiye’de ise yılda 12 bin 89 kişiye 1 kitap düşüyor. Birleşmiş Milletler İnsanı Gelişim Raporu’nda da Türkiye, 173 ülke arasında 86. sırada.
Kitap okuma üzerine biz ne yapabiliriz diye düşünen arkadaşımın filmi.
Kitap/The Book
[vimeo] http://www.vimeo.com/12670894 [/vimeo]
iletişim: [email protected]
Filme bakmadımda Türkye'de kitapların az okunuyor gözükmesinin bir sebebide herkesin birbirine kitap vermesi dedilerdi. Bizde kimse kitap almıyor. biri bi kitap aldımı 10 kişiyi geziyor zaten hesabı. Ayrıca Azerbeycan pek inandırıcı gelmedi. İyice kapitalist olduklarından beri kalem tutanda okuyanda kalmadı.
Benim için ilginç bir deneyim oldu bu film. Fİkir olarak çok iyi denebilir. Bazı oyunculuk ve yönetim aksaklıkları olsa da genel olarak iyi ya da iyiye yakın bir film.
Ancak bana göre en büyük sorun şu ki: kitap ne dosttur, ne sevgilidir ne de "ben"dir. Kitap, bilginin depolanabildiği çok çeşit materyalden biridir. Kitap bir kağıt topudur. Bir haznedir, bir poşettir, buzdolabıdır, sandıktır, hard disktir, kotun g.t cebidir. "Kitap okuyun" söylemi ile "flash disk okuyun" söylemi arasında hiç ama hiçbir fark yoktur. Kitabın bizleri bilgisayardan, dergiden, televizyondan uzak tutmaya hakkı zaten yoktur. Şu "kitap okuyun!" lafı kadar antipati duyduğum çok az kalıp var. Tek bir kişiden "bilgilenin" lafını duymadım ama "kitap okuyun" lafını tiksinecek kadar duydum. Kitap okuma eylemi, bilgilenmekle özdeşleşti gitti.
"Türkiye kitap okumuyor!" Eğer bu cümle, "Türkiye cahil" sözünü sembolize eden birşey ise de (tabii ki öyle, buna bir itirazım yok) genç cahil biri, cehaletten kurtaracak seviyede bilgiyi kitaplardan almaya çalışırsa bu milyon sayfa kitap okumasını gerektirir. Bilgilenmek ve kültürlü bir adam olmak için kitap okumak, gölde demlik poşeti kullanmak gibidir. Kitap okumak eğlenceli bir faaliyet olmadığı sürece (eğlenme ve bilgilenme bir arada olamaz demiyorum tabii ki, olur ve en güzeli budur) zaten icra edilmesi olanaksız bir çabadır. Kötü bir filme, sadaca bakarak (çok az enerji harcayarak yani) 1,5 saat katlanamayan normal insanın, 300 sayfa gerzek yazıyı, saatlerce hatta günlerce okumasını istemek, 25 saatlik bir Martin Brest filmini 5 kez izlemesini istemek demektir. Adamı gebertir. Okuyup bitirdiğim kitap kadar bir kısmını okuyup kenara fırlattığım kitabım var.
Tekrar söyleyeyim: mesele cehalet, bilgi alma vs. değil. O açıdan ülkemizle ilgili rahatsızlıkları her sorumlu ve bilgiye değer veren insan gibi paylaşıyorum. Ama her kitap okuyana filozof, kitap okumayana da gerzek kulbu takılması doğru değildir. Büyük ölçekteki "ülkemizin kitap okumuyor olma durumu"ndaki rahatsızlığına tutturulan bakışı ben de savunuyorum. Ama küçük ölçekte kitap okumayla bilgi edinmenin özdeşleşmiş şeyler olmasını da kabullenemiyorum.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
O kadar çok dandik kitap var ki piyasada artık almaya korkuyorum ben. Kapaklara, tasarıma verilen emek içeriğe verilmemiş bir dolu kitap var. Türkiye'de kitap okunmuyor geyiğinin, beetlejuice'in söylediği elden ele geçme durumu ve korsan mevzusunu pas geçip "Türkiye'de şu kadar kitap okunuyor kişi başı" diye hala söylenmesini anlayamıyorum. Burası Japonya değil kardeşim, burada işler başka türlü yürüyor bazen, ne yapalım. Ama başa döneyim okunacak kitap basılmış yeni bu sene bissürü diyebileceğim bir sene olmadı hiç.