Forum

Jim Jarmusch
 

Jim Jarmusch

20 Gönderi
10 Üyeler
0 Reactions
8,074 Görüntüleme
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Evet bugünki yönetmenimiz Jim Jarmusch... 🙂
Dün gece ve sabah bir "Coffee and Cigarettes" patlattım, şenlendim ve bu başlığı açtım.

Minimalist diye değerlendirebileceğimizi düşündüğüm yönetmenlerdendir...
Senaryonun altın kurallarından olduğu söylenen, "Adaptation" filminde pöykürülerek mutlaka olması gerektiğinden bahsedilen, "çatışma ve değişim" tezini çürüten bir abimizdir bana göre.
"Yoo bir karakterin birtakım çatışmalar yaşamasına ve değişmesine gerek yoktur, hayatın sadece belli bir kesiti, herkesin yaşadığı çok basit olaylar bile filmin konusu olabilir" der.
Nitekim, "Stranger than Paradise" ki en sevdiğim filmidir, başlar ve biter... Bu kadar basittir aslında. Boş sokaklar, ümitler, düş kırıklıkları, bir geri dönüş... Harika planlar ile...

Robert Benigi'yi seviyorsanız bir de Jarmusch filmlerinde görün...
Down By Law...
Üç birbirinden uzak karakter...
Bir hapishane... Komiklikler, insana dair güzel duygular...
Başlayan ve başladığı gibi basitçe biten birliktelikler...
I screama you screama we all scream for ice cream! 🙂
Ve yine çok güzel planlar...

Coffee and Cigarettes...
İsmi kadar basit bir film aslında...
Kahve ve sigara hakkında konuşan bir sürü insan...
Ve yine insan...
Çelişkiler, havada uçuşan dialoglar, abzürtlükler...
En sevdiğim bölümleri, cousins, cousins?, delirium, champagne...

Night on Earth...
Eğlenceli bir gece geçirmek istiyorsanız ilk akla gelecek filmlerdendir.
Sen ne garip bir şeysin ya insan, mekanın memleketin fark etmiyor, yaşasın insan diyesin geliyor, bir yandan kahkahalarla gülüp bir yandan hüzünlenirken...
Hele bir ikinci bölümü var ki...
Gül dur Alman amcaya...
Aslında çok da politik bir filmdir bir yandan...

Politik deyince bana kalırsa en politik filmi olan Ghost Dog'tan bahsedip bitireyim...
Amerikan kültürüne kendi içinden bir tokat aslında...
Bir zenciyi samuray yapıp, üstelik hip-hopçı bir zenciyi, dilini anlamadığı bir Fransız ile dialoga sokup, aslında anlaşıyorlar imajını verip, Amerikan emperyalizmini simgeleyen aptal ama güçlü mafya adamlarının üzerine salarsan ve sonunda onurlu bir ölüm verirsen ve Amerikan'ın kaypaklığını gösterirsen, çok politik bir film yapmış olursun, hem de hiç sıkmadan...

 
Gönderildi : 25/11/2007 4:55 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Dead Man ve Broken Flowers'ı henüz izleyemedim...

 
Gönderildi : 25/11/2007 4:58 pm
(@dv-art)
Gönderi: 0
 

Her basarili yonetmen gibi jarmusch un da takintilari vardir.mesela cizgi filmler,mesela dil sorunu yuzunden anlasamadigi halde aslinda anlasan karakterler.bol bol bos gozuken ama alt mesajlar veren dialoglar.

mesela down by law daki benigni nin canlandirdigi ingilizce bilmeyen ve derdini italyanca anlatamadigi icin hep komik durumlara maruz kalan karakterle, ghost dog daki dondurmaci ve whitaker arasinda yasananlar bu takintinin bir urunudur.

down by law zaten acilis sahnesinde calan "jockey full of bourbon" sarkisi esliginde akip giden getto goruntuleriyle siradisi bir film oldugunu belli eder.oyle bir filmdir ki ne hayatin anlamini bulursunuz ne cok onemli bir konu vardir ama kendine baglar,arada bir tekrar acip izlettirir.acilistaki sarkinin sahibi olan tom waits ayni zamanda filmdeki radyo dj i rolundeki kisidir.tuzaga dusurulen karakterler hapisi boylar,burada cilgin bir italyanla beraber ayni hucreyi paylasmak zorunda kalirlar. bundan sonrasini izleyip gormek gereklidir.film siyah beyazdir ve her karesinde belli bir ozen vardir.ozellikle bataklik sahnelerine dikkatinizi cekmek isterim.

