Stv'nin kapılarını aralamak o kadar da zor olmayacak o halde 🙂 Elbette birkaç festivalden elenmiş olması beceriksiz olduğumuz manasına gelmez ve elbette ortaya muhteşem bir iş koyduk da diyemeyiz. Hani derler ya "zamanla abisi" diye.. Aynen öyle 🙂
Bu arada video'yu HD görüntü halinde yükledim. Umarım görüntü kalitesi konusundaki sıkıntımızı aşmışızdır.
kardeşim comple selçuk : dediklerinde haklısın. ve benden daha iyibilirsin bütçenin yeterli olmadığı anlarda beynin sulanmaya başladığını. elimizden geleni yaptık ya da yapmaya çalıştık ki buraya kadar ilerleyebildik. 6 bin dediğimde dalga geçenler olmuştu ki şimdi tekrar tekrar düşündükçe ayrılan fonun ciddi anlamda yetmediğini hatta bu işi zor kotardığımızı görüyorum. Aslında bu konuyu uzun metraj halinde düşünmek sanırım daha doğru olur. Vay arkadaş gibi bir işe yakın görüyorum konuyu. Tabi işleniş tarzı ve doğruluğu da tutturulursa tadından yenmez olma ihtimali yüksek.
What the hell are you doing on there!
Bence güzel bir iş çıkarmışsınız ama sonu hakkında aynı şeyi söyleyemem. Kısa filmlerde başlangıç-gelişme-sonuç dizilimini aramam ama ortaya çıkan iş o beklentiyi kendi yaratıyor ve ben de sonundan pek tatmin olduğumu söyleyemem. Onun haricinde gayet eli yüzü düzgün bir kısa film.
Film üzerine yazdığım inceleme:
Bumerang Kargo’nun Laneti....
“Sinemada dramatik yapı” denen şey çoğu zaman yanlış anlaşılıyor. Bir girişe, gelişmeye ve sonuca sahip olan ve bu yapıyı doğruluğu tescillenmiş matematikle oturtmuş her film “dramatik yapısı sağlam” olarak sıfatlandırılıyor ki, bu bir yanılgı. Hoş Bumerang Kargo’nun Laneti bu gerekliliği zaten yerine getirmek bir yana önemsemiyor bile ama filmin esas sorunu bu değil. Filmin esas sorunu zaten, dramatik yapı denen şeyin aslında ne olup olmadığı ile yakından ilgili.
Bunu açıklamak için yukarıda bahsettiğimiz, giriş-gelişme-sonuç yapısının, dramatik yapı olarak isimlendirilmesinin sebebine inmeli ve oradan filme tekrar bakmalıyız. Neden kutsal üçlü “dramatik yapı” olarak isimlendirilir? Çünkü izleyicinin bir sinema yapıtını istenen dikkat ve yoğunlaşmayla izlemesini olanaklı kılmanın yolu budur. Bunun kaynağı da, izleyicinin izlediklerini bu yolla anlamlandırmasıdır. Hemen örnekleyelim: birinin ölümü bir giriş de olabilir, gelişme de sonuç da. Siz birinin ölümünü filmin başında (izleyicinin dikkati henüz yönlendirilmemiş, apaçık) verirseniz bu izleyici için bir giriştir. Filmin ortalarında meydana gelirse (izleyicinin dikkati yönlendirilmiş, beklentide) bir gelişmedir. Sonlarında meydana gelirse (izleyicinin dikkati tamamen olan bitende. Tamamen yönlendirilmiş, şartlandırılmış) ise bir sonuçtur. Yani film her an’ı ile, izleyiciyi yeterli dikkat ve yoğunlaşmada tutabiliyor ve anlattıklarını doğru bir algıyla anlamlandırmasına olanak sağlıyor ise dramatik yapısı sağlam bir filmdir. Buradan hareketle, izleyicinin dikkatini yönlendirme bağlamında önemli olan şey ölüm değil, o ölümü filmin nasıl sunduğu, ne amaçla kullandığı ve izleyicinin nasıl anlamlandırması gerektiği sorusuna doğru cevap verebilmesidir.
