Forum

Akira Kurosawa üzer...
 

Akira Kurosawa üzerine sohbet....

53 Gönderi
10 Üyeler
0 Reactions
16.9 K Görüntüleme
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

İşte bak Kafkaslı.... Senin bunu yapmandan, böyle bir yaklaşım gözetmenden korkuyordum, başıma geldi. "Şuna 10 veriyor da buna nasl 5 veriyor, bu nasıl hızlı akıyor oluyor da bu yavaş akıyor?" gibi bir soru sormandan korkuyordum. Neden biliyor musun? Anlatmak istediklerimi hiç ama hiç anlatamadığımı görecektim ve evet, durum döyleymiş.

Ahmet İmamoviç'in 10 dakikalım kısası tek plan Kaskaflı. O zaman öleyise sıkıcı olmalı değil mi? Ben bu yaz çektiğim ilk kısa filmim olan Taraflı Bölge'yi 8 dakikalık tek bir plan olarak olarak yazmıştım. 3 sayfalık, tek çekimli bir senaryoydu. Çok affedersin, k.çım yırtıldı yazana kadar. Evin içinde adım adım gezerek senaryo yazdım ben. Ha.... Çekemedim öyle, ayrı mesele. Başka bir arkadaşım için 3-3,5 dkaikalık tek çekim, kesmesiz/kurgusuz başka bir senaryo yazdım, hıncımı oradan aldım. Kesme sayısının, çekimlerin kaçar saniye sürüyor oluşunun bir filmin sürükleyiciliğini etkileyen en önemli şey olduğu doğru değil ki. Eğer öyleyse Theo Angelopoulos filmleri gebertmeli sıkıntıdan. Brian De Palma filmleri de. Görüyorum ki üşenmemişsin, bu tip istatislikler çıkarmışsın, takdir ediyorum çabanı ama söz konusu ettiğimiz filmler üzerine fikirlerimi yanlışlamaya çalışmanın yolu, kesme sayısı değil ki. Hele hele benim şu filme 10, bu filme 5 veriyor olmamı eleştirmen benim için gurur verici birşey ama sohbetimizi doğru noktaya yönlendirecek birşey hiç değil. Bana göre Ömer Faruk Sorak'ın Sınav'ı, Ridley Scott'ın Gladiator'ünden daha iyi bir film. HAdi bakalım. Bu görüşüm, birçok kişi için "Görkeme göre Sınav, Gladiator'den daha mı iyi? Görkem bir halttan anlamıyor o zaman" anlamına gelecektir. Atayım sana izlediğim tüm filmlere verdiğim notları, en az 100 tane "bu bundan nasıl daha iyi olur yaa? BU herif hiçbirşeyden anlamıyor" notu verirsin kanaatime. Bu not verme meselesi zaten baştan sona şüpheli bir durum zaten. Kesin, kat'i değildir bunlar. Ve çok farklı sebeplerle verileblir notlar. Bir filmin birşeyine 10/10 verirsin, başka bir şeyine 1/10. İkisinin ortalaması 5,5/10 eder. Ama sana göre 10 verdiğim şey önemlidir, bana göre 1 verdiğim şey. "Hayatın anlamını veren filme 5 vermiş" der, çizersin beni sinemasever olarak bir kalemde. Bu karşılaştırmalar bizi biryere vardırmaz.