ghost dog ise bana gore yonetmenin en iyi isidir. melville in "le samurai" filminden aldigi ilhamla bu filmi ceken jarmusch yine kendi stilini kullanarak bambaska bir sinema deneyimi ortaya cikarmistir.kucukken sokakta hayatini kurtaran mafya elemanini kendi "usta"si olarak goren ana karakter yillar icinde efsane olan ama gercek kisiligini kimsenin bilmedigi "ghost dog" karakterine donusur,bu donusumdeki ana kaynak da hagakure kitabi ve samuray yolu olan "bushido" dur.kullandigi ekipman ve yasadigi cag modernize olsa da ghost dog bushido nun butun ahlaki degerlerine siki sikiya baglidir.ustasini yine ustasinin emriyle vurmasi gerektiginde onu daha once vurdugu ayni noktadan vuracak kadar hemde.sebebi iste ustasinda fazladan bir yara noktasi acmak istememesidir.

muzikler rza adli rapci nin urunudur,yine kendisi filmin sonlarina dogru ghost dog ile karsilasip 'guc ve denge' diyen kisidir.

filmde ise fransizcadan baska bir dil bilmeyen dondurmaci ghost dog un tek arkadasidir,bunlar birbirinin dedikleri tek kelimeyi anlamasalarda aslinda tamamen ayni seyleri farkli dillerde konusmaktadirlar. ozellikle bu ikilinin catidaki tekne sahnesini izlemenizi kesinlikle oneririm.
yine bu filmdeki mafya kesinlikle gorup gorebileceginiz en izlenmeye deger ve gulduren mafyadir. zaten yonetmen bir sahnede ghost dog u ararken bir kizilderili ile karsilasan mafya karakterleri ve gelisen olaylar uzerinden tek sahne ile anlatmak istedigi herseyi anlatmistir aslinda.

ghost dog the way of samurai uzerinde cok konusulmasi gereken kult bir basyapittir.

jarmusch ise amerikan film sektorunden de arada yetenekli ve ozgun yonetmenler cikarabileceginin canli kanitidir.

 
Gönderildi : 08/12/2007 3:55 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

"hayatın bir hikayesi yok, filmlerin neden olsun ki?"

Ustanın bence çok büyük bir sözü.

 
Gönderildi : 11/08/2008 3:31 am
(@enjeksiyon)
Gönderi: 0
 

hiçbir senaryo çatışmasız olamaz..dv-art ın film yorumlarına bakınca bile bahsedilen yönetmenin yapıtlarındaki çatışkıları görmek mümkün..ama izlemedim..izleyip içindeki çatılkıları bulmaya çalışacam buda bana ev ödevi olsun..umarım dediğin gibi çatışkı yoktur ..ve onca senaryo ve yazım kitaplarını, aristotelesi, ve tüm senaryo kuramlarını tarihin tozlu raflarına terkederiz

şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...

 
Gönderildi : 11/08/2008 4:23 am
(@karatasa)
Gönderi: 0
 

izleyip içindeki çatılkıları bulmaya çalışacam buda bana ev ödevi olsun
Bence bunun yerine tarafsız bir gözle izlemen daha iyi olabilir. Birde Aristoteles'i ne kadar anladığımızı merak ediyorum ( Yanlış anlama sen anlamamışsın demek istemiyorum, benimkisi genel bir sorgulama ) Keşke ünlü kitabı Poetika'nın günümüze eksiksiz ulaşabilseydi.

 
Gönderildi : 11/08/2008 5:53 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Çatışma ile ne kastettiğine bağlı her şey. Senaryo kitaplarında yazan, hatta hani şu grafikleri çizilen (filmin tepe yaptığı noktalar falan) "çatışma"dan bahsediyorsan yanıldığını söyleyebilirim.

Karakterler arası çatışmalar zaten hayatın kendisini oluşturur. Ama senin söylediğin sanırım hikaye içerisindeki çatışmalar. Öyleyse bu şekilde olan bir çok film var. Yani aslında bir hikayesi olmayan, hikayelerinde çatışmalar barındırmayan.

Tekrar söylüyorum karakterler arasındaki çatışmaları hikayeler arası çatışmadan ayırmak gerekiyor.

O yüzden Jarmusch gibi yönetmenlerin filmlerinde (çoğu filminde) genel olarak bir hikaye yoktur, sadece hayat vardır.