Ve tüm bu denklemi, filmin tamamında değil, her sekansında görmek ister izleyici. Filmi anlamlandırmanın yolu, girişteki tanıtılanları gelişmedeki gelişmeyle izleyip finaldeki sonuca bağlamak ise her bir sekansın önemi ve anlamını çözmenin yolu da aynı kapıdan geçer.
Fazla uzatmayalım diyeceğim ama şöyle son bir örnek verip filme dönelim: Olağan Şüphelilerde McManus, asansördeki Kobayashi’yi, yanındaki korumaları öldürerek silah zoruyla alıyordu ya…. Bu çekimden hemen sonra Bryan Singer aleti ekipmanı ekibi toplayıp tee 1 km uzağa gidip kamerayı bir binanın üzerine kurmuştu. Sekansın bitişi değildi. Bir şeyler sonuçlanmış değildi. Ama karakteri McManus’un bu hareketini ve Kobayashi’nin durumunu önemli görmüştü Singer. Araya bir dinlenme vermişti. Yönetmenin bu hamlesi üzerine sayfalarca yazılabilir. Ve temelde amaç bahsettiğimiz dramatik yapının gerekliliğini yerine getirmektir. İzleyiciyi doğru biçimde yönlendirmedir. Yönetmenin, izleyicinin o an olanları sindirmesini, bir an düşünmesini ve sekansın devamında olacaklara tekrar yoğunlaşarak gelmesini istemesidir. Çünkü bu yönlendirmeler, olanların, izleyicinin zihninde anlamlandırılmasını, değerlendirilmesini sağlayacaktır.
İşte bu pencereden Bumerang Kargo’nun Laneti’ne bakacak olursanız ortada, izleyicinin içine girmekte hiç zorlanmadığı ama devamında izlediklerini anlamlandırmakta kesinlikle zorlanacağı ve muhtemelen bunu başaramayacağı bir yapı olduğunu görmeniz büyük olasılık.
Filmi kabaca özetleyecek olursak ne diyebiliriz? Cinsel içerikli ürünler satan bir mağazada yasa dışı bir para alışverişi olur. Para çantasının içerisine yanlışlıkla bir suna penis düşer. Ve o suni penis birkaç kişinin elinde dolaşır ve bu kişilerin hepsinin başına bir şeyler gelir.
Bu hikayeye göre birden çok karakterimiz, birden çok mekanımız, sınırları belirgin biçimde ayrılmış film bölümlerimiz var. Ve yine hikayeye göre her biri, kendi başına bir dramatik yapı içermek zorunda çünkü hikaye bunu gerektiriyor. Zaten bu hikaye yapısı sinemada başlı başına bir alttür. Kalıpları, denklemleri oldukça belirgin bir alttür bu üstelik. Düzenlenen bir yarışmaya katılan sevimli tiplerin hikayelerini paralel kurguyla anlatan hikayeler örneğin. Değerli bir şeyin peşinden koşan birkaç grup kişinin/kişilerin başına gelenler. Bu tip filmlerin gerekliliklerinden biri, birbirinden yalıtılmış halde duran kişilerin başına gelenlerin her birinin ayrı bir dramatik yapı içermesi durumu. Bunun nedeni de şu ki: Filmde yer alan karakterlerin birbirleriyle yakinen ve doğrusal olarak bağlantılarının olmaması, başlarına gelenlerin bir sonuca ulaşması gerekliliğini geçersiz kılmaz. Film, tanıttığı her karakterin hikayesini başlatmak, geliştirmek ve sonlandırmak zorundadır. İşte filmin yaptığı temel hata, bu suni penis turunda karakterlerin başına gelenlerin, izleyici tarafından kolaylıkla anlamlandırılması için gereken yapıyı sunmaması. Heyecanlandırması gereken bölümler heyecanlandırmıyor. Güldürmesi gereken yerler güldürmüyor. Komik ya da heyecanlı olmamalarından değil, uyandırılması gereken bu duyguların bir açıdan (sinematografik olarak örneğin) birer zirve teşkil etmesi gerektirmesinden. Ama film, hiçbir anda bu zirve olmaya ihtiyaç duyan anları bu tavırla sunmuyor.
