Filmi biraz değiştirmeyi planladığımdan linki kaldırmıştım. Fakat izlemiş olup yorum yapmak isteyenler var. Onun için tekrar açıyorum başlığı.
Bu da filmin Sepia kurgusu(yeni color correction):
şimdi ikinci kez izledim kezzap. Başlığı ilk açtığında filmle ilgili açıklamalar ında "Sanki orada sonsuz sayıda kamera varda, bende onlardan birini seçmişim gibi" mealinde bir açıklaman vardı, evet filmi izlerken böyle bir etki oluşuyor ama bu filmden anlamam gereken yerleri anlamadım ben. yani bir fotoğrafçı yolda fotoğraflar çekerek ilerlerken, benim burdan çıkarmam gereken şeyler nelerdir? kafamda bunun cevabını bulamadım. konu olarak eleştirim bu olacak. amacım biraz da beyin jimnastiği yapmak seninle birlikte.
Teknik olarak ise, kadrajlarını gayet özenli buldum, tebrik ederim.
siyah&beyaz konusunda biraz daha el atılması gerektiğini düşünüyorum. oyuncu bazı yerlerde ayırt edilemiyor. örneğin; ilk fade out tan sonraki sahnede fotoğraf çekerken, ağacın yanında olduğu belli olmuyor. karartı gibi duruyor. belki karakterin rengini değiştirebilirsin "Schindler's List" teki kız gibi bir kırmızılık olmasada, çekilen görüntüler doğrultusunda doğru bir "mask" ile karaktere ve filme değişik bir yön verilebilir.
sen ne dersin?
Ne mi derim?
Öncelikli olarak özenli yorumların için çok teşekkür ederim. Klavyen dert görmesin 🙂
Aslına bakarsan konu olarak alınacak şey çok derinde (böyle bir anlatımı tasvip etmesemde) Derin bir mevzuyu sade bir biçimde anlatmak her zaman için daha iyidir. Bu konuda "uzak" filmini, hem Türkiye sineması içinde olmasından, bizden bir şeyler taşımasından, hem de benim çok sevdiğim bir film olmasından örnek olarak verebilirim. Çok basit bir olaylı, hatta olaysız bir filmde "uzak" olma durumu, bu kadar farklı anlamlardan ve derinlikten anlatılabilir... Yani anlaşılmaz olmak derinlik değildir. Ama zaten amacım anlaşılmazlık üzerinden bir derinlik yaratmak değildi. Sadece bu aralar konu ile değil "kamera" ile bir şeyler anlatmaya yoğunlaştığımdan, olay örgüsünü sıfıra çektim. Yani ben bu filmde fotoğraçımızın durumunu dialoglarla, ne bileyim bir takım olaylarla falan da verebilirdim, ama dediğim sebepten dolayı bunu tercih etmedim.
Burada anlatmaya çalıştığım (aslında böyle bir açıklama yapmamak lazım) bir insanın hayatına bir anlam belirlemesi. Bu insan hayatı fotoğrafçılık üzerinden anlamlandırıyor. Ama bir yandan da bu kişinin dışında gelişen bir hayat var. Filmin sesi olmayan sesler, dışarıda yankılanan amaçsız dialoglar, insanlar, arabalar, mekanlar...
Kişi bu hayatın içine kendi anlamı olan fotoğrafçılık ile dahil oluyor. Şimdi burada benim kameramın bir misyonu var ki film burada başlıyor. Dikkat ettiysen bazı sahnlelerde karakteri tekip ederken bazı sahnelerde karakter görüntüden çıkmasına rağmen aynı yeri çekmeye devam ediyor kameram. Bu bir çelişkiyi yansıtıyor. Yani karakterimizin "anlam" dünyası ile "gerçek" dünya arasında bocalaması durumu. Bu durum devamlı başımıza gelen bir şeydir. En basitinden sinemacı olmak isteriz, budur bizim anlamımız, ama sinemada para yoktur, o nedenle gider mühendis oluruz gibi. Filmin en baışında kameram fotoğrafçının objektifinden çıkarak kendini fotoğrafçıyla özdeşleştirdi. Onu takip ederken, "anlamı" takip ediyordu, ama bazen de katı mekanlar kalıyordu geriye. Ve sonunda da gerçeklik, karakterimizi yuttu! Kişi anlam dünyasından uzaklaştı. Ve filmde şu cümleyle bitti:
"Yol, kendine giderken, yitenlerle doludur."
Zaten bu film tamamiyle kadrajlar üzerine kurulu. Onlar iyi olmasaydı filmin hiçbir tarafı kalmazdı zaten. Siyah Beyaz konusuna tekrar el atacağım. Zaten o nedenle kaldırmıştım buradan. Karakterin rengini değiştirmek taraftarı değilim çünkü yukarıdaki anlatıma zarar verir.
Çok teşekkür ederim tekrar yorumların için.
Cevabını bekliyorum.
müzikte olaydı keşke...
