Hiçbir festivalde internette yayınlanma - daha önce internette yayınlanmışsa şöyle şöyle olacak- ile ilgili bir ibare görmedim. Ama nedense kısa filmciler hep saklıyorlar filmlerini 😛 Belki büyüsünün kaçtığını düşünüyorlardır, ondan olabilir. Bir de festival jürisinin ilk izlediği bir filmle daha önce internette izlediği film arasında kafasında şekiller oluşuyor. Nedense internette yayınlanan film değersiz - he o film mi evet rastgelmişti izlemiştim- yaftasını üstüne alıyor. "Rastgelmişti"nin altında önemsememe, olmasa da olur bir tavır oluyor. Bu da film açısından pek de hoş olmuyor. Şekilci milletiz vesselam. Ben de yapıştırdım etiketi adamlara 🙂
Bir de afişte ışık kısmında Ad Soyad var, makara mı o gerçek mi? Bizim okulda da Bizimiçin Savaş diye bir çocuk vardı. O geldi aklıma, eski günleri yâd ettim.
Bekliyoruz filmi, her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsa. Yok havada ve ya karada. Yok her ne şekilde olursa olsun. Evet, budur.
valla şu noktadan sonra internete falan yüklemezseniz -ya da ben bir şekilde izleyemezsem :)- direk ilk uçakla gelip dalarım yapımda emeği geçen herkese.. 😀
festivaller açısından internette izlenebilirliğin bir sorun yaşatacağını sanmam. yani şu ana kadar ben hiç sorun yaşamadım. hem ne için yaptın sen bu filmi ? izlensin paylaşılsın diye değil mi ? ben olsam sabırsızlıktan ölürdüm başkalarına izletmek için ...
cehalet mutluluktur
Bende hiçbir festivalde internette yayınlanmayacak diye bir ibare görmedim. İzlemek istiyoruz abicim filmini !
Ben izledim kaba kurguyu, süper oynamış sıpa.
Ben dedim, yükleyin de görek:D
Kabil'in Çocukları diye bi film vardı merak ettim ettim, yüklemediler nete festivallere yollacaz diye, sonra bi yıl geçti aradan yüklemişler, traş film.Beklemeye değmiyor yani.
*our AC-130 in the air
Ben dedim, yükleyin de görek:D
Kabil'in Çocukları diye bi film vardı merak ettim ettim, yüklemediler nete festivallere yollacaz diye, sonra bi yıl geçti aradan yüklemişler, traş film.Beklemeye değmiyor yani.
beklemeye değip değmemesi konu değil zaten..ayrıca yüklemiyorum demedim..size sordum napalım diye sanırım sen de yükleyin demişsin...yükleniyor...ama bitmeden çıkmak zorunda kalabilirim..annem hastanede..kan vericek klişi bekliyoruz şu an da....çıkarsam da bi kaç gün yokum....haberiniz olsun...
şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...
Tamamdır merak ediyoruz filmi, ayrıca annene büyük geçmiş olsun.. Benim ki uyuşmuyor malesef.
*our AC-130 in the air
Tamamdır merak ediyoruz filmi, ayrıca annene büyük geçmiş olsun.. Benim ki uyuşmuyor malesef.
teşekür ederim...
şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...
Senaryo aşamasındayken tereddütlerim vardı ama izlerken başka duygulara kapıldım. Yer yer Raskolnikov'u gördüm Erkan'ın yüzünde. Bu dünyanın kendine bir-iki beden büyük gelmesinden dolayı kendini feda etmekten kaçınmıyor. Bunu kendince iyi bellediği bir kıza yaptırıyor ve belki de bu dünyadan intikamını alıyor. Soğutmadan, hemen servis ederek.
Konunun işleyiş tarzına(kurgu) takıldım ben. Her sahne kısa kısa bölümler halinde karşımıza çıkıyor ve tam izlemeye başlayacakken hop başka bir sahneye geçiliyor. Bu da filmi sahiplenmemizi zorlaştırıyor. Doğrusal olmayan bir zamanda da ilerleyerek belki de şu an ile geçmişin karakter üzerinde farkı olmadığı anlatılıyor. O zaman yaşıyordu, şimdi de ölüyor ve onun için farketmiyor. Ama dediğim gibi keşke sahneler biraz daha cesurca ve uzun kurgulansaydı.(Belki de çekerken, bilemiyorum.)
Oyunculuğu çok beğendim. Her iki kişinin de. Tebrik ediyorum sizleri.
-- Bir sahnede adamın gölgede, kızın ışığın altında olması çok hoşuma gitti. --
Ses miksajını da çok beğendim. Profesyonel bir hava var seslerde. Miksajı Baco mu yaptı?
Görsel olarak bir kusur göremedim. Baco abi iyi iş çıkarmış.
Bu filmi uzun uzun tartışabiliriz, Erkan'ın anlatım olarak daha iyi işler çıkarabileceğinden şüphem yok.
Tüm ekibi tebrik ediyorum.
Filmin, heyecanı sürekli artıran havasını ve bu havayı oluşturan kurgusunu sevdim. Payitaht'ın aksine, kesik kesik, atlamalı kurgu benim filme daha çok tutunmamı sağladı. Sürekli artan bir merak, gizemli hava ve yapbozun yavaş yavaş çözüleceğini hissettiren anlatımı sevdim. Bunu, filmi biçimsel olarak sevdiğimi söylemek için yazıyorum. Tren yolundaki güneş ve gölge oyunu da güzel bir metafordu. Zaten, yazarak anlatamayacağımız öyküler/anlar için kullanmıyor muyuz sinema aygıtını, işte bu özel planlar, sinemaya hak ettiği bu özel değeri veriyor. Biçimle ilgili yapacağım tek eleştiri, aynı zamanda öze dair de bir söze içerecek şekilde, filmin kreşendosunun, yaratılandan ve dolayısıyla izleyende oluşturulan beklentiden daha düşük olmasıydı, hattâ hiç olmamasıydı. Film bize en baştan böyle bir kreşendo vaat etmişti ama sonunda, vaat ettiği ifşaadan pek tatmin olmadım.