Kıyamet ve Ran birbirine benziyor az çok, biri naısl 10 oluyor da diğeri kurgusau sorunlu oluyor diyorsun. Ben zaten aks kayması (onun ne demek olduğunu bile bilmiyorum) devamlılık hatası (bana göre bir filmi yaralayan birşey değildir abartılı seviyede olmadıkça) gibi birşey kast etmedim. Nasıl biri 10/10 diğeri kusurlu oluyor? Bu benim hikaye kurgusu, dramatik yapı anlayışımla ilgili birşey işte. Yukarıda uzun uzun anlattığım, "sinema eğitilmişliği" ile ilgili birşey. Herkesin eğitimi farklı. Algısı farklı. Ran'ı bayağı zamandır izlemedim ben, şimdi tekrar izlemem lazım ayrıntılı yorum için. Ama filmlerin sadece akıcılık dediğimiz, kişiden kişiye değişiklik gösterebilecek özellikleri bile birçok sebepten beslenerek belirlenir. Birsürü kesmeye sahip filmler akıcı olmayabilir, az kesmeli filmler akıcı da olabilir. Diyorum bak, Ahmet İmamoviç'in 10 Dakika kısası kesmesiz, kurgusuz tek plan bir film. Ama enfestir bana göre. Sinema tarihinin en iyi filmlerindendir, uzun kısa ayırımı asla yapmam ben zaten, yoktur öyle bir ayırım aslında. Alfren Hitchcock'un İp'i, neredeyse tek plan bir uzun metrajdır. Aslında toplam 3-4 parçadır (2-3 kesme sanırım, emin olan düzeltin yanlış hatırlıyorsam) onlar da gizlenmiştir. Ama su gibi akar gider.

Bakınız, ben sizin fikirlerinizin yanlış olduğunu iddia etmiyorum. Sizin algınıza, zevkinize, sinemasal ritminize göre zevkleriniz oluşmuştur. Benimki gibi. Hepimizin ki gibi. Söylediklerinizi inatla kabul etmiyor da değilim. Yani kör bir tartışma gibi görünmesin yaptığımız. "KOnuş konuş boş, bir yere varıldığı yok" gibi gelmesin kimseye lütfen. Şahsen ben elimden geldiğince geniş bir yelpazeden beslenerek bir sinema algısı geliştirebildiğimi sanıyorum. Bu da sabit değildr zaten, insan sürekli gelişir, değişir hatta belki evrilir. Ama şu anki görgü ve algımla, muhteşem hikayeleri, muhteşem akıcılıkta, benzeri görülmemiş görsel tercihlerle verevilen birçok film izlediğime eminim. O yüzden, başka birçok enfesliğe sahip birçok filmin kusurlu taraflarını, o filmden not kırmaya yeterli sebep olarak görüyorum.

Vardır tabi yine istisnalar. Örneğin senin verdiğin 2001 Uzay Macerası bu konuda büyük bir istisnadır. BU filmin de hikaye kurgusu sıkıcıdır bana göre. Çok keyif alarak izlemem. Ayrıca "entelektüel soğukluk ve anlaşılmazlık" diyebileceğimiz, şahsen en tiksindiğim şeylerden biri olan şeye de bayağı bir sırtını yaslar. Ama ona rağmen günümüz için bile eşsiz bir görsel tasarıma, çok ama çok derin analizlere, insanı ürküten bir cürete sahiptir bu film. Sıkılarak izlesem de 10/10'u yapıştırmışımdır.

Mesela benim not vermediğim filmler var bir sürü. İzleyip de not vermediğim. David Lynch filmleri mesela. Kayıp Otoban, Mullolland, Eraserhead. Kubrick'in Eyes Wide Shut'ı mesela. Bu filmlere not veremiyorum ben. Anlayamadım çünkü. (Anlayamamam dediğim şey filmin hikayesini anlayamamam deil, herifin ne yapmaya çalışıtğını anlayamamam) Bir sebep bu, anlayamamam. İkinci sebep ise "ilgilenmemem" Filmin anlattığı şey, zerre kadar umrumda olmuyor. Çoğu zaman yarım bırakıyorum bu filmleri. Bazılarını da izleyip bitirsem de doğru algılayamadığımı hissediyorum. Örneğin Yeşim Ustaoğlu'nun Pandora'nun Kutusu filmi. Bu filmdeki hiç ama hiçbirşey benim ilgi alamında, menzilimde değil. Yani kaba söylemle "banane?" bir film bu. Demirkubuz'un Kader'ini izledim. Buna not verdm kendimce ama bu film de aslında tamamen "banane?" Belki 10/10'dur? Bilmiyorum. Ama filmde anlatılanlar bir sinemasever ve memleket insanı olarak tamamen ilgim dışında. Demirkubuz'un bu flmi çekerkendi motivasyonu ve dürtüleri zerre kadar ilgi alanımda değil. Bu yaklaşımım hiçbir şekilde pozitif ya da negatif değil. YAni bana "izleme o zaman birader!" diyene "evet, haklısın, izlememeliymişim" derim. Ha, izlemeden bunu bilemiyorsun, o ironik işte. Hiçbir yönetmeni, benim ilgi alanımda film yapmıyor ya da benim ilgimi çekmemiş bir konuya ilgi duydu diye başarısız ya da güçsüz göremem ya. Bırakır, ilgilenmem, o kadar. (Bak diğer bir örnek Annemi Öldürdüm"müydü neydi bir film vardı, geçenlerde izledim. Yani, izleyemedim, yarısında bıraktım. Zerre kadar umrumda değil filmin anlattığı şey)

Ama not verme olayı zaten biraz şüpheli bir durum. Yapıyoruz çoğu zaman ama çok önemsememek, kaba bir yorum olarak görmek lazım.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 15/01/2011 3:31 am
(@hegel)
Gönderi: 0
 

Hasta hasta bu yazı için kendini paralamışsın ama değmiş gerçekten. Seni tamamen anlamış oldum ben kendi adıma. Puanlamadaki bazı tuhaflıklar çözülmüş oldu. Ben de bu yüzden puan vermiyorum filmlere. Çok göreceli çünkü. Alttaki alıntı da, bir eleştirmenin alıp duvarına asabileceği türde bir bölüm olmuş.
....

... 2001 Uzay Macerası bu konuda büyük bir istisnadır. BU filmin de hikaye kurgusu sıkıcıdır bana göre. Çok keyif alarak izlemem. Ayrıca "entelektüel soğukluk ve anlaşılmazlık" diyebileceğimiz, şahsen en tiksindiğim şeylerden biri olan şeye de bayağı bir sırtını yaslar. Ama ona rağmen günümüz için bile eşsiz bir görsel tasarıma, çok ama çok derin analizlere, insanı ürküten bir cürete sahiptir bu film. Sıkılarak izlesem de 10/10'u yapıştırmışımdır.

....

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 15/01/2011 1:20 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Filmlere not verme olayı çok tehlikeli. Ben zevklerimin en uyuştuğu yazarların bile notlarına güvenmiyorum. Bu konuda bir yazı da kaleme almıştım, izninizle konu açılmışken paylaşalım. İlk esprimi kimse sallamadı ben de ciddileşeyim dedim :).
http://www.eylemplani.com/2010/11/bir-filme-deger-bicmek/ " onclick="window.open(this.href);return false;

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 15/01/2011 3:50 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Bu yazıyı tee önceden okumuştum, gayet doğru tespitler içeriyor.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 15/01/2011 3:58 pm
(@payitaht)
Gönderi: 0
 

Kimse kimseyi anlamadı bence.

 
Gönderildi : 16/01/2011 1:41 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Kimse kimseyi anlamadı bence.

Bence öyle değil....

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 16/01/2011 4:01 am
(@hegel)
Gönderi: 0
 

Yaratma Eylemi Nedir? - Gilles Deleuze

.................
Biraz farklı türden bir soru ortaya atmak istiyorum: Bir romanın bir filmle yakınlığı olduğu zaman, ya da biri, sinemada, romandaki bir fikre tekabül eden bir fikre sahip olduğu zaman ne oluyor?...

Bu, Kurosawa'nın en ilginç olduğu yerdir...

Neden Kurosawa ile Shakespeare, Kurosawa ile Dostoyevski arasında bir yakınlık, bir tanışıklık vardır? Neden bir Japon'un Shakespeare ve Dostoyevski ile bir akrabalığı olsun?