Leylayi gormuslerde Mecnuna sormuslar: "ya bu anlata anlata bitiremedigin, seni collere dusuren Leylada bumuymus??!!"diye... Mecnunda ne demis:
"Siz onu birde benim gozumle gorseniz!" 😛
Kezzap senin gözünle baya bir derin anlamlar ifade ediyor film ama bu filme şu gözlede bakabiliriz:
"Ya işte bi tane adam yürüyo, fotoğraf çekiyo, dışarda milletin sesi var, sonrada kayboluyo. Araba çarpıyo galiba. Orasını tam anlamadım :)"
Aslına bakarsan her film bu kadar kolay eleştirilebilir. Milyonlarca dolar harcanan Titanik'e de şöyle bir yorum gelebilir:
"Bi fakir oğlan var, bide zengin kız. Bunlar aşık oluyolar, aşağıda sevişiyolar,
sonra yukarı çıkıyolar, tam onların bulunduğu yere buzdağı çarpıyo. cenabet cenabet gemide gezersen öyle olur tabi. "
İşte sana Titanik filmi. Ama o kadar basit değil hiçbir şey. Titanik'i Titanik yapan olay örgüsü,görselliği,müziği vs.
Sen Uzak'ı örnek vermişsin ama Uzak 100 dakikanın içine sığdırmış o derin anlamları. Diyaloglar, olay ve tabi ki "kareler" filmin kendisini tamamen anlatmasını sağlamış.
Benim diyeceğim şu: Bu kadar kısa zamanda ve kamera hareketlerinin dışında hiç marjinal bir şey olmadan, bahsettiğin derin manaları bu filmden çıkarmamız zor. Çünkü zaten 6,5 dakika film, tam düşünecekken bitiyor 🙂
Ben böyle düşünüyorum. Millet sizde katılın... Yardım edin... 😛
Senin söylediklerinin hepsine katılıyorum...
Uzak'ı benim yapmaya çalıştığım şeyin "zıttı" olarak önrek verdim.
Yani öyle bir anlatımın daha değerli olduğunu benim yaptığımın
bu anlamda daha değersiz olduğunu söyledim. Bir örnekti sadece...
"Ya işte bi tane adam yürüyo, fotoğraf çekiyo, dışarda milletin sesi var, sonrada kayboluyo. Araba çarpıyo galiba. Orasını tam anlamadım"
Bu da doğru bir yorum olurdu.
"Bu kadar kısa zamanda ve kamera hareketlerinin dışında hiç marjinal bir şey olmadan, bahsettiğin derin manaları bu filmden çıkarmamız zor. "
Bunu da kabul ettim zaten.
Çok bireysel bir film oldu, ve bunu dediğim gibi, bilerek, kendimi geliştirmek adına yaptım. Yani olay örgüsüyle de anlatabilirdim, ama anlatmak istemedim. Sadece kamera ile ne yapabilirim ona bakıyorum!
Senin söylediklerinin hepsine katılıyorum...
Uzak'ı benim yapmaya çalıştığım şeyin "zıttı" olarak önrek verdim.
Yani öyle bir anlatımın daha değerli olduğunu benim yaptığımın
bu anlamda daha değersiz olduğunu söyledim. Bir örnekti sadece...
ben yanlış anladım Uzak örneğini demek ki. Pardon o zaman...
Çalışmalarını bekliyorum.
Teşekkürler
kesinlikle cok iyi,diger detayli izlenimleri ve konusmalari ozelden yapalim seninle.
sinematografi calisan ve titiz davranan kisilerin isleri iste boyle belli ediyor kendini.
Çok teşekkürler, mesajlarını bekliyorum Dv-Art!
Benim için çok önemli, her mesaj gibi...
Bu da filmin Sepia kurgusu(yeni color correction):
Kezzap arkadaşım tebrik ederim..Hoş bir minimalist sinema örneği izledim.Kadraj çalışmaların çok nitelikli..Zaten anlamdan önce biçim mevzusunda bir çalışma yaptığını belirtmişsin ve bence çok da iyi yapmışsın.Başarılar dilerim.
geç cevap için özür dilerim yönetmenbey
ben de yorum için teşekkürle başlayayım.
"minimalizm" sözünü ben telaffuz etmeden, yani ben böyle bir şey yaptığımı iddia etmeden, sizin böyle bir yorumda bulunmanız ben çok mutlu etti.
lafı geçmişken beni minimalizmle tanıştırıp ufkumu geliştirip aradığımı yakalamama çok büyük katkılarından dolayı Dv-Art'a selam ederim. Gerçi o artık pek girmiyor ama, bir şekilde ulaşır selamım 😉
Kadraj üzerinde 1,5 sene kadar çalıştığım bir alan.
Üzerine okudum, çok film izledim, bir çok fotoğraf sitesi gezdim.
Hala kendimi çok eksik hissediyorum ama filmlerimde yapılan yorumların "kadrajlama"nın başarısı üzerine odaklanması biraz yol kattettiğimi gösteriyor herhalde. Ne mutlu bana! Ama devam...
"Anlam" konusunu çok takılmıyorum ben.
Önemsiz olduğunu düşünmüyorum, ama geri planda olduğunu düşünüyorum.
Eğer ki şu kısa süreli tembelliğimden kurtulabilirsem yeni filmimde biraz daha "anlam" deryasına girdiğimi göreceksiniz.
Ama biçim vazgeçilmezdir benim için!
Bu aralar hep karşıma Robert Bresson amcamız çıkıyor.Fikirlerini çok değerli buluyor ve dikkatle inceliyorum.Şimdi onları değiştirmeden aşağı yazıyorum,sana biçim mevzusun da birazcık da olsa faydası dokunabilir.
Godard Bressona sorar, "Neden kesmek ya da kesmemek".
-Bende sizin gibi bunun salt sezgisel bir şey olması gerektiğine inanıyorum.Sezgisel değilse,kötü bir şeydir.Her neyse benim için önemli şeydir bu.
-Ben filmimi yalnızca biçim yoluyla görüyorum.İlginçtir.Onu yeniden gördüğümde,yalnızca planlar görüyorum.Filmin dokunaklı olup olmadığını hiç bilmiyorum.
"biçim sorunlarını nasıl ele alıyorsunuz."
-Benim için biçimin çok büyük bir önemi vardır.Çok büyük.Ve bence biçim,ritimleri getirir.Oysa ritimler çok güçlüdür.En önce gelen şeydir.
Filmin açımlaması yapıldığında bile,bu açımlama bir ritim gibi görülür hissedilir.Sonra, o bir renktir(soğuk ya da sıcak olabilir,sonra da bir anlamı vardır.Ama anlam en son gelir.
Oysa ben,seyirciye varışın her şeyden önce bir ritm sorunu olduğuna inanıyorum.Buna eminim.
Bir planın,bir sekans'ın kompozisyonunda,demek ki ilk önce ritmi vardır.Ama bu kompozisyon onceden tasarlanmamalıdır,salt sezgisel olması gerekir.O,daha çok,örneğin,dışarıda çekim yaptığımızda,ve bir önceki gün hiç bilinmeyen bir yere geldiğimizde doğar.Yeniliğin karşısında,emprovize etmemiz gerekir.Çok iyi olan budur:Yaptığımız plan'a,çabucak,yeni bir denge bulma zorunluluğu.
Yani burda da fazla uzun düşünceye inanmıyorum.Düşünce,şeyleri yalnızca bir tasarının yerine getirilişi olmaya indirgiyor.Şeyler,içtepisel olarak gelmelidirler.
Godard ve Bresson sinemada verilen yapıtların git gide niteliksizleştiği kanaatına varıyorlar ve Bresson şöyle söylüyor:
Ben,sinemada değil de sinematografta olağanüstü,harika bir sanat hissediyorum;ama bu hiç ele alınmamış.Ben ele almaya çalışıyorum.Harika olan ben değil yararlanacağım araçlardır.Bu araçlardan yaralanmaya çalışıyorum.
Ve son olarak beni en çok etkileyen lafını yazıyorum.
"Bir sürü açıklanamaz şeyi(yada açıklaması gereksiz şeyleri) açıklamak zorunda kalıyorum,DUYUMSAMAKTANSA ANLAMAK İSTEYEN,HAYAL GÜCÜNDEN YOKSUN BİR İZLEYİCİ TOPLULUĞU var karşımda.."
Kaynak:
Pusula Yayınevi 10 Kasım 1991 Kitap 10 Bresson Özel
JEAN-LUC GODARD,MICHEL DELAHAYE
ROBERT BRESSON İLE SÖYLEŞİ
Türkçesi:Ahmet D.Soysal
sitede en azindan bir kisinin kendi yonunu bulmasina cok ufakta olsa katkida bulunmus olmak beni mutlu etti. sectigin yolda emin adimlarla ilerlemeni temenni ediyorum kezzap.
SInematografi bilgisi cok az olan birisi olarak birseyler yazmak istedim.
"Sanat icin sanat mi yoksa halk icin sanat mi" sorusuna sen bu filmle bence sanat icin sanat cevabini vermissin. Benim su andaki sinema anlayisim "merami olan sinema" oldugu icin bu filmle ilgili dise dokunur hicbir sey hissetmedim. Eger bu film senin kadraj pratiginin bir urunu ise ne ala ama bu filmde anlatmak istedigin birsey var da ben kaciriyorsam buna uzulurum ama "..." bana kendini sevdirtmedi.
Bu filmlerinden hangisi ilk hangisi son filmin bakmadim ama teknik yonden kaydedilen ilerleme bence onemli. Daha iyilerine dogru yelken acman umidiyle ...
"It seemed the world was divided into good and bad people. The good ones slept better... while the bad ones seemed to enjoy the waking hours much more" - Woody Allen
Bayram Aygun
http://www.bayramaygun.com/" onclick="window.open(this.href);return false;