Buradan da senaryoya geçmek istiyorum. Kendisini, toplumdan kesilip atılması gereken bir parça olarak gören kahramanın, Raskolnikov-vari bir kusmuk duygusuyla mı yoksa Selim Işık tarzı bir tutamak sorunuyla mı bu adımı attığı konusunda filmde, en azından ben, bir ipucu bulamadım. (Elbette bulmam da gerekmiyor ama filmde, biraz önceki paragrafta belirttiğim gibi, sonunda mutlaka cevabı verilecek büyük bir sorunun işlendiği havası vardı. Yani biçim, senaryoyu da belki planlanandan çok daha fazla etkiledi, bilemiyorum. Neyse devam edeyim) Bu anlamda bize verilen tek ipucu, kahramanın felsefe öğrencisi olması. Bu da, en kaba tabiriyle bir varoluş soruna işaret edebilir. Peki kahramanın bu varoluş sorununa verdiği yanıt nedir: Kocakarı mı yoksa çekmecedeki silah mı? Gördüğümüz gibi ikisi de değil. Kahraman, varoluş sorununa kendi iradesi özelinde bile bir çözüm getiremiyor. Öyle ki, başkasının iradesine de güvenmiyor. Ölümü için seçtiği "irade"nini iletişimini kesiyor, onu eve kilitliyor. Toplumdan kopmayı isteyecek kadar bile topluma dahil olmamış, sinik ve silik bir kahraman. Kızı, mastürbasyonunun sağ eli olarak görüyor. Onu bu anlamda kullanıyor, ölümünü seramoni haline getiriyor, daha da toplumsallaştırıyor. Ölmek için başkasına ihtiyaç duyan biri, toplumdan koparılmayı isteyecek kadar toplumun dışında ya da toplumdan soyutlanmış mıdır? Bu, kahramanın portresinin bir yansıması mı yoksa senaryodaki bir boşluk mu, elbette bilemedim.
Oyunculuklar bence üst düzeydeydi. Birçok Türk kısa filminin en yaralı ve acıklı yanlarından biri olan oyunculuğu çok iyi kotarmışsınız. Bazen süslü birkaç cümle, "Oyuncunun ağzına fazla geliyorum ben" diye bağırsa da, oyunculuk çapaksız, pürüzsüzdü. Tebrik ederim.
Abi şu an internet cafe'deyim detaylı yazamıyorum.
Filmin en beğendiğim yanı kurguydu. Atlamalı kurgu sanki bize olan olayları göstermiyor, ölmek üzere olan karakterin gözünün önünden geçen anlık görüntüleri veriyor gibiydi ki filmin verdiği etki burada yatıyor. Film boyunca aslında sadece ölüm anını izledik. Ben de böyle bir etki yarattı.
Kadraj tercihleri harikaydı.
Kamerayı nereye koyacağınızı, nerede hareketlendireceğinizi çok iyi belirlemişsiniz.
Oyunculukta kötü dialog yazımlarından kaynaklı birkaç sırıtan yer vardı. Oyuncular biraz fazla "güzel" konuşuyorlardı. Ama özellikle konuşulmayan sahnelerin oyunculukları da çok iyiydi.
Filmini yine çok beğendim.
2'de 2 gidiyorsun benim için "mış gibi"yi daha çok beğensem de.
Miksajı ben yaptım da miksaj yapmadık. Sadece sesleri az çok dengeledik yani o da 15 dakika sürdü. Premiere'de yaptık hepsini. Çok geciktiği için film daha fazla uğraşmaya vaktimiz olmadı.
Ben ufak da olsa yapımında yer aldığım filmleri eleştirmeyi doğru bulmuyorum ekipten sayıldığım için o nedenle eleştiremiyorum burada ama şu kadar diyeceğim, biri bana güzel kısa film söyle bir bakayım dese, bu filmi aralarında sayarım. O listede de 2 3 film olduğunu düşünürsek tüm kusurlarına rağmen iyi bir film bence.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Yeni başlık açın bence.
Tebrikler elinize sağlık gerçekten iyiydi.
Ses, oyunculuk, kadrajlar gerçekten güzeldi. Ama sahnelerin kısa kesildiği görüşüne katılıyorum. Yani sanki iyi bir filmi hızlandırılmış seyrediyorum hissine kapıldım. Birde bazı diyloglar gerçekten yapaydı. Ama onun dışında teknik açıdan çok başarılı.
Fakat beni filmin alt metni rahatsız etti, raskolnikova benzediği konusuna katılmıyorum. Raskolnikov her nekadar dibe vurmuş olsada egosu kendini öldürmesine izin vermiyor, bunun yerine kendince suçlu bulduğunu insanlık adına bir kılıf bulup öldürüyrdu. Burdaki karakterde daha farklı hastalıklı bir mantık var topluma dair, ama aynı zmanda felsefeye kafa yoran biri içinde sonuca varmıyan bir mantıksızlık bu. Birde nacizane fikrim senaryoda adamım hastalıklı fikrine hayata çok daha sığ bakan bir karakteri nasıl dahil ettiği, o deliliği nasıl paylaştığı irdelenseydi hoş bir gelişme kısmı olabilirdi.
Neyse bu dediklerim fasafisosu tabi. Tekrar tebrikler...