Jarmusch'un Permanent Vacation, Coffe and Cigarettes, A Night on Earth, Down by Law, Stranger than Paradise filmleri söylediklerime örnektir.

 
Gönderildi : 11/08/2008 12:26 pm
(@enjeksiyon)
Gönderi: 0
 

O yüzden Jarmusch gibi yönetmenlerin filmlerinde (çoğu filminde) genel olarak bir hikaye yoktur, sadece hayat vardır. .
hayatın kendisi bile tek başına bir çatışmadır...hikaye dediğimiz şey illaki birinin anası ölmüş birinin babası ölmüş şeklinde olmak zorunda değil...(filmde) "anlatılan" herşey bir hikayedir ve çatışmalar barındırır...yoksa eğer filmde yoktur...anlatılan şey her ne olursa olsun....ama dediğim gibi yönetmeni izleyip öyle konuşalım diyorum...

şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...

 
Gönderildi : 11/08/2008 1:40 pm
(@enjeksiyon)
Gönderi: 0
 

izleyip içindeki çatılkıları bulmaya çalışacam buda bana ev ödevi olsun
Bence bunun yerine tarafsız bir gözle izlemen daha iyi olabilir. Birde Aristoteles'i ne kadar anladığımızı merak ediyorum ( Yanlış anlama sen anlamamışsın demek istemiyorum, benimkisi genel bir sorgulama ) Keşke ünlü kitabı Poetika'nın günümüze eksiksiz ulaşabilseydi.

artık hiçbir filmi tarafsız bir gözle izleyemem...aristoteles konusunu açar mısın...üstüne konuşabiliriz istersen...anladığım kadarıyla aristoteles konusunda söylemek istediklerin var...ve bazı eksiklikler görüyorsun...ama başka bir başlık olursa daha iyi olur

şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...

 
Gönderildi : 11/08/2008 1:47 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Demek istediğini anlıyorum. Tüm tartışma kavram sıkıntısından kaynaklanıyor. Senaryo kitapları çok yararlı olabiliyorlar ama daha sonradan onların dışına çıkmak lazım. O kitaplarda evet ortaya atılan bir terim vardır senaryonun olmazsa olmazı olarak, o da "çatışma"dır. Fakat söylediğim şey şu: Jarmusch gibi minimal sinemaya yakın yönetmenlerin çatışmadan algıladıkları ile senaryo kitaplarında çatışma olarak bahsedilen çatışma arasında ciddi farklar var. Şimdi senin bu en son attığın mesaj, hiç de senaryo kitapların da bahsedilen çatışmanın tanımı dahilinde değil.

hikaye dediğimiz şey illaki birinin anası ölmüş birinin babası ölmüş şeklinde olmak zorunda değil...(filmde) "anlatılan" herşey bir hikayedir ve çatışmalar barındırır...

Demişsin. Çok da güzel demişsin. Ben de bundan farklı bir şey söylemiyorum. Fakat senaryoda hikaye dediğimiz zaman, çatışma dediğimiz zaman anlaşılan şey başka oluyor.
Jarmusch'un karşı çıktığı da bu yaklaşım. Yoksa Jarmusch'un filmleri çatışmadan geçilmez (coffee and cigarettes tamamiyle bir çatışma filmidir.) ama bu klasik senaryo tipinde bahsedilen çatışmalardan farklıdır.
Filmleri izle ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksın ki zaten yukarıda kurduğun cümleden bu görüşü bildiğin belli oluyor. Ama emin ol birçok sinema izleyicisi senin yukarıda kurduğun gibi bir cümleye de karşı çıkacaktır. Çünkü hikaye "olay"la aynı zannediliyor. Jarmusch'un sözü de buna karşı zaten.

 
Gönderildi : 11/08/2008 1:54 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Bir de Nuri Bilge Ceylan ve minimalizm başlığından şu tartışmayı tekrar buraya kopyalamak istedim.
Konumuzla da biraz alakalı o nedenle yapıyorum bunu:

pencere:

uzak filminin daha afişini gördüğümde beyenmiştim... malesef balıkesirde olduğumdan filmi sinemada izleyemedim ama filmin peşini bırakmadım dvd si cıktığı gibi almak için tüm film kiralayan dükkanları (balıkesirdeki) gezmeme rağmen ulaşamadım. daha sonra istanbuldan bir arkadaşıma getittirdim.... ve vuslat...