- Son paragraf hariç izlemeyen okumasın-
Örneğin başına suni penis çarpan lokanta patronuna ne oluyor? Kalkıp garsonu dövmüş de olabilir. Orada ölmüş de olabilir. Hafızasını kaybedip saçmalamaya başlamış da olabilir. “Yeter lan, bıktım bu işlerden” diyip mekanını satıp emekli olup bir sahil kasabasına yerleşip orada teknesini tamir ederken bir çingeneye aşık olup bunun ona sahnesinde çıkardığı kadınları hatırlatması ile o kadına “seninle evlenemem” diyip kendini alkole verip eksi hayatına dönüp parasız pulsuz eski karizmasını elde etmeye çalışıp mafyayla takışıp bacaklarına sıktırıp tekerlekli iskemleye düşüp engelliler dayanışma etkinliklerine katılıp başarılı olup politikaya atılıp ülkenin ilk engelli başbakanı olup….. Bu saçma cümlede hiç virgül (Bryan Singer’ın ilginç ama enfes biçimde kullandığı) kullanmamam ne ise, filmin anlattıklarını sunuşu bu yapıda. Bu sıraladıklarımdan hangisi giriş, hangisi gelişme hangisi sonuç?
Bakın bir başka örnek, filmin girişindeki, aslında çok keyifli olduğu da ama filmin bütününe bakıldığında gayet yanlış kullanıldığı da netçe görülebilen “suni vajina müşterisi” sohbeti. Polisler kutuyu bulur. Harika bir giriş, enfes bir sunum. Sevimli mi sevimli bir jenerik. Randevu ayarlanır ve gerçekleşmek üzeredir. Dakika 5. Her şey yerli yerinde. Ama randevunun gerçekleşmesi ile bu alışveriş olayı iç içe geçince dakikaya bir bakıyoruz: 9. Filmin yarısı. Ama henüz esas olay başlamamış. Hatta çantayı taşıyan adamın lokantaya gelişi vs. dakika 12. Aradaki o 4 dakikalık kayıp ve karakterlerin sunumu süreleri sevimli bir şeyler sunuyor ve keyifli zaman geçirmemizi sağlıyor olabilir ama hikayenin filmin içerisindeki konumuna baktığımızda ciddi bir kompozisyon sorunu teşkil ediyor. Böylece hikayenin zirve olarak sunulması gereken anlarını vurgulamak olanaksız hale geliyor. Filmin yarısından fazlası geçmiş ama bir arpa boyu ilerlememişiz. Oysa filmin yapması gereken şey izleyicisini, o suni penisin peşinde sürüklemesi. Bu film, her karakter için bir zirve sunması gerekirken süresinin yarısından fazlasını esas hikayeye ulaşmaya harcıyor.
Selim yerde yatıp kaldı mı? Öldü mü? Hastanede iyileşti mi? Ne oldu ona? Çantacı adam, Selim’in patronu, Şarapçı adam. Hepsi tanıtılıyor. Geliştiriliyor ama sonuçta ne oluyorlar? Ya da başlarına gelenin onların hayatlarındaki anlamı ne? Büyük, önemli ya da tersi küçük önemsiz şeyler olabilir, sorun değil. Ama biz, olan biteni anlamlandırabilmeliyiz. Bu neticesizlik sorunu, kompozisyon sorunu ile birleşince ortaya çıkan film, geçip giden bir iş haline geliyor. “Ne izledim ki ben?” gibi bir soru anlamsız olmuyor.
Hadi tüm bu senaryo matematiği, dramatik yapı, kompozisyon gibi meseleleri kenara itmeye çalışalım. Bu konularda alışılmış olmayan sayısız enfes film var. Ama bu kez de farklı bir duvara çarpıyoruz çünkü filmin ait olduğunu belirttiğimiz türü/alttürü bu konfora izin vermiyor. Ortada bir süreç, bir hikaye anlatma sineması, özdeşleşme yapısı mevcut. Yani Bumerang Kargo’nun Laneti bir atmosfer film değil. Bir ruh hali filmi değil. Bir kabusu anlatmıyor. Bir kuşun dünyaya bakışını, büyük şehirde kaybolmuş bir dilenciyi, yaşadıklarına anlam vermeye çalışan bir yavaş zekalıyı anlatmıyor. Bu film gayet, bildiğimiz bir terslikler komedisi örneği. Suç filmi atmosferinde geçen bir terslikler komedisi. Ama hikayesini anlattığı tipleri tanıtmayan, hatta anlattığı hikayeyi odağa almayan bir komedi. Şahsen ben Selim’i (bol bol izlememiş olmamıza rağmen) patronunu, şarapçıyı daha fazla tanımak ve izlemek istediğime eminim. Harika performanslar çünkü bunlar. Çok sinematografik ve izlenesiler. Ama bedenen olmasa da kimlik ve karakter olarak filmin düzensiz yapısı içerisinde kaybolmuş durumdalar.
Özetle Bumerang Kargo’nun Laneti, ne yazık ki, çok temel bir soruna takılarak bekleneni veremeyen bir film olmuş. Ve bu sorun normalde tretman aşamasında aşılması gereken bir sorun. Filmin sekanslarını, yanlarına dakikaları not ederek bir kağıda dökseniz zaten net biçimde bir şeylerin yerinde olmadığını fark edebilirsiniz. Bu durum kurguda mı bu hale geldi yoksa gerçekten tretmanda da böylemiydi bilemiyorum ama kompozisyonun bozukluğu sadece olanları anlamlandırarak izlememizi değil, keyif verici birçok şeyi almamızı da engelliyor. Ki zaten filmin aslında gayet uzun metraj bir film hikayesine sahip olduğu da bir gerçek ama bu kaçınılması gereken bir şey değil. Özenli bir senaryo bu durumu rahatça telafi edebilirdi. Filmin yapım kalitesi, oyunculuk performansları, kamera kullanımlarındaki özen de zaten (belki bir parça ses işçiliği hariç) günümüz uzun metraj yerli filmlerinden aşağıda değil. Ancak mevcut hikaye kurgusundaki haline uzun metraj demek de kısa metraj demek de pek olanaklı görünmüyor.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Görkem çok güzel özetlemiş 😀 Görkem'in her yazdığını zevkle ve heyecanla okurum. Zaman içinde çizgisel olarak kendini geliştirdiği bu yorumla apaçık ortada. Bahsetmeden duramadım; 10 numara yorum olmuş. Filminin de aynı kalitede olması dileği ile filme dönersek. Biz lanetli bir objenin üzerinde tuhaf şekiller görmeye alışmışız seyrettiğimiz filmlerden. Sizinkinde de böyle vurgular olsaydı daha çok anlam kazanırdı, lanetin öznesi olarak. Bir erkeğin elinde tutup salladığı suni penis, o andaki yarı bilinçli hal çok ilginçti doğrusu. O an kendi penisini yadsıyan, yok sayan, büyüklüğü karşısında ezilip şaşıran ve komikleşen bir erkekler figürü; gerçekten etkileyici. Kurgu problemli gözüktü bana. Bence bu filmi tekrar kurgulamalısınız. Sahneler bağlanırken boşluklara düşülmüş. Bazı iyi espriler dokuya uymadığından sırıtmış. Festivaller filmler için ölçü değil; ikili ilişkilerin çarpıklığı bunun ispatıdır. Yola yeni çıkmayan bir sinemacının geldiği nokta olarak bana pek yeterli gelmedi. Eleştirilerden ders çıkarıp bir sonraki projede daha iyilerini yapmak lazım. Yoksa buraya, harika, nefis, müthiş yazmak çok kolay. Bu tür yorumların etkisinde kalan potansiyel yönetmenler, aynı tip filmler çekip çok güzel filmler çıkarttıklarını düşünebilirler. İşin görsel tarafı güzel kotarılmış. Çok emek harcanan bir film olmuş. Ama bizim emek ile ilgili de tartıştığımız bir başlık vardı. Daha iyilerinde görmek dileği ile.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Ozan sen tümünü okursun mecburen, oku ve bize özet geç
Evlat öyle deme,mizah çok ama çok ciddi bir iştir!
Münir Özkul
Görkem benim filmime bu kadar uzun yorum yapsan okumam..
Şaka şaka, belki okurum, gününe bağlı..
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
🙂
Valla arkadaşlar. Artık dergilere yazdığım metinler gibi derlemem gerekecek yazılarımı galiba: Başlık, Giriş metni ve metnin kendisi. Ya da gerçekten özet geçeyim önce, ilk paragrafı okuyup geçin....
Keşke birileri de benim yaptığım ya da yapacağım işlere böyle ayrıntılı incelemeler yazsa....
Film bana göre de kesinlikle tekrar kurgulanmalı, hegel'in tavsiyesine katılıyorum. Birçok açıdan kalitesine nadiren rastlanan bir film bu. Oyunculuklar, teknik işçilik.... HErşey harika. Ama tretman sorunlu.... Hİkaye kurgusu çok ama çok sorunlu. Bu haliyle filme yazık edilmiş durumda. Yeni bir kurgu bu filmi "harika bir film" yapabilir....
Ve, ilgin için 24897. kez tşk ederim hegel. 🙂 Artık ezilmekten kendimi havandaki sarımsak gibi hissetmeye başladım. MOral veriyorsun, yazma gücü aşılıyorsun.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Ozan sen tümünü okursun mecburen, oku ve bize özet geç
Ahahah, bu ne lan. Harbiden biri özet geçsin ama :D.
Tamamdır abi.... 🙂 Yazmıyorum artık. Vazcaydım. İflahım kesiliyor filmleri inceleyeyim diye, bir de üzerine azar yiyoruz. 😀 Karalar bağladım aydemirse, sende mi? Hançer sapladın böğrüme....
Benim uzun metinlerimi okumak isteyenlere özel mesaj atarım ben. Forum sayfalarını boşa doldurmayayım, yer işgal etmeyeyim. 🙂
Filmle ilgili ikinci seviye incelememi yazıyorum şimdi, yarın atarım. 43 sayfa. 😀
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
çok güzel bir çalışma olmuş elinize sağlık ekipmanı sorabilirmiyim
Görkem şöyle bir yorum yapmış:
Bu hikayeye göre birden çok karakterimiz, birden çok mekanımız, sınırları belirgin biçimde ayrılmış film bölümlerimiz var. Ve yine hikayeye göre her biri, kendi başına bir dramatik yapı içermek zorunda çünkü hikaye bunu gerektiriyor. Zaten bu hikaye yapısı sinemada başlı başına bir alttür. Kalıpları, denklemleri oldukça belirgin bir alttür bu üstelik. Düzenlenen bir yarışmaya katılan sevimli tiplerin hikayelerini paralel kurguyla anlatan hikayeler örneğin. Değerli bir şeyin peşinden koşan birkaç grup kişinin/kişilerin başına gelenler. Bu tip filmlerin gerekliliklerinden biri, birbirinden yalıtılmış halde duran kişilerin başına gelenlerin her birinin ayrı bir dramatik yapı içermesi durumu. Bunun nedeni de şu ki: Filmde yer alan karakterlerin birbirleriyle yakinen ve doğrusal olarak bağlantılarının olmaması, başlarına gelenlerin bir sonuca ulaşması gerekliliğini geçersiz kılmaz. Film, tanıttığı her karakterin hikayesini başlatmak, geliştirmek ve sonlandırmak zorundadır. İşte filmin yaptığı temel hata, bu suni penis turunda karakterlerin başına gelenlerin, izleyici tarafından kolaylıkla anlamlandırılması için gereken yapıyı sunmaması. Heyecanlandırması gereken bölümler heyecanlandırmıyor. Güldürmesi gereken yerler güldürmüyor. Komik ya da heyecanlı olmamalarından değil, uyandırılması gereken bu duyguların bir açıdan (sinematografik olarak örneğin) birer zirve teşkil etmesi gerektirmesinden. Ama film, hiçbir anda bu zirve olmaya ihtiyaç duyan anları bu tavırla sunmuyor.
Ben filmde benzer şeyler hissettim fakat bunun sonucunu kurgunun akıcı olmayışına, filmin anlatılan hikayenin ritmine zıt bir kurguya sahip olmasına bağlamıştım. Ama Görkem'in bu yazdığını okuyunca kendi yorumumun eksikliğini hissettim. Evet bazı sahnelerin heyecanlandırması gerekirken heyecanlandırmaması biçimsel olduğu kadar içeriksel de bir sorun olmuş. Görkem iyi anlatmış.
Adam o kadar yazıyor, ikiyüzelli paragrafcık da okuyalım ya. 🙂
Görkem olmamış diyor arkadaşlar. Önemli birşey yok, dağılın 🙂
Bu yazın üstüne söyleyecek çok şeyim var emin ol. Ama bir o kadar da söyleyecek hiçbirşeyim yok. Çünkü yazından çıkardığım şey, sinema matematiği dediğin sistemi, kendi beğeni ve estetik kaygılarınla yoğurup "genel" bir tavır olarak sunuşun.
Bu cümle üstüne dediğin gibi sayfalarca yazışılabilir. Ancak asıl önemli olan şey senin ve benim giriş gelişme sonuç üçlüsünden ne anladığımız durumu!
Sen patronun bayılıp yere düşmesini hatta bu yetmiyormuş gibi kamerayı alıp, pavyon mekanına bir daha sokmamış olmamızı bir final olarak görmüyorsun. Selimin bıçaklanıp, polise derdiğini anlatırken bayılması ve sonrasına olay yerine gelen bir köpeğin malum objeyi alıp selimin bulunduğu mekanı terkedip, selimin bir daha gösterilmemesini selimin finali olarak görmüyorsun.
Bu durumda bana sorarsan eğer, her karakter gayet iyi sonlandırıldı. Çok çok iyi değildi ama iyiydi. bu iyi neye göre seviyelendiriliyor ? Tabiki sinemanın teorik yanı, yani bilimsel yanı tarafından oluşturulan kriterlere göre seviyelendiriliyor.
Ama bu seviyeyi kendi beğenilirimizle değil, ortak beğenilerle ölçebiliriz. Bu ortak beğeniler de zaten otorite dediğimiz görünmez tokatı oluşturuyor.
Onun dışında senaryo, kurgu, oyuncu performansları, müzik, işleyiş gibi ana konulardaki fikirlerinin birçoğuna katılıyorum.
What the hell are you doing on there!
Hayır Görkem'in dediği mevzu Aristo'dan beri beynimize çivilenmiş, refleks olarak beynin bilinçaltında aradığı basit şeyler. Yani diyorki; "patronun sonunu böyle bitireceksen, telefonda konuştuğu bir dünya bilgiyi bize yükleme. içerden koşa koşa da gelse biz onun patron olduğunu anlardık tipinden. Ve nasibini alırdı objeden. Hikayesi de olması gerektiği şekilde bitmiş olurdu" Yok kardeşim o kısımlar komik atamam diyorsan gerisini arar bi moda giriyor seyirci. Ha film herşeyiyle klasik bir sunum yapıyor sırf aksayan bu tip yerlerde yeni şeyler denedim tarzımı denedim diyorsa. O da işte olmuyor. Çünkü o zaman film nerde durduğunu bilmiyor kurgu olarak. Yani her biri birinden güzel sekanslar ama kimyası yanlış. Çok sempatik bi sahne sanal vajina alan asosyal gencin sahnesi ama bizi uzun metraj rahatlığına sokuyor. sonra patır patır konu bağlanmaya çalışınca ambale oluyoruz. "Kısa filmdi dimi bu yaa nee güzel izliyorduk lan! niye bitti şimdi" oluyoruz. Daha uzun bi incelemem var biliyorsun ama yazmaktan korkuyom Selçuk bizi dööööeer. 😛
İlla yeni bir kurgu yaptıracaksınız yani..tamaaammm öyle ossuuunnn tamaaammm....
Bu arada kullandığımız ekipmanlar ahım şahım değiller. Canon 7 d kullandık, kino kullandık, vantuz kullandık bi dee şaryo kullandık.
Ha bir de çok istediğim birşey vardı, ayarlamalar yapılmıştı ama çook yüklüce girişmeyelim şu para işine diye kaldırdığımız itfaiye vardı.
Selimin erotikshopa arabasıyla geldiği sahneyi dükkanun terasından yeri görecek şekilde ve yağmur yağarken alacaktık. Ama fanteeezi işte 🙂
What the hell are you doing on there!
Bence teknik işçilik üst seviyede iyi.