teşekkürler cevap için. çocuğun piskopata dönüşme kısmı kurgu yani 🙂
@spidervis her şey birbiriyle ilgili olduğu için senin gibi keskin bi ayrım yapamıyorum ben 🙂
la gardaş bi durun. filmde anlaşılmayacak ne var yahu?
Filmi beğendim ve önce tebrik ederim. Şimdi gelelim sorunlarına.
Ses sanırım sonradan halledilmiş ve temiz olmasına karşın bir atmosferik sorun var. Daha doğrusu atmosfer tam olmamış. Kedi sesi sırıtmış, adamın merdivenden inme sesi ve diyaloglar 3 boyutlu olarak hatalı ya da en azından seviye olarak hatalı. Aynı şey araç içi sahnede de var. Sese özen gösterilmiş ama filmi nadasa bırakıp belli bir süre sonra yeniden ve temiz kafayla izleyebilseydiniz sanırım siz de bu sorunu farkedecektiniz.
Montaj biraz sorunlu ama çok değil. Bazı kesmeler ya da sahne uzunlukları sorunlu ama bunlar hemen her yerli filmde sorunlu. Kısalarda zaten doğrusunu görmek mümkün değil. O nedenle aslında bunlara eksi not vermiyorum da sadece zaten iyi film yapabilecek birine hatırlatmak istiyorum diye varsayın.
Uçak sahnesi çift de olsa sorun olurmuş bence. 1 saniye arayla yapılan bir atlamada hem gidiş hem geliş anlatılmaz. Orayı farklı geçmek lazımdı. Nasıl olabilir diye düşündüm şu anda ve ilginç bazı çözümler geliştirilebilir herhalde. Burası yaratıcılık istiyor. Daha klasik ekolden olan sinemacılar o geçişi yapmak yerine içerik ile bundan kaçınırlar. Yani 1 saniyede gidiş gelişten kaçınırlar, araya anne ve oğul arasında geçen ve babanın uzakta olduğu kısa bir plan eklerler. Böylece babanın "gideceğim" demesi ile "geldim" demesi arasına bir sahne girer. Uçak olmadan da adamın eve gelişi ile bağ kurulur.
Sondaki sahne bence sürpriz değil. Çocuk zaten daha önce de balık öldürmedi mi? İzleyici balık öldürülmesinden artık şoke olmaz. Ben oradan diğer çocuğun öldürülmüş olmasını bekledim esas şok olarak, ya da (daha gaddarcası) çocuğun tek gözünü görmeyi vb ya da kanlı gözlüğünü vb vb. Zaten bu sona doğru gelirken biraz rahatsız oldum çünkü film bir kamu spotu havası vermeye başladı yani sanki en sonunda "çocuklarımızı olduğu gibi kabul edelim" vb yazı çıkacak diye korktum. Yerli filmciler ne yazık ki didaktik ve ahlaki olma kaygısını bırakamadılar. Sizin bu eşiğe kadar gelmeniz beni korkuttu. Dediğim gibi o son gerçekten bir dehşet sonu olsaydı film daha bilindik ama daha güzel biçimde sonuçlanmış olurdu. Bu haliyle sizin kendi ailesel deneyiminizle hesaplaşmanız gibi olmuş. Yanlış mı? Hayır ama o bireysel kaygıdan hareketle daha dehşetengiz bir son olabilirmiş gibi geliyor bana. Japon-Kore aile-gerilim filmleri belki biraz görsel zevkimizi belirledi burada diye düşünüyorum.
Renklendirme natürel olmuş ama bence biraz daha teal bu kasvete daha iyi giderdi. Özellikle o denge merkezinin son derece klinik ve soğuk bir yer olarak betimlemek velilerin konuşma ve yüz close-upları ile ana havaya daha uygun olurmuş. Bunlar elbette tercih ama bana içerik ile renklendirme arasında daha doğrudan bir bağ olması gerek gibi geldi bu filmde.
Oyuncular iyiydi. Kamera güzel. Estetik düşünülmüş bazı çekimler, kamera kullanımları eklenmiş. Kısacıların gözlerinin pek görmediği yakın planlar vb (az da olsa) kullanılmış. Sadece 30 derece kuralını bozan bazı yerler var: Araç sahnesi ve kadının mutfaktaki bazı sahneleri ama çok da aykırı değiller. Birey-mekan ilişkisi bir çok filmde atlanıyor ama burada mekana dair detaylar sosyal sınıfın algılanması ya da burjuva hayatının depresif ayrıntıları gibi hem dış mekan hem iç mekanlar bence en güzel ayrıntılardı.
Sonu biraz daha değişik olsaydı bence çok daha kalıcı etkisi olacaktı. Her zamanki gibi "bir dahakine" diyorum. Elinize sağlık.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Fulgura yorumların çok değerli, teşekkür ederim. Belli bir süre sonra yeniden ve temiz kafayla izlendiğinde çok fazla kusur göze çarpıyor. Her izleyişimde daha farklı şeyler gözüme batıyor. Aslında "bir dahakine..." için öğrenilecek şeyler tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Haklısın seslerdeki atmosferik sorun kulak tırmalıyor(!). Kliniğin biraz daha soğuk olması gerekirdi. Yine büyük bir yanlış, kullandığımız oda metalik ya da fayans olması gerekirken ahşap döşemeydi. Detay çekimleri ve close-upları yeterli kullandığımızı düşünüyorum ama kadrajlar bazı noktalarda rahatsızlık vermesi için daha absürt olabilirdi. Kendimi eleştirmem gerekir(se) öncelikle senaryo yazmak için çok yolum var. Ortaya izlenebilir bir şeyler çıkıyor ama duygu aktarımı yetersiz. Herkesin kafasında çektiği filmin reelde güç kaybetmesi durumunu ben de yaşıyorum. Bu filmde yaşadığım en büyük handikap ise kısa filmlerin değişmez kaderi olan "her şeyle ilgilenmek". 2 si çocuk olmak üzere 7-8 oyunculu bir film.(Önemli uyarı: Çocukları setten uzak tutunuz 🙂 ) 4-5 farklı mekan var. Film bir kaç günde geçiyor. Kedi var balık var... aksesuarlar, organizasyon falan derken her şey tıkış tıkış. O kadar zorluğu bir araya getiriyorsun sonra en önemli konuya zaman kalmıyor: "Nasıl daha iyi çekebiliriz?" Böyle anlarda hep şu durumu yaşıyorum: "Ya kör-topal çekeceğim ya da şimdi çekmezsem hiç çekemeyeceğim." Aslında 3. bir şık daha var. Biraz daha bekleyip biraz daha çalışmak. Bir dahakine inşallah... 😉
Evet bunlar doğru gözlem ve deneyimler. Çoğu kez aslında teknik meseleler çözülür ama en önemli detay, oyunculuk hep geride kalır. Çünkü ona zaman kalmaz. Oysa belki en baştan onu sağlamlaştırmak lazım. Sizin projenizde oyunculuk aslında görece oldukça iyi. Amatör kısacılar her şeyle ilgilenmek durumunda ama her şeyi de göremiyor işte. 3. şık olan zaman aslında asla ve asla elde edilemeyen bir şey. Profesyonel bile bu konuda sınırlı ama işin sırrı da çekmeye doğru zamanda başlamak gerçekten.
Saygılar,
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Ogün Kaptanoğlu dışında (Biray Dalkıran filmerinden tanırım ve pek beğenmezdim oyunculuğunu, burada filmi taşımış) oyunculukların tamamı tutuk geldi bana. Çocukları keşke hiç göstermeseydiniz, yüzlerini en azından. İşaret edilen çocuk profillerine uymamışlar. Bu, senaryo aşamasında karar verilmesi gereken bir şey belki, faydası olabilirdi, finalde vermek istediğiniz duyguyu, gerilimi daha iyi verebilirdi. Görsel olarak da ışıklar fazla sert sanki, farklı mekanlarda aynı ışık kurulumuyla, tek düze çalışılmış, tabi tercih de olabilir bu. Örneklerinin artması gereken anlatmak istediğini en azından bir yere kadar anlatmayı başarabilen, derdi olan böyle kısaların sayısının artması dileğiyle, emeğinize sağlık.
Bağımsız teşvik edici yorumların için teşekkürler. Işık kullanımıyla ilgili bir kaç yerde sorun var haklısın. Işıkçı arkadaşımız çekimlere gelemedi. Görüntü yönetmeninin yönlendirmesiyle setçi arkadaşlar yaptı. Çocuk oyuncu işin içine girince hem seçenek azalıyor hem seçicilik artıyor. Okul programlarını etkilemeyecek şekilde bulabildiğim bu iki çocukla çalıştım. Profilleri de eh işte. 🙂 Senaryonun son kısmının pozitif bitirilmesiyle ilgili alternatif bir son vardı ama böyle bitmesi tercih diyelim. Alternatif sevgi ile sorun çözen sonu da burada paylaşmış olayım. Tekrar teşekkürler.
SAHNE 14 - ALTERNATİF SON - PİKNİK ALANI - DIŞ/GÜN
Tüm aile birlikte zaman geçirmek için piknik yapmaya gelmişlerdir. Emir piknik örtüsünün kenarına oturmuş tepkisiz bir yüz ifadesiyle yere doğru bakmaktadır. Daha dikkatli baktığımızda onun ruhsuz bir şekilde karıncaları tek tek ezdiğini görürüz. Tüm bunlardan habersiz olan Funda, Emir'in tek başına zaman geçirdiğini görünce arkasından yaklaşır ve ona sevgiyle sarılır. Funda sarıldığı anda Emir, ezmeyi düşündüğü son karıncayı ezmekten vaz geçer parmağı havada kalır.
SON