sonuç : hüsran ... sanatı , genel anlamda sanat anlayışını küçük bir zümrenin tekeline hapseden zihniyeti kesinlikle anlayamıyorum. belki biraz ağır olacak ama bu gibi filimler (özellikle 80 sonrasıından eşkiya filmine kadar) sinema seyircisini türk filmlerinden soğutmuştur.
sanatçı toplumun diliyle yoğrulmuş onların dertlerine onların yüreklerine seslenen konular la çıkmalı sahneye ve illa birşeyler anlatma cabasındaysa onların kelimelerinden yepyeni hakikatlar yaratmalı göremediklerini işaret etmeli ki seyirci kendini bulabilsin...
ve son olarak şunuda söylemeliyim nbc nin sadace uzak filmini izlediğim için bu eleştiriler sadece uzak filmi için dir .

Dv-Art:

eger sinemayi ve sinema sanatini sadece hollywood dan ibaret gorur ve yillarca bir halka o filmleri gercek sinemaymis gibi dayatirsan elbette boyle filmler seyirciyi sinemadan uzaklastirir.Bu ise oncelikle sinema nedir ve sinema sanati ne demektir bunlari ogrenerek baslamali.
sonra minimalizm,surrelizm,neo realizm gibi disiplinlerin ne oldugunu ogrenmek gerekir.

minimalizm disiplinine kalkip 'cok yavas,cok sikici,fazlasiyla agir' gibi elestiriler getirmek motosiklete 'bu niye 4 tekerlekli degil?' demeye benzer. minimalizm oyledir cunku disiplinin dogasinda bu vardir, dogal olani en yalin ve en guzel sekliyle aktarmaktir,her cercevede en yalin ve en mukemmel bulunmaya calisilir, konular oyle dunyalari kurtarmak uzayda savasmak gibi 'buyuk' olaylar degil aksine bir adamin sehirdeki yanlizligi,kendi soyuna ve ozune yabancilasmasi, duygularini kaybetmesi (anlamayanlar icin; uzak filminden bahsediyorum) ve hayatinin gectigini gordugu halde hep hayal ettigi o buyuk seyleri yapamamasi gibi yalin temalar icerir. daha baska temalar nasil olur ogrenmek istiyorsaniz minimalizm hakkinda arastirma yapin.
ozu,bresson,ki duk gibi yonetmenlerin filmlerini izleyin.

elbette her zaman populer sinema (bu baglamda hollywood) olacaktir, ama buna muadil her zaman bir alternatif olur (amerika icin amerika bagimsiz sinemasi gibi)
ayrica bu 'halki sinemaya ceken' filmlerin yavanligini artik abd vatandaslari bile farkettigi icin uzakdogu sinemasina buyuk bir talep var.
Nedeni ise uzakdogu sinemasinin populer isler cikarsada ozunden yani sinemanin her seyden onemli gorselliginden taviz vermemesidir, bu gorsellik milyon dolarlik cg ler degildir,super karizmatik aktorler de degildir, bu butun olanin verdigi guzelliktir (buna bir ornek olarak japon bahceleri verilebilir) ve hollywoodun bol ozel efekt ve makyajla kan revan icinde ve vicik vicik seylerin yapamadigini, saclari onune dusmus beyaz elbiseli bir kiz (ringu mesela) yapmis ve insanlara sinemanin ne oldugunu anlatmistir.

yani bizdede populer sinema olabilir (ve istemesekde olacaktir) ama birakin yeni baslayanlarin ozgun olmasini, defalarca odul almis bir turk sinemacinin cikabilecegi en ust noktalara cikmis nbc ve uzak gibi yapimlar 'turk halkini sinemadan sogutmak' la itham edilebiliyorsa,bizde kaliteli sinema gormek uzun yillar icin hayal olarak kalmaya devam edecektir.Mesela memedali erbil i her uc filimden birinde gormek,okan bayulgen veya diger tvci leri her sene filmlerde gormek de beni ve benim gibileri sinemadan sogutuyor.
gelelim savundugun 'keloglan kara prense karsi' ya, nedir bu film? ne anlatmaktadir? hangi janr a uygundur? (cocuk filmi diyemezsin cunku icinde hicbir cocuga izletilmemesi gereken bel alti espriler vardir )
mesela kalkip ilk keloglan filmlerini savunsan anlarim, cunku iyi veya kotu sinemamiza tuluat ve masalcilik gelenegini getirmis ve gayet basariyla uygulamistir (guzel sozlerle mesaj verme vesaire)