Bu yakınlıkla ilgileniyorum, çünkü Kurosawa'nın Shakespeare'den ya da Dostoyevski'den yaptığı uyarlamaların dışında, bambaşka bir yerde, Yedi Samurai filminde en iyi örneğini bulabiliyoruz bu durumun...

Neden Dostoyevski?

Bir şey hatırlatayım... İlk bakışta ufak bir ayrıntı olarak görülebilir ama, Dostoyevski kahramanları çoğu zaman, oldukça şaşkınlık verici insanlardır. Genel olarak, çok tedirgin, hareketli, acelecidirler... Sürekli olarak, belli bir süre için durup, sevdiklerinden bahsederler; sevdiğim kız --Tanya... Başı belâda, yardım istiyor... Yardımıma ihtiyacı var... Yoksa ölecek... Ve kahramanımız sokağa inen aceleyle ... VE aniden, köşe başında bir arkadaşla ya da ezilmiş bir köpekle karşılaşır... VE .... Her şeyi toptan unutuverir; ama her şeyi --Tanya'nın ölmekte olduğunu, onu beklediğini, yardımına ihtiyacı olduğunu... Sonra, başka bir arkadaşıyla karşılaşır, onunla çay içmeye gider... VE aniden, yine... Beni bekliyor Tanya... Gitmeliyim... VEsaire...

Bu da nedir? Bütün bunlar ne anlama geliyor?

Dostoyevski kahramanları hep bir aciliyet haline yakalanmış durumdadırlar... Hep ölüm kalım sorunlarıyla karşı karşıya kalırlar. Ama, bilirler ki, daha da acil olan bir sorun vardır... Ama bu sorun nedir? İşte onu bilmezler...

Her şey, sanki bir yangın çıkmış, her şey yanmaktayken, kaçıp dışarı çıkmak yerine kendime şunları demem gibidir: Hayır! Hayır! Burada daha da acil bir şey var... Onu öğrenene kadar yerimden kımıldatmayın beni...

Ama bu BUDALAdır... budala... bu, Budalanın formülüdür...

Yedi Samurai ise, açık, yani oval bir mekânın korkunç bir yağmur tarafından sürekli dövüldüğü, çamurda yüzülen bir köyün çevresinde başlar...

Samurailer, müthiş bir aceleyle koşuşturup durmaktadırlar: Hendekler kazılacak, eli silâh tutabilen köylüler eğitilecek, düşmana karşı hiç bir açık bırakılmayacaktır...

Ama, bütün bu aciliyetin ortasında, daha müthiş, daha acil bir soru, onları sürekli ziyaret etmektedir: Soru, "kimdir bir Samurai" sorusudur...

Ne bir ispat, ne de bir tarih sorusu... Çünkü sorulan, genel olarak "Samurailer kimdi" türünden bir tarif sorusu değildir... Şurada, tam da tarihin şu anında, aristokratik rejim çözülüyorken ve köylüler, aslında Samurailere hiç ihtiyaç duymadan kendilerini savunacak güce sahip olmuşken "kimdir bir Samurai" sorusudur bu... Yani, bir KİMLİK sorusu...

Bu kimlik sorusunun ziyaret ettiği Yedi Samurai, Kurosawa, Dostoyevski'de ufak bir genel ayrıntı olarak görülebilecek şeyle eş-titreşim içindedir: Romandaki bir fikir, romandadır; sinemadaki bir fikir ise sinemada...

..............

http://www.korotonomedya.net/kor/index.php?id=6,23,0,0,1,0 " onclick="window.open(this.href);return false;

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 17/02/2011 5:22 pm
(@fthslck)
Gönderi: 57
 

hmmmm? İşin içine saygıdeğer Akira K. girince bayağı bi düşünmek gerekiyor. Yanlış anlaşılmasın düşündüğüm A. K. değil anlattığı şeyler...

Fatih SELÇUK

 
Gönderildi : 24/11/2011 7:22 am
Sayfa 4 / 4
Paylaş: