Sesleri doğru duydun, apartman boşluğundan, başkalarından geliyor.
Amatör film ve olanaksızlıkları deyip bu hatanın üstünü örtelim... 🙂
hata değil bu sadece olanaksızlıktan kaynaklanıyor . belki de ben biraz ayrıntıya önem verdiğim için bu sese dikkat ettim . ama emin ol filmi çok beğendim . gerçekten dış seste iyiydi . senin seslendirdiğini bilmiyordum ama emin ol çok güzeldi . diğer filmlerinide bekliyoruz 😀
Bizi diğer forumlardan ayıran özellik bu zaten bence...bişeyleri aşkla yapan adamlar ortada iken acımasızca eleştirmek yanlış olur. Yetenekte var aşkta hata kubrickde bile olur..
Ne yaptığını, olanaklarını, sınırlarını bilen biri olarak ortaya iyi bir iş çıkarmışsın. Atmosfer gerçekten etkileyici. Konuyu da, oyunculuğu da sevdim. Biraz da bana yakın olduğu için. Düşündüm de Kubrick'in ''Barry London''daki dış ses buraya nefis giderdi. Biraz alaycı ses tonu. Nuri Bilge Ceylan'ın kısa filmi ''Koza''nın ardından söyledikleri eminim senin için de geçerlidir. Başarılar üstad..
"Koza, teknik ve estetik birikimime rağmen film yapmaya bir türlü başlayamadığım ve sürekli ertelediğim için korkak ve mıymıntı olmakla suçladığım kendime ettiğim işkenceleri sona erdirmek için giriştiğim umutsuz bir denemeden başka bir şey değildi. Kendimi fırlatır gibi başladım o filmi çekmeye. Bitirdiğimde de neye benzediği konusunda gerçekten bir fikrim yoktu. Ama yine de Koza’yı çekmek, kendi yapıma uygun üretim koşullarını yaratmamı sağlayacak bütün ipuçlarını verdi bana." nbc
http://www.nbcfilm.com/koza/press_sinefil.php
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Filmlerimde artık konu olarak hep bu çerçevede dönmeyi planlıyorum. Zaten bundan önceki filmlerim de hep bu konu üzerineydi. "Ölüm, yokolma, varolma"
SAnki bana verilmiş bir ödül gibi duruyor geçirdiğim hastalık bu noktada. Daha önceden fikirsel olarak kafamda yer alan bu olgular, şimdi
hissel boyuta taşındı artık. Faydalı olacağını düşünüyorum. Bu nedenle hoşlanacağını düşündüğüm filmler yapmaya devam edeceğim Hegel eğer bu film konu olarak hoşuna gittiyse.
NBC'nin bu sözlerini okumak çok güzel bir şey. Demek ki o bile düşünmüş zamanında dedirtiyor insana 🙂
Spoiler kısmında ne demek istediğini pek anlayamadım.
Evet öyle olabilir...
Yani öyle bir sonuç da doğurabilir...
Sesi mikrofon ile kaydettim.
Sound Forge'de kurcaladım.
Ama öyle msn mikrofonu falan değil.
Bildiğin sağlam mikrofon.
İbrahim Tatlıses'in alkış yaparken koltuk altına sıkıştırdığı türden.
o mikrofonun shure sm58 oldugunu ve 1000€ dan fazla oldugunu söyliyim.
filmin tebrikleri hak ediyor devamını dilerim.
Spoiler kısmında ne demek istediğini pek anlayamadım.
Evet öyle olabilir...
Yani öyle bir sonuç da doğurabilir...
Sesi mikrofon ile kaydettim.
Sound Forge'de kurcaladım.
Ama öyle msn mikrofonu falan değil.
Bildiğin sağlam mikrofon.
İbrahim Tatlıses'in alkış yaparken koltuk altına sıkıştırdığı türden.
o mikrofonun shure sm58 oldugunu ve 1000€ dan fazla oldugunu söyliyim.
filmin tebrikleri hak ediyor devamını dilerim.
Öyle mi?
O zaman benimki sadece şekil itibariyle benziyor 😀
Gidin herhangi bir müzik evine.
Mikrofon istiyorum deyin.
Bilgisayara bağlayacağım deyin.
Gerekli işlemleri yapıp veriyorlar elinize mikrofonu 😀
arkadaşım mic rofun fiyatı yüksek diye her sesi iyi alcak değil onların frekans aralıkları ve dalga boyları ve yönlendirmeleri vardır
bu bir mushraPPa mesajıdır
Mehmet Oğuz Köroğlu
Benim söylediğime bir cevap mı bu musrappa(ous)?
Fırat ,tebrik ederim,yine kendi üslubunda sağlam bir film yapmışsın.Filmin en övgüye değer yanı yarattığın atmosferin gerçekçliği,daha az övgüye değer yanı ise dış ses,aşırı gırtlak zorlanmış yoksa baaşka bişey değil.
Bİrdaha ki çalışmanda başarılar dilerim.
yok kezzap sana değil 😀
1000€ demişlerya fiyatı için microfunun ona
bu bir mushraPPa mesajıdır
Mehmet Oğuz Köroğlu
ciddi olamazsın gercekten frekans ve dalga boyu varmı?
valla allah seni inandırsın var ben gecen gece rüyamda gördüm güzel bişeyyeniyor 😛
hepa duymasın hepsini yer 😀
bu bir mushraPPa mesajıdır
Mehmet Oğuz Köroğlu
Elbette 🙂
Filmin ilk bölümünün sonunda, yine konu bölümündeki uyarını istemeden de olsa dikkate alarak, varoluşun nedensiz olması gibi yokuluşun da nedensiz olmasına dair bir film izleyeceğimi düşündüm. Hoşuma gitti. Ancak ikinci bölümün sonunda "Hayır o kadar da nedensiz değilmiş, demek ki bu adam ailesini öldürmüş," dedim. Bu nedenle açığa düştüm, havada kaldım. Filmin her şeyini yönetmenin anlatmasını elbette sevmem. İzleyicinin, filmin sonunda oturup jenerik akarken kendine soru sorması, filmi tamamlaması daha iyidir. Bunun olabilmesi için de filmin, teknik ve anlatı açısından izleyiciye o ipuçlarını vermiş olması elzemdir. Film, yapbozu tamamlamadan bütün parçaları izleyiciye vermiş olmalıdır ki o zaman izleyiciden o bulmacayı çözmesini bekleyebilelim. Bu filmde, ben yapboz parçalarının eksik olduğunu düşündüm.
Şimdi şöyle: Sakallı adam, parktaki adamı, sadece bankta oturuyor diye öldürmek istedi. Öldürdü de. Bir neden aramadım. Bu nedensizliğine inandım çünkü. Ama sonra, sakallı adamın, evinde iki ceset olduğunu öğrendik. Arkadaşları olabilirdi, ailesi olabilirdi vs. Sonra hemen, onları o parktaki adamın öldürdüğünü öğrendik. O zaman ne oldu biliyor musun? 1. Bölümü tamamen sildim ben. "Demek ki," dedim "sadece parkta oturması sebep değilmiş. Sevdiklerini öldürdüğü için öldürülecekmiş." Böyle düşününce, o nedensizlik kavramı uçtu hâliyle. Ha şöyle de olabilir: Sakallı adamın evinde ceset meset yoktu. Hepsi, birini öldürmek için kendince uydurduğu bir oyunun parçasıydı. Nedensiz olarak birini öldürmektense, böyle bir nedeni kendine yaratmış olabilirdi. Adam katatonik şizofren olabilirdi. Mesela bu da filmin bir nüvesi olurdu ancak bununla ilgili filmde en küçük bir ipucu bile olmadığı için bu ihtimali göz ardı etmek durumundaydım. O zaman da geriye tek seçenek kaldı: İntikam. Bu film, öldürmek sadece öldürmek şiarına binaen değil; intikam almak için öldürmek üzerine yapılmış bir film olarak bende yer buldu ki bunun da pek orijinal olmadığını söylemek isterim. Nedensizlik üzerine gitseydin çok daha tatmin olabilirdim çünkü başka bir açı, başka bir yön olurdu ve ben bunu severdim.
Teknik açıdan konuşmak gerekirse, sabit kameranı ve doğal sesleri kullanmanı çok sevdim. Minimalizm diyorlardı sanırım, evet ondan. Diğer filminde de böyle bir durum var. Bu sadelik çok hoş. Sadeliğin olması, kadrajlarının çalışılmışlığına halel getirmesin, aman. Gayet yerinde, gayet filmin içine girdiğim kadrajlardı. Belki bir tek şunu eleştirebilirim: Öldürme sahnesinin ikinci bölümdeki işlevini bulamadım. Yani artık, sakallı adamın intikam duygusuyla katil olduğunu öğrendiğimiz için daha farklı mı bakacağımızı düşündün bilemiyorum. Bir de, filmin başında sakallı adamın sesinin üzerine bir kesme ile geriye dönüş yapmışsın ya, oradaki sesle adamımızın sesi arasında bir dB farkı vardı sanırım. Kulak yordu, belki düşürülebilirdi.
Son olarak, katil olarak seçtiğin karakterin fiziksel ve ruhsal özelliğini, şu alıntıyla eleştirip teşekkür edeyim, eline sağlık diyeyim:
Orhan Pamuk'a, Nobel ödülü dolayısıyla bir soru yöneltiyor basın mensubu. "İstanbul'un Asya ile Avrupa arasında köprü görevi görmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?" Pamuk soruyu şöyle yanıtlamıyor: "Köprü, artık çok eskimiş bir metafor. Ben bir yazarım. Benim işim yeni metaforlar bulmak."
@ali.ünal
Yine beni oldukça heyecanlandıran bir yorum teşekkürler ali.
Şimdi filmle ilgili çeliştiğimiz nokta aslında senin tespitini yaptığın noktadan geliyor. Filmin bir izleyicinin kafasında tamamlanması gerektiği konusunda hemfikiriz. Fakat sen bunun yapılması için gerekli ipuçlarının verilmesi gerektiğini söylemişsin, işte bu noktada ayrılıyoruz. Benim için bir filmin bir anlamı, bir çzöümü olmuyor genelde. O nedenle izleyiciyi o bir anlama ve çözüme yakınlaştıracak ipuçlarını vermek yerine, biraz daha açık bırakıyorum ki filmin birden fazla anlamı olsun, olabilsin.
Şimdi senin dediğin gibi, bu filmin en net okuması bu adamın aslında yaptığı eylemi "intikam" üzerinden yapıyor oluşudur. Bu filmin sadece hikaye üzerinden anlaşılan kısmıdır. Fakat bunun bu şekilde anlaşılacağını filmi yapmadan önce biliyordum, ki senin söylediğin gibi filmin söylemiyle de bir tezat oluşturuyor gibi. Fakat bu tezat bence benim kafamdaki anlam ile birlikte oldukça değer kazanıyor.
İkinci çıkardığın sonuç, -ki bu benim inanılmaz hoşuma gitti ve böyle bir okumayla ilk kez karşılaşıyorum-, adamın şizofren olduğu sonucu...
Eğer filmi bir sonuca bağlasaydım, bu güzel okumadan büyük olasılıkla mahrum kalacaktık. İyi ki yapmamışım ki kendi filmime bakabilmek için bana ve bu yorum üzerine yeniden izleyecek olanlara bir bakış açısı sundun. İşte izleyicinin filmi yeniden üretmesi böyle güzel bir şey.
Bu filmin şöyle bir okuması da mümkün. Daha çok görüntüler üzerinden giden bir okuma. Filmin başında bir tahterevalli (böyle mi yazılıyordu bu ya) ile denge unsurunu vurguluyorum. Ve terazinin kefesinde iki tane hikaye var. Birinde nedensiz yere bir öldürme diğerinde ise nedenli... Bu iki öldürme sahnesi de aynı şekilde gösteriliyor ve aynı olayla bitiyor: Bir yaprağın koparılması. O zaman bir soru yankılanıyor benim kafamda:
Nedeni ne olursa olsun, aynı öldürme ile karşı karşıyayız. Peki o zaman adaletin (hem toplumsal hem de yargısal anlamda) önemi ve de anlamı nedir?
Ben toplumsal adalet anlamında izleyici de iki türlü algı oluştuğunu gördüm ki hedefim de buydu. İlk hikayede nedensiz yere öldürdüğü için katile yöneltilen bir suçlama, ikincisinde ise intikam olduğu için biraz daha katili affedebilme algısı...
Ya da ilkinde kendini öldürülen şahısla özdeşleştirirken (herhangi bir insan olduğundan) ikincisinde suç işlemiş olmasından kaynaklı bir özdeşleştirmeme durumu yaratamak.
Aynı görüntüler, aynı eylem üzerinden yorumlamarımızın farklılığına ulaşmak...
Böyle bir okumayı da mümkün kıldı bu film benim için...
Oyuncu seçimi için söylediğin şeye de kesinlikle katılıyorum ama keşke elimde birçok oyuncu olsaydı da daha detaylı ve derinlikli bir tercih yapabilseydim.
Çok teşekkürler yorumların için. Bu sefer başka bir filme yönlendirmeyeceğim 😀
İzleyicinin, yönetmenin düşündüğünden ve amiyane tabiriyle derdinden bambaşka bir sonuca ulaşması çok güzel. Bunu hissetmek de, hem izleyici hem de yönetmen açısından doyurucu oluyor. İlk kısımda, yapboz gibi kötü bir benzetmeyle bahsettiğim durum, aslında bunun antitezi değil. Yani, senin yanıtından da anladığımız kadarıyla senin bir derdin, bir amacın vardı bu filmi yaparken. Bu amacını izleyicilerin anlamasını beklemiş olabilirsin, ki olmalısın. Yok eğer, benim gibi olanlar bambaşka bir evren çizmişlerse, bunu da seversin, ki sevmişsin de. Ama işte, bu yapboz-ipucu ikiliği, senin derdini anlayabilmemiz için gerekli; farklı bakış açısına sahip izleyici olarak benim çıkarımım için gerekli değil. Anlatabildim umarım. Yani, bunu savlarken, filmi çekme amacının anlaşılmasını isteyeceğini umuyorum elbette.
Özdeşleştirme konusundaki ayrım ile adalet konusundaki vurguyu verirken, belki aynı olayı değil ama aynı karakterleri kullanmanın bir sorun yarattığını düşünüyorum. İzleyici olarak birinci bölümün sonunda karakterler hakkında bir yargı vermemiz isteniyor. Bunu yapmak isteyip istemediğini bilemiyorum ama izleyiciye yönelik böyle bir baskı var. Her iki karakterle ilgili olarak elimizde hiçbir bilgi yok. Biri parkta oturuyor, diğeri de onu, parkta oturduğu için öldürüyor. Tek düşündüğümüz şey -vicdan ve akıl muhasebesiyle ortak olarak- öldürülenin masum, öldürenin katil oluşu. Şimdi buradan sonra, özdeşleştirme ve adalet kavramına geçiş yaparken, aynı olay üzerine farklı bir bilgi ekliyorsun. Yani bizi ters köşeye yatırıyorsun, algılarımızla alay ediyorsun. Bu alayı, yanlış anlaşılmayayım, mecaz anlamıyla kullanıyorum. Böyle olunca, dediğin gibi bu sefer katile haklı, ölene haksız muamelesi yaparak kendimizle çelişiyoruz. Açıkçası bu duyguyu yaşamak şöyle hoş değil, filmin özünden kopup karakterlere ve onların hayatlarıyla cebelleşiyoruz. Masum adamın hayatı hakkında düşünüp algımızı değiştiriyoruz, sakallı adamla empati kuruyoruz. Oysa sen "Öldürmek sadece öldürmek" demişsin ama filmin böyle demiyor. İzleyici biraz rahatsız oluyor.
Adalet konusunda bir çözümleme yapabilmem için, bu olayın farklı karakterlerle işlenmiş olması gerekirdi zira bu filmde, karşılaştırma yapabilmem için iki farklı durumun olması gerekir oysa bizim elimizde sadece bir durum var: Sakallı adam, diğerini, yakınlarını öldürdüğü için öldürdü. İkinci bölüm, birinci bölümü tamamen asimile eden, onu ortadan kaldıran bir durum olduğu için, karşılaştırma yapacak bir "farklılık" sunmuyor. Biçimde var olduğu sanılan farklılık, ikinci bölümün haklılığıyla bertaraf ediliyor. Bu nedenle, İkinci bölümde aynı banklarda oturan ve aynı tipte bir ölümün öznesi-nesnesi olan ve tıpkı birinci bölümde olduğu gibi, hayatları ve karakterleriyle ilgili hiçbir şey bilmediğimiz bambaşka iki kişi olsaydı, o zaman adalet üzerine yorum yapılabilirdi. Tahterevalli metaforu da oldukça yerinde olurdu, oldukça güzel olurdu.
Oyuncu seçimiyle ilgili olarak da, ilk aklıma gelen şey, "Keşke rolleri değiştirseymiş," oldu ama o zaman işine çok karışmış olurum.