gelelim uzak'a, uzak ne anlatiyor? uzak bir adamin sehirde yanlizlasmasini, gitgide o ilk ve buyuk hayallerinden uzaklasip (tarkovsky gibi sinema yapmak) makina carkina donusmesini (reklam fotocusu) bundan kendisi de mutlu olmamasina ragmen sorgulayama yeltenmeyip ustunu ortmesini anlatiyor, ayni anda koyde yasamanin getirdigi maddi zorluklar yuzunden her seyi yapmaya hazir bir gencin buyuk sehir ve hatta dunya(gemiler vasitasiyla) kazanina girmeye calismasini anlatiyor,sirf bu ugurda kendisini istemedigi gun gibi asikar olan akrabasinin yanina gelip dislandigini bile bile kalmaya calismasini anlatiyor.
Yine paralel olarak bir adamin erkeklik duygulari yuzunden cogu seyden feda etmesini (eski karisini tamamen kaybetmek,ve son kez gorebilmek icin havaalanina gitmek) diger gencin ise erkeklik hormonlari icin sehirde is aramak yerine kar kis demeden kizlari takip etmesini anlatiyor.
Ekstra olarak en ana eksende sehir ve uzaklik,yani yanlizlasma ve yabancilasma anlatiliyor, bir sehrin insani ne denli yalitabilecegini anlatiyor.

Aslinda cok sey daha anlatiyor ama 'haci bunda hicbirsey olmuyor hic patlama falan yok ben sikildim hadi kapa da mission imposible seyredelim' diyenlerin anlamasi pek mumkun degil.

son olarak eger dunyada odul kazanmis ve basari almis turk filmlerine bakarsak, gemide, uzak,mayis sikintisi, tabutta rovesata, gibi filmlerdir,yani hicbiri oyle buyuk olaylar,heyecanlar anlatmaz.
mesela baska bir baslikta 'cok iyi' diye bahsedilen canim kardesim filmine bakarsan eski yesilcamda cekilmis nadir yeni gercekci ve minimalist filmlerden biri oldugunu gorebilirsin,sirf bu sayede yilda yuzlerce film cekilen eski yesilcam doneminden siyrilip dunyada bile kendine hayran kitlesi kazanmis bir filmdir.

sanat nedir sanat icinmidir toplum icinmidir cok eski ve bitmez konular, o yuzden hic girmiyorum,ama sunu acikca soyleyebilirim ki uzak ve onun gibi filmler 'keloglan kara prense karsi,dabbe,okul,banyo,hababam ucbucuk,kv irak' vesaire gibi sacmaliklardan cok daha 'toplumun dertleriyle yogrulan' gercekci bir filmdir, cunku sen yasamasan bile bu ulkede pekcok insan aynen bu duyguyu 'buyuk sehrin ve uzakligin yabancilastirmasi' duygusunu yasamaktadir.

son olarak, film minimal bir filmdir,ve butun gereklerini en mukemmel sekilde yerine getirdigi icin de dunyada bir suru odul alabilmistir, siz sikilmis olabilirsiniz, ama zaten bu o filmin sikici olmasindan degil sizin minimalist sinemaya olan uzakliginizdandir.

neyse zaten halkin bu tutumu yuzunden ( 'ne bu abiiiyaaaa kapat sunu') zaten boyle kaliteli filmler cok nadiren cekiliy0r ve insanlar sinemadan uzaklasmayip o cok 'halkin dertleriyle yogrulan' kv irak gibi filmler izliyorlar. sinema adina ne mutlu.

 
Gönderildi : 11/08/2008 2:02 pm
(@enjeksiyon)
Gönderi: 0
 

evet aynen öyle...ama ben kitaplardan bahsetmiyom..kitaplar senin dediğin gibi sadece yol gösterici ve çıılması gerekir..senaryo kitaplarıda bunu söyler söylemek zorundadır...ben kitaplaran değil..hayatın kendisinden bahsediyorum zaten..bir senarist adayı olarak, çok içsel yaşıyorum bunu içimde..

hele şu filmleri bir izleyeyim de...

şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...

 
Gönderildi : 11/08/2008 2:05 pm
(@payitaht)
Gönderi: 0
 

Ustam'ın başlığına nasıl olmuş da yazmamışım hayret. Jarmusch'u babam gibi severim çünkü benim sinemada varolabilmemi sağlamıştır. Onun filmlerinde bulduğum karşılığı başka kimsede bulamadım, o yüzden yeri çok özeldir. Kendi filmimizi de kısmen ona adadık.

İlk filmi olan Permanent Vacation ile ne kadar cesaretli olduğunu zaten göstermiş. (Bizim de ilk uzun metrajımızı çekerken bu filmden ne kadar referans aldığımızı izlediğinizde anlayacaksınız.) Okuldaki hocaları her ne kadar filmini "zaman kaybı" olarak nitelese de o yılmamış ve ikinci filmi Stranger Than Paradise ile bana göre bir dönemi kapamış, bir dönemi başlatmıştır. Peşinden fışkıran bağımsız Amerikan sineması şimdilerde çok fazla karşılık buluyor. Tarantino, Kevin Smith, Wes Anderson Jarmusch'un mağarada oyduğu deliğin ardından ilk gün ışığına çıkanlardan. Sonrası zaten malum.

Jarmusch hala arıyor ve hala son filmi The Limits of Control'un kamera arkasında yeni film izlemekten, yeni müzikler dinlemekten aldığı keyfi anlatıyor. Ekibi hala 5 kişi ve hala ön izleme monitörü yok 🙂 Buradan harala gürele ekip-ekipman arayan dostlara duyurulur. Adam yaşayan manifesto, görmemiz, incelememiz dahası anlamamız gerekli. Tarkovsky'i anlayamadık, bari onu anlayalım. Jarmusch son filminin DVD'sindeki belgesele şöyle bir sözle başlıyor ve ben de yazıyı bu sözle bitiriyorum:

"Filmler ve müzikler ve onların tarihleri ile ilgili çok şey biliyorum ama hala çekilmiş ve haberim olmayan iyi bir filmi izlediğimde veya yeni bir müzik türü dinlediğimde çok ama çok heyecanlanıyorum."

 
Gönderildi : 03/01/2010 3:42 am
(@anonymous)
Gönderi: 0
 

Mütiş bir karamizah anlayışına sahip.Dead man filminin senaryosu,kızlderlierin yokluşuna mütiş bir gönderme.Willem Blake gibi bir şairin öle süüreal anlamda ele alınıp ölü bir adamla bir kızlıderlinin bi farkı olmadığını anlatmak cesaret isteyen bir iş bence.

 
Gönderildi : 14/01/2010 1:55 am
(@ercanerkan)
Gönderi: 12
 

yönetmenin kendi öznel deneyimlerini filme aktarırken,yaşamın içindekileri olduğu gibi vermesinin bir tehlikesi vardır,
her türlü yoruma açık olması yada "Ol maması"..
kendiliğinden olanın finalinde gerçekleşen konudan,hiç bir çıkarım elde edilemiyorsa (ki yaşamda bu çoğu zaman böyledir):
bu yavanlık ve durağanlık riskinide içerir.
gerçek yaşamda (herzaman) zaten yapılan (yaşanan) olayları aktarmanın,bir "devam"değilde;eğer "tekrar" öğelerini yineliyorsa,
bu sinematografi ilkeleriyle örtüşen bir tutum olarak değerlendirilebilirmi..?
Jim Jarmusch Coffee and Cigarettes,i izlediğinizde,Aslında (ne olduki şimdi ? bunu film yapmaya değermiydi ?) hissini vermeside bu nedenledir,
neden sonuç ilişkisinin+anafikir eksikliğinin (allegorik anlatımın sonraki aşamasında,sonuçla ilintisinin olmayışının)
devamındaki riskin ismi:" ........" dır.
"Tarkovski'nin stalker"'indede bu riski Ortadan kaldıran en önemli öğe:
konu içersindeki olayların sürerken,birbirleriyle olan,Diyalektik bağlantının çok güçlü olması,imgelerin ardında gizli olan idea nın ,
sonradan gerçekle mutlaka bir zeminde buluşmasıdır (ki ) (bir çok kıvrımları çeşitlilik isteyen bir beyin gerektirir 🙂 ),
su birikintileri içersindeki,eski,paslı,"ucu kıvrık enjektörü",niçin gösterdiği,sonradan anlaşılabiliyorsa,
eşitliğin her iki yanındaki sayıların oluşturduğu algoritmanın bir denkleme tamamlandığının kanıtıdır,

Hepimiz Farklıyız , Dolayısıyla hepimiz Aynıyız : )

 
Gönderildi : 14/04/2010 1:26 am
Sayfa 1 / 2
Paylaş: